“LİBERAL” ve “RADİKAL” SOSYOLOJİ AYRIMININ İMKÂNI…
Özet: Bu makalede toplumsal bir sorun üzerinden liberal ve radikal bir sosyoloji ya da sosyolog kavramlarının imkanını denenmiştir. Hepten bu ayrım reddedilse bile sosyolojinin kurucu motivasyonlarında bunu gözlemlemek mümkündür. Bu makale olması gereken nedir sorusunu sordursa bile amacına ulaşmış sayılacaktır.
Giriş: Elbette topyekûn sosyolojik tahayyülü ayrıştırmak için görgül ve ahlaki gerekçe sunulamaz. Ancak buradaki maksat daha çok sosyolojinin kurucu tahayyülünü zihinlerde anlaşılır hale getirilmesidir. Bir tarafta Comte ve Durkheim ile başlayan Weberyen mikro-eylem üzerinden sosyoloji diğer tarafta ise Marksist saiklerle toplumun değiştirilmesi gerektiğini düşünen sosyolojiler mevcuttur. Bu ayrım ve gerilim: “Üst düzey holding yöneticileri arasında Kürtlerin oranının, Türkiye’deki genel nüfus içindeki Kürtlerin oranından daha düşük olduğu” varsayımı üzerinden ele alınmıştır. Bir liberal ve radikal sosyolog bu konuda ne der, sorusuna kısaca yanıt aranmıştır.
Liberal Sosyolog
Liberal tonları ağır basan bir sosyolog; bireysel girişim, özerk birey, fırsat eşitliği konularında eğitim ve aile yapısının bireyci yapıda özgürlüklerin artırılıp dönüştürülmesi gerektiğini düşünür. CEO’lar arasında Kürtlerin oranının, genel nüfus içindeki Kürtlerin oranından daha düşük olduğunun varsayıldığı bir durumda yukarıda bahsettiğimiz kavramlarla açıklama yapmak durumundadır. Liberal bakış açısı “doğal haklar” kavramından hareketle fırsat eşitliğini kabul eder. Liberal düşünce birey/devlet ilişkisinde bireye adanmıştır. Bu anlamda bireyden yana koruyucu bir zırh sağlamıştır. Böylece, fırsat eşitliğine dayanan bir kamusal alan teorisi geliştirerek yurttaş özgürlüğünü savunur.
Liberal kampın bireycilik ethos’u rasyonel çıkara dayanan sosyal davranışı ön görür. Dolayısıyla insanların rasyonel seçimlerinin önünde engeller kabul edilemezdir. Buradan hareketle Kürt CEO oranının genel nüfustaki oranla örtüşmediği bir durum fırsat eşitliğinin, bireysel özgürlüklerin ve serbest girişim haklarının toplumda yaygınlaşmadığıyla açıklanabilir. Bunun için otoriter bir zihniyet dönüşümünden ziyade fırsat eşitliğini destekleyecek toplumsal yapıda bir dönüşümü ön görmektedir. Başka bir deyişle özerk ve girişimci bir birey yaratılmadan toplumsal sorunların çözülmesi olanaksızdır. Bunun için ise eğitim şarttır. Eğitim yoluyla mümkün olan toplumsal hareketliliğin liberalleştirici etkileri sanayi toplumlarının istikrarlı bir şekilde olgunlaşmaları için hayatî önem taşımaktadır.
Başka açıdan ise liberal sosyologların sıklıkla takip ettiği M. Weber üzerinden açıklama getirilebilir. Weber’e göre bir sosyal olgunun geçerli izahının bireysel eylem düzeyinde anlaşılabilmesi gerekir. Dolayısıyla Kürt aidiyetli insanların CEO olup olmamasına neden bireysel tercihleri konuya bir açıklama getirebilir. Başka bir açıdan Weber, otoritenin bürokratik biçimlerinin, demokrasinin ilkeleriyle çelişerek ve birçok irrasyonel sonuç üreterek yaratıcılığı bastırma ve girişimleri boşa çıkarma eğiliminde olduğunu düşünmektedir. Dolayısıyla Kürtlerin CEO olma süreçleri bürokratik yapı tarafından engelleniyor olabilir. Weberyen açıklamalara göre toplumsal açıklamalar ahlaki ve normatif olmak zorunda değildir. Weber de sınıfın nesnel olarak verili ekonomik koşullara dayanır. Sınıfsal bölünmeler sadece üretim araçlarına sahip olma ya da alamamadan dolayı değil, aynı zamanda insanların sahip olduğu beceri ve yeteneklerden de kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla bu eşitsiz durum ahlaki normatiflikten arındırılarak açıklanmaya çalışılır.
Radikal Sosyoloji
‘Radikal sosyoloji’ eleştirel, etik ve yorumlayıcı bir bakışla konuyu ele alırdı. Bu anlamda mevzu edilen sorun bir nesne gibi değil daha çok ortadan kaldırılması gereken bir mesele olarak ele alınırdı. Sosyolojik radikalizmin ‘ethos’u, politik gücün sosyal ve ahlaki arzunun hizmetinde genişlemesidir; yani toplumsal olaylara yaklaşımı problematik ve normatiftir. Radikal sosyolog, toplumsal olay ve olgulara yapısal bir perspektiften, yani sosyal yapıyı betimlerken ekonomik ve politik argümantasyona başvurur. Toplumsal olaylar radikal ve yapısalcı bir perspektifin uzantısıdır. Yüksek standartlara erişimde eşitsizliklerin altında yatan sosyal koşullar üzerinden açıklamasını yapar. Ancak bireylere sosyal özne görevi vererek sosyal nesneleştirmeye karşı çıkar. Bu anlamda sosyal determinizmin mutlaklığını reddeder.
Marx’tan beridir sosyologların tarihsel sorumluluğu bilinci hakimdir. O kendisine biçtiği rolü şu şekilde özetlemiştir: “Bizim payımıza düşen, eski dünyayı gün ışığı altına sürükleyip, bir yenisini olumlu yönde şekillendirmektir. Tarih, düşünen insanlığa kafa yormak ve acı çeken insanlığa gücünü toplamak için ne kadar zaman tanırsa; bugünün rahminde taşıdığı meyve o kadar mükemmel olacaktır.” (Marx, Arnold Ruge’a mektup, Mayıs 1843]
Radikal sosyologlar böylesi bir veriyi, sınıfsal çelişkilere dayanan çatışmacı kuramsal yaklaşımının kanıtlayanı olarak görür. Radikal sosyologlara göre bu ülkede Kürtler iki kez ezilmektedir hem sınıfsal olarak hem de etnik bir azınlık olarak. Bu ülkenin CEO’ları arasında, Kürtler’in temsil oranının, Kürt nüfusla doğru orantılı olmaması, sınıfsal eşitsizliklerin ötesinde, Kürtler’in ayrıca etnik eşitsizliğe de tabi tutulduğunu göstermektedir. Eğer sorun sadece sınıfsal eşitsizlikle sınırlı kalsaydı, Türk nüfusunda olduğu gibi, Kürt nüfusunda da Kürtlerin genel nüfusuyla, CEO’lar doğru orantılı olurdu. Bu durumda Kürt’ler hem etnik hem de sınıfsal sorunlarına karşı mücadele etme hakkına sahiptir. Çünkü yukarıdaki veri, sorunun sadece sınıfsal eşitliksiz olmadığını ortaya koymaktadır.
Bu durumda sosyal çeşitliliğin anlamının yeniden düşünülmesi gerekmektedir; burada çoklu dezavantajların varlığından bahsedilebilir. Hem az gelişmiş bölgede yaşamak hem de psikolojik engellerin mevcudiyeti Kürt kökenli CEOların sayıca az olmasını doğurmaktadır. Sorunun çözümü için politik, eşitlik gözetimi gerekmektedir. R. Nisbet’e göre Liberalizm’den doğan ve lieralizme fazlasıyla yakın olan sosyolojik radikalizmin 19. ve 20. Yyda politik güce meyli ve kurtuluş fikri açıktır. İnsanın, kurumların restorasyonunda kısaca sosyal düzenin rayına oturtulmasında akla/bilimselliğe güven üst noktadadır.
Sonuç: Sosyoloji tarihine bakıldığında farklı sosyolojik düşünme motivasyonları vardır. Sonuç olarak liberal yaklaşımlar toplumsal olayları ele alırken bilimsellik iddiasıyla soğukkanlılıklarını korumuşlardır. Bir üst yap okuma amacından ziyade üst yapının oluşturduğu bireysel eylem üzerine odaklanmışlardır. Çünkü bilimselliğin eylemleri objektiflik üzerine kurulmuştur. Radikal sosyologlar ise mikro-eylemlere bakarak sosyolojik üst yapıya odaklanmıştır. Bu üst yapının değiştirilmesi gerektiğinden işe başlayarak duruşlarını tarihin yarattığı iyiye dönük yapılandırırlar. Çünkü ahlakın ilkesi felsefi anlamda iyidir. Belki Marx’ın filozoflara biçtiği değiştirme rolü bu şekilde daha anlamlı hale gelir.
KAYNAKÇA
Balkız, B. (2004). Frankfurt Okulu ve eleştirel teori: Sosyolojik pozitivizmin eleştirisi. Sosyoloji Dergisi Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayını, (12–13), 135–158.
Deutsch, Steven. (2007). The Radical Perspective in Sociology. Sociological Inquiry. 40. 85–93.
Giddens, A. Sutton P. W. (2018) Sosyolojide Temel Kavramlar, Ankara: Phoenix Yayınevi
Giddens, A., “Sociology: A Brief but Critical Introduction”, Palgrave Macmillan, 1986
Giddens, Anthony, Sosyoloji, Kırmızı Yayınları, İstanbul 2012.
Nisbet, R. A. (1993). The sociological tradition. Transaction publishers.
Nisbet, R. A. (2013). Sosyolojik düşünce geleneği. Paradigma Yayıncılık.
Pitch T. The Roots of Radical Sociology. Insurgent Sociologist. 1974;4(4):45–58.
Thomas, C. Theorising disability and chronic illness: Where next for perspectives in medical sociology?. Soc Theory Health 10, 209–228 (2012).