Matrix 4 (resurrection) Film Analizi

Hepimiz SANALIZ
Anlama Kılavuzu
Published in
3 min readDec 25, 2021

Baştan söyleyeyim bu bir ilk izlenim değerlendirmesidir. Zamanla üzerine düşündükçe geliştirilecektir. Tabi film üzerine konuşabilmemiz için ilk üç MATRİX film serisini ve “Animatrix” isimli anime (2003) filmi seyretmiş olmalısınız. Belki film üzerine bir değerlendirme yada dersi ayrı zamanda yapabiliriz… Matrix filminden sonra çıkan anime filmde MATRİX evrenine giden ereksel neden üzerinde durulmaktadır. Yönetmenler filmin anlaşılması için filmin konusu olan MATRİX yazılımının öncesini anlatan bu animasyonu yaptırmışlar sonradan.

Matrix serisinin 4. filmi The Matrix Resurrections kendi mevzusu ile biraz alay etmeye çalışmış diyebiliriz. Yeni kuşağın aşinalığına sunulmuş önceki filmlerinin mevzusu. “Botlar, bilgisayar oyunu vs” vurgusunu böyle anladım.
Simülasyona sosyal alandan “analizci” (psikiyatrist) eklenmiş. Analizci ve yaptığı iş de simülasyon yaratmaktadır. Tüm olanlar analizcinin odasında yaşanmış olabilir. Siyah kedinin boynundaki zil işaretçi. Buda filmde çokça geçen “modal” kelimesi “modal mantığa” (gereklilik mantığı) bir gönderme olarak düşünülebilir. Aristo’nun insana ve onun doğasına eklediği (akıl), geçirdiği hayaleti hala capcanlı… Ne diyek… “büyüksün baba…
Asıl sorun özdeşliğin kendisidir. Yani gösteren ve gösterilen arasındaki düzlem bir zorunluluk mu? sorusunu sordurtmuştur. Başlangıçta film konusunun bu düzlemde (Leibniz, kötülük sorunu) ilerleyeceğini düşünürken işler sonradan değişti. Çünkü Leibniz insan zihinin hesaplamalara indirgenebileceğini düşündü. Bunun için “gerekirlilik” olmalıydı. Neo’ya hap sunanlar başlangıçta sadece “kırmızı hapı” sundular. Burada bir gerekirlilik söz konusudur. Sonra ise mavi mi kırmızı mı hiç düşünmedi bile kırmızı hap bir zorunluluk çünkü. Bu noktada söylenmeli ki filmin konusu Wittgenstein’ın sınırına ulaşmıştır.

Psikiyatrist (analizci) söylem — construction düzeninin (gösteren-gösterilen muğlaklığının yapısı) yaratıcısıdır. O da kendisinden daha büyük bir simülasyonun (gücün) hizmetindedir. Ama acaba simülasyonlar öznel mi? Film bu soruya evirilerek, evet diyor. Ama zorunluluk ta özneldir. o zaman hislerimiz bizim için zorunluluktur. Matematiksel bir düzlemde değildir simülasyon. Neo, “IO” yöneticisinin onayı olmaksızın kendi (öznel) simülasyonunu çözmeye kalkmıştır. Film “nihilizm” dozajını artırmış, Kartezyen bilinç zemininden uzaklaşmıştır. Simülasyonda olmaya dayanak arama devam etmiş ve varılacak yer hiçliktir. Bir şey her şey ise hiçbir şey değildir. Konuşmak bir şey ifade etmek sanat içinde bir şey inşa etmek hep bir şeye dayanakla mümkün. İşin içinden çıkamıyorsan “yapıştır bir nihilizm gitsin”… formuna evrilmiş film…

Kardeşim yoksa niyetinde bir şey anlatmak. Çek me film değil mi ama… Konuşunca konuşmuş olamazsın. konuşmak bir biçime oturursa vardır… biz dilden konuşmaktan kaçamayacaksak nihilist takılmak sıkıntı bir durum. Nihilistlerin sorunu bu. Nietzsche’nin de… yaşamaksa niyetin ne işin var Jena’da, konser salonun’da… Neyse

Serinin daha önceki filmlerinde akılın karşısında bedenin hezimeti yatıyordu. Beden aklın yani matematiğin simülasyonundaydı(bedensel otomasyon). Bu filmde ise sanki hem aklın hem de bedenin duygular tarafından hezimetine tanıklık ediyoruz (ruhsal otomasyon) gibi. Peki o zaman her türlü durumda simülasyon kaçınılmaz ve bize neden “gerçek”miş “hissi” vermektedir. Beden ve ruh(zihin) diyerek iki ayrı mefhum olarak değil onların kopmaz birliğinde düşündüğümüzde duyguların eyleme ve irade gücümüze etkisi açığa çıkacaktır. Bedenin ve aklın etkinliği arasında kurduğumuz karşılıklı etkileşim doğrultusunda düşününce beden zihin arasında belki duygular yer almaktadır.

Tüm bu yanılgıya-aldatmacaya rağmen gerçeklik hissi nereden gelmektedir? Hislerden… o halde nihai ve “öznel simülasyon” his yani duygularımız tarafından yaratılmaktadır. Hislerin yarattığı gerçeklik hissi yeni keşfedilmiş bir şey değil. Politik ve özellikle ticari reklamcılık çok önceleri bunu keşfetmişti. Hem de kim tarafından dersiniz? Freud’un öp öz yeğeni E. L. Bernays tarafından. Çıkış argümanı “gerçek anlamda demokratik bir toplumda, her şey kamu rızasına bağlıdır” ifadesinde yatar. İhtiyacınız olan bir “nesne” değil hislerinizdir. İlk icraatı şudur; özgür mü hissetmek istiyorsunuz o zaman sigara için… İhtiyacın arzudur. Arzun sensin… Hımm… Al sana simülasyon…

Film bence konusuna biraz Foucault (söylem-yapı) simülasyonu eklemiş ve gerçek (öznel) simülasyonu, coşkusal bileşenlerimize (affectus), duygu ve hislerimize bağlamıştır.
Filmde dikkatimi çeken bir diğer görsel gösteren ise sanki restore edilmeye çalışılan bir tapınaktaki dövüş sahneleridir. Anderson ve Smith (1–0 ikiliği) kavgası tapınağı yani “dini” de harap etmektedir. Oysa insana, hakikat/gerçek sanalın yada gerçeğin pazarlaması sorunudur mesele. Kişisel simülasyonunu delmeye çalışmaktır aslolan. Neo ve kız arkadaşı bunu yapmaya çalışmaktadır filmde. Sonunda simülasyonun yaratıcısı teşekkürü hak ediyor filmde.

Film teknik açıdan diğerlerine göre fena halde (boktan) kötü elbette ama benim mevzuum o değil. Bu film üzerinden ne konuşabilirim ne düşünebilirim? Önemli olan budur.

https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2018/07/14/kanaatlerden-secimlere-aklin-hezimeti-ve-spinozanin-alameti

https://hepimizsanaliz.medium.com/subscribe

https://www.youtube.com/watch?v=yd4BSYcFoEA

--

--

Hepimiz SANALIZ
Anlama Kılavuzu

Öğrenmek en doğal ama çaba gerektiren bir haktır.