NöroFelsefe Meselesi…

Hepimiz SANALIZ
Anlama Kılavuzu
Published in
6 min readAug 21, 2022

Nörobilim ve felsefeyi birbirine bağlayan farklı varyantların son yıllarda ortaya çıkışı hızla artıyor. Yapay zeka ve robotların hayatımızda daha da görünür olması yaşamımızda felsefenin yerini sağlamlaştırdı. Geleceğin mesleklerine baktığımızda felsefe ile ilişikli bir çok meslek bile arttı. Bunun yanında; fiziksel olmayan bir ruha sahip miyiz? sorusu hala geçerliliğini ziyadesiyle korumaktadır. Sonuçta bu, beyin ve felsefeyi birleştiren yaklaşımlar son zamanlarda bir felsefe dalı olarak çokça popülerleşti. Çünkü ben insanın bilinç evriminin son aşamasını şöyle tanımlıyorum: İnsan bilincini başka bir nesneye aktarma aşamasındadır. Dolayısıyla bu bilinç sorununu halletmeye çalışacaktır.

Nörobilim yirminci ve yirmi birinci yüzyılda yoğun bir şekilde geliştikçe, zihin ve beyinle ilişkisi hakkında asırlık felsefi sorularla ilgili nörobiyolojik sonuçları giderek daha fazla görüyoruz. Nörobilim, öğrenme ve hafıza ya da dikkat, sosyal dürtüler ve uyku ile ilgili soruları henüz tam olarak yanıtlamamış olsa da, tüm bu konular için şimdi ilgili sonuçlar var. Bu sonuçlar, özellikle yeni teknikler ve yöntemler keşfedilip uygulandıkça, önümüzdeki yıllarda daha fazla anlaşılabileceğini ve anlaşılacağını göstermektedir. Felsefecilerin, özellikle bilincin neden nörobiyolojik olarak hiçbir zaman açıklanamayacağına ilişkin argümanları da eleştirel olarak incelenir. Bu tartışmalı konuda da, özellikle klinik nörologlar, hastalarını daha iyi tedavi edebilmek için bilinçli durumlarını belirlemenin yollarını aradılar. Bu konuda bile erken ama umut verici nörobiyolojik ilerleme var. Alanda çalışanlar ve ilgilerin sıklıkla duyduğu bu felsefe dalı sosyal ortamlarda da sıklıkla duyulur oldu. Felsefedeki idealizm/realizm tartışmalarında başvurulan alan olarak göz önüne gelir oldu. Sinirbilim ve nörofelsefede çalışmak ve bi şeyler söylemek heyecan vericidir, çünkü bol sürprizli (bir tarafta beynimiz diğer tarafta felsefe) şeyler söyleyebilirsiniz. Peki nedir bu nöro-felsefe…?

Thomas Nagel, “Yarasa Olmak Nasıl Bir Şeydir?” diye bir soru sorar ve temel tartışmayı başlatır. Ortada bir felsefe varsa tartışmanın tarafları da olmalı değil mi? İki temel yaklaşım doğacaktır. Nörofelsefe ve nörofenomenoloji... Aslında her biri Nagel’in önerisinin bir yönünü vurgular — ya nesnel kısım (yani nörofelsefe) ya da fenomenoloji kısmı (yani nörofenomenoloji). İsimlendirme benzerliğine rağmen, nörofelsefe ve nörofenomenoloji, farklı geleneklerden ortaya çıkan çok farklı yaklaşımlardır.

Nörofelsefe, yirminci yüzyılın sonlarında “analitik” felsefi gelenek içinde gelişir. İlk formülasyonu Patricia Churchland’ın 1986 tarihli Neurophilosophy: Toward a Unified Science of the Mind-Brain adlı kitabında bulunabilir. “Nörofelsefe” terimi, genellikle, sinir bilimsel hipotezlerle ilgili felsefi teorilerin araştırılmasını karakterize etmek için örtük veya açık bir şekilde kullanılır. Nörofelsefe, genel bir yöntemin ortaya çıktığı fiziksel (veya işlevsel) süreçlere indirgenemeyen her şeyi ortadan kaldırmaya yönelik Quinean hedefine talip olan indirgemeci bir bilinç teorisidir. İlk olarak, sağduyudan, halk psikolojisinden veya iç gözlemden türetilen bilinç hakkındaki fikirleri tanımlar. İkincisi, bu “yumuşak” kavramları bile “sert” sinir bilimsel verilere indirger. Bu yaklaşımın kökleri eskilere dayansa da nörofelsefenin karşısına “nörofenomenoloji” kavramı çıkacaktır.

Nörofenomenoloji, 20. yy’ın sonlarında Avrupa felsefesinden doğacaktır. Başlangıçta, yaklaşımı 1996 tarihli “Nörofenomenoloji: Zor Problem için Metodolojik Bir Çözüm” makalesinde dile getiren Francisco Varela’yı buluyoruz. O zamandan beri bu hareketin gelişiminde birçok işbirlikçi olmuştur (örneğin, Evan Thompson, Shaun Gallagher, Vittorio Gallese, Giacomo Rizzolatti). Edmund Husserl tarafından başlatılan fenomenolojik gelenekten doğan nörofenomenoloji, öncelikle bilinci doğallaştırmaya çalışan bir yöntemdir. İlk olarak, hem gözlemlenen (bilimsel, ampirik) hem de içe dönük (tanımlanan, hayal edilen), bilincin etkin olduğu çok sayıda vakayı tanımlar. İkincisi, bilincin fiziksel (işlevsel) gerçekliğine ilişkin soruları bir kenara bırakarak, tüm bu vakaların ortak olarak sahip olduğu değişmez yapıları tanımlar.

Bununla birlikte, felsefi teoriler ve sinirbilimsel hipotez arasındaki bir bağlantı için kesin metodolojik ilkeler ve sistematik kurallar, açıklığa kavuşturulmayı beklemektedir. Bu felsefe varyantı; ontoloji ve epistemoloji arasındaki ilişkiye odaklanmaktadır. Disiplinlerötesi metodoloji ilkelerini konusu gereği benimsemek durumundadır. ‘Çift yönlülük ilkesi’, doğal ve mantıksal koşullar arasında çift yönlü bağlantının gerekliliğini iddia eder. ‘Disiplinler arası döngüsellik ilkesi’, felsefi teori ve sinirbilimsel hipotezler arasında karşılıklı karşılaştırma ve çapraz koşullu alışveriş için sistematik kuralları tanımlar. Ontoloji ve epistemoloji arasındaki ilişki artık ontolojik ön kabullerle yani “ontolojik öncelik” tarafından belirlenmez. Bunun yerine, ardışık olarak “epistemik öncelik” ve “ontolojik çoğulculuk” ile sonuçlanan farklı “epistemolojik kapasiteler” ile farklı ontoloji türleri arasında karşılıklılıklar incelenir.

Modern sinirbilimin yükselişinden bu yana, geleneksel olarak sosyal bilimler ve beşeri bilimler alanının bir parçası olarak görülen konular üzerindeki potansiyel etkisi hakkında tartışmalı bir tartışma olmuştur. Şu anda, nöro-teoloji, nöro-psikanaliz veya nöro-ekonomi gibi nöro-tirelenmiş çok sayıda disiplinin oluşumu, nörobilimsel yöntemlerin geleneksel bilimsel alanlara uygulanmasının çekiciliğini göstermektedir. Felsefede, sinirbilimin sorunları ve beklentileriyle başa çıkmanın iki farklı yolu geliştirilmiştir: Sinirbilim felsefesi, bilim felsefesinden sinirbilime, nörofelsefe olarak adlandırılan yöntemleri ve klasik yaklaşımları uygulamaya çalışırken, nörobilimsel bulguları klasik felsefi konulara uygulayarak farklı bir yaklaşım benimser. Yöntemlerini, teorik varsayımlarını ve açıklayıcı amaçlarını tartışarak her iki yaklaşımın öncüllerini ve şanslarını değerlendirmek gerekecektir.

Bu konunun beraberinde bir metodoloji sorunu da doğacaktır elbette. Bundan dolayıdır ki nörofelsefe felsefe dünyasında halen çok uçta bir görüş olarak değerlendirilmekte ve ezici bir çoğunluk tarafından ya ilkesel olarak ya da beyne ilişkin bazı olgular gerekçe gösterilerek sert şekilde reddedilmektedir. İlkesel olanlar genelde felsefi problemlerin ve çözümlerin doğasına ilişkin kategorik itirazlardır. İkinci tipte iddialarsa daha çok sinir sisteminin aşırı karmaşık yapısı, nörofelsefi hipotezin doğru çıkması ihtimalinin doğal bir sonucunun felsefenin tarihten silinmesi olduğu veya nörofelsefenin beynin ötesine geçmeye gerek görmeyerek insanın psikolojik, tarihsel ve sosyal varoluşunu bir kenara iterek insanı açıklama şansını elinden kaçırması şeklindedir.

Birincisi; indirgemeci veya elemeci yaklaşımdır. Eleyici materyalizm veya Churchlandizm olarak bilinen görüş abartılı natüralist, aşırı indirgemeci ve hatta kelimenin aşağılayıcı anlamında bilimselci (“scientistic”) olmakla suçlanmıştır. İndirgenmek tipik kullanımda açıklama seviyesinin daha mikro olana doğru indiğini anlatır. Paul ve Patricia Churchland çiftinin yaklaşık 40 sene önce geliştirdikleri nörofelsefe denilen akım felsefeciler tarafından bazen indirgemeci, bazen eleyici ama çoğunlukla hem indirgemeci hem eleyici olarak nitelenir. Nörofelsefe denilen akım felsefeciler tarafından bazen indirgemeci, bazen eleyici ama çoğunlukla hem indirgemeci hem eleyici olarak nitelenir. Bunun kuvvetle muhtemel gerekçesi eleştirmenlerin itirazlarının altında yatan şu varsayımdır: Bir kuram veya ona içkin varlık kategorisi indirgeniyorsa, artık o varlık yok sayılmaktadır ve bilimsel terminolojimizden elenmektedir. Halbuki bir şeyin indirgenmesi hiçbir şekilde onun varlığının inkarı değil aksine ilanıdır. Nörofelsefe genel olarak zihnin ve psikolojik özelliklerin doğasının derinlemesine bir kavranışı için sinir sistemlerinin çalışılması gerektiğini savunur. Özelde ise felsefecilerin zihin felsefesindeki problemleri çözebilmeleri için beyin bilimleri ile felsefeyi süreklilik arz eden uğraşlar olarak görmelerini önerir. Dolayısıyla, nörofelsefe natüralizmin sinir bilimlerine daha fazla ağırlık veren bir biçimidir dersek doğru olur.

İndirgeyici, paralelci ve nörofenomenolojik varyantların yanında ikinci olarak; İndirgeyici Olmayan Nörofelsefe (NRNP) de geliştirilmiştir. NRNP metodolojik olarak birden fazla alanın (ontolojik, epistemolojik, ampirik, vb.) ve çeşitli metodolojik stratejilerin (mantıksal-kavramsal ve gözlemsel-deneysel gibi) dahil edilmesiyle karakterize edilebilir — bu, alan çoğulculuğu ve yöntem çoğulculuğu anlamına gelir. Bu, farklı alanlar ve özellikle kavram-olgu yinelemesiyle sonuçlanan kavramsal ve ampirik alanlar arasındaki yinelemeli bir metodolojik hareketle birleştirilir. Bu tür indirgeyici olmayan nörofelsefi yaklaşım, hem sinirbilime hem de felsefeye büyük katkılar sağlayabilir. İkincisi ile ilgili olarak, indirgemeci olmayan bir nöro-felsefi yaklaşımın, Martin Heidegger’in Temel ontolojisinin ve onun “dünyada varlığının” daha derin bir nöro-ekolojik ve uzay-zamansal katmanının göz önüne alınmasına nasıl izin verdiğini göstermiş. Bu aynı zamanda hem fenomenolojik özellikleri hem de nöral temeli açısından bilince daha temel bir yaklaşım gerektirebilir — bu, yakın zamanda “uzaysal bilinç teorisi”nde önerilmiştir. Özetle, belirli metodolojik stratejisi nedeniyle NRNP, öznellik, bilinç ve zihin-beden sorunu (ve çeşitli diğerleri) gibi felsefi sorunlara daha geniş ve daha kapsamlı bir çerçeve sağlamaya izin verir. Ayrıca, NRNP, tarihsel yazarların (Kant, Heidegger, Whitehead vb. gibi) daha derin bir çerçeveleme ve okumasını sağlayabilir.

Her geçen gün “yeni bir bilinç teorisine” ulaştığını iddia eden araştırma ile karşı karşıyayız. İsteyen -buraya- bakabilir. araştırmaların çokluğu ve beynin nasıl çalıştığını anlama ihtiyacı, tartışmasız zamanımızın en büyük bilimsel ve felsefi zorluklarından biridir. Söylenecek tek şey galiba şu: Bilinç sorunuyla yaşamayı öğrenmemiz lazımdır. Medeniyet hakkında sevdiğimiz her şey zekanın bir ürünü iken en bilgesinden en cahiline yaşarken bir mucizeyi yaşıyoruz. Bu bulanık kesinliğin üstüne insan ve onun bilincini yerleştirdiğinizde olaylar hepten bulanıklaşmakta. Umarım nörofelsefe konularına dalarak kendinizi gereksiz bir felsefi karmaşaya sokmazsınız. :)

İlişik Kavram, Konu ve Sorun alanları: Nörofenomenoloji, zamansal-uzaysal bilinç teorisi, zihin-beden sorunu, qualia, sınırda yaşam vakaları, fizikalizm, felsefi zombi, düalizm, plüralizm, idealizm, öznelcilik, nedensellik, özdeşlik teorisi, elemeci metaryalizm, epifenomenalizm, nöroetik, kişisel kimlik, hafıza v.b…

  • “Akıl ve beyin çalışmalarının dolaylılığı”.
  • “Beyin işlemenin hesaplamalı veya temsili analizi”.
  • “Psikolojik ve sinirbilimsel araştırmalar arasındaki ilişkiler”.
  • Zihnin modülerliği.
  • Sinirbilimde yeterli açıklamayı ne oluşturur?
  • Beyinde hesaplama ve temsil.
  • “Bilişsel işlevin yeri” vb….

Ekstra okumalar için kaynakça:

Northoff, G. (2022). Non-Reductive Neurophilosophy–What Is It and How It Can Contribute To Philosophy. Journal of NeuroPhilosophy, 1(1).

R. Kirk. (2017). Robots, Zombies And Us. Bloomsbury Academic.

Northoff, G. (2004). What is neurophilosophy? A methodological account. Journal for general philosophy of science, 35(1), 91–127.

Walter, Henrik (2001). Neurophilosophy of Free Will: From Libertarian Illusions to a Concept of Natural Autonomy. The MIT Press.

Frith, C. Neurophilosophy: My brain and I. Nature 499, 282 (2013).

Jackson, G. (2014). Neurophilosophy and Its Discontents. The Institute Letter, 2014(Summer).

Tümkaya, S. (2017). Nörofelsefe neden halen uçta bir görüş olarak niteleniyor?. Kaygı. Bursa Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, (29), 99–110.

Tümkaya, S. (2021). Nörofelsefe İndirgemeci mi Yoksa Eleyici midir?. FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, (31), 15–36.

İlgilisi için Türkçe ileri okuma tavsiyeleri şunlar olabilir.

*Daniel Dennet — Bilinç Açıklanıyor — — Aklın Gözü

*John Searle — Zihnin Yeniden Keşfi — — Bilinç ve Dil

*Stephen Priest — Zihin Üzerine Teoriler

*Thomas Nagel — Zihin ve Evren

*Roger Penrose — Zihnin Gölgeleri

*Paul M. Churchland — Nörofelsefe, Madde ve Bilinç, Platon’un Kamerası

--

--

Hepimiz SANALIZ
Anlama Kılavuzu

Öğrenmek en doğal ama çaba gerektiren bir haktır.