Hepimiz SANALIZ
Anlama Kılavuzu
Published in
3 min readApr 28, 2021

--

RASHOMON; İnsanın aldanış masalı…

Normalde “Akira Kurosawa” filmi seyretme noktasında zorlanırım. Hareketler kıyafetler konuşma tarzı beni zorlar… Ama izleyip değerlendirmem istendiği için seyrettim.

Yalan ve hakikat bir aradadır. Film cinayet (ölüm) ile başlayıp çocuk (yaşam) ile bitiyor. Benim en çok dikkatimi çeken karakter görünmeyen yargılayan (Vicdan-Tanrı)dır, yani öteki. Biz yalanı ancak ötekinin varlığı durumunda söyleriz. Ötekiyle hakikatimiz yada yalanımız var olabilmektedir. Ötekine söylediğimiz yalan bizim hakikatimize dönüşmektedir.

İnsanların acı gerçekler karşısında kendini motive etmesi gerekir. Ve bu yalanla mümkün olabilir bazen. ‘Çünkü insanın başedilemez bir kendini aldatılmaya bırakma düşkünlüğü vardır, ve büyülenmiş gibi mutlanır. Epik masalları doğruymuşlar gibi anlattığında ya da tiyatro oyuncusu kralın gerçekliğini gösterdiğinden daha da kralca oynayınca. Zihin, o aldatma ustası, ancak — zarar vermeden — yanıltabildiği sürece, özgürdür ve bunu yapabildiği zaman, başka zamanlardaki hizmetçi konumunun üstüne çıkmış olarak, şenlik kurar.’ diyecektir Nietzche.

Yalanların doğurduğu doxa(sanı) ne kadar sonuca götürür bizi? İnsanın içinde bir öteki yok mudur? Elbette “bir ben var benden içerü…” Kurosawa’nın karakterleri aynı dünyaya bakıyor, ancak ahlaki veya bilişsel nedenlerden dolayı gördüklerine dair açıklamaları başlı başına dünyalar, bu da gerçek dünyanın nasıl olduğunu bilmeyi imkansız kılıyor. Filmin nihai mesajı, temelde ‘gerçeği söyleyemediğimiz’dir.

İnsanın yalan söylemesi mümkündür. Çünkü insanın iki tavrı vardır. Episdemik ve etik tavrı…Yalan yoktur demek te epistemolojiyi (peşinen bilme) zorunlu kılar. Epistemik tavır ahlaki tavrı zorunlu kılar. Ahlaki tavrı reddetmek episdemik tavrı da reddetmek anlamına gelir. Yalan söyleyemeyiz demek de ancak epistemolojiden hareketle mümkündür.

Kurosawa’nın Rashômon’u tam olarak bunu yapıyor. Film sadece gerçeğin insan yapımı olduğu şeklindeki eski düşünceyi detaylandırmakla kalmıyor, aynı zamanda onu felsefenin tek başına yapamayacağı bir şekilde dramatize ediyor ve yoğunlaştırıyor. Anlatı, çekim tarzı, performans, mizansen ve benzeri aracılığıyla, gerçeği kavrayamamanın nasıl bir his olduğunu anlıyoruz : Birbiriyle çelişen hikayeler geriye dönüşlerle anlatılıyor, bu da gerçeğin hafızayla ilişkisi gibi önemli bir konuyu gündeme getiriyor . Unutmak, hatırlamak ve yanlış hatırlamak. Hatırlama ve yeniden anlatma, amansız bir sağanak yağmur sırasında yapılır: Sanki bu dünyadaki her şey — gerçeklik, hakikat, biz — sıvı hale gelmiş gibidir; hatırlama ortamı bir yıkım alanıdır, harabeye dönmüş bir tapınaktır; eğer ihtiyaç duyulursa ‘Tanrı’nın öldüğünün’ ya da en azından çok sessiz olduğunun bir hatırlatıcısıdır.

Filmdeki mahkemede asla yargıç(lar)ın yüzlerini görmüyoruz, yalnızca çılgınca çelişkili ifadeler vermek üzere getirilen kişilerin yüzlerini görüyoruz: Onlar bizimle konuşuyorlar bu durumda biz(seyirci) yargıçlarız, her şeyi dikkate almak zorundayız; daha sonra doğrudan Güneş’e yapılan çekimler oluyor, bu da kalıcı bir körlük ve yönelim bozukluğu hissi yaratıyor. Bütün bunlar, tanık olduğumuz şeyin -gerçeği söyleme yeteneğimizin sona ermesinin- kozmik boyutlarda bir trajedi olduğu yönündeki ezici izlenimini daha da derinleştiriyor. Budist rahibin ağıtları akıllardan çıkmıyor.

Yönetmen A. Kurosawa, Rashomon (1950) filmi için bizlere şunları söylüyor: Bu film, işte böylesi insanları anlatıyor, gerçekte olduklarından daha albenili, daha iyi ve üstün oldukları duygusunu tadabilmek için yalan söylemeden yapamayan insanları, hatta bu günahkâr pohpohlanma ihtiyacından mezarda dahi kopamayan insanları. Öyle ki karakterlerden birinin, öldükten sonra da, bir medyum aracılığıyla konuşurken insanlara yalan söylemeyi sürdürdüğüne tanık oluruz. Benperestlik, dünyaya geldiği anda insanoğluna musallat olan bir günahtır, kefareti ödenmesi en güç günah.

Filmde karakterler kusurludur; şu zaaflara ve masallara müpteladır.

FİLM KAREKTERLERİ…

İnsan: Kendini aldatmaya meyyal…

Rashomon: Bir şehir, kale ve içerdeki tapınağın girişidir. Ve zaafı yıkılmaktır.

Yargıç: Vicdan yada tanrıdır. Zaafı görünmez olmaktır.

Rahip: Yalancıdır ve zaafı insana güvenmemek.

Samuray: Zaafı soyluluktur. ve kadından da bunu beklemektedir.

Kadın: İki erkekten birine ait olma isteği kadının zaafıdır.

Haydut: Kıskançlık onun zaafı…

Oduncu: Sıradanlık onun hem zaafı ve bu zaafla gerçeğe en yakın kişidir.

Tapınağı Söküp Yakan Adam: Bu adam da insanları gerçekliğe davet ederek onları ısıtıyor. Bir peygamber gibi düşünülebilir.

İyi seyirler…

AHLAKDIŞI ANLAMDA DOĞRULUK VE YALAN ÜZERİNE Çeviren: Oruç Aruoba, Cogito. Sayı 16. İstanbul:s. 55–66.

--

--

Hepimiz SANALIZ
Anlama Kılavuzu

Öğrenmek en doğal ama çaba gerektiren bir haktır.