Tarkan Özelinde Sanatçının Muhalifliği
“Sanatçı muhalif olamaz” … Kökten ve metafizik açıdan bu hüküm cümlesi yanlıştır.
Sanatçı muhaliftir… tanrının da muhalifidir… şöyle ki muhalif ile halife aynı köken itibariyle birdir. İnsan ve onun en müstesna hali olarak sanatçı muhaliftir çünkü yaratma iddiasındadır. Meselenin bir de Yunanca “tekne” ve “Prometius”a bakan tarafı itibariyle de öyledir. Derin konular bunlar.
Politik ve ekonomik belirsizliklerin olduğu bir zamanda, sanatın ve ifadenin rolü hiç bu kadar önemli olmamıştı. Film yapımcılarından karikatüristlere kadar kültürel liderler, zorlu sorunların üstesinden gelmek için yeni bakış açıları getiriyor ve insanlara potansiyellerini gerçekleştirmeleri için ilham veriyor. Ancak dünyanın her yerindeki sanatçılar tehdit altında, fikirlerini ifade ettikleri ve herhangi bir muhalefet belirtisi gösterdikleri için birçoğu tutuklandı ve hatta öldürüldü.
Sanatçıda yada sanatta kutsal olan biricik olan eylemin kendisi ve doğasıdır… “estetik” diye ortaya konulan şey biricik ve kutsal değildir en fazla çağın geçiş halindeki ruhudur. Burada estetik Platonik bi kavramdır… ama estetik yaratımın kendisi Nietzscheci bir durumdur. Özgünlük yaratım olmadan olmaz. Özgünlük muhalifliktedir, yaratımdan bağımsız değildir.
Ankaralı Turgut’ta Tarkan da potansiyel olarak sanatçıdır ve muhaliflikten kaçamaz. Nasıl bir muhaliflik…? Genel anlamda kurumsal veya görünen iktidara karşı olduğu gibi görünmeyen bilinç ve iktidarlara da karşıdır. İktidara karşı olurken toplumun hay huyuna, dolduruşuna da gelmez yani. O zaman toplumsal politik muhalefeti yüklemenin de sorunlu bir durum olduğu ortadadır. Böyle yaparsak belki Bir Marcel Proust’umuz olur. 15 Temmuzdan bir gün sonra bir dostum olaya “iyi taraftan bakalım”; toplum bu süreçte baskılanacak ve söyleceklerimizi imge ve ima ile söyleyeceğiz ve sanatımız gelişecek demişti. Ayrıca sanatçı saray da da olsa muhalif olabilir: Melikşah’ın sarayında da olsa Ömer Hayyam gibi muhalif olabilir.
Bu durumda entellektüel ile sanatçı kelimesinin ayrıştırdığı ve birleştiği yerler de ilginçtir. İşini iyi yapan estetik kaygılarla her seferinde sanatını ortaya çıkartan insanlar her seferinde aklını kullanan insanlar da (entellektüel) duruşları ile birdirler. Sanatçının muhalefetinin kıymeti ondan anlayacak toplumla ilgilidir. Aynen modern, entelektüeller çağında olduğu gibi artan entelektüeller matbaa ile artan okuma talebinin sonucuydu. Ancak Tarkan yada Ankaralı Turgut’tan illaki entelektüel beceri beklenmemelidir. Kültür endüstrisinin, hegemonyanın bilincinin taşıyıcısı olma durumunu bilerek şunu söyleyebilirim: Aleyna Tilki, Tarkan daha bir sanatçıdır. Çünkü akan yaşamın ve akışın içinde kişisel tercihlerini ortaya koymuşlar popüler kültür de sanatçıda olması gereken “bireyselliği” bir yerden yakalamaya çalışmışlardır.
Peki neden Tarkan değil de Aşık Veysel, Mahsuni Şerif bize daha çok sanatçı gibi gelir. Çünkü onların politik duruşları ve inançlarına yakınızdır. Peki ister İslam içinde Alevilik, ister “şamanik”, yaşamın kendisinden çıkan Alevilik olsun; Aleviliği kaldırdığımız ve aşınası olduğumuz Alevilik bilinci inancı olmadan onlar sanatçı olabilirler mi? Alevilik kalkınca Aşık Veysel’in bilincinde ne kalır. Bireysel olması gereken öz yaratım, sanatçı nerededir? Peki ya Sezen Aksu o neden daha fazla sanatçı gelir bize Tarkan’na kıyasla: Çünkü o tam da bizim duygularımıza tercüman olduğu için. Tarkan da sorun ne o zaman oda bizim taşımadığımız duyguları seslendiriyor yada kullandığı dile yabancıyız. Sezen Aksu’nun avantajı, aşk, istanbul, lodos ve yakut renkli zulayı bir araya getirerek bizim anlayacağımız dilden vicdan dan bizi yakalayıvermiştir. Tarkan da belki başka kelimelerle başka birilerini yakalıyordur. Özetle senin ki değil benimki daha çok sanatçı eziklenmesinden başkası değildir Tarkan’a sanatçı değil demek.
Ahmet Kaya yada Tarkan ve pek tabi ki Yaşar Kemal de sanatçı ve entellektüel potansiyeller taşımaktadırlar. Onlar sanatçı olamaz demek onları potansiyel olarak sanatçı olmalarına da engel olmak, onların ilerde sanatçı olmalarını engellemek anlamına gelecektir. Vicdanlarını ortaya koyarlar ise şu an bile sanatçıdır. Kaldı ki Tarkan popüler kültür imkanlarıyla sular altında kalan Hasankeyf için çalışmış, 2009 yılında Diyarbakır-Lice- Şenlik Köyü’nde koyun otlatmak için çıktığı evinden 200 metre uzaklaştığı sırada kaynağı belirsiz bir patlama (ki bence bellidir) ile 12 yaşındaki Ceylan Önkol’un hayatını kaybetmesi olayını Sezen Aksu ile şarkıya dökmüş ve ifade etmiştir.
Sadece Yaşar Kemal’e muhaliflik hakkı vermek yada Tarkan’a sanatçılığı layık görmemek şov için bunu yapıyor demek; toplumun ezikliğini ve teslimiyetini de göstermektedir. Sanat olarak sadece ama sadece jazı, piyanoyu sanat olarak toplumun önüne koyulması toplumu ezme ve ezik görmektir. “Sanat sepet” benzetmesi elbette sorunlu ve kötü… Ben asla böylesi bir cümle kurmam kuranla da hiç bir düşünce tartışmasına girmem. Ama böylesi cümleler kuranları anlamak, analiz etmek de zorundayız. “Tükürrüm böyle sanatın…” diyesi geliyor insanın bazen bu eziklenme karşısında. Bi “bozlak açışı” da sanattır kardeşim caz kadar blues kadar… Sanat ve sanatçı hakiki anlamını bulacaksa bu eziklenmelerden de kurtulmalıyız vesselam.
Ayrıca örnek olarak… (bkz: ne kadar somun varsa o kadar civata vardir)