Hepimiz SANALIZ
Anlama Kılavuzu
Published in
5 min readJun 20, 2020

--

THE PLATFORM; ELEŞTİREL OKUMA

Filmin Künyesi ve Kısa Özeti:

Galder Gaztelu-Urrutia’nın yönettiği İspanya yapımı gerilim filmidir. Popüler Film ve dizi izleme platformu olan Netflix platformu için üretilmiştir.

The Platform filminde olaylar sınırları ve oda sayısı belirsiz, dikey bir platformda geçer. Filmin de mekânı olan platformun her katında sadece iki kişinin yaşayabilmektedir. Filmde tek bir mekân vardır; o da dikey bir hapishane. Mekân olarak kullanılan çok katlı bir hapishane deki baş kahraman yaşadıklarından hareketle hem mekânın sırrını hem de yardıma ihtiyacı olan insanların çaresizliklerine çözüm bulmaya çalışmaktadır. Film, yaşanılan haksızlıkları ve sınıfsal ayrımlar üzerinde durmaktadır. Hassas bir aşçı ve ekibi tarafından üretilen yemekler ilk önce en üst tarafta(katta) olanlara veriliyor, belirli bir süre yenen yemeklerden kalanlar ise bir alt kattakine gidiyor. Bu arada şartlara göre hapishane koğuşlarını andıran katlardakiler aşağı ya da üst katlara geçiş yapmaktadırlar; ancak kontrol onların elinde değildir.

“İdeological İnterpellation” Çerçevesinde Eleştiri

Popüler kültür çevremizdeki kendi bütünlüğü içinde akan tüm yasamı ifade etmektedir. Elbette bu yaşam ideolojik bir düzlem doğurmaktadır. Buradan hareketle İdeological İnterpellationkavramı bir insana ideolojik yapı tarafından önceden düşünülmüş, varsayılmış/dayatılmış kategorik görevini ona hatırlatarak çağrıda bulunma anlamlarına gelebilir. Burada sinematik gerçekliğin izlenimi olarak filmler gerçekliği nasıl çözümlemektedir, buna odaklanmak gerekmektedir.

Althusser’in ideoloji ve “devletin ideolojik aygıtları” kavramından hareketle ideoloji ve öznelliğin oluşumu arasındaki ilişkiyi çözümlemek için geliştirdiği bir kavramdır. Popülist/popüler ideolojilerin, farklı toplumsal sınıfları veya aynı sınıfın üyelerini ayni politik düzlemde bir araya getirme surecini tarif eden bir kavramdır. Althusser’e göre, bireyler, ideolojinin ‘çağrısına-adlandırmasına, seslenmesine’ göre eyleme geçer ve bu süreç sonucu özne olurlar. Bireyin öznelliğini yaratan ideolojinin ve onun aygıtlarına bağlıdır. Althusser, ‘reel nesne’ ile ‘bilgi nesnesi’nin aynı şey olduğunu kabul etmeyerek bilgi nesnesinin(ideoloji) öznel nesneyi yarattığını kabul ediyordu. Bu haliyle sinemanın Platonik/panoptik bir mağaraya benzetilmesi mümkün olacaktır.

Sinema ya da benzeri bir kültürel üretimde kurmaca öznel gerçekliğin içinden geçmektedir. Buradan hareketle The Platform filmine dönersek film azılı bir sistem eleştirisi yapıyormuş gibi gözükmesine rağmen bunu sadece mekânda hissettiriyor. Filmin “öznelere dönüştürmek için” bireylere seslendiğini göz önüne alırsak filmin ana mesajı din (Hristiyanlık) üzerinden gidiyor diyebiliriz. Varlıklarını, hangi katta nasıl davranacaklarını son kertede bir ideolojik aygıtın(platform) kuralarına borçludurlar. Bu hapishanenin tanımladığı; ayinleri, düzenlenmiş pratikleri peşinen kabul etmişler ve bir mülakatla sisteme dahil edilmişlerdir. Hapishaneye kendi rızaları ile gelseler bile karşı koyamayıp değiştiremeyecekleri pratikleri yaşıyorlar. “Doğal olarak” ya da “kendiliğinden” ideolojinin işlediği nihilizme yer bırakmayan bir düzen ile karşı karşıyadır filmin kahramanları. Sonuçta “insan, doğası itibariyle ideolojik bir hayvandır”. Zalim kurallarıyla işleyen platform ile insan doğası ve Aziz Paul’un içinde yaşanıp hareket edilen “logos”u birbirine benzemektedir. Mevcut hâkim yapı ve görünümleriyle bir dini ideoloji olarak Hristiyanlık ve kapitalizm eleştirilmek yerine kaçınılmazlığı vurgulanmaktadır. Filmin sonunda platform adeta karanlıkta yok olur ve sadece çocuk ve aydınlık belirir. Bu son ile mesaj metafizik bir hale dönüştürülmüştür filmde.

Çocuk; doğumu beklenen daha anne karnına düştüğü andan itibaren hâkim aile ideolojileri tarafından özneleştirilmiştir. Filmin sonunda ortaya çıkan çocuk bulunmuş olmasına bulunmuş ama başka bir ideoloji yaratımı olarak platformda yükselmeye başlamıştır. Çünkü ideolojik determinasyonun tarihi yoktur. Platformdaki hâkim düzene baş kaldıran kahramanımız yine bu baş kaldırışı kanlı ve zalimce sürdürmek zorundadır. Çocuğun varlığı Hristiyanlık için İsa’nın göğe yükselişinin temsilidir. Özetle bir burjuva ideolojisi olan “hümanizm”in yansımaları filmde gözlemlenmektedir. Tüm ahlak ve erdem çağrıştıran eşitlik ve adalet kavramlarının tesisini insan doğası ve din belirlemektedir. Marksistler tarafından bile öne sürülen “insan potansiyeli” ve “insan doğası” gibi kavramlar bizi top yekûn bir kabullenişe götürmektedir. Ne aşağıdakiler nede yukarıdakiler bizi duyabilirler.

“Kültür Endüstrisi” Çerçevesinde Eleştiri

Eleştirel Marksist yaklaşımı benimseyen Frankfurt Okulunun özgül kavramlarından biridir. Klasik Marksizm’deki ikili üst/alt yapı ayrımları bu çerçevede ortadan kalkmaktadır. T.Adorno ve M.Horkheimer üst anlatı olarak Modernite’nin ve onun belirlenimlerinin birey ve kültür üzerinde olan belirleyiciliği bu kavramla ifade edilmiştir. Aydınlanmanın temel hedefinin insanları korkudan arındırarak onu efendi konumuna getirmek olduğundan hareketle aydınlanma kavramının geldiği ya da gelemediği modern zamanlardaki görünümünü ortadadır. Kültür Endüstrisi analizleri kültürel/sanatsal etkinliklerin hepsinin yer aldığı kaotik duran liberal toplumsal gerçekliğin aslında gizlenmiş bir sistem olarak onu açığa çıkarmaya çalışır. Kültür Endüstrisi, kendisini özsel olarak yeniden üretebilmesinde toplumun gizli kalmış, travmatik özünün önemini göstermektedir. Kısaca genel/yaygın olanın tikel/nadir olan üzerindeki hegemonik hakimiyetinden doğmaktadır.

İnsanın bağımlılaşması ve köleleşmesi, kültür endüstrisinin yok edici etkisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kültür endüstrisinin asıl etkisi beklenenin aksine aydınlanma karşıtlığında kendini göstermektedir. İnsanların doğanın üzerindeki gittikçe artan teknik egemenliği insanları aldatma haline gelmekte; teknik, insan bilincini zincire vurma yöntemine dönüşmektedir. Kültür endüstrisinin insanlara karşı uydurdukları olumlayıcı bir sanatın rehberi olamaz. Olsa olsa çıkar çevreleri tarafından belirlenen hudutlardan çıkmamalarını öğütler. Kültür endüstrisinin ideolojisi o kadar güçlüdür ki bilincin yerini uy kurtul davranışı almıştır. Kaos içinde olduğu söylenen/gözüken bir dünyada(platform) insanlara konumlanma ölçütü vermesi bile kültür endüstrisinin gücünü göstermektedir. Adeta Mesih rolündeki baş kahraman gerçeğe dönüştürmek istediği söylenceler bilgi ve Aydınlanmaya, aydınlanmada filmin sonunda adeta mitolojiye everilecektir. Kısaca kültür endüstrisi bireyin dışından/üzerinde değil içinde etkili olmaktadır.

Burada endüstri kavramını birincil anlamıyla değil daha çok sanat eseri üretimindeki standardizasyon olarak düşünmek gerekecektir. Birçok ülkeden daha çok abone nüfusuna sahip Netflix film seyretme platformunun tanımlanmasında kullanılan platform kavramının aynı zamanda analize konu olan filmle aynı olması gayet anlamlıdır. Sahte başkaldırı üretim aracı olarak Netflix’de var olmak demek tokat yediğin erk ya da düzene benzediğini göstermek demektir.

Konumunu sağlamlaştırdıkça kültür endüstrisi tüketici gereksinmeleri ile istediğini yapabilir hale gelir. Örneğin toplumun egemenlik düzenekleri tarafından pompalanan doğa ve yeşil toplumun içine çekilir ve fahiş fiyata satılır. Aslında doğanın yeşilin mavinin gökyüzünün görkemli imgeleri fabrika bacalarının imgeleridir. Sömürüyü gizlemek için ideolojiye dönüştürülür ve herkesin biçimsel özgürlüğü garantiye alınır. Görünüşteki özgürlüğü toplumun ekonomik ve sosyal aygıtlarının bir ürünüdür. Toplumun film ve dergi yıldızlarına (sahte kahraman) özenmesi içindeki bireyselliği yok etme güdüsünden kaynaklanır. Bu ise bi nevi bireyselliğin sonudur. Kendinden özne yoktur, ideolojik platformla yaratılmış özne vardır. Zorbalık o kadar hat safhadadır karşı çıkanların zorbalıkları bile ideolojik platformun zorbalığını doğrulamak zorundadır. Böylelikle kitle toplumunun radikal düzeyde parçalanmış insanı “anlaşılmaz bir zorunluluk” tarafından yönetilmektedir.

Özetle; Kültür endüstrisi (Netflix) aracılığıyla üretilen ürünler bireyin mevcut düzeni mutlaklaştırmasını ve onunla özdeşleşmesini talep etmektedir. Hem yer aldığı küresel/dijital ulaşılabilir platform hem de filmin kendisi bireyi şeklen birey kılsa da onu kendisine özdeşliğe zorlamaktadır. Kültür endüstrisi, adeta sonu gelmez bir çukur gibi tüketen bireyin düşünceye meyletmesini istemez. Tam tersine ona dünyanın hazır/dondurulmuş yorumlarını arz etmektedir. Film ve yayın alanı (Netflix), esasında statükonun hep yeniden üretilmesinden yanadır. Biçimde bireye belli bir yaşam alanı tanıyor gibi gözükse de özsel olarak bireyselliğe karşı çıktığı söylenebilir. Bu haliyle bireysellik filmde insan doğası ile denetlenen sahte bir bireyselliktir.

Kaynakça

1- Louis ALTHUSSER, “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları” İletişim Yayınları, 2002

2- Theodor W. ADORNO, “Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken” “Cogito” Dergisi, Yaz -2003

3- Theodor W. ADORNO ve Max HORKHEİMER, “Aydınlanma Diyalektiği”, Çev: Nihat Ülner-Elif Öztarhan Karadoğan, İstanbul: Kabalcı, 2010

4- Roger BEHRENS, “Adorno Sözlüğü”, Versus Kitap, Ocak 2011

5- COGİTO, “Adorno: Kitle, Melankoli, Felsefe” Sayı: 36, Yaz 2003

6- Bülent DİKEN, Carsten B.LAUSTSEN, “Filmlerle Sosyoloji”, Metis, Mart 2011

https://www.youtube.com/watch?v=2HP2VyKaViM

--

--

Hepimiz SANALIZ
Anlama Kılavuzu

Öğrenmek en doğal ama çaba gerektiren bir haktır.