Üniversitelerde İyi Yönetişim: Olması Gerekenler

Üniversitelerle ilgili birçok problem olduğunu biliyoruz. Bilgi yuvaları olmaları gereken üniversitelerimiz maalesef sadece birer yüksek lise ve ticarethane olmuş durumda. Oysa ki koskoca nesiller yetiştirecek olan ve bu yüzden çok önemli olan bu kurumlar, iyi yönetişim ile kurtarılabilir diye düşünüyorum. Hatta ben, Türkiye’deki bir üniversitede okuyan öğrenci ile bir Avrupa ülkesinde veya Amerika’da okuyan öğrenci arasında çok fark olduğunu düşünmüyorum. Peki o halde neden Ivy League veya Oxford, Cambridge kadar başarılı (hatta ilk 500’de bile) hiçbir okulumuz yok? Sebebi kötü yönetişim ve bence iyileştirilebilir.

Photo by Jean-Luc Benazet on Unsplash

Paydaşlar arasında öğrenciler, öğretim görevlileri, idareciler/bürokratlar ve çalışan personeller var.

Öncelikle, incelemeye girişle başlayalım: üniversite giriş sınavı. Nasıl işi doğru yapmak değil; doğru işi yapmak önemliyse, aynı şekilde de sınavı doğru yapmak değil (zira onu da beceremiyorlar her sene YKS ve TYT’de hatalı sorular çıkıyor); doğru sınavı yapmak lazım. İyi yönetişim çerçevesinde baktığımızda her öğrencinin eşit olarak sınava girmeye hakkı olmalı. Özel ihtiyaçları olan vatandaşlarımız da, 50 yaşında olan vatandaşlarımız da, liseden yeni mezun olanlar da herkes ama herkesin sınava girmeye hakkı olmalı. Sınav ücreti de ödenebilir bir meblağ olmalı.

Photo by Yustinus Tjiuwanda on Unsplash

Aslında şu yazdıklarım hali hazırda Türkiye’de uygulanan ilkeler. Biz ülke olarak eşitliğe o kadar çok önem veriyoruz ki, maalesef adilliğin anlamını karıştırıyoruz. Nasıl ki herkesin geliri ve maddi durumu farklı ise ödemeleri gereken sınav harç ücreti de farklı olmalı. Bu ülkede Ziraat Bankası, öğrencilerin ailelerin gelirlerine göre burs ve kredi hakkı verebiliyorsa, yine ailelerin gelirlerine göre sınav harç ücretinde indirim veya muafiyet sağlanabilmeli. Sonuçta yukarıdaki paragrafta sınav ücreti ödenebilir bir meblağ olmalı dedim; eşit olmalı demedim.

Bir başka konu ise değerlendirmelerin şeffaf yapılması. Eğer merkezi bir sınav yapılıyorsa ve bu sınav sonuçları aynı anda açıklanıyorsa, herkesin sınav sonuçlarının şeffaf ve görünür olması lazım. Örneğin kendi sınav sonucumu sadece ben görebiliyorum. Kişisel verilerin korunması kanunu çerçevesinde imzalatılacak bir belge ile adayların sınav sonuçları şeffaf olarak tüm ülkeye açıklanmalı. Derslerinde çok başarısız olan, okulu asan bir bürokrat çocuğunun sınavda derece yapması oldukça şaibeli bir durum. Bunu da ancak şeffaf olarak önüne geçebiliriz bence. Ayrıca yetenek sınavı ile alınan bölümlerde de sonuçlar paylaşılmalı. Örneğin resim ile alınan MSGSF’ye başvuran adayların eserleri yayınlanmalı. Böylece değerlendiren kişiler de daha hesap verebilir olurlar. Üniversiteler güvenilir kurumlar olmak zorundalar.

Her ne kadar üniversiteler güvenilir olmak zorunda olsalar da öğrenciler de güvenilir olmalılar. Derslere eksiksiz katılmalı, görev ve sorumluluklarını yerine getirmeliler. Özellikle takım çalışmalarının olduğu grup projelerinde her öğrencinin kendisi haricinde takımına karşı bir sorumluluğu da olduğunu bilmesi lazım. Öğrenciler aynı zamanda öğrenmeye istekli olmalılar. Hem derslere hem de okul içi faaliyetlere, kulüpler gibi, katılımcı olmaları gerekiyor. Sadece okul okumak için değil, kendini geliştiren bir birey olmak için üniversiteye gitmeleri lazım. Öğrencilerin güvenilir olması çok önemli, kopya çekmemeleri veya yalan söylememeleri gerekli. Güven her şeydir ve kaybedilmemesi gerekiyor.

Photo by Cytonn Photography on Unsplash

Güven konusunda öğretim görevlilerine büyük sorumluluk düşmekte. Güvenin olmadığı bir kurum, varlığını sürdüremez. Öncelikle, sınıf kapasitesi ne olursa olsun, sınıfta kaç öğrenci olursa olsun, öğretim görevlileri her öğrencilerine adil bir şekilde yaklaşmalılar. Sınav sonuçları, her öğrencinin erişebileceği şekilde, şeffaf olarak açıklanmalı. Elbette ki her öğrenci talep ettiğinde zaman ne olursa olsun sınav kağıdını görebilmeli. Bazı durumlarda öğretim görevlileri veya idareciler belli bir süre geçmesi takdirde sınav kağıtlarının arşivde olduğunu ve erişimin mümkün olmayacağını söylüyorlar. Ancak süre ne kadar geçerse geçsin verilen cevaplar ve sorulan sorular değişmeyecekler ki. Öğretim görevlileri, sınavda öğrencilerin kağıtlarına verdikleri her bir nottan sorumlulardır. Verdikler her notun hesabı vardır ve her notun hesabı sorulabilir olmalıdır. Bu nedenle hesap verebilir öğretim görevlileri hem güvenilir olurlar hem de kurumlarına değer katarlar. Çalıştıkları kurum ne kadar değerliyse, kendileri de o kurumun etiketini taşıyacakları için, o kadar değerli olurlar aslında. Bu sebeple sadece kendileri için bile hesap verebilir, sorumlu ve şeffaf çalışmaları gereklidir.

Öğretim görevlilerin bir diğer sorumluluğu da etkili olmalarıdır. Sadece mesai doldurmak için sabah okula gelip akşam da evine giderek hayatta etkili bir insan olunmaz. Öğrencilere verecekleri üniversite eğitimi, onların meslek hayatlarını etkileyecek, önemli bir eğitimdir. Öğretim görevlileri, bir nesli yetiştireceği bilinciyle hareket etmeliler. Öğrencilerin hayatlarına etki edecek konular öğretmeliler. Harvard’da Graeme Bird diye bir hocamız vardı. MathE-3 diye, temel bir matematik dersimiz vardı. İstatistik konusunda bize Microsoft Excel’den bir formül gösteriyordu. Sonra baktı ki sınıfın yarısı Excel kullanmayı bilmiyoruz. Graeme hocamız müfredatının dışına çıkarak bize ekstra kendi zamanından ayırarak Excel dersleri vermeye başladı. Excel ödevleri veriyordu ve hatta final sınavımızı Excel’de formül yazarak çözmemizi istemişti. O sene öğrettiği formülleri yıllar sonra hala kullanıyorum. Hayatımda çok etkisi oldu kendisinin.

Photo by Mika Baumeister on Unsplash

Üniversitelerde bir diğer paydaş ise çalışan görevliler. Onlar sınıfların temizliğinden, kışın ısıtmaların çalışmasına kadar, eğitim için elzem olan yardımcı ekipmanlarda sorumludurlar. Öğrenciler için eğitim yuvası olan üniversiteler, görevliler için ise ekmek kapılarıdır. İdareciler, görevlilere karşı tutarlı davranmak zorundadırlar. İş güvenliği konusunda yazılan ciltlerce kanunlar var. İdareciler, görevlilerden kendilerini tehlikeye atacak hiçbir şey isteyemez. Görevliler ise iş tanımlarında yazan görevlerin dışına çıkmamalılar. Böylece tutarlı davranmalılar.

Üniversitelerde paydaşlarca uygulanacak iyi yönetişim ilkeleri hem güveni arttıracak hem de ülkemizi kalkındıracaktır. İyi yönetişim de zaten herkesin doğru işi yapmasıdır ve herkes doğru işini yaparsa toplumun yaşam kalitesi de artar. Bürokratların doğru kararlar aldığı, öğretim görevlilerinin adil olduğu, öğrencilerin sorumlu olduğu, idarecilerin tutarı olduğu bir yüksek öğretim sistemi hedefleyelim.

Osman Sarı / Yönetişim+ Programı Üyesi

--

--