Dünya Mirası: Göbekli Tepe

Burak Akçam
Yönetişim Akademisi Gençlik Ağı
5 min readApr 30, 2021
Göbekli Tepe-Podcast / Seslendiren: Burak Akçam

İnsanlık Tarihi İçin Neden Bu Kadar Önemlidir?

Antik döneme baktığımızda şu ana kadarki bilgilerimizle en eski yapıt olarak Stonehenge’i görürüz. Günümüzden 7000 yıl kadar önce iri kayaların belirli bir düzen içinde bir araya getirilmiş olması birçoğumuzun hayal gücünü gıdıklar. Hatta 4000 sene önce inşa edilen Mısır Piramitleri’ne olduğu gibi, Stonehenge’e de “uzaylı” iddiaları yöneltilir. Hâlbuki her ikisi de aslında hepimizin çok iyi bildiği kuvvetten kayıp, yoldan kazanç ilkesiyle çalışan eğik düzlemler (toprak rampalar) sayesinde insanlar tarafından yapılmıştır. Ancak ağabeyleri olan, medeniyetin beşiği Göbekli Tepe’nin tarihi yanında Mısır piramitleri ve Stonehenge’in esamisi okunmaz elbette. Mısır piramitlerinden 9000, Stonehenge’den 6000 yıl önce inşa edilen Göbekli Tepe, insanlığa ait ilk yaşam alanlarından birisidir. Göbekli Tepe ilk olarak Alman arkeolog ve tarihçi Klaus Schmidt tarafından 1994'te arkeolojik bir alan olarak keşfedilmişti. Yapılan incelemeler, o yapıların günümüzden 13.000 yıl kadar önceye dayandığını göstermektedir. Bu, Taş Devri’nde yaşamış insanların yerleşik hayata geçmeye başladığı dönem ve tarım devriminin başlangıcı ile çakışmaktadır. İlk insan olarak düşünülen bu canlı türünün neden böyle bir yapıyı inşa ettikleri hala tartışma konusudur ancak en çok üzerinde durulan hipotez, buranın bir tapınma yeri, tapınak olduğu yönündedir. Eğer bu doğruysa, Göbekli Tepe için insanlık tarihinin en eski yerleşik yaşam alanı ve tapınağıdır. Bu kadar antik bir yapının günümüzden binlerce yıl kadar önce neye benzediğini tahayyül etmek bile insanın karnındaki kelebekleri uçuşturmaya yetmektedir. Peki, atalarımız neler yapıyordu; neler düşünüyor, deneyimliyordu?
Schmidt, şöyle anlatıyor: Tarih öncesi insanlar ceylan ve diğer vahşi hayvan sürüleriyle yaşıyordu; göç eden kaz ve ördekleri üzerine çeken, nazikçe akan nehirlerden su içiyorlardı; meyve ve fındık ağaçlarından besleniyorlardı ve “emmer” ve “einkorn” gibi yabani arpa ve yabani buğday çeşitlerini barındıran yabani tarlaların bir deniz gibi dalgalanmasını izliyorlardı. Burası, onlar için bir cennet gibiydi.

https://www.natgeotv.com/tr/ozel/gobeklitepe-oncesi-ve-sonrasi

Göbekli Tepe’nin Keşfi

Göbekli Tepe, aslında ilk olarak 1963 yılında Chicago Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi ortaklığı ile tespit edilmiştir. Yaptıkları yüzey taraması sırasında bazı taşlar gözlemlemişler ve bunu Aseramik Neolitik dönemine ait olarak kategorize etmişlerdir. Yani anlaşılan bu ekipler keşfettiklerini antik bir yerleşim alanı olduğunu fark etmemişlerdir. Çünkü bu bölgede henüz kazı yapmamışlardır. Taş yüzeylerine T şeklindeki sütunların üzerindeki yatay yüzeyleri mezar taşı zannetmişlerdir. Bundan yola çıkarak bölgenin tarih öncesi kalıntılarının Bizans mezarları ile örtüldüğü sonucuna varmışlardır.

Pillar 56 from Enclosure H is another example for the rich and often complex iconography of Göbekli Tepe. (Photos & drawing: N. Becker, DAI)

Bu görseldeki P56 isimli T şeklindeki sütunda N. Becker ve arkadaşları 55 adet hayvan figürü saymışlar. 1994'te yeni bir kazı alanı arayışına giren Klaus Schmidt, 1963'teki raporu inceledikten sonra bölgede kazı yapmaya karar vermiştir. Şanlıurfa Müzesi ile işbirliği yaparak bölgeyi kazı alanı haline getiren Schmidt, sonunda Göbekli Tepe adı verilecek olan antik yaşam alanını keşfetmiştir.

Atalarımız Neden Göbekli Tepe’yi İnşa Ettiler?

Öncelikle 4 farklı radyokarbon testi yapılarak bölgenin yaşı doğru bir şekilde tayin edilmeli ve arkeologların kafasını uzun yıllardır kurcalayan bu karmaşaya son verilmelidir. Alınan numuneler M.Ö. 9000–7000 yıllarına denk gelmektedir. Yani Göbekli Tepe’nin binlerce yıl önce var olduğu gerçeği kesinliğe kavuşurken bir yandan da bir yerleşim alanı olduğunu göstermeye kanıt olarak tek bir kap kacak, ev veya çöp çukuru, doğurganlık figürüne rastlanmadı. Alet kullanımına dair ise hiçbir bulgu yok. Ne bir taş çekiç veya bıçak bulunamadı. Bölgenin jeolojisi detaylı bir şekilde incelendiğinde aslında buna çok da şaşırmamak gerektiğini fark ediyoruz. Kireç taşını kolaylıkla sütun haline getirebilen işçiler çok da zorlanmadan onları taşıyabildiler ve asırlar boyunca gömülen üzerine yığılan dairesel sütun yapılar Göbekli Tepe’nin meşhur “tepe” kısmını var etmiş oldu. 1998 yılından günümüze bir arkeozoolog olan Joris Peters, on binlerce kemik kalıntısını inceleyerek alet kullanılmış olduğu kanısına vardı çünkü kemiklerde kesik izleri ve kıymıklı uçlara rastlamıştı. Bunların birçoğu vahşi hayvanlara aitti yani bu insanların avcı-toplayıcı yaşam biçimine sahip olduğunu gösteriyor. Peters şöyle diyor: Var olan kalıntıların neredeyse hepsinin vahşi avlara ait olması, Göbekli Tepe’de yaşayan insanların henüz hayvanları evcilleştirmediğini ve tarıma başlamadığını gösteriyor. Schmidt önce tapınağın geldiğini, sonraysa şehrin geldiğini düşünüyordu. Ona göre bu “tepedeki tapınak” 150 kilometre uzaktan bile insanların gelip ibadet edebildikleri görünen bir yapı olabilirdi. Buradaki av kalıntıları, belki de beslenme için değil de ölülere veya tanrılara sunulan adaklar içindi.

Tapınak mı Barınak mı?

Yapının doğrudan tapınak olduğuna dair bir kanıt yok iken bazı uzmanlarca barınak veya yol üzerindeki bir han, dinlenme noktası amaçlı inşa edilmiş olduğu düşünülüyordu çünkü muhtemelen o dönemdeki insanların barınma ihtiyacı, ibadet ihtiyaçlarına göre baskındı. Fakat yine de hayvan figürleri gibi çizimler şaman inancının kökenlerinin buralara kadar dayandığını gösteriyor. Belki tam bir “tanrı” kavramı yoktu ancak insanlar çevresini tanımlamaya çalışıyor, ölüm gibi korkutucu gerçekleri deneyimliyor, gözlemliyor ve bunları kendilerince açıklamak için güçlü inanç sistemleri geliştirmeye başlıyordu. Bu durum, Sümerler’deki kutsal dağ Ekur’u açıklayabilir.

Göbekli Tepe Neden Önemli?

Bugüne kadar avcı-toplayıcı toplulukların sanattan uzak oldukları, büyük yapılar inşa edemeyecek olduklarını ve çadırlarda göçebe yaşam sürdürdükleri sanılırdı. Hatta karmaşık sembol sistemlerinin bulunmadığı, sosyal hiyerarşilerin netleşmediği, iş bölümlerinin çok kısıtlı olarak yapılabildiği düşünülüyordu. Ancak eğer ki Göbekli Tepe’ye yerleşik yaşam alanı demez isek bu sefer bu bilgilerin hepsini gözden geçirmeli revize etmeliyiz zira 90.000 metre kare alana yayılan bir yapıyı bu şartlarda inşa etmek imkânsız. Göbekli Tepe, o zamanlarda keşfedilen diğer benzer kazı alanlarından farklı olarak daha karmaşık bir mimariye sahip ve bu, onu diğer yerleşik yaşam alanlarının bir uğrak noktası hatta ibadet alanları olabileceği iddiasını güçlendirmektedir. Yerleşik hayatın olduğunu varsayarsak diğer küçük bölgelerin merkezi, üssü konumunda olabileceği de düşünülmektedir. Peki, bu hayvan çizimleri “totem” ya da “kötü ruhlara karşı bir büyü” gibi görülebilir mi? Tarih bilimi öylesine zordur ki tümden gelim metodunu uygulamak zorundasınızdır oysaki tüme varılacak olsa. Her şeye rağmen M.Ö. 8000 yılı civarında Göbekli Tepe işlevini yitirmeye başladı ve artık insanlar buraya yeni sütunlar yapmayı bıraktılar. Binlerce yıldır toprağın altında uyuyan bu hazine, insan evriminin geçmişine güçlü bir ışık tutmak isteyen bilim insanlarının araştırma ve çalışmalarını bekliyor.
Carl Sagan’ın dediği gibi: Oralarda muhteşem bir şey, keşfedilmeyi bekliyor.

Kaynaklar ve İleri Okuma

Klaus Schmidt’in “What is Goebekli Tepe” adlı TEDx konuşmasını aşağıdaki bağlantıdan izleyebilirsiniz.

Türkiye’de bir kamu yayın kuruluşu olan TRT’nin Gizemli Tarih: Göbeklitepe belgeselini aşağıdaki adresten izleyebilirsiniz.

Göbekli Tepe hakkında Türk yapımı bir Netflix dizisi olan “Atiye” için aşağıdaki adresi takip edebilirsiniz.

Göbekli Tepe hakkında daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki makaleyi inceleyebilirsiniz.

Notroff, J., Dietrich, O., & Dietrich, L. (2017). More than a vulture: A response to sweatman and tsikritsis. Mediterranean Archaeology and Archaeometry.

--

--