Hz. Bahaullah’ın Çağrısına Muhatap Olmuş Liderlerin Akıbeti

Oldsoil
Aristokrat Cemiyeti
4 min readSep 5, 2019

‘Hz. Bahaullah’ın elçiliğinin çeşitli evrelerinde ya O’nun emrine bilerek eziyette bulunan veya O’nun uyarılarına kulak asmayan veya O’nun çağrısına cevap verme görevini yerine getirmeyen yahut O’na ve Mesajına layık olan karşılığı vermeyen Doğu ve Batı âlemi hükümdarları, vezirleri ve din adamlarının başlarına gelenlere burada özel bir dikkat göstermek gerekir. Emrini yıkmaya veya ona zarar vermeğe kalkışanlar hakkında Hz. Bahaullah şöyle buyurmuştur: “Allah zalimin zulmüne göz yummamıştır ve asla yummayacaktır. Bu Zuhurda özel olarak her bir zalimden intikam alacaktır.” Hz. Bahaullah’ın elçiliğinin başlangıcından beri Allah’ın mücazat rüzgârlarının şiddetle eserek, hükümdarları tahttan indirdiği, hanedanları söndürdüğü, dini hiyerarşileri altüst ettiği, savaşlar ve ihtilaller yaratığı, prensleri ve bakanları makamlarından uzaklaştırdığı, gaspçıyı kovaladığı, zalimi devirdiği, hain ve asileri cezalandırdığı bu sahayı gözden geçirirken gözümüze çarpan manzara gerçekten muazzam ve dehşet vericidir.

Hz. Bahaullah’a yüklenen musibetlerin, Nasıruddin Şah ile birlikte baş müsebbibi olan, O’nun aleyhine üç fermanı imzalayan, Akdes Kitabında “zulüm tahtında” oturmakla damgalanan ve devrileceği Fuat Levhinde haber verilen Sultan Abdülaziz, sarayda çıkan bir isyan sonucunda tahttan indirildi, kendi başkentindeki Şeyhül İslamın fetvasıyla mahkûm oldu, dört gün sonra (1876) katledildi ve yerine deli olduğu ilan edilen yeğeni tahta çıktı. 1877–1878 savaşının sonucunda on bir milyon kişi Türk yönetiminden çıktı; Ruslar Edirne’yi işgal etti; ve 1914–1918 savaşından sonra İmparatorluk yıkıldı, saltanat kaldırıldı, Cumhuriyet kuruldu ve 600 sene devam eden bir saltanat sona erdi.

Hz. Bahaullah’ın, “zalimlerin şahı” dediği ve yakında “dünya için bir ders olacağını” bildirdiği; saltanatı Hz. Bab’ın ve Hz. Bahaullah’ın hapsi ile lekelenen; sonradan ısrarla O’nu İstanbul, Edirne ve Akka sürgünlüğüne gönderen; hain bir mollalar sınıfıyla birlikte, Emri beşiğinde boğmaya ahdetmiş kibirli ve zalim Nasıruddin Şah dramatik bir şekilde katledildi. Bu olay, yeni bir devrin başlangıcı olarak büyük bir ihtişam içinde kutlama hazırlıkları yapılan ve İran milletinin tarihinde en büyük gün olmasına niyet edilen jübilesinin arifesinde, Şah Abdülazim türbesinde meydana geldi. Ondan sonra hanedanın bahtı gitgide karardı ve nihayet sefih ve sorumsuz Ahmet Şah’ın rezaletleri sonucunda Kaçar sülalesi yıkılıp kayboldu.

Zamanın en önde gelen Batı’lı hükümdarı olan, Hz. Bahaullah’ın gönderdiği Levhi küçümseyerek yere fırlattığı söylenen, O’nun tarafından sınanıp yetersiz bulunan, sonraki bir Levihte düşüşü açıkça bildirilen aşırı haris, ölçüsüz derecede mağrur, hilekâr ve yetersiz III. Napolyon, modern tarihe en büyük askeri yenilgi olarak geçen Sedan Savaşı’nda (1870) şerefsizce yenildi; krallığını kaybetti ve geri kalan yıllarını sürgünde geçirdi. Ümitleri tamamen mahvoldu, tek oğlu Zulu Savaşı’nda öldü, çok gururlandığı imparatorluğu çöktü, Fransız-Alman savaşından daha vahşi bir iç savaş çıktı ve Prusya kralı William I, Versay Sarayında Birleşik Almanya imparatoru olarak selamlandı.

Akdes Kitabında nasihat edilen ve, “kudreti kendininkinden üstün birinin” akıbetinden ders alması öğütlenen, aynı kitapta “Berlin’de ah ve figan yükseleceği” ve “Ren nehrinin kıyılarının kanla kaplanacağı” haber verilen III. Napolyon’un fatihi, zafer sarhoşu William I, kaç defa suikasta uğradı, yerine geçen oğlu tahta çıktıktan üç ay sonra öldürücü bir hastalığa yenilerek tahtını küstah, inatçı ve kısa görüşlü William II’ye bıraktı. Yeni hükümdarın gururu onun düşüşüne sebep oldu. Başkentte ani ve süratli bir ihtilal yapıldı, birkaç şehirde komünizm başını kaldırdı, Cermen devletlerinin prensleri tahtlarını terk ettiler ve kendisi rezilce Hollanda’ya kaçarak taht üzerindeki hakkından vazgeçmek zorunda bırakıldı. Dedesinin, doğuşunu şatafatla ilan ettiği imparatorluğun defterleri Weimar anayasası ile dürüldü ve son derece ağır şartlar getiren bir barış anlaşması, elli yıl öncesinin meşum kehanetini, ‘’ah ve figan’’ yükseltti.

Kutsal Topraklara yaptığı hac ziyaretinde Hz. Bahaullah’ı sormak görevini ihmal ettiği için Akdes Kitabında azarlanan, keyfi ve inatçı davranışlı Avusturya İmparatoru ve Macaristan kralı Francis Joseph’i felaket ve facialar öyle bir sardı ki, milletin başına gelen musibetler bakımından onun saltanatının bir eşi daha görülmemiş oldu. Kardeşi Maximilian Meksika’da öldürüldü, veliaht Prens Rudolf utanç verici şartlarda yok oldu; İmparatoriçe katledildi; Arşidük Franz Ferdinand ve eşi Saray Bosna’da cinayete kurban gittiler; ‘’viran imparatorluk’’ çözülüp parçalandı ve yok olan Mukaddes Roma İmparatorluğunun enkazı üzerine küçük bir cumhuriyet kuruldu; kısa ve kararsız ömürlü bu cumhuriyet de Avrupa’nın siyasi haritasından silinip gitti.

İsmiyle hitap edilen bir Levihte Hz. Bahaullah’ın üç defa uyardığı, ‘’milletleri Tanrı yoluna çağırmayı’’ emrettiği ve kendi hükümranlığının ‘’En yüce Sultanı’’ tanımaktan menetmemesi için uyardığı, kudret ve kuvvet sahibi Rus Çar’ı Nikolayeviç Alexander II, birkaç suikasttan kurtulduktan sonra nihayet bir caninin eliyle katledildi. Onun başlatıp halefi Alexander III’ün devam ettirdiği haşin bir baskı politikasının yol açtığı ihtilal, Nikolay II döneminde Çarların imparatorluğunu bir kan seli içinde boğarak ardından savaş, hastalık ve açlık getirdi, asiller öldürüldü, rahipler susturuldu, aydınlar kovalandı, devletin dini inkâr edildi, Çar, eşi ve ailesi ile öldürüldü ve Romanov hanedanı yıkıldı.

Hz. Bahaullah’ın yazdığı bir Mektupta, ‘’saraylarını onları isteyene bırakması’’, ‘’sahip olduğu zengin ziynetleri satıp Allah’ın yolunda harcaması’’, ve ‘’Melekûta’’ koşması emredilen Hıristiyanlığın en büyük Kilisesinin tartışmaz başı olan Papa Pius IX, elem verici şartlar altında Kral Victor Emmanuel’in ordularına teslim olmak ve Papalık eyaletleri ile Roma’nın elinden alınmasına boyun eğmek zorunda kaldı. Papalık bayrağının bin yıldır üzerinde dalgalandığı ‘’Ebedi Şehrin’’ kaybının ve hükmü altındaki tarikatların zilletinin verdiği ruhi ıstırap, bedensel hastalığına eklenince, son yıllarını acı içinde geçirdi. Vatikan’daki haleflerinden birinin İtalya Krallığını resmen tanıması, Papanın dünya hükümranlığının sona ermesi demek oldu.’

--

--

Oldsoil
Aristokrat Cemiyeti

Ölüm en gerçek esintisiyle ensenizde. Oysa siz hala elinizi kolunuzu sallıyorsunuz. Ne var avuçlarınızda ?