Tenasüh Reenkarnasyon Soru/Cevap

Oldsoil
Aristokrat Cemiyeti
7 min readAug 16, 2019

Kutsal Kitaplara Göre Reenkarnasyon

Sual : Bazı milletlerin inandığı tenasüh meselesi nasıldır?

Cevap: Söyliyeceğimiz şeylerden maksat hakikatin açıklanmasıdır, yoksa başka milletlerin inandıklarıyle alay etmek değildir. Biz kimsenin vicdanına sataşmayız, itiraz etmeyiz. Bil ki: Tenasühçüler iki kısımdır. Bir kısmı öbür dünyada manevî ceza ve ödüle inanmazlar. Onun için insan, tenasühle bu dünyaya dönüp gelmek suretiyle, ceza ve ödül alır derler. Bunlar cennet ve cehennemi bu dünya ile sınırlanmış bilirler, öbür dünyanın varlığına inanmazlar. Bu kısım tenasühçüler de iki dala ayrılır. Bir bölümünün kanaatince, insan bazen bu âleme bir hayvan suretinde döner. Bundan gaye, onun şiddetli cezaya çarpılması ve acı işkenceler çektikten sonra hayvan âleminden tekrar insan âlemine dönmesidir. Bu türlü tenasüh inanışına tevasüh derler. Diğer bölümü,insanın insan âleminden tekrar dönüp insan âlemine geldiğine inanırlar. Bu dünyaya tekrar insan olarak dönenler evvelki hayatın ceza ve ödülünü görürler. Buna tenasüh tabir edilir. Her iki daldakiler de bu dünyadan başka bir dünyaya inanmazlar.

Tenasühçülerin ikinci kısmı öbür dünyaya inanırlar. Tenasühü olgunlaşma vasıtası sayarlar. Onlarca, insan kemal merkezine erişinceye kadar bu dünyaya gelip gitmek suretiyle yavaş yavaş olgunlaşır. Derler ki; insan madde ve kuvvetten meydana gelmiştir. Madde, başlangıçta, yani ilk devrede, eksiktir. Madde bu dünyaya tekrar tekrar gelince olgunlaşır, safiyet ve letafet kazanır. Nihayet ayna gibi şeffaf olur. Bu takdirde ruh demek olan kuvvet bütün kemalleri ile onda gerçekleşir.

İşte tenasüh ve tevasüh meselesi kısaca bundan ibarettir. Ayrıntılara girişecek olursak söz uzar, vakit harcanır. Bu kadarı kâfi olsa gerek. Tenasüh veya tevasühe inananların bu hususta hiç bir aklî delil ve kanıtları yoktur. Sırf tasavvurdan ve tahminlerden sonuç çıkarılmıştır. Kesin kanıtları yoktur. Tenasühe inananlardan çıkarsama, tasavvur, iç duyu değil, kanıt isteyiniz.

Fakat siz benden tenasühün niçin doğru bir inanış olmadığına dair delil ve kanıt istiyorsunuz. Şimdi böyle bir inanışa neden mahal olmadığını anlatalım.

Tenasühün imkansız oluşunun birinci kanıtı şudur: Görünen dış görünmeyen iç yüzün ifadesidir, mülk melekûtun aynasıdır, cismanî âlem ile ruhanî âlem birbirine uygundur. Şu duyularla hissedilen

(1)Bir vücuttan başka bir vücuda ruh göçü.

Aleme bak: Görünümlerde tekrarlanma yoktur. Hiç bir varlık başka bir varlığa eşit değildir ve benzemez. Teklik belirtisi herşeyde vardır ve aşikârdır. Dünyanın bütün ambarları hububat taneleriyle dolu olsa, hiç bir tane bulamazsın ki başka bir taneye noktası noktasına uygun, benzer ve aynı olsun; mutlaka arada bir fark bulunur. Birlik gerçeği bütün şeylerde mevcut olup Hak’kın birliği ve tekliği bütün varlıkların hakikatlerinde görünür olduğuna göre, aynı görünümlerin tekrarı kesinlikle imkansızdır. Bu nedenle, aynı bir ruhun önceki nitelik ve halleriyle bu dünyada tekrar zuhuru demek olan tenasüh, aynı görünümlerin tekrarı demek olduğundan mümkün değildir.

Herhangi bir maddi varlığın aynı görünüm ile tekrarı mümkün olmadığına göre, ruhani varlıklar için de gerek çıkış ve gerek iniş kavsinin herhangi bir mertebesinde tekrarı mümkün değildir; zira madde alemi ruhani aleme uygundur.

Fakat maddi varlıkların nevi bakımından dönüşleri vardır: Geçen sene yaprak, çiçek ve meyve vermiş olan ağaçlar bu sene de aynı yaprak, çiçek ve meyveleri verirler. Buna nev’in tekrarı denir. Bir kimse itiraz eyler ve derse ki, o yaprak, çiçek ve meyve dağıldı, bitki âleminden cansız âlemine indi, tekrar cansızlar âleminden bitki âlemine geldi ve bu suretle tekrar eyledi; buna verilecek cevap şudur: Geçen senenin yaprağı, çiçeği ve meyvesi dağıldı; onları terkip eyliyen unsurlar tahlile uğradı, bu fezada birbirlerinden ayrıldı; geçen senenin yaprağını, çiçeğini ve meyvesini meydana getiren parçalar tahlile uğradıktan sonra tekrar aynen bir araya gelerek geri dönmüş gelmiş değillerdir; hayır, onlar yeni unsurlardan meydana gelerek geri gelmişlerdir; dönüp gelen aynı fert değil, nevidir.

İnsanın cismi de aynen böyledir. Cisim ayrışıp dağılır ve onu meydana getiren parçalar birbirinden ayrılır. Bu cisim bitki veya cansız âleminden tekrar dönüp gelecek olursa bu dönüp gelen cisim evvelki cismin aynı olamaz;çünkü ikinci defa gelen cismi meydana getiren unsurlar evvelki cismin unsurlarının aynı olamaz. Eskisi ayrışıp dağılmıştır. Geniş boşlukta saçılmış gitmiştir. Sonra unsurlardan başka parçalar bir araya gelerek ikinci cismi teşkil etmişlerdir. Eski insanın vücudunu teşkil eyliyen parçalardan bazılarının yeni insanın oluşmasında bulunması mümkündür. Fakat evvelki insanın parçalarını teşkil eyliyen unsurlar aynen eksiksiz artıksız saklanmamış ve korunmamıştır ki bunların ikinci defa bir araya gelip birleşmesinden sonraki insan meydana gelmiş olsun. Eğer bu mümkün olmuş olsaydı, o zaman eski insan cisminin tamamiyle aynen geri dönmüş olduğu, eski şahsın yeni şahıs olduğu,binaenaleyh tekrarın meydana geldiği, ruhun da cisim gibi aynen dönüp geldiği,öldükten sonra bizzat bu dünyaya tekrar geldiği iddia edilebilirdi.

Ve eğer, tenasüh olgunluk kazanmak içindir, madde saflaşmalı ve şeffaflaşmalı ki ruhun ışığı onda tüm mükemmelliği ile görünebilsin, der isek bu da sadece bir kuruntudur; çünkü bu tarz düşünüşün doğruluğunu farzetsek bile, yenilenmek ve geri dönmekle nitelik değiştirilemez; eksiklik özü ne kadar dönse gelse, yine mükemmelliğin hakikati olamaz, koyu karanlık dönüp gelmekle ışık kaynağı olmaz, zayıflığın özü geri gelmekle kuvvet ve kudrete dönüşemez ve maddesel nitelik, dönüp gelmek suretiyle melekûtî hakikat olamaz. Zakkum ağacı ne kadar da tekrar tekrar dikilse tatlı meyve vermez, iyi ağaç ne kadar dikilse acı meyva vermez. Şimdi anlaşıldı ki, madde âlemine tekrar dönüp gelmek mükemmellik nedeni değildir. Bu kuruntu delilsiz ve ispatsız bir kuruntudur. Sadece bir fikirdir. Gerçekte mükemmellik kazanmanın sebebi Tanrı’nın bağışıdır.

Teozofların kanaatince, insan en yüce merkeze varıncaya kadar çıkış eğrisinde tekrar tekrar döner gelir,bu makamda madde saf bir aynaya dönüşür,ruhun ışığı bütün kuvvetiyle parlar, özündeki mükemmelliğe ulaşır. Halbuki, ilâhî meseleleri inceliyenlerce açıktır ki cismanî âlemler iniş eğrisinin ucunda son bulur; İnsanın makamı iniş eğrisinin ucunda ve çıkış eğrisinin başındadır ki en yüce merkezin mukabilidir.Keza çıkış eğrisinin başından sonuna kadar olan mertebeler ruhanî mertebelerdir; iniş eğrisine `ibda’, çıkış eğrisine `ihtira’ derler. İniş eğrisi maddi şeylerle son bulur, çıkış eğrisi ise ruhaniyetle son bulur. Daireyi çizen pergelin ucu geriye gitmez; çünkü bu hareket tabiî harekete ve Allah’ın kurduğu düzene aykırıdır. Aksi halde dairenin intizamı bozulur. Bundan başka, bu maddi dünyanın o kadar değer ve meziyeti yoktur ki insan bu kafesten kurtulduktan sonra ikinci defa bu tuzağa düşmeyi arzulasın. İnsanın gerçek değer ve yeteneği, “ Ebedi Bağış “ ın da yardımıyla varlık mertebelerinde ilerlemekle ortaya çıkar ve görünür,yoksa tekrar tekrar geriye dönmekle değil.

Sedef bir kere ağzını açınca, içinde inci mi var, boncuk mu var belli olur. Bitki, bir kere bitince, diken mi verecek yoksa çiçek mi açacak ne verecek ise verecek, ikinci bir defa bitmesine ihtiyaç yoktur. Bundan başka, tabiî nizama göre doğru bir şekilde alemlerin içinde seyir ve hareket, varolmanın sebebi , tabiî vaziyet ve nizama aykırı bir hareket ise yok olmanın sebebidir.Ölümden sonra ruhun dönüp geri gelmesi tabiî harekete aykırı ve ilahi nizama karşıdır. Buna göre, dönüp gelmekle varoluşu elde etmek imkânsızdır. Bu, bir insanın rahim âleminden kurtulduktan sonra tekrar oraya dönmesine benzer.

Bakınız, tenasühçülerin ve tevasühçülerin ne çürük düşünceleri var. İnsanın cismine zarf ve ruhuna mazruf diyorlar; tıpkı bardak ve içindeki su gibi. Su bu bardağı bıraktı ve başka bir bardağa girerek geri geldi diyorlar. Bu tasavvur çocuk oyuncağıdır. Ruhun soyut olduğunu ve binaenaleyh onun için girip çıkma olmadığını düşünmüyorlar. Olsa olsa ruhun bedenle ilişkisi güneşin ayna ile ilişkisine benzer. Ruhun cismani âleme tekrar tekrar dönüp gelmek suretiyle mertebeler aşıp zatî kemal edinmesinden ise Allah’ın ruhun maddi dünyadaki ömrünü uzatması ve bu suretle olgunlaşmasına imkân ve fırsat bahşetmesi daha iyi olurdu. Bu takdirde ölüm kâsesinden içmeye ve sonra ikinci defa dünyaya gelmeye lüzum kalmazdı. Bu fikir bazı tenasühçülerde varlığın bu dünya ile sınırlı olup Allah’ın başka ilahi alemleri bulunmadığı hakkındaki hayallerinden doğmuştur. Tanrı’nın âlemleri sonsuzdur.Eğer ilâhi âlemler bu maddi âlemde bitseydi, yaradılış boşuna olurdu, hatta çocuk oyuncağına benzemiş olurdu.

Öyle ya, şu sonsuz varlık aleminin sonucu olan şerefli insanın varlığı şu fâni âlemde bir kaç gün gelip gidecek ve ceza ve mükâfat aldıktan sonra hepsi de sonunda mükemmelleşecek ve ilahi yaradılış ve sonsuz mevcut varlıklar olgunlaşacak ve tamamlanacak, Rabbın Ulûhiyeti ve Tanrı isimleri ve sıfatları; bu ruhani varlıklar üzerindeki etkisi yönünden hareketsizlik ve tembellik ile sonuçlanacak! Bu hiç olur mu? "Ululuğun ve haşmetin Rabbı olan Rabbın bu türlü vasıflandırmalardan ne kadar münezzehtir."

Sayın teozofların akılları,Batlamyus ve saire gibi bazı eski filozofların kısa akıllarına benzer.Onlar da hayat ve varlık dünyasını bu yer yuvarlağı ile sınırlı sanmışlardı.Şu sonsuz varlık uzayını dokuz kat gökle sınırlandırmışlar ve hepsini de ıssız ve boş göstermişlerdi. Bakınız, ne kısa akıllılık,ne zayıf fikirlilik; şimdi tenasühçüler de ilahi alemleri insan düşüncesine sığan dünyalarla sınırlı sanıyorlar. Hatta Dürzî ve Nuseyri gibi bazı tenasühçüler varoluşu bu cismanî alemle sınırlı sayarlar. Bu ne kadar cahilâne bir tasavvur.Büyük bir güzellik ,mükemmellik ve azamet ile gözleri kamaştıran Allah’ın bu maddi evreninde sayıya gelmez nice ışıklı yıldızlar vardır. Asıl ve esas olan ruhani alemler ise kimbilir ne kadar sınırsız ve sonsuzdur! İbret alınız, ey göz sahipleri!”

Asıl meselemize dönelim: Mukaddes kitaplarda ve Tanrı yazılarında dönüş sözü vardır. Cahiller bunun manasını anlıyamamışlardır; bunu tenasüh sanmışlardır Zira Tanrı nebilerinin maksadı zâtî dönüş değil, sıfatî dönüştür; geri gelecek olan mazhar değil, ondaki kemalâttır. İncil’de Zekerira oğlu Yahya’nın Hz.İliya olduğu yazılıdır. Bundan murat, Hz. İliya’nın nefsi nâtıkasının ve şahsiyetinin Hz.Yahya’nın bedeninde görünmüş olması değildir; murat, Hz.İliya’daki kemalât ve sıfatların Hz.Yahya’da görünmesi ve zuhurudur. Geçen gece şu mecliste yanan lamba bu gece de yanınca, dün geceki lamba tekrar yandı deriz. Biz, çeşmeden su akıyordu, sonra kesildi; tekrar akmağa başlayınca, bu o sudur, tekrar akıyor deriz; ve bu ışık aynen önceki ışıktır deriz.Onun gibi de, geçen sene ilkbaharda çiçekler açıldı ve tatlı meyveler husule geldi. Müteakip sene yine çiçekler açılıp meyveler husule gelince,geçen seneki çiçekler ve meyveler tekrar göründü deriz. Maksat, geçen seneki çiçeğin onu husule getiren unsurları ayrıştıktan sonra tekrar birleşerek aynen geri geldi ve göründü demek değildir. Demek istenilen şudur: Geçen seneki çiçekte mevcut bulunan letafet, melâhat, güzel koku ve renk aynen bu seneki çiçekte de göründü.Özetle bu anlatım, iki çiçek arasındaki benzeyişi ifade etmektir. Mukaddes yazılarda zikri geçen dönüşten maksat, bu türlü dönüştür. Bu bahis Kitab-ı İkan'da Kalem-i Alâ tarafından genişçe izah buyrulmuştur. Müracaat ediniz de Tanrı sırlarının hakikatine vâkıf olunuz. Selâm ve senalar olsun sana.

Kaynak: Hz. Abdülbaha, Bazı Sorulara Cevaplar Kitabı

--

--

Oldsoil
Aristokrat Cemiyeti

Ölüm en gerçek esintisiyle ensenizde. Oysa siz hala elinizi kolunuzu sallıyorsunuz. Ne var avuçlarınızda ?