COVID-19 sonrası dünyaya dair 9 öngörü
Uzun vadeli düşünmek, nasıl serinkanlı bir gelecek perspektifi sağlayabilir?
Yazar: Engin Ayaz, Kurucu Ortak, ATÖLYE
Çeviren: Cüneyt Bender (cüneyt.bender)
Editör: Ömer Ataş
Tuhaf zamanlardan geçiyoruz. Çalkantılı haberler her dakika hepimizi sarsarken uzun vadeli öngörülerde bulunmamızı engelliyor. Öte yandan da, bulunduğumuz kaotik dönemin etrafımızı zamanla saracak gelişmelere kafa yormak için doğru bir zaman olduğuna inanıyoruz.
Bu makalede, COVID-19 fırtınasının dalgalarına kapılmadan ufka bakıp nelerin değişebileceğine ilişkin bazı tahminler sıraladık. Bu tahminlerin, özü itibariyle kaotik olan bu dönemde, net bir yol haritası oluşturmaktansa yeni diyaloglara zemin hazırlamasını umuyoruz.
Tahminlerin sıralamasında “geniş dip akıntılarla” başlayıp günlük davranışsal nüanslara doğru ilerlemek istedik. Her türlü yorumunuza açığız.
1) Jeopolitik bağlam: Doğu, salgını Batı’ya göre çok daha maharetli bir şekilde karşıladı. Bu, hâlihazırda Batı’dan Doğu’ya doğru gerçekleşmekte olan güç merkezi kaymasını daha da ivmelendirebilir.
Daha yakından bakarsak, COVID-19 krizi süresince, Çin’in üretim hızını kendi öncelikleri çerçevesinde belirlemesinin bu güç kaymasına muazzam bir kaldıraç etkisi olabilir.
Kentsel krizlerin üstesinden gelme konusunda Singapur ve Güney Kore devletlerinin önleyici yönetim anlayışları ve halk sağlığını ustaca koruyan adımları iyi koordinasyon ile atabilmiş olmaları, Batılı vatandaşları bu bölgelere önümüzdeki senelerde taşınma konusunda cezbedebilir.
“Avrupa Birliği,” eşgüdümlü bir müdahale üretmek konusundaki yetersizliğinden dolayı, giderek daha da yetersiz bir tanım olmaya başlayabilir. Bu trend, Brexit sayesinde alevlenen “bölgecilik” anlayışı ile birleşerek Avrupa’nın küresel bağlamdaki gücünü daha da parçalayabilir.
2) İklim değişikliği: COVID-19, karşılaştığımız ilk tam anlamıyla küresel ve sektörlerötesi kriz. Bu kriz, ulusları orta vadede daha fazla iş birliğine zorlayarak insanlığın iklim değişikliğiyle ilişkisini de değiştirebilir. Hatırlarsanız, Avustralya’da geçtiğimiz aylarda kıta ölçeğinde kontrol altına alınamayan yangınlara yönelik tepkiler ve Greta Thunberg’in iklim hareketi savunuculuğu “yavaş umudun” ortaya çıktığının habercisiydi.
Bu tip global olaylar her ne kadar kitlesel farkındalığı arttırmış olsa da, COVID-19 bizi kaçınılmaz olarak daha derin ve hızlı iş birliklerine yöneltecektir.
Başka bir açıdan bakarsak da, COVID-19, kısa vadede doğaya kısa bir soluklanma imkânı da tanımakta — hassas sistemlerin insanlar olmadığında nasıl zenginleşebileceğini hatırlatan, salgından sonra yeniden balıklarla dolan Venedik kanalları gibi.
3) Sağlık Hizmetleri: Sağlık hizmetlerine yönelik evrensel söylem, sağ ideolojiye artık doymuş dünyamızda sola doğru kayabilir. Bu hastalığın yayılması ve yan etkileri ile, insanların giderek temel ihtiyaçları karşılayan ve özel sağlık sigortalarına bağımlılıklarını azaltan bir sağlık sistemi talep edeceklerdir.
Hatta, bu argümanı ilerletirsek, mevcut kapitalist endüstriyel bloğun sağlık hizmetlerinin iflas etmesinin ardından çözülebileceği de öngörülebilir. Evrensel temel gelirden hala uzakta olabiliriz, ancak evrensel sağlık hizmetleri için aynısını söylemek imkânsız.
4) Üretim: Batı’nın, Doğu’nun ucuz iş gücüne olan kırılgan bağımlılığı, yerel üretim projelerini robot teknolojisindeki inovasyonlarla geliştirmesi ile azalabilir. Bunu tetikleyen konunun ise Şubat ayında Çin yeni yılı vesilesiyle ülkelerinde tatil yapıp Fransa ve İtalya’ya geri dönen Çinli işçilerin hastalığı taşıması kendi içinde oldukça manidar. Bu durum bir yandan da global tedarik zincirinin sağlık ile nasıl girift bir ilişkide olduğunu göstermekte. Dolayısıyla şunu öngörebiliriz ki, merkezi Fransa ve İtalya olan “el yapımı lüks” piyasası bir evrim geçirmek zorunda. Bu evrimin bir parçası olarak “yerel zanaat” yeni bir “niş piyasa” oluşturabilir.
5) Ev: Tek bir eve sahip olmak ve tek bir yere sabitlenmek COVID-19 sonrası bir gelecekte daha anlamlı hâle gelebilir. Ne de olsa, çoğu birey için “ev” kavramının yeniden tanımlandığı bir döneme şahit oluyoruz. Bu vesile ile güven duyulan çevreler ve topluluklar daha da önem kazanacaktır. Daha önce esnek hissettirmiş olsa bile, çok merkezli yaşamlar sürmek daha kırılgan hissettirmeye başlayabilir. Aidiyet duygusu heyecanı gölgede bırakabilir.
Evin etrafında, fiziksel yakınlığa dayanan mikro topluluklar oluşabilir. Örneğin İtalya’da evlerinden birbirleriyle etkileşime geçen komşu insanların doldurduğu avlular ve sokaklar, bizi uzunca süredir unuttuğumuz Orta Çağ’da norm olan hiper-lokal ilişkilere geri götürmekte.
6) Sosyal bağlar: İnsanların günümüzde dijital platformlar üzerinden ilerleyen yüzeysel ilişkileri bu krizle birlikte önemli bir teste tabi olacaktır. Bu duruma cevaben, insanların duygusal yatırımlarını daha derin ve anlamlı ilişkilere yapacaklarını öngörmek mümkün. Sıkı sıkıya birbirine bağlı çevrelerde sahici iletişimi geliştiren ve çoğaltan dijital araçlar ortaya çıkacak ve büyüyecekler. Acımasız dopamin döngüsünü teşhircilik yoluyla tüketmeye odaklanan dijital araçlar ise geçici bir darbe alabilirler (ancak bağımlılık tasarımını bir o kadar iyi bildikleri için kuvvetlenerek geri dönme ihtimalleri de var).
7) Bağımsız çalışanlar ve esnek ekonomi: Güvenlik duygusu, belirsizliğin dünyasında yükselen bir değer olarak devreye girerek tam zamanlı işlerin oranını yükseltebilir. Yetenek sahibi insanların, iş akışında daha fazla özerklik sağlayan yeni bir sözleşme türü talep etmeleri de muhtemel.
8) İş: Kriz döneminin ardından, durağan ofis alanlarının düzeni çok daha hızlı biçimde akışkan hâle gelebilir. Ofisler, otel lobileri, kafeler, barlar ve kütüphaneler gibi diğer akışkan mimari tipolojilere daha fazla benzeyebilirler.
Bu arada, fiziksel dünyadan daha fazla kolaylık sağlayan dijital işbirliği alanları çoğalacak diye de öngörebiliriz. Oyun tasarımcıları, daha iyi bir şeyler inşa etmek üzere Zoom ve Hangouts gibi uygulamaların etkileşimlerini başka bir yere taşımaya odaklanacaklar.
Bu bağlamda sanal çalışma alanlarındaki küçük ve deneysel sonik dokunuşlar ile uzun bir yol kat edilebilir: Örneğin Zoom’da kişilerin “içeri adım adım giriş yapabileceği,” sesinin yavaşça arttığı ara odalar veya tartışma içeriğini zenginleştiren interaktif arka planlar gibi deneyimsel inovasyonlar devreye sokulabilir.
9) Kamusal Alanlar: Kentsel tasarım, özellikle Batı’da daha geniş kişisel alanlara olan talebe göre ayarlanabilir. Materyallerle ilişkimiz, belirli malzemelerin “enfeksiyon endeksine” göre değişebilir; bakır gibi bu anlamda daha güvenli malzemeler daha yaygın kullanılmaya başlanabilir. Bu bağlamda UV ışınları kentsel mekanlarda sürekli sterilizasyon için kentsel yönergelerin bir parçası olabilir.
Daha davranışsal düzlemde ise kırsal bölgelerde yaygın olan “el sallamayı” gerektirecek kadar kişisel mesafe yeni kentsel norm hâline gelebilir, ve bununla birlikte tokalaşma geçmişte kalan alışkanlıklardan biri olabilir.
Takdir edersiniz ki, yukarıdaki çoğu fikir, net bir gelecek çizmektense birçok yeni soruyu beraberinde getirme üzerine kurulu. Biz de ATÖLYE olarak yaratıcı yaklaşımların kökünde doğru cevaplar vermektense doğru soru sormanın olduğuna inanıyoruz. Umarız ki bu yazı aracılığı ile, sizin de kafanızda yeni sorular canlanmıştır.
Bir sonraki adım olarak, eğer tercih ederseniz, organizasyonunuzun dünyada olup bitenlere karşılık olarak keşfedebileceği stratejik yaklaşımları beraber ele almak isteriz. Bu tip bir diyalog ile ilgileniyorsanız, lütfen bu soruları yanıtlayarak bize düşüncelerinizi iletin. Size kısa sürede dönüş sağlayacağız. Bu adımın ardından, paylaştığınız stratejik öncelikleri ve öngörüleri beraber ele alabileceğimiz 90 dakikalık yaratıcı bir diyalog ile ortaklaşa bir şekilde gelecek senaryolarını konuşmaktan mutluluk duyarız.
*Bu yazıdaki öngörüler ilk olarak 15 Mart’ta Twitter’da paylaşıldı.