Atatürk hangi takımlıydı?

(veya hangi takımlı değildi?)

Alp
Ayaktopu

--

Ben kulüp tutmam, çocuk… Çünkü hepsi benimdir. Hem; sivil veya asker toplumun tamamına hizmet veya kumanda edenler bir kulübü tutsalar bile -görev sırasında- bunu açıklamazlarsa isabet ederler. Aksi halde, otoriteleri sarsılır ve tartışılır. Tefrika yaratmış olurlar. O nedenle dikkatli olmalarını tavsiye ederim.¹

Dönemin İçişleri Bakanı ve Galatasaray taraftarı Şükrü Bey’in “[…], yoksa siz de bizden misiniz?” sorusunu bu şekilde cevaplayan Atatürk, hangi takımlı olduğu sorusuna en güzel yanıtı vermiştir sanırım. Baştan şunu söylemek gerekir, bu sözler dahil olmak üzere hızlı bir araştırma sonucu bulacağımız Atatürk’ün hangi kulübe destek verdiğine dair argümanların hepsi spekülasyon olma ihtimali taşıyor. Mustafa Kemal’in bu konuda bizzat yaptığı bir beyanı bulunmuyor. Elimize kanıt olarak sunulan belgelerin tamamı, en iyi ihtimalle ikinci şahısların aktarımlarına ve aslında bir şeyi kanıtlamayan belgelere dayanıyor. Bu durumda yukarıdaki alıntının diğerlerine nazaran daha gerçekçi olduğunu düşünebiliriz, zira var olmayan kanıtlarla sürdürülmeye çalışılan Atatürk falanca takımlıydı ithamlarına pabuç bırakmıyor. Hatta günümüzde de devlet tarafından kayrıldığı öne sürülen futbol kulüplerinin yarattığı sorunlara 90 sene önceden ışık tutuyor.

Atatürk hangi takımlıydı sorusu incelenirken iki önemli perspektif hatası yapıldığını gözlemlemek mümkün. Sorunun cevabından bağımsız olarak, soruya yaklaşım biçimi tartışmanın objektifliğini yok ediyor ve cevaba ulaşma şansı bırakmıyor. Bu hatalardan ilki:

20. yüzyılın başında futbol

Her ne kadar futbol, bugünlerde kitleleri etkisi altına almış en yaygın spor olsa da; 100 sene önce bu denli dominant olduğundan bahsedemezdik. İlk Dünya Kupası henüz düzenlenmemiş, futbol henüz günümüzdeki gibi bir endüstri oluşturmamıştı. Uluslararası futbol kurumları yeni yeni şekilleniyor, ülke başına düşen futbol takımlarını saymak için henüz parmaklar yeterli olabiliyordu. Genç Mustafa Kemal, Selanik gibi batıdaki yenilikleri ve dolayısıyla akımları kısa sürede alan bir şehirde büyümüş olsa da arkadaşlarıyla hiç kaldırım taşlarından kale yapmış mıdır söylemek güç. Zaten erken yaşlarından başlayarak memleket meseleleri hayatındaki her şeyin önüne geçerken, sporun -hele futbolun- yeni cumhuriyet kurulana kadar çok da büyük bir öncelik olmayacağını tahmin etmek zor değil.

Anafartalar Kahramanı

Genç cumhuriyetle birlikte; halkın en çok takip ettiği spor futbol haline gelmiş olsa da, günümüzdeki kadar büyük bir etki alanı ve medya kapsamından bahsetmek mümkün değildi. Bağış Erten, 2017 yılında yaptığı bir TEDx konuşmasında spor medyasında futbolun sahip olduğu bu durumun uzun süre devam ettiğinden ve sonralarında keskin dönüşümünden bahsediyor. Milli Mücadele Dönemi’nde Türk takımlarının işgal güçlerine karşı yaptığı futbol maçlarının halk nezdinde önemini göz ardı edilemez; fakat artık kendilerine amatör branşlar altında yer bulabilen, sadece Olimpiyatlar sırasında göz önüne gelen birçok spor dalının günümüze kıyasla daha fazla ilgiye ve öneme mazhar olduğundan bahsedilebilir. Günümüzde Atatürk’ün tuttuğu takım tartışılırken futbol odaklı gitmek de bundan dolayı yanlış. Atatürk’ün bir takım tutacaksa bile bunu salt futbol üzerinden yapacağını gösteren hiçbir şey yok; aksine Atatürk’ün futbolu sevmediği, kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun hatıraları arasında kendine yer buluyor.² Futbolu derbi maçlarında bile takip etmediği, sadece milli maçlara önem verdiği, yanında futbol sohbetine müsaade etmediği şeklinde özetlemiş Goal Türkiye’den Ufuk Kaan Karacan kitaptan okuduklarını. Bu bilgiler ışığında Atatürk’ün herhangi bir spor kulübüne özel bir ilgisi olup olamayacağından emin olunamasa da, en azından odakta futbol olmaması gerektiği anlaşılabilir. İkinci hataya geçersek:

Üç Büyükler’in dev aynası

Bu topraklarda kurulan ilk kulüplerin kendi aralarındaki rekabeti ilk günlerine kadar dayanıyor, fakat Üç Büyükler odaklı bir futbola sahip olmamız Milli Küme Dönemi’ni bulmuş gibi gözüküyor. Milli Küme’nin ilk kez oynandığı 1937 sezonuna kadar sportif olarak günümüzdeki gibi bir egemenlik kuramamış İstanbul kulüpleri, Atatürk bir takım tutacak olsaydı kesinlikle tek opsiyonları olmazdı. Kendi kurduğu Muhafızgücü ve Güneşspor, bir asker olarak Harbiye, çok sevdiği İzmir’den Karşıyaka ve Altay, başkent ekipleri Gençlerbirliği ve Ankaragücü ile yurdun çevresinden daha birçok kulüp resmin içindeyken; tartışmayı sadece Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş üçgeninde değerlendirmek sonuca ulaştırmayacağı gibi diğer kulüplerin mazilerine de saygısızlık olacaktır. Atatürk’ün futbola olmayan ilgisi ve tutabileceği takım yelpazesinin genişliği; bugün elimizde olan argümanların neredeyse tamamını çürütmeye yetse de, göz ucuyla olsa bile büyük kulüplerin meseleyi ele alımlarına bakmakta fayda var. Zira oluşturdukları çorba da aslında savunduklarına karşı bir görüş teşkil ediyor.

Atatürk’ün su sporlarına özel bir ilgisinden bahsetmek mümkün

Galatasaray, Atatürk’ün kulüpler üstü kişiliğini öne çıkarıp Galatasaray’ı tuttuğuna dair bir argüman sunmazken, diğerlerini tuttuğunu reddediyor. Galatasaray, bu noktada Atatürk’ün Galatasaray Lisesi’ne olan ilgisini, mevzubahis zamanlarda liseden günümüzdeki kadar özerk olmayan spor kulübüne mal etmeyerek ve buradan bir sav geliştirmeyerek takdiri hak ediyor. Beşiktaş, argüman geliştirirken Milli Mücadele’de görev almış sporcularını ön plana çıkartırken; Atatürk’ün savaş döneminde Akaretler’e yerleştirdiği Zübeyde Hanım’ı Beşiktaş’a emanet ettiğinden bahsediyor. Fenerbahçe, konu hakkındaki en kesin ve ofansif tutumu sergilerken; Atatürk’ün dönemin kulüp başkanlarıyla olan yakın ilişkilerinden ve kulübü ziyaretinden destek alıyor. Savlarını ortaya koyarken de diğer kulüplerin konudaki tutumlarını yalanlıyor. Ali Koç’un başkan adaylığı ve başkanlık sürecinde verdiği “Önemli olan Atatürk’ün hangi takımı tuttuğu değil, hangi takımın Atatürk’ün izinden gittiğidir.” demeci ise kulübün resmi tavrını yumuşatırken, bu tartışmanın anlamsızlığını da ön plana çıkarıyor. Basit bir internet araştırmasıyla bile kulüplerin konu hakkında kurduğu argümanların içinin boşluğu ortaya dökülürken aksi de pek mantıklı olmazdı.

Sonuç olarak Atatürk en azından açık olarak bir takımı desteklemiyordu. Sporu ve sporcuyu çok seviyordu. Gönlünde bir takım vardıysa da bunu ne eylemleri, ne de söylemleriyle belirtmedi. Ulu Önder sıfatının altında hala bir insan olarak bir takım tutması çok normal olurdu, hatta bunu beyan etmeyi uygun da bulabilirdi. Fakat bunu yapsaydı dahi muhtemelen bugünkü tartışma konumuz “falanca takım Atatürk tarafından haksızca öne çıkarılmış mıdır” olmazdı, zira bu tarz imalara geçit vermezdi. En baştan bu beyanda bulunmayarak da aslında bütün tartışmanın önüne geçmişken; Atatürk’ün hangi takımı tuttuğu hakkında bir tartışmaya sahip olmamız, yanlış sahip çıktığımız mirasındaki örneklerden sadece bir tanesi.

1: Karaveli, Orhan. Tevfik Fikret ve Haluk Gerçeği. İstanbul: Pergamon Yayınları, 2005.
2: Ulusu, Nuri. Atatürk’ün Yanı Başında. İstanbul: İstek Yayınları, 2017.

--

--