Hindistan’ı anlamak -6-

Ahmet Turan Köksal
Ayasofya
Published in
8 min readAug 23, 2016

Önce -5- no’lu yazıyı okuyun öyle geliniz.

İşbu makale ilk Arkitera.com’da tefrika edilmiştir.

Otelimizin yakınında iki tane büyük hastane var. İçerisini bilmiyorum ama hastane kapısında sokaktaki açık mutfaklar feci bir görüntü sunuyor. Ancak müşterisi eksik değil. Hastanenin kapısında kocaman, anne karnındaki fetusun cinsiyetini öğrenmeye çalışmak ve istemek konusundaki isteklere karşı verilecek cezalardan bahsediliyor. Kız çocuk görünce aldıranlar oluyor belli ki.

İnançlara dikkat etmek lazım. Bir rivayete göre 7000 tanrı var. (Nasıl saydılar bilmem) Canlı adam bile tanrı olabiliyor. Bir gün kaza geçirmiş bir aracı terkedilmiş olarak gördük. Hayret lastiği mastiği her şeyi yerli yerinde. Araç pert olmuş ama parçalarını almamışlar. Foto çekelim derken bu aracın da kutsal olduğunu anladık. Artık içinde kim ölmüşse. Aman ha, kutsal bir şeye değer verdiğinizi göstereyim derken saygısızlık etmiş olabilirsiniz. Çok muhatap olmayın.

Kimsenin inancını sorgulayacak değiliz de, neyin ne kadar kutsal olduğunu bilmemek de var. Saç işine takılmış durumdalar. Bazı adamlar saçlarını hayatları boyunca kesmemiş. Türban gibi bir şey takıyorlar. Fakat kadınlar saçlarını kestirebiliyor. Kadınların saçı açık hatta göbekleri sırtları da açık ama adamlar örtünüyor.

Taksiye bindiğinizde şoförün tanrısı torpidoda olabiliyor. En son bindiğimiz Takside tanırının camdan (pileksi) heykelinin içinde kırmız mavi ledler yanıp sönüyordu. Bir yerlerden geçerken direksiyonu bırakıp ellerini kavuşturdu. Şükran ifadesiyle yaptığı şey çok tehlikeli tam da köprüden geçerken de yaptı. Yahu bari gaza basma o sırada.

Torpido üzerinde sureti olan tanrı ile dalga geçmek hatta ona dokunmak gibi bir hata yapmayın. Buradaki birileri bir bitkiye dahi tapıyor olabilir. O bitki kutsaldır. Bakın geçin. Biz çok dikkat ettik, bir anı yaratmadık Hindistan gezimizde.

Alışveriş merkezleri çok az ve pek bir ruhsuz. Doğru dürüst mağaza yok. Ancak bu AVM’ler halktan kopartılmış vaziyette. Çok zenginler kullanıyor. Buralarda havalimanından fazla güvenlik kontrolü var neredeyse. Hırsızlık görmedik bizi de uyarmadılar ama ciddi bir güvenlik sorunu var. Her markette ve mağazada kasiyer fişi damgalıyor sonra kapıdaki adam bir de aldıklarınıza bakıyor. Başka biri bir daha bakıyor. Sonra bir anda o bakanları da denetleyen bir amca geliyor o da bakıyor her şeye. Artık kabak tadını geçtik bol baharatlı kabak oluyor. Poşeti cırt cırt plastikle kapatıyorlar ya da garip bir bantla ağzını açılmaz hale getiriyorlar. Sonra AVM’den çıkarken mağazalardan bağımsız başka biri daha kontrol ediyor. Her şeyi damgalıyorlar. Damga vurmayı seven millet vallahi.

Apartmanların birinci, ikinci ve hatta üçüncü katının balkonları demir parmaklıkla kaplı. Klimanın dış ünitesi de koruma altına alınmış. Öyle güvenli şehir değil gibi bir durum var. Ama biz gece vakti ıssız sokaklarda dolaştık valla.

AVM’lerde kitapçı varsa giriniz. Kitap oldukça ucuz. Keza çoğu önemli ünlü küresel yayınevlerinin tüm basım işleri Hindistan’da yapılıyor. Buradan dağılıyor tüm dünyaya. Üzerinde 10 Sterlin etiket olan tertemiz kitap burada 250 Rupee olabiliyor. Onun dışında Türkiye’de olmayıp burada olan bir şey yok. Kozmetik de ucuz herhalde ama anlamadığımızdan bize bir şey ifade etmedi. Tropik meyve alalım dedik. Çarşıdan aldık armut otele geldik soğan gibi bir şey çıktı. Fotosunu çektim tivit attım “Bu ne” diye sordum, takipçilerimden bilen çıkmadı. Ya takipçi sayım az ya da fotodan elmalı soğanı tanımları zor. Elektronik eşyalara bakmayın eski model ve çok pahalı.

Son gün “New market” denilen yere gittik. Tek katlı olanının yanında 3–4 katlı yenisi yapılmış kırmızı tuğladan binalar. Oraya girmeden iki tane kitapçıdan sürüsüne bereket kitap aldık. İlk kitapçıda kitaplar toz pislik içindeydi. Ne zaman bir kitaba bakmanız gerekse, adam hemen size vermiyor önce temizliyor öyle size veriyor. Çoğu kitabı mecburen naylon içine koymuş. Ben koca bir mimarlık tarihi kitabı aldım. 3100 Rupi verdim. Bir sürü Dünya Mimarlık Tarihi’ni anlatan kitabım var ama bunun kadar iyi anlatan görmemiştim. Parasından çok taa Hindistan’dan taşımak gözümde büyüdü. Bu kitabı İstanbul’da bulamazdım baskısı yok, bırak kütüphanelerde bulamam diye aldım valla.

Ekip arkadaşlarım benden daha fazla kitap aldılar. Kitapçılardan New Market hakkında bilgi almak istedik. Kitapların parasını ödedik ve “Please keep these books for a while, we’ll pick after New market visiting” dedik. Anladı ve kabul etti. Demek ki Cem Yılmaz’dan öğrenecek çok şeyimiz olmuş.

Sahaf amca ayrıca sıkı sıkı tembih etti. “Size yardım edeceğim diye birileri yapışırsa sakın ola ilgilenmeyin, Kimseye sadaka vermeyin.Yürüyemeyecek hale getirirler sizi” dedi. Öyle yaptık. İyi ki de öyle yaptık. Dilenciler yapışıyor. Kurtulmak için para vermeyin sakın, verirseniz bir anda beş adet oluyorlar. Yani 4–5 saat sonra Hindistan dışına çıkacağız o paralara gerçekten ihtiyacımız yok ama kapış yaparsak üzerimize çullanırlar. Dilencilerin ısrarını dikkate almayabiliriz ama tek sorunları dokunmaları. Sıkı ısrarlarına karşı işinize bakarsanız, yürümeye devam ederseniz, dokunmayı daha sert yapmaya başlıyorlar. Anlamlı manevralarla kurtulmaya çalıştık hızlı hızlı New Market içinde ilk dükkâna girdik ve tabii bizim Kapalıçarşı’nın en uyanık esnafından hallice bir adam çıktı. Ben basitçe iki eşarp aldım. İpek olduklarını iddia ediyorlardı. Tanesi 13 TL olabilir mi ipek eşarbın bilmiyorum. Ben anlamam artık hanım eve getirince anlar dedim aldım. Adamlar ne satıcı çıktı kardeşim. Ama ben de ne “almayıcı” olduğumdan bir şey satamadılar bana. Ekiptekiler daha güzel şeyler aldılar.

Genç tezgâhtarlardan biri çok ısrar etti. Ben de anlamıyorum bu işlerden dedim. Başka bir şey gösterdi. Bundan da anlamam dedim. Sonra bir diğerini (gittikçe fiyat artıyor) gösterdi bunu da anlamam dedim. Israr edince, gittikçe daha ucuzlaştırman gerekirken pahalılaştırıyorsun. Ben son gösterdiklerin daha ucuz olmalı deyince, gerçekten bu işten hiç anlamadığımı idrak etti. Sonra bir şey satamadı ya bana yine benden bir fayda görecek. Şöyle: Eğer gömlek cebim yoksa dolmakalemimi tişörtümün yakasına takarım. Dolmakalemime sulandılar. Evet, açık açık bana hediye et diye benden kalemi istiyor herif. Ben de bu tezgâhtakilerin hepsini ver öyle vereyim sana deyince vazgeçti. Bence çok kötü bir hareket. Kapalıçarşı’da bu tür şeyler yapmıyorlar herhalde. Biz de ne satıcılar gördük, diyecektim demedim.

Yaşlı dükkân sahibi bizim Türk olduğumuzu öğrenince “Kamal Ataturk” dedi. Sanırım tüm milletler için onları etkileyecek birini ezberlemiş. Gandhi’nin genel düşüncesini takip ettiğini zannetmiyorum.

Yeniden otele geldik. O kadar dolaştık Mimari bir özellik göremedim. Camileri çok biçimsiz. Diğer tapınakları da kendine özel. Çok çok süslü ama anlaşılmaz. Zamanımız var dedik ve havalimanına gitmeden baharat alalım diye çıktık otelden. İki adet çok hoş bina gördüm. Hindistan gezimde gördüğüm mimari kaygısı olan binalardandı.

Olağan bir Kalküta binası

Mahatma Gandhi caddesindeki bir cephe

Kalkınma Ajansı gibi bir bina. Ben cephe ve oranlarını çok beğendim. İçine giremedik. Not: Cep telefonum düştü, ekranı değil arkasındaki kamerasının camı kırıldı. Artık çok bulanık çekti. Ne yapalım idare edeceğiz.

Tam karşısında yine hoş bir bina var. Bence aynı mimarın elinden çıkma.

İki binanın arasında ise ince uzun bir bina daha var.

Otelimiz mimari yönden de pek iyi değildi ama pencerelerdeki İngiliz kokan menteşe detayı çok hoşuma gitti.

Hindistan’daki günlerimizin çoğu akademik toplantı için salona tıkılmış vaziyette geçtiğinden mimari olarak gezi yaptığımı söyleyemem. Ancak Hint Mimarisi kitaplarını inceleyebildim. Bazı öncü mimarlar var. Bizdeki Mimar Kemalettin’den Sedad Hakkı’ya kadar benzer dertleri olmuş. Değişik ve güzel işleri var ama onları gezemedik. Yani mimari endişeleri olan mimarları çıkmış ama 1.3 milyar nüfusa vurursak iç açıcı değil. Mimari bir doku yok.

Fakat planlama var tabii (Bkz: İngilizler). Eski şehirler keşmekeş olsa bile yeni Delhi için planlama yapılmış. Azıcık şehircilik bilgisi olan kişi haritaya baktığında anlar. Fakat şehircilik de noktasal mimariye muhtaç. İkisi birbirinden kopuk olmuyor.

Otelin tam karşısında stadyum var. Ha bir de güzel bir park. Parkın içine girmeye cesaret edemedik. Parkın ilersinde komünal apartmanlar. Parka yine girerdik de o binaya giremezdik bence. Bir de kava kirliliğinin durumunu görüyorsunuz.

Uzakta en az 2000 kişinin yaşadığını tahmin ettiğimiz apt. blokları

Hindistan için “Incridible India” tanımı boş bir tanım değil. Gerçekten inanılmaz, tamam, anladık ama bu sıfatın ne kadarı olumlu ne kadar olumsuz yorumlanmalı. Sonuç çıkartman size kalmış. 1.3 milyar nüfus “Oooo acayip bir pazar ne mal satılır bu ülkeye be!” demekle ilerlenmiyor. (Bizden önce bunu düşünen olmuştur değil mi?) Doğal kaynakları hatta okyanus altında petrol yatakları var ama çıkartamıyorlar. Yabancılar çıkartırsa 40 yıllık anlaşma istiyorlar. Kapitülasyon denen illet başlarında. Bize yar olmuyor size de olmasın diyorlar. Anlaşıldı herhalde yabancı marka araba yok.

Bu otomobile para bayılmazlar anlamında değil, yasak var demek. Devletçi politikalar hala geçerli. Düşünün 1.3 milyar nüfus ayda kişi başı sadece 10 dolarlık hareket yapsa ekonomi 13 Milyar dolar oynuyor. Buzdolabı, fırın ya da başka bir şey. Öyle dışarıdan bir mal getirip satılamaz kolayca burada. Hükümet iç piyasayla ufak tefek oynama yapsa işler nasıl değişir. İç pazarı kimseye kaptırmaz, kendisi manipüle eder. İngilizlere bile doğru dürüst yar etmiyorlar artık.

Bu arada çok aklı başında Hindistan’ın en önemli Think tank kuruluşlarından birinde görevli, üst düzey biriyle konuştuk. “İngiltere sizin için nedir?” Dedik. “Dillerini aldık” dedi. Sonra sustu. Konu üzerinde yorum yapmadı.

Popüler filmlerde bile 8 lehçe var. Kimse birbirini anlamıyor. Böyle bir nüfusun okuma yazma bileninin ayrıca İngilizce bilmesi ve konuşması az şey mi sizce? Türkiye’de 45 milyon kişi akıcı İngilizce konuşup okuyup yazsaydı?

Büyük laf edeceğim, iyi ki zamanında İngilizler burayı değiştirmişler. Yoksa burası daha fena olabilirdi (Not: Bu Türkiye’de manda altına girseydi keşke demek değildir. Hindistan’ı iyi ki sömürmüşler derken bu Hindistan’a özeldir. Türkiye için konu ayrıdır. Uzar gider. Eğer ABD veya İngiliz hatta Fransız mandası altında olsaydı Türkiye 2. Dünya savaşı cepheleri Almanlar için farklı olmaz mıydı? Konu bu değil).

Hindistan için “Yükselen güç” “ileride en önemli ülkelerden biri olacak” gibi söylemler revaçta. BRICS ülkelerinden biri. Fakat ben bu “ara gazların” bilerek yapılan bir politika ürünü olduğunu düşünüyorum. Bu kadar sefalet içindeyse halkın büyük bir bölümü nükleer güç olmak daha tehlikeli bir şey. Ya da 20 yıl sonra düzlüğe çıkacak bir durumları yok. Bu kadar gazı almamaları lazım.

Yeni başbakan onlar için iyi mi olacak olmayacak mı bilmiyoruz. 12 yıllık AKP iktidarının Türkiye’deki ilk halleri gibi tavırları var ama ben politika uzmanı değilim. Yine de bu toplumun Dünyanın sayılı nükleer bomba sahibi ülkeden biri olması ve Pakistan ile itişmeleri korkutucu. Tabii zamanında Gandhi gibi bir liderleri olması da büyük şansları.

Kalküta gelişiyor, gazetelerde bizimkilerde olduğu gibi özel toplu konutların cafcaflı perspektifleri çıkmaya başlamış. Genelde konut kredisi reklamları var. Kalküta’nın Kuzeyi, yani havalimanına doğru özel büyük toplu konut siteleri var ve belli ki şehircilik açısından batıya çok benziyor. Koparılmış durumdalar. Orada yaşayan birine bu yazıyı okutsanız, önyargılı davrandığımı ülkesinin ve şehrinin bu kadar sefalet içinde olmadığını iddia eder. Keza onlar bizim gördüğümüzü her gün görmüyorlar. Biz Eminönü’ne gittik, Kadıköy’de Suadiye civarı, Bağdat Caddesi ya da Ulus da yaşayan vatandaş kenar mahallelerdekini bilmeyebilir. Orada da hayattan kopuk elit kişiler vardır muhakkak. Ama gittiğim her şehirde (pis ya da değil) Eminönü gibi yerleri görmeyi tercih ederim. Prag’da, Tiflis’te, Londra’da, New York’ta, ve Bangkok’ta bize verilen turistik kitabı takmayarak arka sokakları inadına gezmişliğimiz vardır.

İşte bu foto çok şey anlatıyor. Yukarıda bir banka reklamı. Kredi satmaya çalışıyor. Vaadedilen evlerin hali nasıl ama? Bina bir işhanı olsa gerek. Asıl dikkatinizi çekmek istediğimi husus, saçaktaki çöpler. Neredeyse saçak çökecek. Altında bir gıda toptancısı. İşte Hindistan’ı anlatan bir kare. Bu kadar.

Kısaca Hindistan sadece Hindistan’dır. Başka da bir şey değildir. İnanılmazdır. Gitmesem görmesem, en pis sokağından geçmesem olmazdı. Gittim, gördüm. Bir daha gider miyim bilmem. İnanın yurtdışında başka bir ülke görebilme hakkımı ve maddi manevi kaynağımı başka bir yere kullanırım. Mistik doğunun çekiciliği nirvanaya ulaşmak isteyen batılılarda farklı etki yapabilir. Bana Hindistan başka şeyler yaşatmıştır. Eksik kalırsa olmazdır.

Çünkü Hindistan, inanılmaz Hindistan’dır.

--

--

Ahmet Turan Köksal
Ayasofya

İstanbul. Dr. Mimar. YTÜ. Yarışmalarda ödül alır-almaz. Ustura, Tuhafiyedeki Hafiye, İnternet Sizden Korksun, Kimkorkar intenernetten kitap yazarı. ayasofya.com