Restorasyon mu, sansasyon mu?

Ahmet Turan Köksal
Ayasofya
Published in
4 min readAug 27, 2016

(Bu makale Aspendos’taki restorasyon konusunda yapılan önyargılı yorumlar içeren bir haber üzerine, çoğunluğun hemen sorgulamadan, inanıp, bilmeden, öğrenmeden “ayıplaması” üzerine yazılmış ve ulusal gazetelerde yayınlanmıştır.)

“Aslını bozmadan onarma” işine restorasyon denir ama Celal Esad Arseven ayrıca ve kısaca “sanatça tamir” olarak da tanımlar bunu. Bir nesneyi veya bir yapıyı restore etmek öylesine tamir etmekten ötedir. Yani bozuk parçaları yenisiyle değiştirmek değildir. Restorasyon yaparken esere kendinden bir şeyler katmak ve şahsi kararlarla güzelleştirmeye ve tamamlamaya kalkışmamak gerekir.

Restorasyonun limitleri vardır. Kuralına uygun yapılırsa, nesne ya da yapı yeniden kullanıma açılabilir. Aspendos Antik Tiyatrosu hakkındaki haberi, bir meslektaşla, yüksek lisansını koruma ve restorasyon üzerine yapmış bir mimarla beraberken duyduk. Şile Kalesi’nde (Ocaklı Ada Kalesi) Şile Belediyesi’nin yaptığı yanlış restorasyon, alaycı bir tavırla çizgi filim karakterine benzetilerek, haber öncesinde hatırlatıldı. Daha haberi duymadan belirli bir önyargının sahibi oluyorduk böylece. Arkasından Aspendos gösterildi. Uzman olarak dinlenen kişinin sonradan “kokartlı rehber” olduğunu öğrendik ama yorumlarında “mutfak mermeri” tamlamasını kullandığında yavaştan şüpheye düşmüştük zaten. Hatta haberde “restorasyonun belli olmaması gerektiği” gibi bir iddialı bir beyanı da oldu. Oysa, 1964’te kabul edilen Uluslararası Venedik Tüzüğü’ne göre, yapılan restorasyonun belli olması gerektiğini biliyorduk.

Ancak kötü tecrübelerimiz vardı. Belki de herkeste yaşanan panik bunun eseriydi… İshak Paşa Sarayı’nın restorasyonu uzman olsun olmasın çoğu kişinin içini cız ettirecek kadar kötüydü. Bursa’daki Ayasofya Orhan Camii’nin kapısı kumlu camdan süslü püslü ama yaptıran kimse aklınca iyi olduğunu düşünüyor. Mimar Sinan’ın eserlerinden Atik Valide Külliyesi’nin içi cam silikon cephe ile kaplandı. Süheyl Bey Camii yerine yapılan şey ise hakaret gibi.

Ancak her şeye rağmen restorasyonu yapan kurumdan bir açıklama, bir cevap gelmeden haber yapmak doğru muydu? Söz konusu olay, haber atlamamak için acele eden acemi bir habercinin işi miydi? Cevap aranabilir, tartışılabilir ama tüm bu olaylar sadece habercilik yanlışından ibaret değil. Tepkilerle beraber manzaraya tümden bakmak gerekebilir.

Napoli’de Vezüv Yanardağı’nın patlamasıyla yanıp kül olan Pompei Antik Kenti’nin en büyük tiyatro binası Teatro Grande sadece üç sıra açık renkli (orijinal) taşa sahipti ve diğer kısımlar toprak dokusu olarak kalmıştı. Yakın zamana kadar sadece ince metal ile (demir profil) kolçaklar varken, tiyatronun yüzde 90’ı hem de oldukça koyu parçalı taşla yeniden yapıldı. Demir profiller hala bu imalatın içinde duruyor. Tiyatronun etkinliklerde kullanılmasına karar verilmiş. Bu örnekle iki şeye dikkat çekmek gerek. Eklenen basamakların dış etmenlerden doğal olarak rengi değişmesi (patina etkisi) mümkün değil, yeni yapılan kısım zaten daha koyu. Ayrıca yeni yapılan kısım neredeyse tiyatronun bütünü. Bu örnekle görülüyor ki, Aspendos’ta eklenen basamak sayısı da tutarlı.

Pompei’deki amfitiyatronun önceki hali. Herhalde metal strüktürler üzerine ahşap parçalar koyulup öyle oturuluyordu. Görünen üç-dört basamak belli ki orijinal.
Yaklaşık aynı açıdan bir foto. Daha koyu taştan tüm tiyatro basamaklandırılmış. orijinal basamaklar daha açık renk. Restorasyon kararları fonksiyona uygun olarak alınmış gibi.

İtalya’daki bu tiyatroyu hatırladık ama hala içimiz rahat değildi keza çok izlenen bir kanalda ana haberde geçiyordu bu yorum. Belli ki yorum yapan kişi restorasyonu hiç “beğenmemiş” ve malzemeye açıkça “rezalet” diyerek küçümsüyordu. Bu tür restorasyonların kokartlı da olsa rehberlerin beğenisine tabi olmaması gerekirdi. Ayrıca kullanılan taşlar mermer değil, kireç taşıydı. Biraz araştırınca taşların laboratuvar araştırmasının yapıldığı ve Korkuteli bej kireçtaşı kullanıldığını öğrendik. Malzeme seçiminde bir sorun görünmüyordu. Zaten Anadolu taş cennetidir, orijinal taşların nereden geldiği de az çok bellidir.

Eski eserlerin restorasyonunda yurtdışında daha cesur davranıyorlar. 1850’lerin binasına yaptığı ek farklı malzemeden olabiliyor örneğin taş veya tuğla bir binaya yapılan ek, bilinçli olarak tam karşıt malzeme seçilerek örneğin çelik ve cam eklerle yapılabiliyor. Buradaki cesaret, söz konusu yapının yeniden işlev kazanması için estetik dokunuşlardaki “çoğulcu kararlarla” mümkün oluyor. Tek başına bir kişi karar vermiyor, istediği zaman kendi beğenisine uygun ihale etmiyor, gerekirse yarışmayla çoktan seçmeli yapılıyor. Yani bir restorasyon öncesi nasıl bir sonuç ortaya çıkacağı tüm paydaşlara, doğru bilgi verilerek anlatılıyor, fikir alınıyor. Şile Kalesi ya da Tekfur Sarayı’ndaki pencere doğramaları ise bu tür çoğulcu karar mekanizmalarının ülkemizde çalışmadığını gösteriyor. Önceden bilgilendirme yapılsa izin verilmezdi. Sonradan geri dönüşü olmayan bir bozulmanın haberini yapmanın bir değeri yok. Aspendos kötü bir restorasyon da olabilirdi. Bu yanlış haber bize farklı şeyler söylüyor.

Anıtlar kurulu gibi denetleyiciler, restorasyon yapacaklara potansiyel suçlu ya da ihale peşinde çıkarcılar gibi bakınca “Aman dokunmayın böyle kalsın” demeyi tercih ediyor. Bazen kurul haklı çıkıyor. Örneğin mutfak mermeri kullanmışlar şeklinde yorum yapan kişi kamuda yönetici olsa, yanlış bilgisi yüzünden bu restorasyonu gri-siyah taşla yaptıracaktı. Olmaz denmemeli çünkü defalarca oldu. İshak Paşa sarayı, apartmana dönüştü, Süheyl Bey Camii de çeyiz mağazası gibi artık.

Hal böyleyken haberciler ve kamuoyunun hassas olması normaldir denebilir. Garip bir habere kolayca inanmamız da bu yüzden belki de. Belli ki daha sabırlı olmamız gerekiyor. Karşı tarafın da görüşü alınmalı. Yanlış haber çıkınca, kendi istediği doğrultuda ihale verenler “sağırlaşıyor”. Bu aceleci haber örneklerini gösterip “Onlar konuşur, biz aklımıza eseni yaparız” diyorlar.

Kısaca bu kadar ince ve önemli kararlar alanında uzman kişilerle çoğulcu şekilde alınmalı. Kamuoyu doğru bilgilendirmeli, sorumluluk daha iş başlamadan paylaştırılmalı ki bu tür haberleri sorgulamak durumunda kalmayalım.

--

--

Ahmet Turan Köksal
Ayasofya

İstanbul. Dr. Mimar. YTÜ. Yarışmalarda ödül alır-almaz. Ustura, Tuhafiyedeki Hafiye, İnternet Sizden Korksun, Kimkorkar intenernetten kitap yazarı. ayasofya.com