Sanskrit…

Ahmet Turan Köksal
Ayasofya
Published in
4 min readSep 19, 2016
Okurum dedim ama bu kadar düzgün yazamam…

İster inanın, ister inanmayın, Sanskrit okuyabilirim ben. (Çok az da yazarım.) 15'i ünlü, 37'si ünsüz olmak üzere toplam 52 harfi olan Dünyanın en zengin dillerinden birisidir. Anlamı “Cilalanmış, düzeltilmiş” demek. Bir rivayete göre Milattan 5000 yıl önce Hint mecralarında o kadar çok dil varmış ki, ortalığı temizlemek ve dil birliği sağlamak için çıkartılmış. Yani Sanskrit diğer tüm dillerin düzeltilmiş hali. Ölü bir dil sayılır, fakat önemlidir.

Öyle önemlidir ki, karşılaştırmalı dil çalışmaları, Sanskrit dili çözülmeden önce başlayamamış. Hint-Avrupa dillerinin kökenindedir ve sözcük kombinasyonları sonsuzdur. A, B ve C heceleriyle ABC, AABC, CBBA, BCA, ACABA vb. türetilebilecek yüzbinlerce sözcük vardır hepsinin manaları farklıdır. İnternette çevrimiçi Sanskrit öğreten siteler var ve hatta 2006 yılında Sanskrit-Türkçe sözlük bile yayınlandı. İlk alanlardan biriyim.

Ha bu arada “Sanskritçe” yanlış tabir. Hatta “Arrival” gibi çok ilgi görmüş, başından sonuna kadar dilbilim hakkında ahkam kesen filmin Türkçe dublajında dahi “Sanskritçe” deniyor. Siz demeyin lütfen.

Ben de madem Sanskrit okuyabiliyorum, Sanskritle yazılmış metinleri, efsaneleri ve hikâyeleri hayatıma soktum. Anlatayım bir tane…

Efendim, bir maymun varmış. Bembeyaz tüylü kırmızı suratlı (ve kırmızı popolu) ama ne kadar çevik bir bilseniz. Yeri geldiğinde nasıl da zarif hareket ediyor, kuğu gibi ve hatta bir balerin gibi süzülüyor. Uzun kuyruğunu sanki vücuduna takılı ayrı bir aksesuar olarak kullanabiliyor. Maymun her türlü müzikte nazlanmadan dansa başlıyor ve dans ederken yerinde durmuyor oraya buraya zıplıyor ki, bulunduğu mekânda uğranmadık köşe bırakmıyor. “Nasıl bir şebeklik bunun yaptığı” demeyin, zaten “olayı” bu hayvanın. Can sıkıntısından mustarip Sultanı eğlendirmesi için bu ilginç hayvanı saraya getiriyorlar. İlk gösterisini Sultan o kadar çok beğeniyor ki maymunun sahibine altınlar ihsan ediyor, maymununu ve bakıcısını saraya aldırıyor.

İlginç olduğu kadar gerçekten pek bir Sanskrit olan bu hikayeye göre, bir gece maymun bakıcısının da vakitsiz uykuya yenilmesinden faydalanarak, kafesinin kapısını açmayı başarıyor maymuncuğumuz. Bir sineğin arkasından, o oda, bu oda derken, bizzat sultanın 1150 küsur odası var diye övündüğü sarayında, sultanın yatak odasına varıyor. Sultan fosur fosur uyurken, maymun yatağının yanındaki sehpada, kabzası yakutlarla süslü hançeri görüyor. Belki de bunu yarım milyon dolarlık bir kol saati sanıyor. Hatta peçeteye “bedeli ödenmiştir” yazılmış dahi olabilir.

Maymun işte, iştahla ışıltısına kapıldığı hançeri eline alıp incelerken, etrafında turlayıp ona meydan okuyan sineğe çok sinirlenip, elindeki hançeri oraya buraya sallıyor. Gözüyle takip ettiği sinek, sonunda sultanın tam kalbinin üzerine konduğunda, “Aha şimdi yakaladım” diye, iki eliyle hançeri kavrayarak kollarını yukarı kaldırıyor, tüm hıncıyla hançeri sineğe saplayacak...

Tam sultanı diğer tarafa yollayacağı sırada, tesadüfe bakınız sultanın odasından bir şeyler çalma peşindeki bir hırsız, maymunu engelliyor. Çıt çıkarmadan odalara dalıp, ne var ne yok götürmekte ustalaşan hırsızın, yakalanma pahasına yaptığı sert müdahaleyle, sineği haklayamayan maymun basıyor çığlığı… Sultan, muhafızlar, maymun terbiyecisi filan herkes uyanıyor.

Ertesi gün sultan ülkenin ileri gelenlerinden oluşan yüce divanı huzuruna alıyor, kime ceza verilmesinin uygun olacağını danışıyor. İlk sözü alan, “Eğer o anda hırsız sultanın odasına girmeseydi, “kısa adam” (Sultan çok kısaymış) bu dünyadan göçecekti” diyor. Hayvanın tehlikeli olduğunu ve hemen telef edilmesini teklif ediyor. Ayrıca, sultanın hayatını kurtardığı için hırsızın ihya edilmesini söylüyor. Sultan hak veriyor ve maymunu tez yok edin diye tam emir verecekken, bir diğer üye özürler üstüne özürler dileyerek söz alıyor.

Asıl hırsızın idam edilmesini, sonuçta adi bir hırsız olduğunu ve eğer yakut kakmalı hançeri de çalmak istemese, maymunu durdurmayacağını söylüyor. Yani aslında sadece maymunun elinden hançeri almak için hamle ettiğini, sultanın canını kurtarmak gibi bir derdinin olmadığını iddia ediyor.

Hayvansever olduğu belli bir diğer danışma kurulu üyesi, maymunun değil kafesini doğru dürüst kilitlemeyen maymun bakıcısının cezalandırılmasını söylüyor. “Sultan, sultandır fosur fosur uyuyabilir ama tek görevi bir maymunu zapt etmek olan terbiyeci, uyursa işte maymun sultana bile hançer sallayabilir. Maymun yaşasın, maymun terbiyecisi cezasını çeksin” diyor.

Sarayın başhekimi ise, sultanı muhtemelen ısıracak olan sineğin, sıtma gibi hastalık yayan, Afrika’dan göç etmiş bir sivri olabileceğini, ceza sultanın yattığı yatağın cibinliğini kontrol etmeyen görevliye kesilmeli diyor. Cibinlik olsaydı sinek, sultana ulaşamayacak, maymun hırsızla karşılaşınca, muhafızları uyandıracak ve tehlikeli bir durum oluşmadan engellenecekti diyor.

Muhafizbaşını sevmeyen bir başka danışmansa, hırsızın sultanın odasına kadar girebilmesinin bir skandal olduğunu ve o gece görevli tüm muhafızların, ileride şehre suyun dağıtılacağı yer olacak Taksim’de meydanın ortasında sallandırılmasını öneriyor. Hindistan’ın Taksim‘i var mı ya da oradaki bir parka AVM yapılıp yapılmayacağını bilmeden öneriyor hem de.

O sırada, yeni bakan olan sultanın damadı, sarayın hazinesinin başına geçmek istiyor ki kafa karışıklığını arttırıyor. Bu denli değerli ve keskin bir hançerin, bir maymunun erişebileceği şekilde açıkta durmasının, Saray kuyumcusunun suçu olduğunu ve en ağır cezayı onun alması gerektiğini söylüyor. Eğer azledilir ve hatta kellesi giderse, kendisinin bu göreve uygun bir aday olduğunu belirtmekten geri durmuyor.

Belli ki medresede paso dayak yemiş başka bir üyeyse, madem illa ceza verilecek, hocalara verilmeli diyor. Neden? İleride bir şeyleri imzalama ihtimalleri olduğunu biraz da fütüristik tavırlarla öneriyor.

“Sultanım canınızı Allah bağışlamış işte, kutlamak sevinmek yerine neden birinin canını yakmak, ceza vermek istiyorsunuz. Şükredin geldi geçti işte” diyenlereyse “Kimse sabrımızı test etmeye kalkmasın, eyy maymunlar size boyun eğmeyeceğiz” diye kendini gaza getiriyor.

Birbirlerinin kuyusunu kazan, üyelerden oluşan Divan’dan bir sonuç çıkmayınca, halk ne diyor acaba diye adamlarını gönderip ülkede nelerin konuşulduğunu öğreniyor sultan. Yapılan referandumdan kılpayı “Sultan ne derse o olur” çıkıyor.

Hançeri odada açıkta bırakan kuyumcu, sultanın tam kalbine konan sivrisinek, cibinliği düzgün örtmeyen hizmetçi, hançerle sivrisineği yakalamaya çalışan maymun, maymunu durduran hırsız, hırsızın saraya girmesini engelleyemeyen kolluk kuvvetleri ve tabii istihbarat teşkilatında ve bunlar gibi hiçbir devlet biriminde, ayrıca Sultanı önceden kandıranlardan ve kendileri de kandırılmış olan kimse suçlu olmuyor. Hırsız mesela 21 dakikada salıveriliyor, elini kolu sallaya sallaya ülkenin havayolu şirketi ile çıkıyor Hindistan dışına.

Onun yerine tüm cezanın, taşa, kile, belki de her türlü papirüse, kâğıda ve hatta mizah dergisine yazıp olayı haber verene ve hatta eleştiri yapanlara, konuyu hatırlatıp üzerinde konuşana verilmesi uygun bulunuyor. Ve işte sırf bu yüzden hikaye de ölü bir dil olan Sanskirt kullanılarak yazılıyor.

Sultanın o gece kaldığı oda ve yatağın ismi değiştiriliyor ve tören yapılıyor, sanskrit dilinde yazı yazan çizen her kimse suçsuz yere hapiste yatıyor …

Falan filan işte…

--

--

Ahmet Turan Köksal
Ayasofya

İstanbul. Dr. Mimar. YTÜ. Yarışmalarda ödül alır-almaz. Ustura, Tuhafiyedeki Hafiye, İnternet Sizden Korksun, Kimkorkar intenernetten kitap yazarı. ayasofya.com