TASI TARAĞI TOPLAYIP KAÇMAK’TAN BANDIRMA VAPURUNA, TEATRAL ANLATICILIKTAN, YAZDIĞINI SİLMEYE…

Ahmet Turan Köksal
Ayasofya
Published in
9 min readAug 19, 2019

“Tası tarağı toplayıp kaçmak” diye bir deyim var. Birinin apar topar, pılını pırtını alıp gittiğini anlatmak için kullanılır. Örneğin 4–5 aydır kirasını ödemeyen bir kiracınız var. Sözlü uyarıyorsunuz, yalan söylüyor, efendim, resmi yoldan ihtar gönderiyorsunuz, postacıya para veriyor “evde yok, tebliğ edilemedi” yazdırtıyor bir ay daha kazanıyor, dava ediyorsunuz, sizi atlatıyor falan filan. Sonunda avukatınız yavaş işleyen adliyelerden bir sonuç çıkartacak, tam icra memurları ile haczedecek, ondan bir gece önce her şeyi toplayıp bilinmeyen bir yere kaçıveriyor. Belki de sizin mülkünüze bağlı demirbaşları bile söküp götürüveriyor. İşte o zaman avukat gelip diyor ki, “Mecura gittiğimizde sizin borçlu kiracı, tası tarağı toplayıp çoktan kaçmıştı”. Cümleyi bırak, hikâye içinde dahi kullandım.

Bu deyimi, bir kişi için “tüm mal varlığını yok pahasına sattığını söylemek” maksadıyla “Tası tarağı satmış” diye kullanıldığını gördüm. Cevaben, o deyim o manada değildir ayrıca “doğru Tas-ı Arak olmalı” yazdım. Sonra biri bunun “tas tarak” olduğunu Sunay Akın’dan dinlediğini yazdı. Ben de bu konun tartışmalı olduğunu “kaçak berber”, “hamamda geçen muhafazakarların sevdiği hikâye” ve “tas-ı arak” gibi çeşitli iddiaların olduğunu ve tek otorite olarak Sunay Bey’i çok da dikkate almamak gerektiğini açık açık yazdım. Neden? Çünkü güzel bir çizgi animasyonla süslediği Bandırma Vapuru hakkında milleti yanlış bilgilendiren çalışmasına yaptığımız uyarılara kulak asmadığını hatırlatarak (zira benim için büyük bir hayal kırıklığı olmuştu bu davranışı) biraz “salladığını” beyan ettim. Uzun polemikler sonunda büyük ustaya bu “yakışıksız” kelimeyi serf ettiğim için haksız olup özür dilemeyi isterdim.

Fakat o da ne! Üstat bu sefer cevap verdi. Hem de hiçbir şekilde hata kabul etmeyerek, uzattı da uzattı ve hatta hala uzatıyor. Sonunda ne yazık bu yakışıksız lafı “AZ BİLE DEMİŞİM” diye içimden geçirdim.

“Tas-ı arak” ve “tas tarak” sonra tartışılacak bir konu ancak iyi ki bir tartışma çıkmış Sunay Bey’in dikkatini böylece celbedebildik. Bandırma hakkındaki önceki uyarılara pek bakmamıştı. Yine de mecalim kalırsa yazının sonunda tas-ı arak konusunda fikrimi beyan ederim. Ya da bir başka yazıya kalır çünkü Bandırma’nın yanında hiç önemi yok. Öyle sanılsa da olur, böyle sanılsa da olur.

BALIKLARIN DÜNYASINA “MERHABA” DEMEK…

Bandırma neden önemli peki? Çünkü Sunay Bey “Önce çocuklar ve kadınlar” isimli kitabında da Bandırma’ya hususi değiniyor. Orada da E-11 tarafından batırıldığını “bir kez daha balıkların dünyasına “merhaba” der” şeklinde açıklıyor. Sadece konuşurken değil yazarken de teatral. Çok iyi, çok.

Sonra Bandırma’nın pusulasının bozuk olduğu ve zar zor Samsun’a kadar gelebildiği gibi bir KANI YARATILMIŞ ve bunun geminin kaptanını çok üzdüğünü beyan ediyor kitabında. Onu ve gemisini küçülterek ne kazanıldığını bilemiyoruz ve yıllar sonra kaptana itibarının teslim edilmesi önemlidir, bu konuda Sunay Akın’ı takdir ediyorum. İyi ki yazmış. Ancak gel gör ki, şu batırılma meselesinde neden yanlışta ısrar ediyor onu bilemiyorum. Eser Tutel’in kitabını referans gösteriyor ama orada yanlış olduğu ortada.

BANDIRMA’NIN BATMASI ÖNEMLİ Mİ?

Önemli. Büyük harfle yazdığım için kusura bakmayın ama Bandırma’nın batıp batmaması büyük harfle yazacak kadar önemli.

YANİ EĞER BU GEMİ KARAYA BİNDİRMİŞ, SONRA DA BİR DE TOPRİLLENMİŞ BİR GEMİYSE DENİZİN ALTINDAN ÇIKARTILMIŞ FALAN İSE, NE KADAR SUYUN ALTINDA KALDIĞINI KİMSE BİLMİYOR, OSMANLI’NIN O YOKLUĞUNDA (öyle bir teknolojiye sahip olsalar bile) M.KEMAL’İ SAMSUN’A ÇIKARTIRKEN TABİİ Kİ GÜVEN VERMEZ.

Bu durumda gemiyi tariflerken, İngilizlerin teftişleri, yolda bir durdurulma meselesi ve hatta Sinop’a çıkıp geri kalan yolu karadan geçme isteği GEMİYE GÜVENİLMEMESİNDEN DE kaynaklanıyor olabilir. Yani bunun hakkında kaptanın itibarını teslim etmeyi takdirle karşılarken, geminin durumunu (ki 1919’da hayati bir görevi varken sadece 5 yıl sonra 1924’te hurdaya ayrılmasını dikkate almak gerek) anlamak için batıp batmadığı çok önemli oluyor. Ben hala 1919 Osmanlı’sının torpillenerek Silivri’nin 10 mil açığında batmış 279 Grostonluk bir gemiyi çıkartmak için nasıl bir kurtarma gemisine sahip olduğunu anlayamıyorum. Akıl var, mantık var.

Üşenmedim ölçtüm. Zaten renk değişiminden de görüyorsunuz 10 mil civarı açıklıkta derinlik birden artıyor. Google Earth 109 metre derinlik bilgisi veriyor. 109 metreden 279 Grostonluk ağırlığı hem de içi su doluyken kaldırmak için nasıl bir teknoloji gerek? Torpidolanmış gemi batmaz mı, karaya oturmak değil bu. Eser Tutel ne yazarsa yazsın, akla mantığa aykırı.

Sayın Sunay Akın sevilen bir HİKÂYE ANLATICI, yazar, şair ve çok yönlü biri. Ancak gel gör ki, kişisel olarak anlattığı hikayelerdeki abartılı teatral durumlarla süslüyor ve bunu öyle bir abartıyor ki beni biraz rahatsız ediyor. Olabilir. Hıncal Uluç’un gereğinden çok şey bilen ama etliye sütlüye karışmayan eleştirilerini süslediği gülmeleri de beni rahatsız eder, Nihat Doğan’ın o garip sesiyle ego tatmini muhabbetleri de ve başka ünlü kişilerin başka özellikleri de beni rahatsız edebilir. Her önemsiz vatandaş gibi, beğendiğimi takip etme ve sevme hakkım olduğu gibi, beğenmediğim popüler ünlüyü seyretmeme, izlememe, takip etmeme ve hatta yok sayma gibi bir seçeneğim varsa tercih ederim. Sıradan olmanın güzelliği bu olsa gerek.

Dediğim gibi ben önemli biri değilim. Sunay Bey’in ona hayran 1 milyona yakın sayıda takipçileri var ki, benim üzerime geliyorlar. Bir tanesi var oldukça fanatik taraftarı, biosunda “Bahçeşehir Koleji Atakum Kampüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı” yazıyor. Öğretmenlere saygımız vardır da böyle tumturaklı unvana sahip biri bana “Sunay Akın seni bilgisiyle ezer” minvalinde uyarılar filan yazıyor, haddimi bildiriyor. Bu arkadaşın “zoru” nedir bilmem ama zaten Sunay Bey’in onun korumasına pek ihtiyacı yok. Hatta bu tartışmada ona zarar veriyor ya neyse, beni ilgilendirmez. Akın’a cansiperane hayranlarıyla mutluluklar dilerim.

Neyse, konunun tam ortasına gelelim. Petrol Ofisi firması “İlk’ler” diye bir dizi çizgi film, animasyon ve tarihi bilgi sunumu için Sunay Akın ile anlaşıyor. Projenin bütçesini bilmiyorum, ajans kimdir, görevlendirme nasıl olmuş… Beni de ilgilendirmez zaten tek bildiğim sunucu ve metin yazarının Sunay Bey olduğu. Çizgi animasyonlar filan var, oldukça güzel grafikleri var, iyi bir çalışma bence. Hatta böyle Sunay Bey, onu dinleyen bir kalabalığa çadırda kurulmuş bir projeksiyon eşliğinde edebi metinlerle tarihi bilgiler aktarıyor. “İlk’ler” yazarken imla hatası sayılabilecek yukarıdan kesme işaretini ben yapmadım, videonun girişinde görünüyor ve o kesme Petrol Ofisi’nin logosundaki ejderhanın ağzından çıkan alev.

Buyrun video:

İLK(ejderha alevi)LER

ANAKRONİZM

Anakronizm, herhangi bir olay ya da varlığın içinde bulunduğu zaman dilimi (dönem) ile kronolojik açıdan uyumsuz olması. Özellikle edebiyat ve sanatta genellikle eserin geçtiği tarihi döneme ait olmayan varlıkları ve uygulamaları belirtmek için kullanılır. (Vikipedi)

İşte o videoda Bandırma Vapuru anlatılıyor. Sunay Bey Eser Tutel’in kitabından bakıp tek kaynaktan E11 denizlatısının Bandırma’yı batırdığını açık seçik beyan ediyor. Öyle de bir senaryolaştırıyor ki buna anokranizm deniyor işte.

Niye, çünkü konuyu ilginçleştirmesi gerek. Vapuru öylesine anlatmak varken tarihine giriyor, (güzel taktik) fakat bir ufak karışıklığı “BÜYÜTÜP” içinden çıkılmaz bir yanlışa sebep olduğunu fark edemiyor.

Bunu söyleyince de Rahmetli Eser Tutel’in saygınlığı, denizcilik konusundaki araştırmaları ve tabii yabancı değil yerli kaynaklara bakmamız gerektiğini beyan ediyor. “Eser Tutel’i bir kalemde silmekle” itham ediyor. Haşa, ne haddime. Estağfurullah. Tam cevap vereceğim, veremiyorum çünkü yazdığını siliyor.

Neden bunu sildiniz dedim. İmla hatası yapmış, öyle olunca silermişmiş. Eh yeniden aynı minvalde yazın o zaman. Daha tartışıyoruz, çözüm bulmaya çalışıyoruz. Üzerinden çok geçmiş olsa silin geçsin ama yazıp da silmek ne oluyor.

Eser Tutel’in Seyr-i Sefain isimli kitabında var ilk dedi. Bende kitap yok. Satışı yok. Çok uzaklardayım. Bir takipçim imdada yetişti.

Kaynak bulundu ama o kitap değilmişmiş o kitap.

Eh bu kaynakta yok. Sonra Sayın Akın başka kitap dedi. Aslında Eser Tutel bir kitabında dediğini diğer kitabında düzeltmiş olsa gerek.

Sonunda kaynak diye çıkardığı bir başka kitap çıktı.

Arkasından bir takipçim şöyle yazdı.

Kabul etmek ve etmemek.

Bitmedi. Ben sayın Akın’ı teskin edebilmek için İskoç gemilerinin kaydını tutan bir veri tabanı “Internet’te açık 2 dakikada bulunabilir” dedim. Ahmet Güleryüz’ün kitabında da okuyoruz ve iki Bandırma gemisini birbirine karıştırdığınızı anlayabiliyoruz dediğimde benimle dalga geçti. Yüzlerce takipçisi de beğendi onun bu dalga geçmesini.

Beni engellemiş kendisi mecburen bu tüviti başkasından aldım.

İki dakikalık araştırma dediği de BU sitedeki geminin tarihçesini gösteren kayıt. Bu kayıtlar denizcilik tarihi ile ilgili tezlerde atıflar almış. YÖK’ün veri tabanında arattım çokça var. Hatta Google Scholar’da o kadar çok atıf almış ki.

Sonra Bandırma hakkında doğru bilgiyi veren 1828–1923 OSMANLI DONANMASI, AHMET GÜLERYÜZ, BERND LANGENSIEPEN’in kitabına verilen atıf sayısı, sayfalarca. Yani Sayın Akın’ın yanında ben kimim ki, bilimsel makale yazmışlığımız filan yoktur bizim. Eser Tutel’e saygısızlık yaptığıma getiriyor ki, bu konuda bir yorumum olmadı.

ÖNCE SUNAYLAR ve AKINLAR

Şimdi gelelim Sayın Akın’ın yazdığı “Önce çocuklar ve Kadınlar” isimli kitaba. İş Bankası yayınlarından II. BASKI: ŞUBAT 2010, İSTANBUL, ISBN 978–9944–88–762–5 nüshasının fotoğraflarını gönderdi bir arkadaşım Türkiye’den. 153. Sayfada “Yükü umut olan Vapur” isimli bir hikayesi var yazarın.

“İngiltere’nin Glasgow yakınlarında bulunan Paisley’deki H. Mac lntyre Tersanesi’nde yapılan şilepe “Trocadero” adı verilir. 1878 yılında yüzdürülmeye başlanan Trocadero, 47 metre uzunluğunda, bir bacası ve iki direği olan şık bir vapurdur.

Yedi yıl sonra, Atina’da bulunan bir şirket tarafından satın alınan vapurun adı “Kymi” olarak değiştirilir. 1891 yılının 12 Aralık günü, Erdek’te kayalıklara çarparak batan 279 grostonluk vapur, kurtarıldıktan sonra onarım görür ve yeniden yüzdürülür. Şirketin ilk fırsatta elinden çıkardığı vapurun kayıtlı olduğu yeni liman İstanbul’dur. P. Derasemo Kumpanyası, Yunanlılardan aldığı vapuru 1894 yılında İdare-i Mahsusa’ya satar. Dalga yorgunu vapur, Mürefte’den Şarköy’e posta seferi yaparken E-11 İngiliz denizaltısının saldırısına uğrar. Zavallı vapur, Silivri’nin 10 mil açığında torpillenerek, bir kez daha balıkların dünyasına “merhaba” der. Ama, umut kesilmez emektar vapurdan. Denizden çıkartılarak onarım görmesine karar verilir. Martıları peşinden yeniden koşturacak duruma gelince de Haliç’e bağlanır.

Kaptanlığına da, usta denizci İsmail Hakkı Durusu getirilir. 48 yaşında olan İsmail Hakkı Kaptan, birçok gemide çalışmış bir deniz kurdudur. Batan bir gemiden kurtulmayı başarıp, verdiği savunma sonrasında suçu bulunmadığı anlaşılınca, 1 Mayıs 1919'da geri döner mesleğine …

…(Bu bölüm telif hakları gereği yazarın hikayesini burada aynen zikretmenin doğru olmayacağı gerekçesiyle kesilmiştir. İsteyen kitabı temin edip okuyabilir)…

1927 yılının 1 Temmuz günü, Mustafa Kemal Atatürk, İzmit’ten bindiği Ertuğrul yatıyla İstanbul’a hareket eder. Sekiz yıl aradan sonra ilk kez geldiği Boğaz’ın girişinde bayraklarla süslü gemiler arasında Bandırma’yı göremez ve yanındakilere nerede olduğunu sorar. Aldığı yanıt şudur: “Seferde ya da bakımda efendim.”

Bu sözlerle Bandırma vapuru bir kez daha birilerinin yalanına alet edilir. Emektar vapur üç yıl önce, 1924'te kadro dışı bırakılarak sökülmüş ve hurda olarak satılmıştır!”

GERÇEKLER

İskoç yapımı bir şekilde adı BANDIRMA olmuş 4 adet gemi var. Torpidolanıp batırılan TEK GEMİ var. O da M.Kemal’i Samsun’a çıkartan gemi değil.

Bandırma isimli İskoç yapımı gemiler

İlk adı TROCADERO olan M.Kemal’i Samsun’a ulaştıran geminin özellikleri şöyle:

Bir mürettabatın çalıştırdığı motoru olan bir gemi.

12 Aralık 1891'de Erdek, Marmara’da karaya oturuyor batmak üzereyken Kaptan Andreadis tarafından kurtarıldı ve İstanbul’da onarıldı.

08/1915’te Marmara Deniz’inde içinde bulunduğu konvoya E14 denizaltısı (E 11 değil) misil gönderiyor (Bandırmayı hedef alıp almadığı bilinmiyor) hedef tutturulmuyor. Batmıyor yani. 19 Mayıs 1919'da M.Kemal’i Samsun’a çıkarıyor. 1923–24'te sökülüyor.

Karıştırılan gemi ise ilk adı FIRE QUEEN özellikleri şöyle.

495 Groston yani diğerinin neredeyse iki katı.

Nasmith, E 11'in kaptanı Silivri’de bu gemiyi batırıyor ve 250 ŞEHİT VERİYORUZ. Sunay Video’da defalarca Nasmith deyip deyip duruyor. Adamı bir de teleskopa bakarken çizdirmiş. 250 şehidin konusu dahi geçmiyor.

Sayın Akın beni bu araştırmayı yaptığım için küçümsüyor. “İki dakikalık müthiş araştırma” diye dalga geçiyor benimle.

SONUÇ:

Sonra Sunay Bey’in Graham Bell’in sevgilisinin baş harfleri yüzünden telefonda “ALO” dediğimizi yazmış. “Alo” sözcüğünün Graham Bell’in sevgilisi Allessandra Lolita Oswaldo’nun isminden geldiği iddiası”nı teyit.org araştırdı. Öyle bir şey yokmuş ve link, sonuç şu şekilde.

İstanbul’da bir Zürafa, vur beline torpidoyu

Boşu boşuna zaman kaybetmişim. Asıl üzüldüğüm Bandırma’nın bahsedildiği gibi zar zor giden bir gemi mi olduğu. Çünkü Kurtuluş Savaşı’nın zorluklarla kazanıldığını hepimizi biliyoruz. Gel gör ki bunu abartmak bazen küçük düşürücü hallere sokuyor. Torpillenip batan nispeten ufak bir posta gemisini çıkartabilecek maddi ve teknik güce sahip olan bir ülke, aynısında hemen bir tane daha yapamaz mıydı?

Petrol Ofisi’nden benzin almayacağım daha.

Bu arada Petrol Ofisi’nden bir şekilde bir kazancı olmuştur. Daha çok olsun. Daha çok ünlü olsun. Hak ediyor. Ediyor da yanlışı düzeltmek büyük erdemdir. Ben kendisine “sallar” dediğim için özür dilerim. Özür dilemek büyük erdemdir. Fakat maddi kaygılar yüzünden yanlış videoyu düzeltmemek büyük ayıptır.

Sunay Bey sadece batmayan Bandırma’yı değil, kendini batırdı sanırsam. İlginleçtirmek işi bazı konular “SALLAR” ifademi “SALLAR ve SONRA HATASINI DÜZLETMEZ” olarak geliştiriyorum. İsterse dava etsin beni.

Neyse, eğer sıkılmadıysanız size Çanakkale hakkında bir yazımı paylaşayım.

--

--

Ahmet Turan Köksal
Ayasofya

İstanbul. Dr. Mimar. YTÜ. Yarışmalarda ödül alır-almaz. Ustura, Tuhafiyedeki Hafiye, İnternet Sizden Korksun, Kimkorkar intenernetten kitap yazarı. ayasofya.com