Aile Salonumuz Üst Kattadır

Bazı firmaların özellikle çalışanla iletişimini kurgularken kullandığı, zaman zaman ise müşterileriyle bağ kurmak için sarf ettiği bir söz vardır: “Biz bir aileyiz.” Baştan söylemeliyim ki; bu yazı, kullanılan bu aile metaforunu yıkmak üzerine. Çünkü yıkılması için ciddi nedenlerim var!

Sener Soysal
Bahtınız Açık
5 min readNov 29, 2022

--

Ofisine asmak isteyenler için kaynak: https://www.ledavm.net/buyuk-kalip-leon-isik-aile-salonu-yazisi

Bir İş Görüşmesi ve Aile Bağları

Bu kavramın üzerine düşünmeye beni iten, metin yazarı bir arkadaşımın bir iş görüşmesinde başından geçen olaydı. Bir şirkette sosyal medya ile ilgili çalışmak için görüşürken, 6 gün ofiste olması istenmiş. Arkadaşım ise cumartesi çalışmasının doğru olmadığını, öyle olsa bile ofisten çalışmasının anlamsız olduğunu ve temel gereklilikleri olan banka, pazar, alışveriş gibi şeyleri bile yapabilecek bir zamanı olamayacağını anlatmıştı. (Ki hala da öyle, hatta pandemiyle beraber ofiste çalışmanın gerekmediği daha net değil mi?) Şirket yöneticisinden aldığı cevap yaklaşık şöyle olmuştu: Biz bir aileyiz ve ailenin her bireyi cumartesi gelirken, senin gelmemen olmaz. İlk başta çok insani duran ve ekip içi bir eşitlik duygusu varmış gibi görünen bu ifade, üzerine düşündükçe arkadaşıma ve bana batmaya başladı.

İlk etapta bu cümlenin niyeti “Arkadaşların (kardeşlerin) buradayken, senin trafikte zaman kaybetmeden ev konforunda çalışman onlara ayıp olur.” diye düşünülebilir. Ancak bir işletme için cümlenin niyetini şöyle düşünmek daha mantıklı değil mi: “Biz diğer iş arkadaşlarını buraya getirirken senin evden çalışman çalışan yönetimindeki dengeleri bozar.” Ki bunu da anlayabiliyorum. Yönetimle alakalı kararlar her zaman olası. Lakin aile vurgusuyla başlanınca niyetin sadece yönetim olmadığını düşünüyorum: “Biz diğer iş arkadaşlarını cumartesi buraya getirip sömürürken, sen evden çalışırsan, bu durum ileride şirkete zarar verir. Başkaları da cumartesi gelmemek ister, cumartesi çalışmasa da aynı maaşı ister.”

Buradaki sömürü kelimesini biraz daha egzajere etmek için tercih ettim. Aslında bu bir kölelik ya da sömürü değil, çünkü karşılıklı bir anlaşma dahilinde belirlenmiş bir emek ve vaat edilen bir ödeme var. Ve evet, anahtar kelime “anlaşma”. Burada bir anlaşma söz konusu ve her şey onun kriterlerine göre belirleniyor. Anlaşmanın adil olmaması, şirketin sadece çıkarını maksimize etmeye çalışması tabii ki tartışmaya açık. Dolayısıyla konu aile bireyi olmak gibi şey değil, bu kavramın çıkar amaçlı kullanılması.

Çalışanları bir bir aileye benzetirsek; özlük haklarda, maaşta, iş yoğunluğunda da adil bir sistem kurmamız gerekmez mi? Ortak bir sofra, bonkörce bir paylaşım… Sizce aileyiz diyen şirket herkese adil mi davranıyor? Ya da bir babanın/annenin çocuklarının geleceği için emek vermesi gibi, büyük bir çaba harcıyor mu? Aslında bu kurguda, aile “şirket babaya” çalışıyor. Tıpkı devlet baba gibi… Eşitlikçi başlayan hikayenin pulları dökülüyor diyebiliriz.

Neden “Aileyiz” ve Aslında Neyiz?

Aile kavramı, kültürel yapımız için çok önemli olması nedeniyle, iş hayatına da transfer olmuş bir yaklaşım olsa gerek. Aile içi birliği, paylaşımı ve aynı çatı altında yer alabilmesi, metafor olarak şirketle özdeşleştirilmiş. Uzman iç iletişimciler bu konuda daha bilgilidir eminim.

Devletin baba olduğu vurgusuna benzer bir duygu yaratıyor şirketin de aile olması. Bu da itirazları, protestoları ya da tartışma ortamını baltalayan bir kabullenme yaratıyor. Aileni seçmediğin için kabullenebilirsin (ki bu bile tartışmaya açık), ancak işini bizzat kendin seçebilirsin ve mutlu olmadığın her şeyi yöneticilerin ile paylaşabilirsin. Dolayısıyla belli bir maddi gelir karşılığında saatlerini ayıran ve bir şirketin çıkarı için çalışan bir takımsın ya da ekipsin. Ki ekip içinde herkesin görevi, sorumluluğu, yetkinliği, maaşı da farklı olabilir. Herkesin kendi sorumluluğunun yerine getirilmesi beklenmelidir. Açgözlü yaklaşımların aile içinde tutulmaya çalışılması, ancak “aile”nin de içini boşaltır.

Bir de aile deyince, kusursuz bir aile metaforu üzerinden tanımlanıyor her şey. Peki her aile bu kadar kusuzsuz bir şekilde mi? Yukarıda bahsettiğim “çocuklarının geleceği için emek veren baba” figürünün Münir Özkul’un canlandırdığı Yaşar Usta olduğunu fark ettiniz mi? :) Bu kadar güzel ilişkiler kuramayan aileler de olduğuna göre, kendilerine aile diyen şirketlerin de hangi aile türüne ait olduğunu tartışmaya açabiliriz.

Londralı Aileler Nerede?

Doğrusu, Londra’daki İngilizce ilanlarda da aile tanımına rastlamadım. Baktığım ilanlar ise bir takım olmaktan söz ediyor ve bunu oldukça önemsiyorum. Sanırım İngilizler aile vurgusu yapmayı akıl edememiş! Komik olmayan bu şaka bir yana, işe alımlarında her şeyi (maaştan, yıl boyunca yapacağı tatile kadar) net biçimde ifade etmeye çalışan ilanlar yayınlamayı tercih eden bir yaklaşımdan bahsediyoruz.

Bazı projeler için ilgili ekiplerin Slack gruplarına dahil oldum. Hiçbirinin “Welcome to our family!” demediğini söylemeliyim. Kimisi “onboard”a, kimisi “team”a dahil olduğum için kutladı. Hepsi bu.

Aziz Baht Ailesi ve Mahdumları. Mı?

Bir tasarım stüdyosunun, ajansın, üreticinin neler söylediğinin en az portfolyo kadar kıymetli olduğunu düşünüyorum. Özellikle zanaatin giderek azaldığı günümüzde, hem biz üreticileri hem de markaları ayrıştıran şeyler yaklaşımlar, yöntemler, bağlam, aura olabiliyor.

Bu nedenle Baht’ı kurduğumuz ilk andan pek çok şeyi tanımlamaya çalışıyoruz. Bazen bu tanımlar dönüşebiliyor, bazen yöntemler pivot ediyor ama hep bireyler var. Mesela değerlerimiz var, ısrarla sadeliğin, işlevselliğin, rastlantısallığın işimizin temelini oluşturduğunu söylüyoruz. Mesela bir metodolojimizin olduğunu, hiçbir şeyi “hallederiz”le yapmadığımızı söylüyoruz.

Doğrusu bir aile olmadığımızı da ilk andan beri biliyorduk. Biz, farklı paydaşları olan bir ekibiz ya da takımız. Tam zamanlı, yarı zamanlı iş arkadaşlarımız olduğu gibi proje bazlı çalıştığımız arkadaşlar, yıllardır beraber iş ortaklarımız var. Ve herkesin belli görevleri, sorumlulukları var. Bununla beraber iş dışında sanattan ya da hayattan da konuşabiliyoruz. Yani “aile” değiliz. Ama bu arkadaş olmamıza, birbirimizle duygularımızı paylaşmamıza engel değil.

Öte yandan, beraber çalıştığımız ya da yollarımızın ayrıldığı insanlarla da hala sohbet edebiliyor olmak keyifli. Yollarımız ayrıldı ve kimse evlatlıktan reddedilmedi ya da reddi miras yapmadı. Herkesin bahtı açık olsun.

Son olarak, bazen biz kuruculara “Baht sizin çocuğunuz gibidir.” diyorlar. Aile metaforunun bir benzeri olarak doğal karşılıyorum. Ama bu bir stüdyo, bir “business”. Büyük emeğimiz var ama çocuğumuz değil. Unvanlar, şirketler gelip geçici; tasarım mesleğimiz ve o hep bizimle. Bu arada bir gün Fjord’da ya da Sherpa’da olduğu gibi biri satın almak isterse “Çocuğunu satmış” desinler istemem:)

Özellikle işe başvuru süreçlerinde abartılı cümleler duyan, başvurulan şirketlerin sosyal medya hesaplarında coşku dolu aile temaları gören arkadaşlara tekrar hatırlatmak isterim: Abartı tanımlar maalesef genellikle içeriği boş ifadeler oluyor. Huzur evi de böyle örneğin. Şirketi aile diye tanımlamak da maalesef öyle. Bu yanılsamanın ötesine geçip olanı doğal biçimde görmek, anlamak ve gereksinim ne ise talep etmek gerekiyor.

Neden bu başlık? Hala anlaşılmadıysa onunla bitirelim.

Bu metin, aile kavramının övgü değil yergiyle de kullanılabileceğini göstermiştir diye düşünüyorum. Başlıktaki ifade de bir kelime oyununa katkı sağladı. “Biz bir aileyiz” diyen şirketlerin gerçek aile salonunun “üst katta” olduğunu düşünüyorum. Aile metaforunu çıkar için kullanan yöneticiler/patronlar/kişiler üst kattalar, gerçek salonda da onlar yaşıyor. Kebapçılar bu mecazi anlatımı görmüş olsa gerek.

Değerli okur, seninle de bir aile değiliz. Ama vaktinizi ayırıp bu metni okuduğunuz için teşekkürler!

--

--