Pygmalion Etkisi ve En Yakınımızdaki 5 Kişi

Batuhan Apaydin
Momentum
Published in
4 min readDec 9, 2018

“Eğitim” dendiğinde akla önce sınıfların, okulların, ödevlerin gelmesi doğru ama yeterli değil.

Zihnimizi, alışkanlıklarımızı, davranışlarımızı ve bakış açımızı şekillendirmek de “eğitim” kapsamında değerlendirilmeli ve fakat ne yazık ki bu konularla ilgili okullarda hiçbir şey öğrenmiyoruz.

Karar anlarında kazancı maksimize eden en doğru seçim nasıl yapılır? Motivasyonlarımız seçimlerimizi nasıl etkiler, motivasyonlarımızı nasıl yönetebiliriz? Yeni iş yerine, yeni çevreye, yeni koşullara nasıl daha hızlı adapte olunur? İnsanlarla nasıl verimli ve pozitif iletişim kurulur, empati nasıl geliştirilir? Zihnimizi ve bedenimizi daha mutlu/başarılı olmaya yönlendirebilir miyiz, motive edebilir miyiz?

Bu ve bunun gibi günlük hayatımızı dolduran ve reaksiyonlarımızla sonraki anı belirleyen birçok an var. Birçoğumuz ise bu gibi anlara etki edebileceğimizin ya farkında değiliz ya da bu gerçekliği görmezden geliyoruz, böylesi daha “işimize -rahatımıza- geliyor”. Ve sonra da günlük hayatın yoğun akışı içerisinde başımıza bizi mutlu edecek, bizim için doğru olan şeylerin gelmesini bekliyoruz.

Yukarıda saydığım soruların hiçbirinin formüle dökebileceğimiz bir cevabı yok elbette. Okullarda öğretilmiyor olsa da yaşayarak (tecrübe ederek) ve bir de okuyarak-dinleyerek-düşünerek (hazırlanarak) bu gibi durumlardaki başlangıç ve bitiş anlarına karşı geliştirdiğimiz bakış açımızı eğitebilir, yönetebiliriz.

Şu cümleyi muhakkak duydunuz: En çok görüştüğün, en yakınındaki 5 kişinin ortalaması kadarsın.

Ortalaman çalışkansa sen de farkında olmadan daha çalışkan oluyorsun. Ortalaman sevgi ve empatiyle dolup taşıyorsa sen de farkında olmadan daha merhametli, anlayışlı, sevgi dolusun. Ortalaman fazla alkol tüketiyorsa senin de muhtemelen alkolle aran iyi.

Ancak açıkçası ben bu “en yakınındaki 5 kişinin ortalaması” fikrini tek başına yeterli bulmuyorum. Bu tespit, tek başına durduğunda bizi edilgen ve pasif, yani var olanı değiştiremeyecek varlıklar olarak kabul ediyor gibi geliyor bana.

O yüzden biraz daha düşünmeye ihtiyacımız var sanki.

Peki… Antik Yunan mitolojisinden heykeltıraş Pygmalion’u ve onun ismiyle literatüre giren “Pygmalion etkisi”ni duydunuz mu?

Pygmalion günün birinde bir kadın heykeli yaratır. Ancak bu kadın heykeli o kadar güzel, o kadar müthiştir ki Pygmalion bu heykele deli divane aşık olur, aşkı saplantı haline gelir, gözü başka insanları görmez olur.

Durumu fark eden ve Pygmalion’un haline acıyan aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit de heykele can verir, Pygmalion’un heykeliyle aşk yaşamasını sağlar. Bu durum bir “kendini gerçekleştiren kehanet” (self-fulfilling prophecy) örneğidir ve aynı zamanda “Pygmalion etkisi” ya da “beklenti etkisi” olarak anılır.

Pygmalion, heykeline aşık olmuş ve onunla birlikte olmayı o kadar istemiştir ki beklentisi gerçek olmuştur.

Robert Rosenthal ve Lenore Jacobson’ın yaptığı araştırma da bu etkiyi bilimsel olarak kanıtlar. Bir grup ilk okul öğrencisinin ve öğretmenlerinin dahil olduğu deneyde, öğrencilere senenin başında bir IQ testi yapılır ve öğretmenlere de sınıfın 5'te 1'inin yüksek IQ’lu olduğu bildirilir. Ancak araştırmanın daha sağlıklı olması adına, öğretmenlere bildirilen bu öğrenciler, IQ’ları yüksek ya da düşük olmasına bakılmaksızın rastgele seçilir.

Sene sonuna gelindiğinde bütün öğrencilerin IQ’larında yükseliş görülür ancak yüksek IQ’lu olarak nitelenen öğrencilerin IQ’larında daha da büyük bir artış gözlemlenir. Nedeni ise bu öğrencilerin yüksek zekaya sahip olduğunu bilen öğretmenlerinin, farkında olmadan bu öğrencilerden daha fazlasını beklemeleri, yüksek zekalı olduğunu düşündükleri bu öğrencilerin hedeflerini yükseltmeleri olmuştur.

Yani bizden beklenen yüksek olursa, hali hazırda başardığımızdan daha fazlasını yapma şansımız da artıyor.

Bizi daha iyi not alabileceğimize ikna eden, bizi o yönde motive eden bir öğretmen sayesinde daha iyi notlar alabiliriz. Bizi yıllık hedeflerimize ulaşacağımıza ikna eden, bizi o yönde motive eden bir yönetici sayesinde daha başarılı olabiliriz.

Peki başarılı/mutlu/tatmin vb olmak için yalnızca başkalarının mı bizden daha fazlasını beklemesini, bize yüksek hedefler koymasını umacağız? Biz de kendimizden daha fazlasını bekleyemez miyiz? Bu iç beklentiyi nasıl realize edebiliriz?

Etrafımızdaki kişilerle.

Etrafımızda en sık gördüğümüz kişiler, olmak istediğimiz kişilerin kısa yollarıdır.

Birlikte olmaktan en çok keyif aldığımız kişiler, olmak istediğimiz kişilerin kısa yollarıdır.

Birlikteyken hayranlık ya da saygı duyduğumuz kişiler, olmak istediğimiz kişilerin kısa yollarıdır.

Bu kişilere ve yaptıklarına sürekli tanık olarak kendimizden beklentilerimizi şekillendirir, onların yer aldığı noktayı varmak istediğimiz nokta olarak belirleriz.

Etrafımızdaki kişilerin ortalaması, kendimizden beklentilerimizi onlar sayesinde realize ettiğimiz, onları kısayol olarak kullandığımız için bizim de ortalamamızdır, aynamızdır.

Şimdi etrafınızdaki kişilere bir daha bakın.

Sevgiliniz, aileniz, akrabalarınız, okul ya da iş arkadaşlarınız, sosyal medyadan takip ettiğiniz ama -henüz- tanışmadıklarınız…

Kendinizden beklentilerinize…

Hedeflerinize…

Kendinize bakıyorsunuz.

* * *

Bu yazıyı beğendiyseniz soldaki 👏 alkış butonuna tıklayarak ve arkadaşlarınızla paylaşarak daha fazla insana ulaşmama yardımcı olabilirsiniz.

Yazının orijinalini haftalık bültenimde yayınladım. Daha fazlası için bültene abone olabilir ya da beni Twitter’dan takip edebilirsiniz.

--

--

Batuhan Apaydin
Momentum

A product & marketing professional from San Francisco.