Karaköy’de Bir Cumartesi: Mekan, Adalet, Gıda Üzerine

15, 16 yaşlarında, nispeten temiz giysili, ayağında kalın çoraplar ve terlikleri ile bir genç. Bir çocuk… Çöpleri karıştırıyor. Kendi halinde, etrafındaki telaşeden uzak, bu insanlarla aynı mekanda ama sanki bambaşka bir evrende…

Yaşar Adanalı
beyond.istanbul
3 min readSep 29, 2018

--

Karaköy’de bir meydan…

Gerçi meydan demeye bin şahit ister.

Henüz birkaç sene önce aylar süren çalışmalar ile yenilenen, bir sürü devasa saksı içinde ağaçların konduğu bu alan bugün sanki savaştan çıkmış bir halde. Kent mobilyaları haşat edilmiş, yer kaplamaları kırık dökük, saksılar çöp kutusu islevi görüyor.

Güzel kokuyor ama ortam, pişmaniyenin baskın kokusu… Meydan-cığın etrafında “yöresel gıdacılar” sıra sıra dizilmişler çünkü.

Herşeye rağmen burası, bu civarda denizle buluşulabilen nadir açık alanlardan olduğu için, balık tutan, banklarda oturan, etraftan gelip geçenleri seyreden, vapuru bekleyen, demlenen insanlarla dolu. Bir de yasak olmasına, ve hemen yanında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait katlı otoparkın bulunmasına, ve her türlü toplu taşıma ile ulaşımın mümkün olmasına rağmen, park etmiş otomobillerle… Gündüz gece farketmeksizin, İstanbul’un en çok kullanılan meydan-cıklarından biri, kamu idaresinin bilgisi dahilinde kaçak otopark alanına dönüşmüş vaziyette. Haliç’in kıyısındaki bu kamusal mekan “cinayetini” sadece kör bir balıkçı görmedi elbet, herkes gördü, görüyor.

20 dakikada bir vapurdan inen yüzlerce insan, bu haşat edilmiş meydancıktan, kaçak otoparktan geçerek Karaköy’ün ardı ardına açılıp, yine ardı ardına kapanıp ve yeniden açılan sayısız kahvecilerine dağılıyorlar.

Karaköy’de bir çöp dökme alanı…

Hemen Karaköy’ün ana meydanının yanında, köprünün girişinde. İşinde gücünde, eğlencesinde, aceleyle hareket eden insanlar geçip gidiyorlar. Bir durup nefes alacak vakit yok. Nefes almak için zaten çok hoş da kokmuyor ortam, malum burası çöplük. Pişmaniye kokusu buraya kadar gelmiyor.

15, 16 yaşlarında, nispeten temiz giysili, ayağında kalın çoraplar ve terlikleri ile bir genç. Bir çocuk… Çöpleri karıştırıyor. Kendi halinde, etrafındaki telaşeden uzak, bu insanlarla aynı mekanda ama sanki bambaşka bir evrende…

Bir poşetin içinde kuru bir ekmek buluyor. Ekmeği çıkartıp bir ısırık alıyor. Fazla kurumuş… Biz geçip gidiyoruz. İnsanlar, insanlık geçip gidiyor. Geri dönüyorum. Bir yemek parasını usulca, incitmemeye çalışarak (mümkün mü?) eline tutuşturuyorum. Sessiz ve içten gelen bir “Allah razı olsun” kulaklarımda yankılanıyor. Aklıma Çorbada Tuzun Olsun gönüllüleri geliyor. Onlardan Allah razı olsun. Ha, bir de batsın bu dünya diye aklımdan geçiriyorum.

Karaköy’de bir süpermarket…

“Evimizin her ihtiyacını karşılama” iddiasında. Hem de en uygun koşullarda. “Ucuzluk” az sayıda olup her işe koşturulan çalışanları sayesinde. Gün boyu ayakta, mal indiren, rafa dizen, kasaya koşan, dükkanı temizleyen, asgari ücretle “evinin her ihtiyacını karşılamak için” çalışan emekçiler…

Ayaktaki kasiyer kız biranda yok oluyor. Bayılmış, yerde yatıyor.

Alo 112!

Diğer kasa boş durmayacak elbet, iş arkadaşı bip bip ürünleri geçirmeye devam ediyor. Kasa önünde büyüyen sırayı azaltmaya çalışıyor. “Uygun fiyatlı” o kadar süt ve Türk kahvesini aldığına göre, bu sıradaki bekleyen adam civardaki sayısız kahveciden birinde çalışıyor olmalı.

Orta şekerli, espresso, kapuçino, latte, Amerikano…

Alo, Karaköy’de süpermarkette bir kasiyer bayıldı! “Evet, not almışız, ambulans yolda geliyor.” Geliyor da niye bu kadar uzun sürüyor?

Mekanda Adalet ve Gıda

Karaköy’de bir cumartesi…

beyond.istanbul’un “Mekanda Adalet ve Gıda” sayısı üzerine çalışmaya Karaköy’e ofisimize giderken, mekan, adalet, gıda üzerine düşünürken buldum kendimi.

--

--