Duru Bir Drama | Sound of Metal

Seda Nur Ataman
Bi’ Dünya İçerik
4 min readMar 24, 2021

Hayatınızda kaybettiğiniz şeyleri düşünmenizi rica edeceğim bu yazımın başlangıcında sizden. Neyin yoksunluğu sizi en çok üzen şey oldu? Buna nasıl göğüs gerebildiniz? Bir kayıp sonrasındaki sürecinizde öfkeniz en çok neye veya kime oldu?

Bazen hiç ummadığınız bir anda hayat önünüze Sisifos’unki kadar zorlu hissettirecek bir yol çıkarıyor. İşte Sound of Metal filminin ana konusu da bununla alakalı.

Bu film müzikal severler için diyerek başlamayacağım bu öneriye çünkü bu film müzikle değil, duyu kaybıyla ilintili bir film. Hatta kabullenme üzerine çekilmiş bir film bile denilebilir. Aşağıdaki afişlere bakarsanız da hangi duyu kaybı olduğunu anlayabilirsiniz.

Amazon Prime, diğer platformların aksine daha niş konularla ekranlarımıza girip daha gerçekçi yapımlarla karşımıza çıkmayı seviyor. Sound of Metal da böyle bir film. Gerçekliği, tüm duruluğu ile sekanslar arasına yerleştirmiş bu film, kamera açılarıyla bizi empatiye itiyor.

Başkahramanımız hayatını çok çeşitli şehirlerde yaşamış, babasından bihaber büyümüş, bir ordu hemşiresinin oğlu olan Ruben. Eroin bağımlısıyken Louise ismindeki bir kızla tanışıp eroinden uzaklaşabilmeyi başarmış ve tam 4 yıldır temiz gezen bir baterist. Konser sahnesi ile açılan film heavy metal yapan ikilimizin sahne şovuyla bizi büyülüyor.

Filmin derinine inmeden teknik kısmına bakılacak olursak yönetmeni Darius Marder, 93. Akademi Ödülleri’nde “En İyi Özgün Senaryo” dalında aday gösterildiği için adı daha da duyulacak bir yönetmen gibi görünüyor. Senaryosunu Abraham Marder ile birlikte yazan yönetmenin oldukça yalın bir anlatımı var. İşte bu nedenle oldukça klişeleşebilecek bir konuyu gerçekçilikle işleyip Oscar adayı olacak kadar iyi bir hale getirmiş.

Daniël Bouquet

Filmin görüntü yönetmeni Daniël Bouquet’in Megan McLachlan’a verdiği röportajda söylediğine göre mekanlar çeşitli yerler değil, aynı yerlerin farklı dekore edilmesi ile elde edilmiş yerlermiş. Bouquet’in söylediğine göre: “Bazen daha az göstermek, karakterin derinliğini daha çok ortaya çıkarabilir.”

Bir diğer Oscar aday türü olan kurguda ise Mikkel E.G. Nielsen, “En İyi Film Kurgusu” dalında aday gösterildi.

Nicolas Becker

Müzikte, ses mühendisi olan Nicolas Becker ve filmin senaristlerinden olan Abraham Marder var. Filmin en önemli kısımlarından biri olan ses konusunda tüm ekibin ustalıkla çalışılmış olduğu su götürmez bir gerçek. Filmin içine çekildiğimiz ses geçişleri olmasaydı, karakterle bu kadar empati kuramayabilirdik.

Oyuncular soldan sağa: Olivia Cooke, Mathieu Amalric, Darius Marder(Yönetmen), Riz Ahmed ve Chelsea Lee.

Filmin konusuna tekrar gelecek olursak şunu demeden geçemeyeceğim, bir dram ancak bu kadar sade ve ajitasyonsuz çekilebilirdi. Biz de oradadaydık, biz de o şahane ses miksajıyla duymada zorluk çektik, biz de Ruben olduk adeta.

Genel olarak filme başlayanlar bekledikleri gibi bir film olmadığını söylüyor ama kimse de bundan şikayetçi değil. Böyle olmasının sebebi muhtemelen filmin adı ve afişi. Ama film çok başka bir kapı aralıyor seyircisine.

Filmin içeriğini sürpriz bozmamak adına çok detaylı ele almayacağım. Filme dair söylemek istediğim bir takım şeyler var. Mesela dram filmlerinin dinamizm problemini bu filmde hiç yaşamadım izlerken. Bana kalırsa çok güzel ele alınmış ve bize gerçek bir hikaye izletiliyor gibiydi. Filmde duymadığım ve duyduğum her şey beni düşündürdü. Bir rüzgar uğultusu, rahatsız edici insan gürültüleri, yemek sahnelerinde o sessiz ve sesli sohbetlerin geçişleri... Hem duyan hem de duyamayan olmak bizi empatinin sempatiye gittiği o ince çizgiye sürükledi.
Sonu ise hakikaten tam Ruben’lik bir sahneydi.

Ayrıca filmdeki en beğendiğim sahneyi anmadan geçemeyeceğim. Bahsettiğim sahne yukarıdaki görsel ve gifte de anlaşılacağı gibi kaydıraktaki ritim sahnesi oldu. Bu sahne bana şu sözü yaşatan bir sahneydi:

“Engeller hayatın ritmini yakalamaya engel olmaz.”

Saçlarından bakışlarına, karakter değişimini gözlemleyebildiğimiz Ruben, filmin sonunda vazgeçişiyle, kabullenişiyle karakter döngüsünü tam anlamıyla tamamlamış bana göre. Ruben, başına gelen şeyin ne olduğunu kabullenemeyip reddeden, vazgeçmekten çok korkan hallerini aşmanın getirdiği özgürlüğü de bizlere yaşattı.

Filmin geneline bakınca az şey kullanıp çok şey anlatmış diyebilirim. İnsanlarla tam istediği iletişimi kuramayan karakterin o susuşlarındaki bakışlarında şunu hissettim: “Yaşadığınız büyük çaresizliğinizin çığlığını yalnızca kendiniz duyarsınız.” Ama bu umutsuzluğa sürüklemiyor bizi, hatta sonuyla şöyle de bir mesaj veriyor film: “Ancak direnen ve mücadele etmek isteyen olursanız hayatınıza devam edebilirsiniz.”

Vazgeçişlerinizin sizi daha da büyüttüğü günlere erişirsiniz umarım.

İyi seyirler!

Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Olumlu veya olumsuz görüşlerinizi bana aktarmak isterseniz sosyal medya hesaplarımdan bana ulaşabilirsiniz.

Kaynak: 1

--

--