Duygusal Şiddet

Ayse Naz Acar
Bi’ Dünya İçerik
6 min readDec 12, 2020

Bugün yazımda, biraz yaman bir konudan bahsedeceğim. İstismar, özelde ise duygusal istismardan bahsedeceğim. Maalesef kodlarımıza işlenmiş olan toplumsal cinsiyet rollerimizden dolayı kadınlar pek çok kanaldan şiddete açık hale geliyorlar.
Kadına, yakın çevresindeki erkekler tarafından şiddet gösterilmesini kanıksadık!
Eee, tanımadığı erkekler de istedikleri şekilde şiddet gösterebiliyor! (Örneğin, siber zorbalık)
Hatta ve hatta aile içindeki kadınlar birbirine de şiddet uygulayabiliyor!

Ben yazımda eşi-partneri tarafından (erkek) duygusal şiddete maruz kalan kadın örneğinden yola çıkacağım.

Öncelikle şunu söyleyerek başlamak istiyorum. Maalesef ki uzun yıllar şiddet konusunun üzerini örttük belki de bunun sebebi sorunun ciddiyetinin farkında olmamamızdı…Günümüz de çeşitli kanunlarla, politikalarla, uluslararası sözleşmelerle konu üzerine yavaş yavaş da olsa çalışmaya başladık. Konu üzerine kafa yoran dernekler, vakıflar günden güne artıyor, böylece sivil katılımın bir şekilde gerçekleştirilmesi hedefleniyor. Diyeceğim o ki, artık özellikle biz gençler yolunda gitmeyen şeylerin farkındayız ve değişim için çabalıyoruz.

Eğitim, insan davranışları üzerinde önemli bir tetikleyicidir. Kadınların aile içi şiddete maruz kalmasında ve bu şiddetle başa çıkmalarında eğitim seviyeleri önemli bir farklılaştırıcı unsur olmaktadır. Yapılan araştırmaların sonuçlarına göre; kadınların eğitim düzeyleri arttıkça kendilerine yöneltilen fiziksel ve cinsel şiddetin oranı düşmektedir. Eğitim almamış ya da ilkokul eğitimini tamamlamış kadınlar fiziksel şiddete, lise ve üzeri eğitim almış bireylerden daha fazla maruz kalmaktadır. Burada çıkan bir diğer bulgu ise şudur; eğitim düzeyi yüksek olan kadınlar da hayatlarının herhangi bir döneminde %25 oranında şiddet ile karşı karşıya kalmıştır.

Kadınları Kontrol Etmeye Yönelik Davranışlar:

Kadının kıyafetine karışma, kendi istediği biçimde giyinmesini isteme,
Sağlık kuruluşuna gitmek için kendisinden izin almasını isteme,
Kadının kendisini aldattığından şüphelenme,
Kadın başka erkeklerle konuşunca sinirlenme,
Kadını önemsememe ve ihmal etme,
Her zaman nerede olduğunu bilmek isteme,
Kadının arkadaşlarını görmesini engelleme,
Kadının kendi ailesini ve akrabalarıyla görüşmesini engelleme.

Gelelim haberimize. :)

Duygusal Taciz: “Nişanlım iyi biriydi ama beni kontrol etmeye çalışıyordu”
Bu haberde duygusal şiddete maruz kalan kadın; Anna.
Anna bir aktris. Partneri daha yaşlı ve daha başarılı bir erkek. Anna’ya göre partneri onun için en doğru seçimdi. Bu sebeple de kısa zaman zarfında nişanlandılar. Ama büyün bozuldu, nişanlandıktan sonra partnerinde bir takım değişiklikler meydana gelmeye başladı. Maalesef Anna’nın büyünün bozulduğunu idrak etmesi biraz zaman aldı…

Çocuklar üzerinde ya da kadınlar üzerindeki duygusal şiddeti açıklarken biz her zaman şu ifadeleri kullanırız: Fiziksel şiddet, cinsel şiddet, ekonomik şiddet gibi diğer şiddet türleri arasında fark edilmesi en güç olan şiddet türü, duygusal şiddettir. Bu şekilde ifade etmemizin sebebi de şiddete maruz kalan öznenin -kimi zaman çocuk kimi zaman kadın- bunun farkında olmamasıdır. Devam edelim Anna’nın hikayesine.

Anna 30'larına basmak üzere, 2 çocuğa sahip, yalnız bir ebeveyndi. Yalnızdı, yardıma ve duygusal desteğe ihtiyaç duyuyordu. Bir gün partneri Thom’un onu tiyatroda izleyeceğini öğreniyor ve mutlu oluyor. İlk buluşmalarında her şey çok yolunda Thom kişisel alana saygı duyan, kibar bir beyefendiydi. Birbirleriyle kahve buluşması derken, daha samimi olmaya başlarlar ve Thom günde 50–100 tane uzunca mesajlar yollamaya başlar. Anna’nın bu uzun mesajlara karşılık yazdığı kısa mesajlardan hoşnut olmayan Thom, Annayı uyarır! “Sana o kadar uzun mesaj atıyorum, senden yalnızca bir cümlelik cevaplar alıyorum” der. Anna ise sadece mesajlaşmak üzerine programlanmış bir kadın değildir çünkü yerine getirmesi gereken aktrislik görevi vardır. Bu yüzden “Benim yerimde kim olsa aynı şekilde yapardı.” diyor.

İkinci yüz yüze görüşmelerinde Thom, Anna’ya aşık olduğunu dile getirir. Anna’nın geçmişine, ailesine, hayatına bir hayli ilgi göstermeye başlıyor. Bu durum üzerine Anna da çok ilgili ve nazik bir beyefendi olduğunu düşünüyor. Hatta ve hatta bu görüşmeden 2 hafta sonra Anna kendi doğum gününe davet ediyor fakat Thom bu davete karşılık vermiyor. Çünkü bu özel günde arkadaşlarıyla olması gerektiğini düşünüyor ve bunu da Anna’ya söylüyor.

Eee bu kadar kişisel alanına saygı duyulan Anna, artık onda her şeyi bulduğuna inanıyor. Çünkü Thom çok kibar ve düşüncelidir. Zamanla Thom’un bu tutumları sebebiyle kendini ona bağımlı hissetmesine sebep olur.

Bir süre her şey çok yolunda gider. Gerçekten bir çift olmuşlardır. Artık Anna, Thom’um evinde kalmaya başlamıştır. Birlikte kaliteli vakit geçiriyorlardır. Bir gün Thom; “Eski erkek arkadaşlarımı kıskanmaya başlıyorum” der. Geçmişe dair kafasına pek çok düşünce hücum etmeye başlamıştır Thom’un. Bunun için de kendince bir çözümü vardır! Anna’dan onlar hakkında konuşmamasını ve böylece bu düşünceden uzaklaşabileceğini söyler. Anna da çok dürüst ve açık bulduğu için bu ricayı geri çevirmemiştir.

Daha sonra Thom’dan Anna’ya bir rica daha gelir. “Artık benim evimde yaşa.” Anna’nın bu ricaya cevabı da “Evet” olmuştur. Anna, ilk başlarda her gün eve güzel hediyeler ile geldiğini ifade ediyor. Tam bu dönemlerde Anna’ya arkadaşalarından bir tanesi Thom’un kadınlara taciz içerikli e-mailler yolladığını söylüyor, ardından da tabii ki Anna’yı uyarıyor. Fakat Anna, Thom’un iyi bir insan olduğuna inanıyor. Daha sonra duyumu hakkında Thom’a sorar fakat Thom’un cevap küfür olmuştur. Ardından bu konu kapatılıp başka bir konuya geçilmiştir. Hatta Thom o gün bu kritik konuyu değiştirmek için; “Tüm enerjimi ilişkimize veriyorum bu sebeple ailemle ilgili önemli şeyleri kaçırıyorum” der. Anna da bunun üzerine Thom’dan özür diler fakat sonradan anlıyor ki bu konuyu kapatmak için öne sürdüğü asılsız bir şeydir.

“Beraber değilken iletişimimiz çok yorucu olmaya başlamıştı, kendisinden başka hiçbir şey düşünmemi istemiyordu”

Büyü masalı tam anlamıyla 2 ay sonra bozulmuştu, her konuda tartışmalar başlamıştı. Anna “Kendimi ne zaman iyi hissetsem, biz bir şekilde kavga ediyorduk.” diyor. Haftada 2 ya da 3 kez!

Tüm cam kırıklarına, tartışmalara ve kavgalara rağmen Thom 3 ay sonra Anna’ya evlenme teklifi eder. Çocuklardan, gelecekten yani mükemmel şeylerden bahsetmişlerdir. Sanki her şey tekrar peri masalına dönüyor gibiydi.

Nişan partisi günü gelmiştir. Ama Thom, Anna’nın arkadaşlarına asla ilgi göstermemiştir. Akşam olup herkes evlerine dağıldığında Anna; “Robbie’nin burada olmasını mesele yapmadığın için teşekkür ederim” der (Robbie eski flörtlerinden biri).
Thom sarhoşluğuyla birlikte Anna’ya daha önce almış olduğu kıskançlık üzerine olan kitabı fırlattır. Mermer bir süsü alıp, balkondan aşağıya atar. Bunlarla da sınırlı kalmayıp Anna’ya küfür etmeye başlar.
“Bana fahişe dedi ve parmağımdaki yüzüğü çıkarmamı, evinden de çıkıp gitmemi söyledi. Gitmem gerekiyordu ama yapamadım. Bu kişinin gerçekten Thom olduğuna inanamıyordum. Alkol veya başka bir şeyden dolayı böyle olduğunu düşündüm. Evlilik kararımızı kutlarken terk etmek anlamsız geliyordu.”

Anna’ya artık olanlar ağır gelmeye başlar ve Thom’u terk etmek ister fakat buna hazır değildir. Zamanla kendisi üzerinde psikolojik etkilerin yanı sıra fiziksel etkiler de görmeye başlamıştır. Örneğin; artık eskisi gibi yemek yiyemiyor, yaşadığı olayları bir arkadaşına anlatır fakat genel olarak insanlara anlatmaktan çekinir. Çünkü Thom onun nişanlısıdır ve insanların Thom hakkında kötü şeyler düşünmesini istemez.

Thom bir süre sonra daha fazla alkol almaya başlar, aralarındaki tartışmalar adeta bir çığa dönüşmeye başlar ve tacizler de devam eder. Ailesine karşı Anna’yı doldurur, abisinin uyuşturucu bağımlısının teki olduğunu, babasının Anna’yı terk ettiğini, annesinin de iyi bir kadın olmadığını ifade eder. Tüm bunları da alkollü olduğu için daha sonra hatırlamaz.

Anna, kendi kendisini tüm çiftler kavga eder diye ikna etmeye çalışıyor, hiçbir ilişkinin bütünüyle mükemmel olamayacağını kendine hatırlatır… “Ama hangi erkek arkadaş size “fahişe” der ki? Veya hangisi evinden kovar?”

Bence duygusal şiddet sistematik bir şiddet türüdür. Bazı kişiler, ilk tanıştıkları günden başlayarak partneri üzerinde tahakküm kurma çabası içerisindedir. Bu konuda, çocukluk çağında okullarımızda flört şiddeti üzerinde eğitim vermek çok önemlidir. Çünkü karşılıklı ilişkiler ilkokul yıllarında başlayıp ömür boyu süren bir gerçektir. Ne kadar kaliteli bir şekilde çocuklarımıza flört şiddeti nedir, hangi durumlar şiddete girer öğretirsek eminim ki otuzlu yaşlarına merdiven dayamış Anna gibi bir düşünce kalıbıyla karşı karşıya kalmayacağız. Ben bu konuda şapkamı önüme koydum ve çalışmalara çoktan başladım. Umarım ülkemizde tüm bu sürece gençleri de dahil etmek suretiyle çalışır, öğrenir ve öğretiriz. İlginiz için teşekkür ederim, bir sonraki yazıda buluşmak üzere. Siyah-beyaz adamlara HAYIR!

Kaynakça:
BBC News Türkçe
Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet-Ana Rapor    

--

--

Ayse Naz Acar
Bi’ Dünya İçerik

Bi'dünyaiçerik Editörü | Düzenli yazar, düzensiz paylaşır.