MÜKEMMELLİYETÇİ YÖNETMEN: STANLEY KUBRİCK

Birsen Akyüz
Bi’ Dünya İçerik
11 min readMar 7, 2021

26 Temmuz 1929 doğumlu Stanley Kubrick 7 Mart 1999 tarihinde hayata gözlerini yummuştur. Bugün, onun ölüm yıl dönümü. Filmleri, kişiliği, görüşleri hala tartışılmaya devam eden canlı bir miras. Çok başarılı filmlere imza atmasının yanında aslında hiç de kolay olmayan bir hayat hikayesi var.

“Okulda bulunduğum süre boyunca hiçbir şey öğrenmedim ve 19 yaşıma kadar kendi isteğimle bir kitap okumadım.”

Çocukluğu ve Sanata Merakı

Stanley Kubrick, okulu hiçbir zaman sevememişti. Notları bir hayli kötü olan Kubrik’in çocukluk döneminde çok sevdiği üç şey vardı: Satranç, fotoğrafçılık ve film izlemek.

“Bence okullarda yapılan en büyük yanlış, çocukları korkuyla motive ederek bir şey öğretmeye çalışmaktır. Not alma korkusu, sınıfta kalma korkusu gibi. Bir konuya ilgi duyarak öğrenmek ile, korku ile bir şeyi öğrenmek arasında nükleer bir patlama ile bir kıvılcım kadar fark vardır.” S. Kubrick

Okulu sevmemesinin nedeni korku kültürünün okulda hakim olmasıydı. Okuldaki derslerinden kaçıp sinemaya film izlemeye giderdi. Arkadaşlarının söylediklerine göre filmleri derinine inerek izler ve not alırmış. O zamanlar henüz film izleme tutkusu “film yapma” tutkusuna dönüşmemişti tabii ki.

“Okulda bulunduğum süre boyunca hiçbir şey öğrenmedim ve 19 yaşıma kadar kendi isteğimle bir kitap okumadım.”

Babasının 13 yaşında fotoğraf makinesi almasıyla fotoğrafçılık serüveni başlar. İlk başta “Look” dergisi fotoğrafları ile ün salar fotoğrafçılık mesleğinde. Satranca olan tutkusu da devam eder bu arada. Bir günde 10 saat satranç oynadığı bilinen Kubrick, tam bir satranç aşığıydı.

“Karanlık ne kadar sürerse sürsün, kendi ışığımızı sağlayabilmeliyiz.”

Kısa zamanda fotoğrafçılık alanında başarı elde eden Kubrick, bir zaman sonra izlediği filmlerden daha iyisini yapacağına inanarak yönetmenliğe ilk adımını attı. Yönetmenliğe adım attı demek kolay; fakat Kubrick’in o dönemde parası olmayan genç bir yönetmen olduğunu düşünürsek işler öyle hiç de kolay olmuyor.

“Bir şey yazılabilir ya da düşünülebilirse, filmi de çekilebilir.”

Satranç turnuvalarından ve fotoğrafçılıktan kazandığı paraları biriktirerek yaptığı “The Day of a Fight” (Dövüş Günü) adlı çalışma, bir boksörün tüm hazırlıklarının anlatıldığı kısa bir belgeseldi.

“Ne istediğimi bilmiyorum ama ne istemediğimi biliyorum.” Kubrick

“The Day of a Fight”ın yaratılma hikayesi de çok ilginç. Tarihler 1948'i gösterdiğinde geleceğin efsane yönetmeni o günün başarılı fotoğrafçısı Kubrick, ünlü boksör Walter Cartier’ın bir maç gününü, sabahtan akşama kadar olan tüm hazırlıklarını “Phrizefighter” başlığı altında Look Dergisi için fotoğraflıyor ve bu çalışma Kubrick’in ilk sinema girişimi olan ‘Day of the Fight’’a ilham oluyor.

“Hiçbir zaman tek bir film ile olağanüstü bir başarı kazanmadım. Benim şöhretim yavaş yavaş oluştu. Şimdi bana, başarılı bir yönetmen olduğumu ve birçok kişinin benim hakkımda iyi şeyler söylediğini söyleyebilirsiniz. Ama aslına bakarsanız hiçbir filmim tamamen pozitif eleştiriler almadı ve gişede çok büyük hasılatlar elde etmedi.” S.Kubrick

Filmi çekmenin yaparak öğrenilen bir süreç olduğunu vurgulayan Stanley Kubrick, aynı zamanda çok takıntılı bir yönetmen. Filmlerinin yapım aşamasında da yıllarca okuyan ve araştırma yapan Kubrick sinema teorileri hakkında da okumayı çok seviyor. Bu bağlamda Sergei Einsenstein’in teorik yazılarının onu çok etkilediği biliniyor.

“En iyi film eğitimi, film yapmaktır”

Kendi Filmini Toplatan İlk Yönetmen

Siyah-beyaz bir belgesel olan “The Day Of a Fight” güzel tepkiler alınca, Kubrick kolları yeni bir film yaratmak için sıvıyor. 1953 yapımı ilk filmi Fear and Desire, ticari anlamda başarısız oluyor. Bu film çekilirken kadrodaki çoğu kişi işsizlik maaşı bile alıyor. 53 bin dolara borç paralarla çekilen film ekonomik olarak Kubrick’i çok zorluyor. Filmden para kazanamasa da New York Times, Kubrick’ten ve filmden övgüyle bahsediyor.

Askerlerin bir uçak kazası yapmasıyla başlayan filmin yönetmenliğini Kubrick yaparken aynı zamanda görüntü yönetmeni ve yapımcı olarak da sorumluluk alır ve filmin montajını da kendisi yapar. Bu filmini Kubrick o kadar sevmez ki kimse görmesin ve izlemesin diye tüm kopyalarını almaya çalışır.

Orijinal adı Kiss Me Kill Me olan filmi ise Killers Kiss olarak 1958'de izleyicinin beğenisine sunulur. Yine bu filmin bütçesini de borçlarla ve ailesinin yardımıyla denkleştirir. Bu filmde ses ekipmanının ışığı etkilediğini görür ve sesçiyi kovar; sesleri dublaj olarak sonradan ekler. Bu filmde bir de dublaj eklenmiştir meziyetlerine.

BAFTA’da En İyi Film kategorisinde aday olan 1956 yapımı film The Killing ise birçok eleştirmene göre en iyi filmi olarak nitelenir. Suç türündeki filmlere geçmişten günümüze ilham olan film ile ilgili Quentin Tarantino, Reservoir Dogs filminde The Killing’den etkilendiğini de söylüyor.

“Kubrick için yeni Orsan Welles terimini kullanmak iserdim ama Kubrik hikayeyi anlatışından müzik kullanımı ve görsel yorumlamasına kadar Orsan Welles ‘den daha iyi bir film yönetmeni ve daha iyi olacak.” New York Times yazarı.

1957 yapımı Zafer Yolları

1957 yapımı Zafer Yolları (İngilizce özgün adıyla Paths of Glory), Humphrey Cobb’un Paths of Glory adlı romanından uyarlanmıştır. Kubrick, bu filmden sonra yüksek bütçeli filmlere yönelecektir. Pats of Glory’nin çok beğenilmesinin yanında 1992 yılında Kongre Kütüphanesi tarafından “kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli” filmler listesinde yer almış ve ABD Ulusal Film Arşivi’nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.

1960 yılına gelindiğinde ise Kubrick en başarılı dönemlerinden birine giriş yapıyor. Neden mi? Kirk Douglas, yani Spartacus’ü canlandıracak olan oyuncu, Kubrick’e filmi çekme teklifinde bulunuyor.

“Perde büyülü bir dünyadır. Öyle bir gücü vardır ki, duyguları başka hiçbir sanat formunun yanına bile yaklaşamayacağı bir şekilde ortaya çıkarır.”

Kubrick, senaryolar dahil olmak üzere filmin her alanında kontrolü kaybetmeme kaygısıyla hareket eden biri. Kesinlikle özgün bir kişilik. Fakat Spartacus filmini çekerken bu yüzden oyunculardan yapımcılara kadar herkesle sorun yaşıyor. Sonunda: “Bir daha yapımcısı olmadığım filmi çekmeyeceğim” deyip İngiltere’ye gidiyor ve buraya yerleşiyor. Film eleştirmenleri bundan sonra Kubrick’in tarzının değiştiğini ve sinemasını sürreal bir şekilde ele aldığını söylüyorlar.

“Film yapmak çarpışan arabanın içinde Savaş ve Barış’ı yazmak gibidir.”

6 dalda Oscar adaylığı, 4 dalda Oscar ödülü alan Spartacus’ten 2 yıl sonra yasaklı bir kitabın uyarlaması olan Lolita’yı çekiyor. Lolita, büyük ses getirse de kitabı gibi çok tartışılıyor ve Kubrick sonunda filmi sansürlemek zorunda kalıyor.

Yapım Aşamasında 40 Tane Kitap Okuduğu Film: Dr. Strangelove

Gelelim en sevilen eserlerinden birine, 1964 yapımı Dr. Strangelove. Politik hiciv türündeki bu filmin senaryosu Kubrick’e ait. Kubrick, filmleri izlerken sayfalarca not almasının yanında mükemmelliyetçiliği ve obsesif bozukluk seviyesinde, filmlerini çekmeden önce çok derin araştırmalar yapar; senelerce bir film üzerinde araştırmalarını derinleştirirmiş.

1964 yapımı Dr. Strangelove. politik hiciv türündeki bu film.

Filmi diğer filmlerden ayıran bir diğer nokta ise Peter Sellers’ın 3 farklı rolde oynaması. Sellers’tan o kadar çok etkilenmiş ki ona doğaçlama yapma imkanı tanımış film boyunca ki bu Kubrick gibi filmin tam kontrolünü eline almayı amaç edinmiş bir yönetmen için oldukça istisnai bir durum.

“Belki saçma gelecek ama genç yönetmenlere önereceğim şey ellerine bir kamera ve film alıp, herhangi bir konuda film çekmeleridir.”

Bu film Birleşik Krallık’taki meşhur Shepperton Stüdyoları’nda (Londra) çekiliyor. Dr Strange Love filminde yönetmen koltuğunda Kubrick, nükleer başlığı altında komedi yapıyor; olaylara hicivsel yaklaşıyor. O kadar çok beğenilen bir filmdir ki en iyi komedi filmleri listesinde üst sıralarda yer alır.

Döneminin Beğenilmeyen Eseri: 2001: A Space Odyssey

Bilimkurgu yazarı Arthur C. Clarke ile uzun görüşmeler sonucu beraber bir film yazmaya karar veren Kubrick, 5 yıl süren çalışmalar sonucunda 2001: A Space Odyssey’i çıkarır.

Kubrick’e ilk ve tek Oscar’ı getiren film- 2001: A Space Odyssey

Özel efektleriyle sinema tarihinde çığır açan film Kubrick’e de ilk ve tek Oscar’ını getirir.

Steven Spielberg, A Spce Odysses ile ilgili ‘sinemada Big Bang’ yorumunu getiriyor ama herkes tarafından öyle çok sevilmiyor; dönemin ünlü eleştirmenlerinden biri olan Pauline Kael filme ‘tarihin en amatör filmi’ ve ‘her karesi aptallığa yol açan film’ diyerek oldukça sert olumsuz bir eleştiri bile getiriyor.

“Eğer Leonardo da Vinci, Mona Lisa tablosunun altına şöyle yazsaydı, ona nasıl değer verebilirdik?: “Hanımefendi gülümsüyor çünkü sevgilisinden sakladığı bir sır var” Bu izleyiciyi gerçeğe zincirlerdi ve ben bunun 2001: A Space Odyssey filmime olmasını istemiyorum.”

Bu filmde ödülü hangi dalda alıyor sizce? İşte Kubrick’in tam bir otör olduğunu gösteren ödül: En İyi Özel Efekt ödülü.

Otomatik Portokal 4 dalga oscar adayı oluyor ve aynı yıl en iyi yönetmen ödülünü kazanan William Friedkin: “Bence Kubric en iyi yönetmen.” diyerek övgüsünü dile getiriyordu.

1971'e gelindiğinde A Clockwork Orange’ı çekiyor Kubrick. Otomatik Portakal 4 dalga oscar adayı oluyor ve aynı yıl en iyi yönetmen ödülünü kazanan William Friedkin: “Bence Kubric en iyi yönetmen.” diyerek övgüsünü ve beğenisini dile getiriyor. Başyapıtlarından biri olarak görülen A Clockwork Orange (Otomatik Portakal) filminde yönetmen Kubrick izleyiciye; kötülük, günah, düzen, özgür irade, seçimlerimiz gibi kavramları sorgulatıyordu.

Barry Lydon, William Makepeace Thackeray’ın 1844 yılında yazdığı The Luck of Barry Lyndon adlı pikaresk romanından[1] yine bizzat Kubrick tarafından uyarlanmıştı.

1975 Barry Lyndon filmi de çok konuşulan ve beğenilen filmlerinden biri oldu. Fakat şöyle bir ince nüans var bu noktada. Otomatik Portakal’dan sonra Kubrick o kadar çok eleştiri alıyor ki kendisi birkaç yıl sektörden çekiyor ve sonra 1975 yılında yeminini bozup Barry Lyndon ile sektöre dönüyor.

Kubrick bu filmde de tam kontrol sağladı ve filmin hem senaryosunu yazdı hem de yapımcılığını üstlendi.Barry Lyndon, William Makepeace Thackeray’ın 1844 yılında yazdığı The Luck of Barry Lyndon adlı pikaresk romanından uyarlanmıştı.

“Film çekmek çarpışan araba içerisinde savaş ve barışı yazmak gibidir.” Stanley Kubrick

Bu filmin diğer bir önemi ise şu: Kubrick, Lydon filmini gerçekten dönem ışıklarını kullanmak istiyor, ışıklar ona yapay geliyor. Mum ile çekeceğini söylüyor filmi tüm ışık sistemlerini kaldırıp… O zamana kadar hiç kullanılmamış tekniklerin kullanıldığı film, Kubrick’in takınları ve titizliği nedeniyle çok zor tamamlanıyor. Filmde o kadar çok “gerçekçilik” kaygısı gütmüş ki Kubrick, her sahne en az 100 kere çekilmiş ve 50.000 figürandan oluşan film hiç mola verilmeden tamamlanmaya çalışılmış. Tabii ki tüm çalışanlar bu durumdan bir hayli şikayetçi olmuş. Ardından “Flying Padre” isimli 9 dakikalık kısa bir belgesel çekmiş.

127 Kez Çekilen Sahne

Gelelim 1980 yılına. Stephen King’in The Shining adlı romanından sinemaya uyarlanan filmde de pek çok problem yaşanıyor. Jack Nicholson’ın baltayla banyoya girme sahnesinin tam127 kez tekrar çekildiği bilinir.

En büyük tutkularından biri de satranç oynamaktı ünlü yönetmenin. The Shining filminin set aralarında oyuncu Tim Burton’la satranç müsabakaları yaptığı biliniyordu. Burton filmden sonra verdiği röportajdan bir kesit durumu tüm ilginçliğiyle ortaya koyuyor:

“Aslında sadece birkaç sahnede rol alacaktım ve bir haftalık sözleşme yapmıştım. Ancak Kubrick’le yaptığımız satranç maçları o kadar eğlenceliydi ki film çekimlerinde 6 hafta kaldım.”

Shery Duvall’in Shining devam ederken, yönetmenin aşırı takıntılı hallerinden dolayı saçlarının döküldüğünü yine bir röportajında aktarıyor. Deyim yerindeyse tüm kadroyu bıktırıyor Kubrick titizliğiyle.

Kubrick’in tüm ekibi bezdirmesi bununla da sınırlı kalmıyor. Shining’i çekerken senaryo ile aynı sırayı takip ederek film sahnelerini çekmek istiyor. Film çekimlerinde prodüksiyonu optimize etmek adına bir ortama girip o ortamdaki bütün sahnelerin çekilmesi söz konusudur genellikle; ama Kubrick konu olunca hiçbir şeye şaşırmamak lazım. Bütün oteli Estrees stüdyolarına kurdurtuyor Kubrick. 11 ay boyunca otelin ışıkları düzenlenmiş hazır bir şekilde stüdyoda kalıyor.

“Gözlem, ölmekte olan bir sanat dalı gibi.”

Shining’i çekerken sürekli senaryo değiştirmesi oyuncu Jack Nicholson’ı o kadar kızdırıyor ki en son senaryoyu atıp, sahnesi geldiğinde söylenmesini istediği de konuşuluyor.

“Eğer bir şey yazılabiliyor veya düşünülebiliyorsa, filme çekilebilir.”

The Shining filminde aynı zamanda steadycam tekniğini kullanan ilk yönetmen olarak da tarihe geçiyor bir kez daha.

“Bir film yapımcısının, eline bir parça kâğıt alan bir roman yazarı kadar özgürlüğü vardır.”

Stephen King, romanını Kubrick’in sinemaya uyarlayacağını öğrenince ilk başta çok sevinse de sonrasında filmden nefret ediyor. Nedeni ise özellikle, kitabının değiştirilmesi ve bambaşka bir hale getirilmesi. King, öylesine nefret ediyor ki bu filmden ilerleyen dönemlerde romanını tekrar beyaz perdeye uyarlayacak.

“Yazarların, ressamların veya film yapımcılarının bir şey söyleme amacıyla bir yapıt meydana getirdiklerini düşünmüyorum. Onların hissettikleri bir şey var ve sanatı seviyorlar; kelimeleri, boyanın kokusunu, veya selüloidi veya fotoğrafları ya da oyuncularla çalışmayı. Hiçbir gerçek sanatçının, kendisi öyle düşünse de, hissetmediği bir şeyi yaratabileceğini düşünmüyorum.”

Özgünlüğü

Kaynak:https://www.cinerituel.com/stanley-kubrick-klasikleri-38-istanbul-film-festivalinde/

Çok eleştirilen ve aynı zamanda çok beğenilen bir yönetmen olan Kubrick, farklı açılardan bakmanın öneminin altını şunları söyleyerek bir kez daha çiziyor:

“Filmde üslupla ilgili beni özellikle etkileyecek herhangi yeni bir fikre rastlamadım. Bence üslubun özgünlüğüyle ilgili kafa yormak az çok faydasız bir şeydir. Yaratıcı bir zekaya sahip gerçekten özgün bir kişi eski üslupla çalışamaz, değişik bir şey yapar. Diğerleri üslubu daha ziyade yerleşmiş adetler olarak düşünür ve bu adetler dahilinde çalışmaya uğraşırlar.”

Savaş Filminde Gerçekçi Görsellik Kaygısı

1987 yılında Vietnam Savaşı’nın aktarıldığı ve barışçıl bir askerin değişiminin gösterildiği film Full Metal Jacket hasılat olarak başarısız olsa da eleştirmenler tarafından savaşın farklı ve karanlık yüzünün çok net bir ifade olarak beğeni topladı. Hasılat olarak başarısız olmasının sebebi ise 1986'da Platoon (Müfreze)’nin vizyona girmesiydi.

“Pek çok kişinin normal görünmek için gerçek olmayan bir dizi pozlar verdiği, bir tür gri hiçliği kabul ettiği bu dünyada, suçlu ve asker en azından bir şeye karşı duruyor ya da bir şeye taraf olma meziyeti gösteriyor. Kimin daha fazla fesatla uğraştığını söylemek zor: Suçlu, asker veya biz.”

Oyuncu R.Lee Ermey, bu filmde Kubrick tarafından nadir tanınan ‘doğaçlama serbest’ hakkına sahipti. Filmle ilgili en çok eleştirilen kısım ise Vietnam’daki filmin çekileceği alanda bulunan yıkık binaların Kubrick tarafından beğenilmemesi ve film için özel binalar yaptırılıp yıkılarak daha otantik bir görüntü elde edilmeye çalışılmasıydı.

Kaynak: The trailer for The Shining is stunning. And I think the one for Eyes Wide Shut is as well.https://cinephiliabeyond.org/eyes-wide-shut-tense-nightmarish-exploration-marriage-sexuality-kubricks-ultimate-film/

Bu filminden sonra uzun bir ara veren Kubrick, bu süre zarfında yeni projeleriyle ilgili çalışmalar yaptı. Napolyon ile ilgili film yapmak istediği bilinen Kubrick, tam 5 yıl boyunca Napolyon ile ilgili derin araştırmalar yapıyor; fakat sonrasında filmi çekmekten vazgeçiyor. Boşuna “garip” yönetmen denmiyor Kubrick’e. :)

“Ben daima hafifçe gerçeküstü çalışmayı ve onu gerçekçi bir tarzda sunmayı sevdim.”

Ayrıca Nazilere karşı büyük bir ilgisi olan efsane yönetmen, yine uzun uzun araştırmalar yaparken bu konuyla ilgili bir film yapmayı gerçekten çok istiyormuş; yönetmenliğini Steven Spielberg’i yaptığı Schindler’s List vizyona girince yine tüm emeğini ve araştırmalarını bir çırpıda çöpe atmış.

Kaynak:https://cinephiliabeyond.org/eyes-wide-shut-tense-nightmarish-exploration-marriage-sexuality-kubricks-ultimate-film/

Son filmi Eyes Wide Shutın çekimleri yaklaşık 400 gün sürmüş. Arthur Schnitzler’in aynı adlı eserinden uyarlanan 1999 yapımı bu filmi, ölmeden birkaç gün önce çevresindekilere izlettiği ve “mükemmeli buldum” dediği biliniyor.

“Birçok insanın normal görünmek için gerçek olmayan bir dizi pozlar verdiği, bir tür gri hiçliği kabul ettiği bu dünyada, suçlu ve asker en azından bir şeye karsı ya da bir şeye taraf olma meziyetini gösteriyor. Kimin daha fazla fesatla uğraştığını söylemek zor — suçlu, asker, veya biz.”

Filmde, kapı önü planı ile ilgili sorunlar yaşanıyor. Kubrick, cadde sahnesi için caddenin bütün cephelerinin fotoğrafını çektirmiş ve fotoğrafları birleştirerek gerçekçi bir görüntü oluşturmaya çalışmış; ama sonradan yine beğenmemiş ve filmi stüdyoda çekmeye devam etmiş.

1998 yılında David Griffith ödülü verilen usta yönetmen, ikonik konuşmasında D.W. Griffith ve Icarus’un hikayesini kıyaslar ve şöyle der:

“Icarus hikayesinin ahlaki temelinin genel kabul gördüğü gibi ‘fazla yükselere uçma’mı olması gerektiği, yoksa bir başka açıdan düşünürsek ‘balmumu ve tüyleri düşünme ve kanatlarınla daha iyi iş yap’mı olması gerektiğinden emin olamadım. Yine de tek bir şey kesindir. D.W. Griffith bize ilham verici bir miras bırakmıştır.”

Stanley Kubrick’in 1998 yılında D.W. Griffith ödülünü alırken yaptığı ikonik konuşma.

Eyes Wide Shutfilminin başarısını görmeden hayata gözlerini yuman Kubrick ile ilgili Steven Spielberg, filmde geçen Kubrick özel bölümünde, şunları söylüyor: “Teknik olarak mükemmel biri; çünkü yaparak öğreniyor.”

En Beğendiği Filmler

Stanley Kubrik’in monolitik, özgün, otantik ve harika görsel efektlerden oluşan filmlerini çok film izlemesine borçlu tabii ki. Filmleri tekrar tekrar izleyip notlar aldığını da biliyoruz.

İşte Kubrick’in en sevdiği 11 film:

  • Hell’s Angels (Hughes, 1930)
  • The Godfather (Coppola, 1972)
  • Roxie Hart (Wellman, 1942)
  • The Bank Dick (Fields, 1940)
  • La Notte (Antonioni, 1961)
  • Henry V (Olivier, 1944)
  • City Lights (Chaplin, 1931)
  • The Treasure of the Sierra Madre (Huston, 1948)
  • Citizen Kane (Welles, 1941)
  • Wild Strawberries (Bergman, 1957)
  • I Vitelloni (Fellini, 1953)
  • Dantellektüel

BOXES OF KUBRICK

Takıntılı ve mükemmelliyetçi yönetmen Stanley Kubrick, her filmi için yaptığı ve yaptırdığı titiz araştırmalarını da evinde saklarmış. O öldükten sonra evinde devasa kutular halinde, filmleriyle ilgili yaptırdığı araştırmalar bulunmuş.

Kaynak:https://robsmovievault.wordpress.com/2009/05/30/stanley-kubricks-boxes/
O öldükten sonra evinde devasa kutular halinde, filmleriyle ilgili yaptırdığı araştırmalar bulunmuş.

Stanley Kubrick’ten öğreneceğimiz birçok şey var; fakat benim çıkardığım ders şu oldu: Tutkulu olduğun işi, tutkuyla yap. Modern dünyada para kazanma kaygısı daha ağır basıyor zaman zaman; sevdiğimiz işi yapsak bile o alanda cesur, azimli, deli olamıyoruz maalesef. Kaygılarımız bizi alıkoyuyor; endişelerimiz köşeye sıkıştırıyor. Ama bir kez geldiğimiz bu dünyada cesur olup tutkumuzu doyasıya yaşamak gelecekte geçmişten pişmanlık duymamakla da ilgili değil mi?

Kaynaklar: 1234567891011121314–151617

--

--

Birsen Akyüz
Bi’ Dünya İçerik

Content Creator | YouTube (birsnakyuz) | LinkedIn (birsenakyuz) | Address: birsnakyuz@gmail.com | Instagram: birsenakyuzz