PERSEPOLİS FİLM ANALİZİ

Ceyda Atik
Bi’ Dünya İçerik
4 min readJan 8, 2021

Ülkemizde geçtiğimiz senelerde müstehcenlik içerdiği gerekçesiyle kitabı yasaklanmış olan ‘’Persepolis’’ filminin analizini yapacağım. Yönetmenliğini Marjane Satrapi ve Vincent Paronnaud ‘un üstlendiği film, 2007 yılında Fransa’da çıkış yapmış. Ülkemizde kitabının yasaklandığını öğrendiğimde filmin içeriğini gerçekten merak etmiştim. Filmde bir sürü sosyal mesaja yer veriliyor. Önce film özetinden başlayarak filmden sahne kesitleri örneklerine değinip yorumlamak istiyorum.

Film, İran İslam Devrimine tanık olan ana karakterimiz, Laik ve Batı kültürünü seven bir ailede büyümüş zeki bir kız olan, Marjane’in ve ailesinin hayatlarının devrimden önce ve sonra nasıl etkilendiğini konu alıyor. Marjane ve ailesi şah yönetimine karşılar ve bu yönetimin son bulmasını istiyorlar. Hatta Marjane’ in amcası şaha karşı çıktığı için hapsedilmiş. Devrim gerçekleştikten sonra tabi ki mutlu oluyorlar. Fakat bu kısa sürüyor. Çünkü devrimden sonra İran toplumunda dini temeller üzerinde şekillenen muhafazakarlık ideolojisi hakim hale geliyor ve bunun sonucunda her türlü değişime kapalı ve tutucu bir toplum oluşuyor. Tabi ki bu olay en çok kadınları etkiliyor. Kadınlara baş örtüsü zorunluluğu getiriliyor ve sokakta özgürce hareket edemiyorlar. Çünkü sokaklarda ahlak polisi denen kolluk kuvvetleri dolaşıyor ve insanların kılık kıyafetinden ne dinlediğine kadar her şeye karışıp herkesi tek tipleştirmeye çalışıyorlar.

Karşı çıkanlara ise ceza veriyorlar. Marji’nin komünist arkadaşı Nilüfer komünist olduğu için idam ediliyor. Bu olay Marji’yi depresyona sokuyor. Artık genç kız olan Marji’nin ülkedeki baskılardan ve depresyonundan kurtulması için ailesi onu Avrupa’ya gönderiyor. Marji orada ilk cinsel deneyimini yaşıyor ve farklı insanlarla arkadaşlıklar kuruyor. Fakat bir süre sonra ülkesine ailesinin yanına dönmek istiyor. Döndüğünde ülkesinin eskisi gibi olmadığını her şeyin çok değiştiğini görüyor ve maalesef o da bu rejime ayak uydurmaya çalışıyor. Fakat çok zorlanıyor. Bu da onun depresyona itiyor. Bir gece rüyasında tanrı ve Karl Marx’ı görüyor. Marx ona kendisinin çok önemli olduğunu yaşaması gerektiğini söylüyor. Marji bunun üzerine depresyondan çıkıyor. Ve üniversitesindeki bir çocuğa aşık olup onunla evleniyor. Fakat evliliği de umduğu gibi gitmiyor ve bütün bu baskılara rağmen boşanma cesaretini gösterebiliyor. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Marji ve arkadaşı bir partiye katılıyorlar. Partiyi polisler basıyor. Arkadaşı bu baskında polisten kaçarken ölüyor. Bu olay Marji’yi travmaya sokuyor. Ailesi tekrar depresyona girdiği ve ülkedeki rejime uyum sağlayamadığı için onun Avrupa’ya gitmesi gerektiğini düşünüyor. Ve Marji tekrar Avrupa’ya dönüyor.

Filmdeki sahne kesitlerinden yola çıkarak düşüncelerimden bahsetmek istiyorum. Avrupa’daki havaalanı sahnesinde Avrupalı kadınların çok modern giyimli ve güler yüzlü olup İranlı kadınların tesettürlü ve asık suratlı olması dikkat çekiyor. Çünkü yaşam standartları insanların ruh halini etkiliyor. Ayrıca Avrupa’daki sahneler renkliyken İran’daki sahneler siyah beyaz. Bu da İran’ın baskıcı rejimi ve insanların mutluluğunu önemsememesi her şeyi dine bağlamalarından kaynaklı bir mutsuzluğun hakim olmasından, Avrupa’nın ise özgür bir ülke olmasından kaynaklı insanların oldukça keyifli bir hayatlarının olduğunu gösteriyor.

Devrimden önce insanlar istedikleri şekilde partilere katılıp alkol alıyorlardı ve kimse karışmıyordu. Devrimden sonra ise rejimin baskısından dolayı partiler ve alkol yasaklandı. İnsanlar gizlice evlerinde alkol tüketmeye başladı.

Devrimden önce giyimlerinde ve tavırlarında özgür olan kadınlar devrim sonrasında türbana zorlandı ve ‘’Türban özgürlüğün simgesidir’’ sözü bilinç altlarına yerleştirilmeye başlandı. Mesela buna filmden bir örnek vermek istiyorum . Bir sahnede Marjilerin evine sürekli gelen ve devrimden önce başını kapamayan bir kadın eve Marji’nin babasının girmesiyle türbanını takıyor. Kadının bu tepkisiyle insanların rejimi alışkanlık haline getirip benimsediklerini gösteriyor.

Başka bir sahnede evlerini polis basan Marjilerin, evdeki alkolleri klozete dökmeleri dikkatimi çekti. Çünkü polis alkolü görse ceza verecekti. Fakat babası para vererek polislerin cezasından kurtuldu. Buradan da anlıyoruz ki devletin polisinde bile ideolojiye dair bir şey yok, para onlar için yeterli oldu.

Üniversitedekilerin nasıl giyinmesi gerektiğini anlatan bir toplantıya katılan Marji orada da fikirlerini özgürce savunarak ‘’Kızların saçları tamamen örtük ve makyaj yapmaları yasak, ayrıca çarşaf boyları da uzayacak erkekleri tahrik etmeyecek şekilde etrafta dolanacaksınız’’ diyen erkek konuşmacıya karşı fikirlerini özgürce savunuyor ve ‘’Devrimin kadınların özgürlüklerini ortadan kaldırdığını ve madem erkekler benden tahrik oluyor o zaman ben de onların iç çamaşırları belli şekilde giydikleri pantolondan tahrik olabilirim buna hakkım yok mu?’’ diyerek cinselliğin sadece erkeklere özgü bir şey olmadığına vurgu yapıyor.

Filmde verilmek istenen mesajlar çok güzeldi. Ülkemizde de benzer olayların yaşandığını düşünüyorum. Aynı ataerkillik bizde de var ne yazık ki. Kadınlar sadece cinsel obje olarak görülüyor. Özellikle ülkemizin birçok yerinde toplumda sadece erkeklerin sözü geçiyor. Kadınlar görmezden geliniyor.

--

--