Firketeler & Tappone 🎞

Dönüm noktaları üzerine

luigibook
Bi’yerden
4 min readOct 23, 2020

--

Annelerin ninnilerinden

spikerin okuduğu habere kadar,

yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,

anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,

anlamak gideni ve gelmekte olanı.

Nazım Hikmet . 1946

Peloton gergin bir şekilde Prato’dan zirveye doğru ilerliyordu. Bisikletçiler önlerindeki görkemli dağa bakarak, yaklaşık bir saat içinde neler olacağını anlamaya çalışıyordu.

Onları izlerken aklıma bu dizeler geldi.

Geçtiğimiz üç hafta içinde Sicilya’da başlayan yolculukları tarihi “Stelvio” tırmanışına gelmişti. Bu dağ, sizi zirvesine kadar geçeceğiniz 46 firkete ile karşılıyor, döndürüyor, dolaştırıyor ama en ufak yalanı ve zayıflığı affetmiyordu.

Turun en zor günü olan “Kraliçe etap”ta ferman verilmişti.

Nitekim, o görkemli geçit; kimin kalıp, kimin geçeceğine; “Kraliçe” ise kimin yaşayayıp, kimin öleceğine karar vermişti…

Yine son sözü “Dağ” söylemişti.

Etabın sonrasında hemen bisiklete atlayıp, kısa bir şehir turuna çıktım. İzlediklerimin gazı ile yokuşu çıkıp İncek’e vardığımda yavaştan hava kararmıştı. Soğuktu. Rüzgarlığımı giydim. Bisiklete binerken rüzgarlığını giyebilmenin lüksünü, sadece bir saat önce “Stelvio” etabını izlerken tekrar öğrenmiştim.

Soğukta giderken kıyafet giymeniz zordur. Rüzgardan dengeniz bozulur ve ellerinizi bırakıp rüzgarlığın koluna sokamazsınız. Elleriniz donduğundan giyseniz bile önünüzdeki fermuarı çekemezsiniz.

Hava ben yukarı tırmandıkça daha da soğudu. Ama ne kadar soğuk olabilirdi ki? Daha biraz önce izlediğim etapta, Pedal mahkumları tırmanırken karlar görünüyor ve Stelvio’da hava sadece 3 dereceyi gösteriyordu.

Benim gibi maraton, ultra maraton koşanlar genellikle hayatı ve zorluklarını maraton koşmaya benzetirler. Olayları hep dayanıma, hiçbir zaman vazgeçmemeye, uzun soluklu düşünüp, hareket etmeye bağlamayı severler.

Bir keresinde sadece kendi zamanının değil, aynı zamanda tarihin en iyi sporcularından biri olan 400–800 metre Dünya rekortmeni olan Micheal Johnson’ı dinlemiştim. Farklı bir açıdan yaklaşıyordu:

Hayat bir maraton değildir. Her zaman sahada koşmanız, her zaman en iyiyi ortaya koymanız beklenmez. Hatta çoğu zaman kalabalığın gerisinde kalmamak, aşırı vasat olmamak yeterlidir. Aslında hayat, o piste çıktığınızda, kameralarla size dönüldü anda, sahneye çıkıp en iyinizi sergilemeniz gerektiğinde koşacağınız 400–800 metre gibi kısa ama geri kalan hayatınızda çok etkili, kritik ve zorlu kısa mesafelerden oluşur.”

İşte İtalyanlar, bisiklet yarışlarında etabın en zorlu ve kritik bölümlerine “tappone” adını veriyorlar.

Firketelerden döne döne zirvesine tırmanılan nice bisikletçi için de Stelvio dönüm noktası olmuştu.

Geçtiğimiz üç haftada Giro’da önceden tahmin ettiğimiz şeyler de, hiç beklemediğimiz olaylar da gerçekleşti. Ancak her durumda “Stelvio geçidi”, neden tam bir “tappone” olduğunu izleyen herkese gösterdi.

Günlük yaşamımızda da rutin yaptıklarımızdan ziyade, Stelvio gibi dönüm noktaları, “tappone” zamanlar hayatımızın gidişatını etkiliyordu.

Dün Yarış içinde yarış, plan içinde plan vardı. Stelvio çok acımasız, bisiklet sporu ise yine çok adaletsizdi. Mesela Teo, ne kadar uğraşsa da saatlerce arkasında giderek, teker emen Hindley’e karşı kazanamayacaktı…

Bu anlamda sporun dili çok evrensel. Ben Türkçe yazıyorum, “tappone” İtalyanca ama bisikletin dili yani eylemin dili evrensel olan…

Bisiklet sporunda yıllarca şampiyonluklar yaşamış, ülkelerinin en iyisi yıldızların, “Primadonna”ların , Rohan Dennis gibi yıldızların sevdiği şeyi ve takım oyununu devam ettirmek uğruna 2., 3. Keman olmayı tercih edip, orkestra’nın arkasına geçmeleri evrensel…

Sanat ve spor bunun için evrensel sanırım. Aslında bu alanlar bize dergilerde ve dergilerdeki gibi bilgelik taslamıyor, safsata yapmıyor, hayatın sırrını söylemiyor. Çoğumuzun o her yerde aradığı “Hayatın anlamı”nı söylemiyor.

Ancak “Hayatına anlam” katma konusunda ise muazzam güzel çalışıyor.

Şimdi farklar çok az ve mayo el değiştirirken 21 parçalık bu konser, üç etap-üç parça- daha devam edecek… Pazar akşamı müzik bittiğinde, pembe mayo kimin üzerindeyse o Giro’nun şu sanat eserini yuvasına götürecek:

Bir tarafta müsabakadan düşen Almeida’ya şimdiye kadar yaptıkları için teşekkür ederken; Cumartesi ve Pazar günü kim kupaya layık anlamaya çalışacağız…

Nazım’ın dediği gibi:

“anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,

Anlamak gideni ve gelmekte olanı…”

--

--