Mamba4life 🏀

Adanmışlık üzerine

luigibook
Bi’yerden
4 min readJan 31, 2020

--

Geçtiğimiz hafta LeBron NBA tarihinin gelmiş geçmiş en skorer 3. oyuncusu olmak için Kobe bryant’ı geçeceği maça çıkarken ayakkabısında böyle yazıyordu…

Tüm zamanların en iyisi (GOAT) Majesteleri, bir keresinde şöyle demişti:

Beni birisi ile mukayese edecekseniz Kobe Bryant ile edebilirsiniz. Çünkü sadece o, bunu hakedecek kadar çok çalışmıştır.

Bence hayatı boyunca buna çalıştı. Gelmiş geçmiş en iyi basketbolcu olmaya… Daha kariyerinin başında, Shaq ile iyi zamanlarında bu planından ona bahsetmişti ve “basketbol’un Will Smith’i olacağım” demişti. Shaq da buna gülmüştü.

Kendine izlediği filmden lakap takacak kadar narsist, ama yine o lakabın hakkını verecek kadar inatçıydı.

Önceleri takıma karşı saygısız ve Johnson, Jordan gibi efsanelere göre çok daha bencil dediğim bu adam onlar kadar olmak için o kadar çalıştı ki, zamanla olgunlaşan ve dengelenen bireyselliği ile herkesin övgüsünü kazanacaktı.

Kafasında bir efsanenin devamı olmak vardı ki; Jordan 23 giydi, o 24. USA takımında Jordan 9’du, O ise 10.

Her antrenmana 1–1,5 saat erken giden; Takım antrenmanına 800 şut sokmadan -bakın atmak demiyorum sokmak diyorum- çıkmayan hasta bir adam.

Shaq’ın deyimiyle “bilimsel bir antrenman canavarı”.

Adam adama, kendi kendine o kadar çok çalıştı ki, sonunda yine kendisiyle başbaşa kaldı…

Micheal Jackson’ın “takım olmak için,sosyalleşmek için ortalamaya inmen gerekiyorsa, bunu yapma.” sözünü dinledi. Takım arkadaşları onu oynadığı oyun dışında tanımadı, görmedi. Zor günlerinde arkasında takımını göremeyince, bundan en çok kendisi pişman olacaktı… Hata yaptı, öğrendi, büyüdü… Ama hep denedi…

Bu arada bir takım yıldızından; bir yıldızın takımına dönüştü.

Daldan dala atlamanın, takasın, yüzük için, şampiyonluk için, para için insanların formasını, dinini, ülkesini, işini gücünü değiştirdiği çağımızda, yirmi -rakamla 20- sene aynı takımda aynı sahada, aynı şeyi her gün ama her gün daha mükemmel yapmaya çalışan küçücük bir adamın devasa kariyeri…

Tüm karşılaştırıldığı isimler, iverson’lar, Tmac’ler, carter’lar emekli olurken o leblebi gibi basket atmaya devam ediyordu…

Geçen yine baktım. Daha ilk yıllarında, Playofflarda geriye düştükleri bir maçta, Kobe son dört topun dördünü de kullandığında, topların hiç biri, hiç bir yere değmemişti (airball). Soyunma odasına giderken neden hücumların hepsini sen kullandın dediklerinde cevabın çok açıktı: “çünkü benden başka kimse sorumluluk almıyor.”

Seyirciler ve oyuncular o akşam evlerine gittiğinde sezonun bitmesine rağmen sahaya tekrar gidip antrenmanına devam edecekti.

O imkansız görünen şutları soka soka normalleştirene kadar devam edecekti…

O gün girmeyen topları maçtan sonra analiz edecek, hepsinin doğru ama kısa atıldığını görüp, o güce kavuşana kadar gym’den çıkmayacaktı. Babası gibi bir daha sorumluluk almamak için değil, kendisi gibi bir daha sorumluluk alıp yenilmememek için deliler gibi meşk edecekti…

Çünkü mağlubiyet bir çok kelimeyle anlatılır, bir çok açıklama gerektirir ama kendi deyimiyle “Kazanırsan, kazanırsın…”

Çok karşılaştırılsa da Jordan idolüydü. Kendisinden önceki efsanelerin o klişe hareketlerini birebir yaparak onları onurlandırdığını söylüyordu. Maça kitlenen, maç içinde hiç bir şey duymayan, Aşili koptuğunda bile devam etmeye çalışıp, serbest atışı kullanan, kazanmaya programlanmış bir adam…

Bu olay bile efsane olmuşken. Kimse “Black Mamba”yı böyle hatırlamamalıydı. Sakat bir şekilde seke seke soyunda odasına yürüyen…

O gece sosyal medyada paylaştığı mesaj şöyleydi:

“Ayıyla boğuştuğumu görürseniz, ayı için dua edin.”

Neyse ki geri döndü ve pilinin bitmediğini yine gösterdi….

20 yıl önce herkesin bencilliğiyle suçlayıp “pas ver” dediği adam, son maçına çıkarken artık takım arkadaşlarının “sakın pas verme” dediği adama dönüşmüştü…

Son maçında 60 sayı ile en sevdiğin şeye selam verdi. Dev bir törenle…

Biz de işini kusursuz yapan bir zanaatkarı izlermiş gibi iş üstündeyken saatlerce izledik…Belki de hayatımızın en ilham verici ve rahatlatıcı aktivitesi olarak…

Biz yok desek de Külah yavaş yavaş Majestelerinden Kobe’ye geçmişti…

İkisi de Obsesif, hatta sahada pislik gibi davranan, hastalık derecesinde çalışan, şimdiye nazaran daha az steril, daha küfürlü, daha dayaklı, daha az hesaplanmış zamanların adamları…

Herhangi bir disiplinde, herhangi bir alanda Çıtayı, seviyeyi alıp bir üste çıkaranlar…

Artık Jordan gibi Kobe gibi ortak mitlerimiz yok, ortak kahramanlarımız yok, ortak efsanelerimiz yok… Aynı radyoyu dinleyip, aynı ekrana baktığımız zamanın bittiği çağdayız…

Bu iki karakter, belki de o zamanlardan kalma ortak efsanelerimizin son temsilcileriydi.

Eminim gelecekte bilimin de sayesinde daha iyi basketbolcular gelecek, daha skorer adamlar çıkacak (ki çıktı bile) ve eminim sporun seviyesi bu derece obsesif bir iki insanın ellerinde her zaman bir üst seviyeye çıkacak.

Ama kimse artık onlar kadar efsane olamayacak. Çünkü istatistikler her zaman hissettiklerimizin ardında kalıyor. Sevildiği kadar sövülen; kahraman olduğu kadar yerilen ama her seferinde sarılası ya da dövülesi bu tutkuyu hissettirenler artık yok. Çünkü ne zaman daha iyisi var desem; aklım aşil tendonu kopan bir adamın onu çorap gibi geri çekmeye çalışıp bu şekilde serbest atış kullanmasına gidiyor. Çünkü ne zaman onlardan daha iyi biri var desem, bu pazarlama çağında onların basketbola verdiği değeri, hiç kimsenin bir daha hiç “bir” işe veremeyeceği aklıma geliyor.

Umarım herhangi bir konuda, herhangi bir şeye, senin basketbola verdiğin değer kadar değer verebilirim…

Veda konuması’nı “mamba is out” diyerek bitirmişti. Tesadüf odur ki Helikopterin düştüğü aynı gün Lebron rekorunu egale ederken, deyimi yerinde ise külah Mamba’dan King’e geçerken maça çıktığı ayakkabısında şöyle yazıyordu: “Mamba4life…”

imza: İlk tanıştığımızda gördüğün çocuk…

--

--