Marjinal Tekerler ➿🇦🇺

Dave Brailsford ve Felsefesi üzerine

luigibook
Bi’yerden
10 min readOct 27, 2020

--

2003 Yılına dek Büyük Britanya olimpiyatlarda hedeflediği bütün spor dallarında başarılıydı. Ancak bisiklet bunlardan biri değildi. Öyle ki 1908 yılından beri sadece 1 altın madalya kazanmışlardı. 110 senedir düzenlenen Fransa turunu ise kazanan tek bir İngiliz bile yoktu.

Bisiklet sporunda Birleşik krallığın imajı, başarısızlıkla o kadar özdeşleşmişti ki; Avrupalı ünlü bir bisiklet üreticisi kötü reklamı olacağı gerekçesiyle, İngiliz bisikletçilerin yarışlarda kendi bisikletlerini kullanmalarını istemiyordu.

Ve 2003 yılında Dave Brailsford performans direktörü olarak kraliyet bisiklet takımının başına geldi.

İngiltere’de Bisikletin kaderi 1 günde değişecekti.

Dave Brailsford İngiliz bisiklet takımının başına geldiğinde kraliyetin desteği arkasındaydı ve bütün hareketleri yakından takip ediliyordu. Kraliyetin desteğini arkasına alan birinin hiçbir bahanesinin olmayacağını çok iyi biliyordu.

Brailsford’un tek bir süper yıldız yetiştirip ya da genetik özellikleri çok iyi bir kaç bisikletçiyi bulup direk şampiyon yapma gibi bir planı yoktu. Bizim gibi sadece “Devşirme” sporcularla da ilgilenmiyordu. O, bisiklete çok daha sistematik yaklaşacak ve Japon’ların “kaizen” felsefesini bisiklete uyarlayacaktı. “Kaizen”, en basit tabiriyle küçük ama sürekli iyiştirmelere dayanıyordu.

Bisikleti sürerken yaptığın her işi bölebileceğin en küçük parçalara böl, onları tek tek inceleyerek yüzde bir (%1) oranında bile olsa iyileştir. Sonra parçaları tekrar bir araya koyduğunda sonuçta kayda değer oranda gelişme olacaktır.

Brailsford böylece tekerleği yeniden icat ediyordu.

Pist bisikletinde yerdeki toz miktarını hesaplayıp tekerleklere yarış öncesi alkol sürüyor, seleleri her bisikletçinin ergonomisine göre ayrı ayrı yeniden tasarlatıyor, idmanlı gün sayısını optimize etmek için hasta geçirilen gün sayısını azaltmaya oynuyor, hatta bunun için bir cerrahı hijyen koçu olarak takıma alıp sporcuların ellerini nasıl yıkamaları gerektiğini öğretiyordu.

Dave Brailsford’un olimpiyatlarda yetiştirdiği takım ve bisikletler arası mesafelerdeki düzen intizam

Bu “kaizenler”, her bisikletçi için ayrı ayrı analiz edilen yastık ve nevresim özelliklerinden, mümkün olan en hızlı kas toparlanması için yapılan masaj sırasında kullanılan kremlerin özelliklerine kadar bir dizi küçük, minik araştırma ve geliştirme içeriyordu.

Bu küçük iyileştirmeler birleştirildiğinde,sonuç kimsenin beklemediği kadar “marjinal” di.

İngilizler 2008 yılı Pekin olimpiyatlarında bisiklette verilen altın madalyaların yüzde altmışını (%60) adaya götürdüler. Sadece 4 yıl sonra ise kendi evlerinde, 9 olimpiyat rekoru ve 7 dünya rekoru kırdılar.

2012 olimpiyatlarındaki rekortmen İngiltere bisiklet takımı

Yaptığımız her şeyde %1’lik iyileşme… Aldığınız her kararın bir öncekinden çok değil sadece azıcık daha doğru olduğunu düşünün. Ya da işinizde, hobinizde, uğraştığınız o her neyse onda her geçen gün bir öncekinden sadece %1 daha iyi olduğunuzu. Yaşadığımız her günün ve aldığımız her kararın silsile şeklinde birbirinize bağlı olup bir öncekinden etkilendiğini ve geçen yıllarımızın bütün bunların bir bileşkesi olduğunu düşünürsek ortaya şu tablo çıkıyor:

Ufak kazanımların gücü – Günlük ufak kazanım ve kayıpların bileşke etkisi ve yılın sonunda aradaki fark

Bir yılın sonunda her şeyi %1 iyileştirirsen, artık yaklaşık 37 kat daha iyisin. O şeyi her gün %1 azaltırsan ise yılın sonunda artık sadece %3 ‘üne sahip olabilirsin.

Bu bizde “bakarsan bağ olur bakmazsan dağ olur” atasözünün matematiksel olarak ifade edilişi aslında. Bahsedilen dağ ise bence yılın sonundaki 37.78 ile 0,03 arasındaki fark…

Dave Brailsford 2010 yılında Team Sky’ın başına getirildiğinde Tour’u kazanabilme hedefiyle uygulamaya koyacağı konseptini “marjinal kazanımların bir araya gelmesi” olarak anlatıyordu. Bunu da “yaptığınız her şeyde iyileşme için %1’lik bir pay” olarak açıklıyordu. Böylelikle son yıllarda Sky da Froome’da bizleri ve tabii ki pelotonu her dakikası ince ince hesaplanmış, etaplara, yarışlara ve en önemlisi “mantığa” alıştırdı.

Brailsford, bütünü parçalara ayırıp ufak ufak iyileştirirken, bütünü yani “bileşke kazanımı”, “turu” ve “takımı” da unutmuyordu.

Önce Fransa Turu’nu kazanmak için ne gerekiyorsa bunu etap etap hesapladılar. Kimin hangi etapta, hangi yokuşta kaç Watt sergilemesi gerektiğini analiz ettiler. Sarı mayoyu İngiltere’ye götürmek için takımda hangi özelliklerde kaç bisikletçi, mekaniker, doktor, beslenme uzmanı, diyetisyen, hijyen uzmanı, aşçı, masör, fizyoterapist olması gerektiğini tekrar hesapladılar… Ezberci ve gelenekçi Bisiklet sporu, bir İngiliz’in ellerinde tekrar şekilleniyordu. Tekerler yeniden icat ediliyordu.

Ineos treni – takım yıldızı

Herkes kendi potansiyelinin en iyisini sergileyecek seviyeye gelmekte iken, bisikletçilerin takım içinde yapacağı görevler onlara tek tek ve yavaş yavaş işleniyordu. Performans değerleri turu kazanmasına yetecek ya da çalışmayla bu açığı kapatabilecek (bridgeable gap) bisikletçiler ayrılıyor, ona yardımcı olacaklar başka bir domestiklik programına alınıyor, yapılan testlerde istenilenlere hiçbir zaman yakın olmayacaklara ise acımazsızca kapı gösteriliyordu.

Takım, kendi potansiyellerinin en iyisine ulaşan bisikletçilerin her birinden,

Tur, onu oluşturan ve farklı özellikler taşıyan her etaptan,

Ve günün sonundaki bileşke sonuç ve bütünsel yaklaşım , onu oluşturan o küçük parçalar ve onlardan elde ettiğimiz %1’lik küçük kazanımlardan daha farklı ve önemli bir kavramdı.

Bütün, onu meydana getiren parçalardan farklı özelliklere sahip ve bunların özelliklerinden daha da önemli olabilirdi. Buna “Gestalt kuramı” deniyordu.

Gestalt, artık Sir ünvanına sahip Dave Brailsford’un Japon Kaizen felsefesini destekleyen ve tamamlayan ikinci kozuydu.

Gestalt kuramı ve Dave Brailsford ile özdeşleşen netlik ve düzenlilik anlamına gelen “Pragnanz” sembolünün olimpiyat halkaları ile benzerliği ilginç bir tesadüf

Sky’daki sporcuları birbirinden bağımsız yıldızlardan oluşan bir takımdan ziyade bir “ Takım Yıldızı” haline getirdi.

Artık teoriyi deneme vakti gelmişti. Sky 2010 yılında lansmanını yaptı.

2010 kurulan Brailsford 5 senelik bir strateji hazırlamıştı.Ancak bir konuda yanıldı, turu 5 senede değil sadece 2 senede kazanacaklardı.

Ineos (Sky) bu tarihten bu yana Wiggins, Froome, Thomas, Bernal gibi farklı liderler ile büyük turlara katıldılar ve turun en kritik yerlerini takım olarak domine edip, şampiyonluklar yaşadılar. Liderler değişiyordu ancak değişmeyen tek şey Dave Brailsford’un felsefesi ve bu felsefeye dayanan “Sky sistemi” idi.

Ineos -eski adıyla Sky- geçtiğimiz 10 senede tam 10 adet büyük tur kazandı. Bunlardan 6’sı Fransa Turuydu.

Bu sırada diğer büyük tur takımları Sky’ın yaptıklarına bakıyor, bu taktikleri anlamaya hatta bazen de nedenini bile anlamadan kopyalamaya çalışıyordu.

Sky bisiklet sporunda çıtayı çok yükseğe koyarken büyün rakipler şunu düşünüyordu:

“Sky is the limit”

Brailsford, Sporcuların performansları üzerine yaptıkları analizlerde, büyük tur galibiyeti için belli bir yaşın ve tecrübenin olması gerektiğini düşünüyordu.

Bir sporcunun pro dönemindeki yaşam eğrisini şu şekilde özetlemişti:

Brailsford’un bisikletçileri performans-yaşam döngülerine göre sınıflandırması

Normalde belli bir yaşın üzerindeki sporcuları büyük turlara hazırlarken,

1. Bölge: yukarıdaki grafikte sol tarafta yer alan birinci bölgedeki bisikletçilere gelecekleri için yatırım yapmayı öneriyordu. Onlara yatırım yapılacak, geliştirilecek ve en parlak dönemleri beklenecekti. Bunlar Takımın geleceğe ektiği genç yıldız tohumlardı.

2. Bölgedeki bisikletçiler hali hazırda performanslarının en yüksek seviyesinde, potansiyelleri açığa çıkmış genel klasman lideri büyük yıldızlardı.

3. Bölgedekiler artık yaşlanmış ama hala iş yapabilen, takımda yerini hak eden tecrübeli bisikletçilerden oluşuyordu.

4. bölgedekiler artık vedalaşma zamanı gelen bisikletçilerdi.

5. bölgedeki bisikletçileri ise mümkünse takımdan içeri almamak, girdilerse ise en yakın zamanda onlardan kurtulmaya çalışmak gerekiyordu.

Zamanla yeni rakiplerin, yıldızların ve diğer takımların da etkisiyle Dave Brailsford’un taktiklerinde de bir miktar değişiklikler oldu. “Kaizen” sürekli değişim demekti.

Ancak 1. Bölgedeki sporculardan Egan Bernal geçen sene beklenmedik performansı ile turu kazanınca, bu sene de Tur’a lider olarak geldi. Ne var ki Brailsford’un genç yıldızlarla ilgili baştaki analizi doğruydu. Bu yaştaki bisikletçilerin performansları yüksek de olsa henüz stabil hale gelmemişti. Öngörülemezdi.

Nitekim bu sene sırt ağrıları geçmeyen Egan Bernal ve Ineos takımı uzun zaman sonra ilk defa Tur’a havlu atmak zorunda kaldı. Brailsford kendini bacağından vurmuştu.

Fransa turu elden gidince, üç büyük turun ikincisi olan Giro’ya bir diğer lider Geraint Thomas geldi. G. Yaşı itibariyle 2. ve 3. bölgenin kesişimindeydi. Brailsford’un stratejisi devam etmeliydi.

Halbuki Giro’nun en büyük favorisi olarak gösterilen Geraint Thomas, 3. etapta henüz daha yarış başlamamışken nötralize alanda yere düşen bir suluk yüzünden kendini yerde buldu. Kalktı. Etabı bitirdi. Ertesi Sabah ki kontrolde Pelvisinde kırık olduğu ortaya çıktı.

Yani G. o kırık pelvis ile 150 km yarışmış ve o halde Etna’ya tırmanmıştı.

Geraint Thomas -Yaralarına ve kırıklarına rağmen 150 km yarışarak Etna’ya tırmandıktan sonra yarışı terk eden takımın lideri ve Giro’nun en büyük favorisi

Hayatta önüme engeller çıktığını düşündüğümde ya da kendime bahaneler bulduğumda, üstteki paragrafı açıp açıp okumak için yazdım.

Başka bir açı ise belki de çok daha acı. O açıda bütün sezon bu yarışa hazırlanan, performansının zirvesinde, sorgusuz sualsiz en büyük favori olan bir adamın ve takımının heba olan binlerce saatlik emeği var. Hem de daha etap başlamadan yere düşen bir su matarası ile…

Spor yaparken genellikle daha güçlü, daha hızlı, daha hafif, daha esnek, hep daha daha olmak istiyoruz… Bu özelliklerimizle övünüp, bu nitelikleri karşılaştırıp, bu metriklerle yeni hedefler belirliyoruz. Bazen de hep daha daha diyerek farkına varmadan kaldıramayacağımız fiziksel ve mental yüklerin altına giriyoruz.

Lakin durum ortada. Froome, Kipchoge, Bekele, G., Remco, Bernal, Fabio…

Bırakın ülkeyi, dünyanın bir numarası olsan bile küçük bir su matarası gelip, hepsini bir anda senden alabiliyor.

Daha iki gün önce kalf problemlerinden dolayı Londra maratonundan çekilen Bekele gibi, yarış sırasında kulağı tıkanan Kipchoge gibi, şimdi de mataraya takılan G. gibi…

Senelerce uğraşıp yaptığını, bir göz kırpma salisesinde kaybedebiliyor insan. Aynı deprem gibi…

Onun için bir sporcu ve antrenör olarak burada hatırlatmak istediğim iki cümle var:

Sevdiğimiz şeyi yapıyorsak zaten çok şanslıyız. Genel prensiplere uyarak, zarifçe Daha’sına çok takılmadan, sessizce yapmaya devam edin. İyi sporcu sakatlanmayan, iyi dağcı evine dönendir. Bu her seviyede ilk prensiptir.

İşler buna rağmen istediğimiz gibi gitmeyebilir. İşler istediği zaman gitmediğimizdeki tavrımız, sabrımız, ne yaptığımız söylemek istediklerimizden çok daha fazlasını söyler.

İşte Tur’da Bernal’in talihsizliği ve ardından Giro’da G.’nin geçirdiği kaza sonrası liderlerinin yokluğunda havlu atması tahmin edilen Ineos takımı başlarından geçen talihsizlikten sonra öyle bir tavır aldı ki, bu bisiklet tarihinde başka bir dönemin kapısını aralayacaktı.

Ineos, pembe mayo iddiası kalmayınca, önce bütün bisikletçilerine çeşitli özgürlükler verdi. Bu yarışma biçimi, Giro’da hiç de tahmin etmediğimiz bir heyecan ve sürpriz paketi ile birlikte geldi.

Senelerce kendi potansiyellerinin en iyisi için eğitilen, ufak iyileştirmeleri hayat felsefesi haline getirmiş bu şövalyeleri ilk defa kendi zaferlerine koşarken izliyorduk.

Artık Dave Brailsford’un lejyonerleri, yarışı sürekli domine etmeye çalışmıyor, kaçışlara katılıyor, yokuşlarda atak yapıyor, yalnızca turu değil etabı alıp günün kazananı olmak için hiç olmadığı kadar agresif yarışıyordu. Bunu yaparken daha önce ortaya çıkarmadıkları -çıkarmalarına gerek duyulmayan ya da istenmeyen- özelliklerini sergiliyor, yardımlaşıyor ve etaplardan sonraki akşam yemeklerinde bir sonraki etap için henüz etap kazanmayan takım arkadaşlarına şakayla karışık göndermeler yapıyorlardı.

Aslında liderleri yarışı terketmiş de olsa kendi potansiyelleri ile neler yapabileceklerini, daha önce hiç denemedikleri gayet doğaçlama bir taktikle hiç beklemeden tatbik ediyorlardı.

Filippo – Dünya pist bisikleti 4 km rekortmeni iken yol bisikletinde başka bir dev’e dönüşen dünya zamana karşı şampiyonu ve kaçarak kazandığı Giro’nun 5. etabı

Favorileri olmasa da bu takım, kendi ülkelerin en iyi sporcularının ve İngiliz Kraliyet sisteminin “Marjinal kazanımların”ın etrafında kurulmuştu. G. siz kalmak bir son değildi. Ne de olsa Ineos bir “takım yıldızıydı” . Ineos denen şey tek adam değil, bir felsefe, bir sistem ve o sistemin etrafında yıldızlardan oluşan bir takımdı.

5. Etapta genç yıldız Ganna, kaçışını yaparak sürpriz bir etap kazanınca bir anda takımda da mantalite değişti. Kaçış planını bir gece önce düşen ve sakatlanan lideri G. ile mesajlaşarak yapmıştı. Bu galibiyet Ineos’ta,GC savaşını kağıt üstünde kaybetmiş de olsa, istatistiklerde tam da görünmeyen bir değişim yaşatmıştı. Bu İnanç değişimiydi ve “belki” bu takımla Giro bile kazanılabilir anlayışı “Evet, Bunu yapabiliriz”e dönecekti.

Takım arkadaşları Ganna ve Rohan Dennis kaçışa gitmedikleri günler genç domestik Tao’ya yardım ediyor ve onu yavaş yavaş genel klasmanda ön sıralara taşıyorlardı. Daha önce hiç yapmadıkları tarzda bu domestiklik, takım sonuç aldıkça onların da hoşuna gidiyor, iyice bu role bürünüyorlardı. Öyle ki Tao, 3. etabın sonunda 24., 14. etabın sonunda ise hala 3 dakika 44 saniye geride ve 11. sıradaydı. Hatta Giro’nun son 4 gününe yani tarihi Stelvio etabına gelene kadar ilk üçte bile değildi.

Stelvio – Pembe tur’un “cima coppi”si

Stelvio etabı “tappone” idi. 2010 Yılında henüz daha 14 yaşında iken okulu asarak Sky’ın lansmanına giden ve Wiggins ile fotoğraf isteyen bu genç çocuğun kumaşının ne kadar sağlam olduğunu herkese gösterecekti.

İşte o sınavda, en kritik yokuşta arkadaşının yardıma koşan ve efsane bir performans göstererek onu 4. lüğe taşıyan Rohan Dennis de Ineos’un Kaizen ve Gestalt felsefelerinin vücut bulmuş haliydi.

Aslında yarışın tüm bu kırılma anlarında en büyük rakip Sunweb tek ama Ineos iki kişiydi. Ve birisi diğerine çalışan iki kişi, ikisi de kendisi için çalışan rakip Sunweb’ten daha güçlüydü.

İki bisikletçi son etaba tarihte ilk kez aynı zaman ile girdiler. Son etaba gelindiğinde İkisi de 3334 km yol gitmiş, 85 saat 22 dakika 7 saniye bisiklet sürmüş ama yenişememişlerdi.

Hindley & Tao

Hatta 20. etabın son km’lerinde Hindley ve Tao artık birbirlerini kontrol etmek için Yanyana sürüyorlardı. O kadar yakındılardı ki Nefesleri, terleri ve pembe mayonun rengi birbirlerine karışıyordu.

Tarihte şimdiye kadar hiçbir büyük turda hiçbir rekabet, sosyal mesafe uygulanan bu seneki kadar birbirine yakın olmamıştı.

Hindley & Tao

Artık pembe mayoyu, “gerçeğin yarışı” olarak bilinen sadece 15 kilometrelik bir zamana karşı etabı belirleyecekti. Artık domestikleri, takım trenleri, stratejiler yoktu. Sadece bisiklet, yol ve kronometre vardı.

Ne var ki yine hesapta çok görünmeyen küçük kazanımlar, kronometrenin ibresini Tao’ya çeviriyordu.

Sabahki Recon etabını Dünya bisiklet şampiyonu Filippo Ganna ile yapmış ve ondan son taktikleri almıştı. Ineos etaba ve sporcusuna göre optimize edilmiş bisikletini ve etap planını ona teslim etmişti. Bu küçük saniyeler onun etap sonunda tam 39 saniye daha önde bitirmesini sağlayacaktı.

Zamana karşı uzmanı Filippo Ganna ve onun çizgisini takip ederek son tüyoları alan Tao

Şimdi ise pembe mayoyu bir gün bile giymeden evine götürüyordu. Buraya lider olarak gelmemişti. Sadece 25 yaşında Bir İngiliz’di. Gençti ve korkusuzdu.

Ineos ise son 10 senede 10 büyük turu toplamda 5 farklı isimle kazanmıştı. Bu da Dave Brailsford’un kurduğu sistemin, işler tam olarak yolunda gitmediğinde bile nasıl çalıştığını gözler önüne seriyordu.

Fausto Pinarello ve Ineos takımının ona kazandırdıkları

Daha bir kaç sene önce bisiklet markaları İngiliz bisikletçilerin kendi bisikletlerini sürmelerini istemezken, bisikletin Mercedes’i olarak görülen Pinarello ve sahibi, İtalya sokaklarında beraber fotoğraf çektirmek için Pembe mayolu İngilizin gelmesini bekliyordu.

Daha 14 yaşında iken Londra’da okulu asarak Dave Brailsford’un Sky takımı lansmanına giden o hevesli çocuk, bundan on sene sonra o takımla dünyanın en büyük turlarından birini kazanarak pembe mayoyu giyecek, Duomo’nun önünde, üzerine demin adı kazınan sonsuzluk kupasını kaldıracaktı.

Trafeo Senza Fine – Hiç bitmeyen- Sonsuz kupa ve yarışın bitimiyle beraber pembe mayonun isminin kupaya kazınması
Ineos Pembe mayoyu alarak “sonsuzluk kupası” ı evine götürürken 21 etabın 7’sini de kazanarak tekrar başarılması zor bir istatistiğe imza attı.
Sir Dave Brailsford kötü başlayan 2020 yılına rağmen toplamda 10 büyük turu 5 farklı sporcuyla kazanmayı başardı.
Nicolas Portal – İngilizce bilmemesine rağmen Dave Brailsford tarafından insani özelliklerinden, kalitesinden ve tutkusundan dolayı Sky’ın sportif direktörü olmuştu. Genç yaşta Tarihin en başarılı sportif direktörü oldu. Bu sene genç yaşta hayatını kaybetti. Ineos takımından herkes galibiyetlerini yarış sonrası ona armağan etti. Bu yazı da hakkında o kadar araştırıp hiç kötü söz duymadığım bu güzel adama… Nicolas Portal’a…

--

--