MUT: Varoluşun Temeli ve Saklı Düzen Teorisi

Yapı Kredi bomontiada
3 min readJan 3, 2019

--

Aralık ayında A Corner in the World X bomontiada ALT programı kapsamında seyircileriyle buluşan performans MUT, Bohm’un “Saklı Düzen Teorisi”nden ilham almıştır. Aynı zamanda performans, Goethe’nin “Mutluluk üzüntülerin, sorunların üstesinden gelmektir. Asıl kabus, ardı arkası kesilmeyen güneşli günlerdir” sözünden yola çıkmıştır.

Performans, tekrarlardan oluşan koreografik setler ve yansıtılan karmaşık ama rutin sesler eşliğinde sahnelenmiş, evrenin ve gözümüze düzensiz görünen her şeyin kendi içinde matematiksel bir düzeni olduğundan hareketle, mutluluğa ulaşmak için matematiksel bir yol tasarlamanın mümkün olup olmadığını sorgular.

Varoluşun temeli birlik, bütünlük, bağlılık ve iç içe geçmiş düzenlerden oluşur.

David Bohm kendi neslinin en seçkin teorik fizikçilerinden biridir. Pek çok farklı konuya yenilikçi yaklaşımının altında, görülebilir ve duyularla anlaşılabilir dünyanın ötesinde bölünmez bir bütünlüğe ait derin, saklı bir düzenin bulunduğu fikri yatar.

Bohm, Lawrence Radyasyon Laboratuvarı’nda plazmalar üzerinde çalışırken, bir plazma içinde bulunan elektronların birey gibi davranmayı bıraktıklarını, daha büyük ve birbirine bağlı bir bütünün parçasıymış gibi davrandıklarını görmüştür. Sonraları da sık sık elektron denizinin bir anlamda canlı olduğu izlenimini aldığını belirtmiştir.

1947’de Princeton Üniversitesi’nde yardımcı profesörlük görevindeyken bir kez daha gördü ki, tek tek elektronların rastgele olarak algılanan hareketleri, yüksek seviyede organize, kapsamlı sonuçlar meydana getirmekteydi. Bohm’un bu alandaki yenilikçi çalışması, ona teorik fizikçi olarak ün kazandırdı.

Bohm her şeyin ötesinde iki radikal bilimsel teoriyle hatırlanır: Kuantum fiziğinin nedensel yorumu ile saklı düzen ve bölünmez bütünlük teorisi.

Kuantum potansiyeli tüm uzayı kaplar ve kuantum sistemleri arasında doğrudan bağlantı sağlar. 1959’da Bohm ve genç bir araştırma öğrencisi olan Yakir Aharonov, kuantum bağlılığına ilişkin önemli bir örnek keşfettiler. Belli şartlar altında elektronların civardaki bir manyetik alanın varlığını “hissettiklerini” fark ettiler. Uzay bölgelerine hareket etseler bile sonuç aynıydı. Bu fenomen şimdi Aharonov-Bohm (AB) Etkisi olarak bilinmektedir. Bu etki pek çok deneyle doğrulanmasına rağmen, bugün bile bunun mevcut olmadığını tartışan makalelere rastlanmaktadır.

Bohm, 1960’larda düzen fikriyle yakından ilgilenmeye başladı. Bir gün televizyon izlerken, gördüğü bir düzenek hayal gücünü harekete geçirdi: eş eksenli iki cam silindir ve aralarını dolduran, oldukça kıvamlı bir sıvı olan gliserin. Gliserine bir damla mürekkep damlatıldığında ve dış silindir döndürüldüğünde damla, çizgi çizgi uzamakta ve sonunda iyice incelip gözden kaybolmakta, mürekkep parçacıkları da gliserin tarafından sarılmaktaydı. Silindir zıt yöne doğru döndürüldüğünde ise, ipliksi şekil yeniden gözükmekte ve damlacık tekrar eski halini almaktaydı. Bohm anladı ki mürekkep gliserine nüfuz ettiğinde, bu bir düzensizlik halini ifade etmiyordu; bu, “saklı” ya da “henüz görülmemiş” bir düzendi.

Bohm’un görüşüne göre, çevremizdeki görülür ya da bildiğimiz alanlarda ayrı ayrı bulunan tüm nesneler, varlıklar, yapılar ve olaylar; parçalanamayan bir bütünlüğe ait daha derin, saklı bir düzenden oluşan alt-bütünlüklerdir. Bohm bu konuyla ilgili olarak akan ırmak benzetmesi yapmaktadır:
Bu ırmakta, kişi, durmadan değişen girdaplar, dalgacıklar, dalgalar, sıçrayan sular görebilir. Ancak bunların hiçbiri bağımsız olarak varlık göstermezler. Akış hareketleri dolayısıyla ortaya çıkar, tüm akış süreci içerisinde doğar ve kaybolurlar. Bu türetilmiş geçici oluşumlar sadece göreceli bir bağımsızlık ya da davranış otonomisi sergilerler.

Bohm’un en tüyler ürpertici iddialarından biri ise, günlük yaşantılarımızın somut gerçekliğinin aslında bir tür illüzyon olduğudur, tıpkı bir holografik imaj gibi. Bunun altında yatan gerçek, varoluşun daha derin bir düzeni; tıpkı bir holografik film parçasının bir holograma hayat vermesi gibi, fizik dünyamızın nesnelerine ve görünümlerine de hayat veren gerçekliğin daha geniş ve daha temel bir seviyesidir.

Bohm, gerçekliğin bu daha derin seviyesine “saklı düzen”, bizim içinde bulunduğumuz seviyeye veya varoluşa da “görünür düzen” adını vermektedir. Başka bir bakışla, elektronlar ve tüm diğer parçacıklar, suyun kaynağından fışkırırken aldığı geçici formlardan öte bir hareket sergilemez. Bu parçacıklar, saklı düzenden yayılan sürekli bir akış ile desteklenirler. Bir parçacık yok oluyor gibi göründüğünde de aslında varlığını sürdürmektedir. Sadece bünyesinden çıktığı derinlerdeki düzene geri dönmüştür.

* Kaynak: Işık UÇKUN, Holografik Evren, 2009

--

--

Yapı Kredi bomontiada

Yaratıcı kültür kampüsü Yapı Kredi bomontiada, Bomonti kültür mirası içinde birlikte üretmeyi, paylaşmayı ve keyifli vakit geçirmeyi teşvik ediyor.