Hayatı Geçiştirmek

Burhandevran
BurhanDevran
Published in
2 min readMay 19, 2020

Birkaç gündür bir konuya kafa yoruyorum. Her şeyin eskisi daha güzel ve hakiki gelmiyor mu size de? Bu bahsettiğim şey geçmişe özlem veya nostalji takıntısı değil. Düşünsenize eski şarkıları, eski filmleri, arabaları, modaları, savaşları, insanları…

Örneğin yapılan eski binaları, kaleleri ve kuleleri düşünün. Muhteşem bir estetik algısı, kullanışlılık ve sağlamlık. Mesela İtalya’da yapılan kraliyet saraylarına bakalım. Mevcut sınırları belirtme, koruma, krallığın ve şehrin kimliğini yansıtan bir estetik algısı, sağlam malzeme ve işçilik… Geçmiş dünyaların günümüzden ne farkı var? Üstelik bu kadar imkanımız varken. Günümüzde bu kadar teknolojiye ve bilgiye maruz kalmamıza rağmen nasıl bu kadar sığ ve basitliğe kaçabiliyoruz her alanda. Çeşitlilikten tek düzeliğe geçiyor sanki dünya. Elimizde ki bol ve çeşitli imkanlarla üretkenlik, estetik ve faydadan yana olmak yerine neden kaptırdık kendimizi basitliğe, tek düzeliğe? neden sadece ayak uyduruyoruz? Bu soruların birçok farklı ve mantıklı cevapları olabilir. Gelişen rekabetçi dünya, teknoloji savaşları, insanların yoğun iş hayatı, şehir hayatı gibi. Ama bazen aklıma takılan bir husus var. Üretmek, idame ettirmek ve gelişmek insanın genlerinde var.

Hepimiz kendimizi yoğun eğitim ve iş hayatında bulurken belki de bazı şeyleri unutuyoruz. Gelecek kaygılarımız, hırslarımız, problemlerimiz bizi durup bir düşünmekten bu kadar alıkoymamalı. Hayat akıp giderken sorgulama kabiliyetimizin körelmesine bu kadar fırsat vermemeliyiz. Belki de bütün bu soruların cevabı yalnızca biraz düşünmek ve sorgulamak. Geçmiş ve bugünü kıyasladığımda da bunu görüyorum. İnsanların düşünme ve sorgulamaya çok zaman ve fırsatları vardı. Birçok akımın, fikrin ve icadın çıkma nedeni de budur aslında. Bugün akıp giden hayatta daha çok kazanırken, rütbe atlarken, daha iyisinin peşindeyken, hayatımızı anlamlı kılacak şeylerden yoksunuz ve en korkuncu bunun farkında bile değiliz. Bizi biz yapan değerleri görmezden gelerek, geçiştirerek somut şeylere kaptırdık kendimizi. Algılarımızı yitirdik ve robot gibi bir hal almaya başladık. Gerçi algı işini de robotlara bıraktığımız bu devirde belki de düşünmeye ve hissetmeye ihtiyacımız kalmadığını düşündüğümüzden kaynaklanıyor bu sorun. Yukarıdan bakıldığında sanki sıraya sokulmuş, aynı yöne giden ve aynı tip insanlar görüyorum. Endişe duyduğum şey insan olduğumuzu hatırlayabilmek, yaşamak ve gelişmek için unuttuğumuz şeylerin farkına varmak ve ne kadar değerli olduğumuzu hatırlamak. Hep yoğun hayat tempomuzdan şikayet ediyoruz fakat belki de bir şeyi unutuyoruz. Düşünüyorsak varız.

nedir.org

Bonus:

Yaşamak ümitli bir iştir sevgilim. Yaşamak seni sevmek gibi ciddi bir iştir.”

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yani ağır bastığından.

Nazım Hikmet

--

--

Burhandevran
BurhanDevran

“Everyone wants to know, but does not want to learn. I want to learn.”