Kazanmamıza Mal Olacaksa da Doğruyu Yapalım Mı?

Cem Fante
Cem Göncü ve Fante ile Günün Gazeteleri
2 min readSep 8, 2019

Bizim bir kulüp DNA’mız var. Hak edilmemiş hiçbir başarıyı istemeyiz. Fakat öyle de bir mağduriyet geçmişimiz var ki, şampiyonluk kupasını sezon başlamadan federasyon binasından alıp kaçmak dahil neredeyse her şeyi yenilen haklarımızla rasyonalleştirebiliriz. Birkaç sezon üst üste, maç başı üç yanlış penaltıyla şampiyon olsak, hesap kesildiğinde alacaklı çıkarız.

Rakiplerimiz “haram helal ver Allah’ım, fakir kulun yer Allah’ım” diye ortada geziyor. Adil olmaya çalışmanın enayilik, sessizliğin acizlik ve agresif davranmamanın zayıflık kabul edildiği bir spor fikir ortamını soluyoruz. Mücadelemizi bir spor sahasında değil düşmanın acımasız olduğu, kimsenin esir alınmadığı bir savaş alanında yapar gibiyiz. Erdemli olmanın alay konusu yapıldığı bir coğrafyada didaktik kısa film kahramanı Doğru Ahmet gibi başarı kovalıyoruz.

Yani hiç kimseye bir açıklama ya da kendimizi anlatma borcumuz yok. Kendi kendimize koyup kendi evlatlarımızı yargıladığımız çıtalar yeterince yüksek. İçimizden olana elden daha acımasız, yanlışlıkla lehimize bir hata yapıldığında koşa koşa teslim olup günah çıkartmaya giden fertleri olan, doğruyu yapmaya niyetli ama neyin doğru olduğu konusunda biraz kafası karışık, nevi şahsına münhasır bir camiayız.

Kısaca başlıktaki soruya vereceğimiz cevap bizden başka kimseyi ilgilendirmez. Ama yine de sanki bunun üzerinde aramızda konuşmalıyız.

Hemen “evet” demenin çok kolay olduğu sorulardan aslında. Fazilet sinyali çakmaya uygun, kendi karakterinde de bu değerlerin olduğuna dair paralelliklere işaret etme fırsatı veren, mesela kimsenin sonrasında “oyuncumuz şampiyonluğu getirecek golü elle attığını itiraf ederse sizin ne reaksiyon verdiğinizi takip etmeyeceği” türden, üfürmeye müsait.

Oysa içimizde “kötülük” olmadığını düşünerek kendimizi kandırıyoruz. Zaten iyilik de bir bireyde tek başına barınabilen bir şey değil. Önce kendimizin de, en azından fırsat verilse, rakiplerimizin yapabildiği her şeyi yapabilecek potansiyelde olduğumuzu kabul edelim. Yanlışı yapma şansınız yoksa, yani eşi benzeri olmayacak şekilde kötülük elinizden gelmiyorsa, zaten doğruyu seçmek bir erdem değildir. Bence tam olarak, pozisyonun penaltı olduğunu görüp, yine de itiraz etmek için yanıp tutuşmak, ama sıkılmış dişlerinin arasından “penaltı a… k…” demektir Beşiktaşlılık.

İşte bize bu içimiz yana yana, hafiften kendimize de söverek, doğruyu söyleten ne ve o çizgi ne kadar ileriden geçiyor, onu arıyoruz.

Sadece kötü ve iyi arasında tercih yapmak da değil.

Futbol piyasasının önümüze koyduğu yıldız transfer kovalama işlerinden, mali durumun aslında emrettiği kendi yağıyla kavrulma meselesine kadar; bize yakışan, bize gereken, Beşiktaş için doğru olan neyse onu yapalım, ona dönelim diyor musunuz?

Genç oyuncuların oynamasını seviyoruz, ki DNA’mızın parçasıdır bir bakıma ve fakat 18 yaşında Messi’yi babamda oynatır, Güven’i oynatıp gerekirse şampiyonluk kaybetmeye razı mısınız mesela?

Beşiktaş’ın borçları canımızı yakıyor tamam da, iki-üç sezon transfer yapmayacağız alt yapıdan oyuncu monte edeceğiz deseler tepkiniz ne olur?

Kazanacağımız maçta oyuncumuz doğruyu söylediği için puan kaybetsek o hafta “aferin” diye böbürlenir, rakibimiz o puanla sezon sonu şampiyon olup sevinirken, “geri zekalı sana mı kaldı” der misiniz?

Şartlara, başkalarının ne yaptığına ve zamanın ruhuna aldırmadan her durumda doğruyu yapan bir kulübümüz olsa, sevinmek için şampiyonluğa ihtiyacınız olur mu?

Biraz tartışalım istiyorum. Ezber konuşup slogan atmadan, gerçekten düşündüklerinizi merak ediyorum.

--

--