Genç Anneler ve Lady Diana Spencer

Hande
Ciddi Geyik
Published in
4 min readJul 17, 2015

-Çünkü annemi özlediğimden dolayı-

Annem beni kucağına aldığında, yuvarlarsak, benim şimdiki yaşlarımda falandı. On sekizinde evlenen bir hatun olmamasına rağmen, ilkokulumda, ortaokulumda, lisemde, ilk üniversitemde benim için en genç annelerden biriydi –hâlâ öyle. Genç olduğu için hep hayat dolu gelirdi bana. Birlikte kafa dinlendirici -bu sıfat öbeğini ondan öğrendim, yorgun argın işten geldiğinde yine başka işlerle uğraşırken bir pembe dizi izlemek onun kafasını boşaltıyordu- Meksika ve Brezilya dizileri izleyerek Cenk & Erdem Beylervari Müebbet Muhabbet yapmaktan tutun, dönemin revaçtaki yemek programlarını izleyip günün tarifinde ne varsa fırlayarak yapmaya kadar bir anne ve küçük kızının bir kardeş doğum izni müddetince yapabileceği en “çatlak” zaman geçirmeleri yapardık birlikte.

Sonra bir gün… O gelmeyesice bir gün ortalığa arsızca serilmiş bir bavul görürdüm:

-Anne yine mi eğitim, İstanbul’a mı gidiyorsun?!

Annem susuyorsa yol gözükmüş demekti. “Yok annecim, yazlık kışlık değişimi yapıyorum ehehe.” diye gülerse bayramım olurdu o cümle. Olsun, bavul benim için tam bir pisliktir.

— -

Mahallenin diğer sakinlerinin soy ağacını ve çoluk çocuk çetelesini tutan teyzeler bile inanamazdı annemin benim annem olduğuna. “Kız annen seni kaç yaşında doğurdu? Şu anda kaç, yirmi beş yaşında mı?” diye yolumu keserlerdi. Harbiden de ben ortaokula giderken bile taş çatlasın yirmi beş gösteriyordu kendisi. Lise 1'den sonra falan benimle ilk kez tanışan uzaktan aşina simaların “Aa merhaba, kardeşiniz mi?” sorularına alışacaktım artık fakat hiç sinir olmadım. Hoşuma bile gidiyordu. Kısacası, kaç yaşında olursa olsun annem yirmi beşti tamam mı!

— -

Lady Diana’yı hepimiz biliriz. Annem çok severdi bu “mazlum” Galler prensesini. Hayatı hakkında belgeseller izler, belki de kitaplar okurdu. Onun o sarayda çok acı çektiğini düşünürdü, özgürlüğü elinden alınmış bir kafes kuşu gibiydi prenses onun için. Gerçekten aşık olmasa Charles’a, kendini böyle bir mapus hayatına asla kapatmayacağını düşündüğünden emindim.

On sekizinde saraya gelen bu genç ve güzel kadın, saray ehli için bir kınalı yapıncaktı adeta. Kütüğü “tutmasına” rağmen orası için “görgüsüz”, “kaba” ve “avam”dı. Ayrıca bu kadar halktan olacak ne vardı.

Diana, kasıntı kraliyet masalarında ona iğrenircesine bakan gözlere, kılığına kıyafetine karışıp onu döpiyese endekslemek isteyen sözlere hep göğüs germişti. Neşesinden bir şey kaybetmemiş görünüyordu, henüz çocuk denecek yaşta dünyanın en büyük kolonizasyonlarına beyin olmuş bu saraya gelmenin idrakine varması beklenemezdi. Ya da bunu düşünebilecek kadar zekiydi de kâle almıyordu çevresini.

Annem bana paten kaymayı çok sevdiğinden bahsetmişti onun. Hatta bir keresinde sarayın içinde bir oraya bir buraya paten sürmeye kalkmış, Külkedisi’nin kız kardeşlerivari bakışlar altında bunu yapmış da. Bir merdivenden diğer merdivene Manhattan’ın Harlem sokaklarında “it dalaşına tutuşan varoşlar” gibi hareketler yapan bu kız nasıl sevilsindi, bittabii eziklenecekti. Ama işte şartlar… Diana hem Protestan hem de İngiltere Kilisesi’ne mensup olması dolayısıyla bir gelinde aranan şartları sağlıyordu ne de olsa. Ayrıca Charles’ın da sansasyonlardan bir an önce kurtulup bürokratik olarak helal süt emmiş bir kızla derhal evlenmesi gerekiyordu.

Halbuki Charles hâlâ Camilla’ya aşıktı, evlilik onu ailesinin istediği yönde değiştirememişti anlaşılan.

Diana, kocasının onu sevmesi için çok uğraşmış. Birkaç kez kendine zarar dahi vermiş ama olmamış. İlk doğumdan (William) sonra başlayan blumia nevrozası huzursuzluklardan sonra daha da ağırlaşmış.

Nihayetinde bu çift boşandı. Bir ton BBC, CNN tantanası ve saire aldı götürdü falan filan.

— -

Bir gün televizyonda bitirilmiş ve üstüne basılmış, top oynamalık teneke kutu gibi olmuş siyah bir araba gördüm. Annem donuk donuk ekrana bakıyordu. Alt yazı şeritleri ve sağlı sollu son dakika bannerları çılgın gibi akıyordu. Diana ölmüştü. Feci bir kaza ile hem de.

Birkaç zaman sonra, 98 yılının yazındaydı ve muhtemelen annem yıllık izindeydi, oturmuş Diana’nın kraliyet cenazesini izliyorduk annemle. Annem hüngür hüngür denebilecek kadar ağlıyordu ama sessizdi, hüngür hüngür iç çekiyordu diyelim. Uzun zaman onu yaşı, giyim tarzı, saçı başı ve bilimum dış görünüşüyle kendisiyle çok bağdaştırdığı için bu kadar ağlamasına anlam verememiştim belki, oysa ben de ondan Diana sevgisini kapmıştım neticede.

Yıllar sonra, annemin ona neden bu kadar üzüldüğünü adım adım çözer oldum. Annem, aslında Diana’da gördüğü kendine ağlıyordu. Ne soylu bir aileye patenci bir gelin olarak gitmiş ne de blumia olmuştu ama elbette olayların birebir seyretmesi gerekmiyordu. Annem kendi naifliğini, sessizliğini, haz edilmeyişlerini, göğüs gerişlerini görmüştü onda. Ve Spencer’ın bir karanlık tünelde ansızın son nefesini vermesine alışamamıştı bir türlü.

Ve kraliyet kendinden olmayanı asla kabul etmiyordu. Bürokrasisi “Uygundur.” dese soy sahibi prensi, prensi “Seviyorum ülen!” dese bürokrasisi kabul etmiyordu. Anneme göre asla etmeyecekti de, yalnızca İngiliz kraliyeti değil; kendi hayatlarımızın heykelleşen ve daha sonra putlaşan kraliyetleri de.

Beynime nasıl işlemişse, yıllar sonra Prenses Diana’nın oğlu Prens William “kraliyet dışı” bir gelin alınca ister istemez “ölü gelin” olarak baktım Middleton’a uzun bir müddet. Beynime girmiş sanırım: “Kraliyet öldürür!”
İnşallah öldürmez tabii.

Zaten öldürürse de kendi bilir. Zira şahsımca, olay asalet ve güzelikse, bu oluşumun en asil iki gelini Diana ve Kate’tir. Anneden gelen şovenistliğim var benim bu konuda, Canterbury psikoposu falan dinleyemiyorum.

Annem yarın sabah dokuz gibi yanımda olacak inşallah. Bunları yazdığımı söyleceğim. “Allah’ım ya yazdın mı!” diyecek belki ama sonra da gülecek. Anlayacak. Çünkü nahif. Ve yirmi beş yaşında.

--

--

Hande
Ciddi Geyik

A gist of intense niceties in case of amazement. Publishing coordinator, editor, proofreader, translator. http://about.me/handeyildirim