Bilimin En Zor Problemi: Müziğin Sesini Duyanlar— Muharrem Ayar

CogIST
CogIST
Published in
10 min readFeb 22, 2024
Görsel Midjourney AI ile oluşturulmuştur. Prompt engineer: Elif Taştekin

Yazar: Muharrem Ayar
Editör: Neslihan Çalışkan

“Bilimin En Zor Problemi” serisinin tüm yazılarına buradan erişebilirsiniz.

Muharrem Ayar, Boğaziçi Üniversitesi Dilbilim Bölümü Mezunu. İşaret dili dilbilimi, dil edinimi ve dil evrimi konularıyla ilgileniyor. Şu anda Max Planck Enstitüsü’nde asistanlık yapıyor.

Selamlar! Protodilin hangi kanaldan ve nasıl ilerlediği üzerine olan yazıların sonuncusuna gelmiş bulunmaktayız. Bu yazıda öncelikle müzik ve dil arasındaki benzerliklere odaklanacağız. Sonrasında ise müziğin protodil açısından katalizör olduğunu savunan bilim insanlarının argümanlarını konuşacağız.

Müzik Bir Dil midir?

Müzik hem müzisyenler hem de müzik dinlemeyi seven insanlar tarafından oldukça sıklıkla dile benzetilir. Hatta, müziğin evrensel bir dil olduğunu söyleyen insan sayısı da epey fazladır. Böyle bir teşbihte bulunduğumuza göre müziğin belli açılardan dile benzediğini elbette ki kanıtlamamız gerekiyor.

Müzik ve dil arasındaki benzerliğe bariz olanları aradan çıkararak başlayabiliriz. Jackendoff’un (2009) da öne sürdüğü üzere müzikle dil arasında hemen aklımıza gelebilecek 4 adet benzerlik bulunmaktadır. Bunlar:

- İnsanlar dışında hiçbir hayvanda müzik ya da dil gibi karmaşık bir sistem bulunmamaktadır.

- Hem müzik hem de dil sessel-işitsel kanal üzerinde gerçekleşebilmektedir.

- Kültür, dilin ve müziğin şekillenmesinde önemli bir rol oynamaktadır.

- Her kültür müzik ve dili birleştirebilmektedir.

Aklımıza hemen gelebilecek şeyleri geçtiğimize göre, müzik ile dili sözdizimsel bir bağlamda karşılaştırabiliriz.

Patel’in (2003) tanımına göre sözdizim birbiriyle bağlantısı olmayan birimlerin birleştirilmesini kontrol eden kurallar bütünüdür. Hem dil hem de müzikte anlamsız ünitelerin başıboş bir şekilde bir araya gelmediği, aksine kuralların oldukça önemli rol oynadığı söyleniyor. Aşağıdaki şekil ile bu benzerliği daha iyi açıklayabiliriz.

İngilizce bir cümle ile müzik notalarının sözdizimsel ağacı (Jackendoff, 2009, Şekil 1)

Görüleceği üzere, herhangi bir cümlenin ya da nota öbeklerinin bir ağacını çizdiğimizde üniteler arasında bir ilişkinin olduğunu görebiliyoruz. Bu ağaç dallarının yarattığı ilişkilerden yola çıkarak Lerdahl ve Jackendoff (1983) Üretici Tonal Müzik Teorisi (İng. Generative Theory of Tonal Music, buradan sonra ÜTMT) adını verdikleri bir teori ortaya atmışlardır.

Lerdahl ve Jackendoff (1983) ÜTMT’yi tanımlarken dört adet hiyerarşik süreçten bahsetmektedir. Bu hiyerarşik süreçler, dinleyicinin müziği anlamlı ünitelere böldüğü gruplandırma yapısı, dinleyicinin müzik vuruşlarına atfettiği ölçü yapısı, duyulan ritimler arasında perdelerin ne kadar önemli olduğuna karar veren zaman eksiltme ve bir parça içinde gerilim ile çözünmeler arasındaki perde dengesini koruyan uzatımsal eksiltmedir. Bu dört hiyerarşi müzik grameri içerisinde tek başına bulunmuyor. Bu noktada hiyerarşilerin düzgün çalışabilmesi için üç adet kural bulunmakta. Bu kurallar, her bir elemanın şartlarını belirleyen iyi-biçimlenme kuralları, iyi biçimlenmeyen öbekleri iyi biçimlenmiş gibi göstermek için sınırlı bir şekilde değiştiren dönüşüm kuralları ve son olarak dinleyicinin bir parçayı nasıl duyduğunu belirleyen tercih kurallarıdır.

Her ne kadar ÜTMT’nin oluşturduğu tablo şu anlık müzik ile dil arasında yüksek bir benzerlik olduğunu gösterse de aralarında belli başlı farklılıklar mevcut. Bu yüzden kısaca bu farklılıklardan da bahsedelim.

Slevc’e (2012) göre müzik ile dil arasındaki en büyük farklılık anlam alanında yatıyor. Her ne kadar müzik ve dil anlam aktarımı konusunda kendi içlerinde bir yönteme sahip olsalar da dilin anlamı karşıya iletme yöntemi müzikten oldukça farklı. Müzik duygusal, kültürel ya da estetik anlamlar barındırabiliyor. Öte yandan, dilin anlam verme yöntemi özellikle göstergeci ve önermeci bir yerden geliyor. Yani, dil içerisinde bulunan çoğu cümleyi mantıksal gösterimlere dönüştürülebiliyor. Benzer bir karşılaştırma Jackendoff (2009) tarafından da yapılmakta.

Fitch (2006) de müzik ve dil arasında belli başlı yapısal farklılıkların bulunduğunu söylüyor. Bunlardan ilki müziğin ve dilin tonu nasıl kullandığı. Ton, müzik çeşitleri ve kültürler içinde belli aralıklar içerisinde kullanılabilirken, dilde ton oldukça değişkendir. Benzer şekilde, dilin tonlama ve “ritim” açısından daha çeşitli olduğunu da söyleyebiliriz. Ama müziğin genel olarak tahmin edilebilir kalıplar ve örüntüler içerisinde gerçekleştiği görülmektedir.

Bu bağlamda, müzik bir dildir diyemesek bile müziğin dile oldukça yakın bir benzerlik taşıdığını söyleyebiliriz. Zaten bu büyük benzerlik sebebiyle dil evrimi tartışmalarında müziğin yer aldığını görebiliyoruz. O zaman şimdi müziğin dilin evrimini tetiklemek konusunda nasıl bir rol oynamış olabileceğine de bir bakalım.

Bi’ Kuple Protodil

Dil evriminin müzikle ilişkisinin olabileceği teorisi evrimsel bir bağlamda ilk olarak Charles Darwin tarafından karşılaştırmalı bir şekilde ortaya konulmuştur (Darwin, 1871). Darwin (1871) insanlar ile üst seviye ve alt seviye hayvanların bilişsel becerilerini karşılaştırırken dil konusuna da değinmektedir. Dil gibi üst bilişsel bir becerinin nasıl evrimleşmiş olabileceği konusuna değinirken, Darwin (1871) diğer hayvanların sesleriyle ne kadar üretken olabildiğinden, insanların “içgüdüsel” sesli tepkilerinden ve doğadaki seslerden bahsediyor. Aynı zamanda, insanların dil becerisinin sessel-işitsel kanal üzerinden incelenmesinin dil evriminin merkezinde olmaması gerektiği ve esas evrimsel sürecin insanların beyninde gerçekleştiği de belirtiliyor. Son olarak da insan jestlerinin ve taklit becerilerinin insan dilinin gelişmesine yardımcı bir konumda olabileceği belirtiliyor. Her ne kadar Darwin (1871) bu konuda çağının ötesinde bir iş çıkarmış olsa da biraz daha modern iterasyonlara bakmamız gerekiyor.

Bu konuda Fitch’in (2013) Darwin’in (1871) öne sürdüğü hipotezi ele alarak modern çalışmalar ve veriler ile nasıl güncellediğine bakabiliriz. Fitch’in (2013) ilk güncellemesi ya da eksik bulduğu diyebileceğimiz yer Slevc’in (2012) de bahsettiği üzere anlamsal düzlemdir. Fakat Fitch’in (2013) anlamsal düzleme bakış açısı iki aşamadan oluşuyor. İlk aşama öbeksel anlam iken ikinci aşama sözcüksel anlam. Fitch’e (2013) göre Darwin (1871) sözcüksel anlam konusunda yeterli bir iş çıkarıyor fakat öbeksel anlam konusuna (doğal olarak) hiç değinmiyor. Öbeksel anlam konusunda sadece taklit seslerin ya da insanların içgüdüsel seslenmelerinin yeterli olmayacağını savunan Fitch (2013) Jespersen’in (1922) ortaya koyduğu bütüncül protodil kavramının bu konuda açıklayıcı olduğunu savunuyor. Tallerman’a (2007) göre bütüncül protodil içerisinde kullanılan çağrıların herhangi bir analitik değeri yoktur. Yani, bu bütüncül sözceleri herhangi bir cümleyi analiz ettiğimiz gibi daha küçük birimlere ayıramıyoruz. Bu açıdan bütüncül protodil diğer hayvanların kullandığı çağrılara oldukça benziyor.

Fitch (2013) de bu konuda bütüncül protodil gibi bir protodil teorisinin müziksel protodil teorisiyle birleştirilerek öbeksel anlam konusunda bizi çözüme ulaştırabileceğini savunuyor. Fitch’in (2013) mantığına göre eğer elimizde önermeci bir anlam bakımından bütüncül sözceler var ise dilin evrimi süreci içerisinde bütünsel sözceleri analiz ederek sözcüklere (dolayısıyla sözcüksel anlama) ulaşmak daha kolay olacaktır.

Fitch’in (2013) güncellediği diğer bir alan ise cinsel seçilim noktasında karşımıza çıkıyor. Bu noktada, eğer bir özellik cinsel seçilimle alakalı ise, bu özelliğin bir biyolojik cinsiyette daha gelişmiş olduğunu ve bu özelliğin ortaya çıkışının yetişkinlikte gerçekleştiği öne sürülüyor. Bu bağlamda Fitch (2013), bu konuya açıklık getirebilmek için üç adet açıklamanın olduğunu öne sürüyor. İlk açıklamaya göre dil evriminin başında dile sadece erkekler sahipti, fakat hayatta kalma ve yavrularla iletişime geçmenin hayatta kalma açısından oldukça önemli olması sebebiyle dişilerde ve yavrularda da dil yetisini görmeye başladık. Başkalarının hayatta kalmasını sağlayacak düzeni sağlayan bir akraba seçilimi senaryosu hem dişilerde hem de yavrularda dili görmemizin sebebini açıklayabilir (Fitch, 2013).

İkinci açıklamada ise dil yetisinin ve erken aşamalarda müziksel protodilin hala cinsel seçilim üzerinden devam edebileceği açıklamasıdır. Bu noktada insan ilişkilenmesinin diğer hayvanlardan daha farklı olduğunu ve iki cinsiyetin de daha iyi partnerler için yarıştığını söyleyen Fitch (2013), dişi kuşların kuş ötüşünü Darwin’in (1871) sandığından daha fazla kullandığını öne sürüyor. Fakat, bu açıklamanın geçerli olması Fitch (2013) için daha düşük bir olasılığa sahip. Son açıklama ise cinsel seçilimin dil evriminde herhangi bir yeri olmadığı, fakat anne ve yavrunun bağ kurma sırasında müzik kullanımı sebebiyle yetişkinlerin birbirleriyle müziksel protodili kullanarak anlaştığıdır. Bu noktada, müziksel protodil dil evrimi sürecinde bir yan ürün olarak karşımıza çıkıyor.

Darwin’in (1871) teorisini güncellediğimize göre, Fitch (2013) ile oldukça aynı fikirde olan Kirby’nin (2012) müziksel protodilin evrimsel sürecini nasıl zaman çizelgesine oturttuğuna bakalım. Kirby’ye (2012) göre bu evrimsel süreç beş aşamadan oluşuyor. Bu aşamalar:

- İnsanlar ilk başta çok basit bir düzeyde eşzamanlı iletişim yoluna sahipti. Buna sahip olmamızın sebebi özellikle topluluk üyelerini tanımak ve iş birliği yapmak içindi.

- Bu, zaman içerisinde bireylerin seçilime ne kadar elverişli olduğunu belirten bir sisteme evrildi. Sistem de bu bağlamda daha karmaşık bir hal aldı. Bunun sebebi Kirby (2012) için insanların kendilerini ehlileştirmesi. Bu düşünceye kanıt olarak ehlileştirilen kuşların daha karmaşık ötüşler gerçekleştirdiği Kirby (2012) tarafından öne sürülüyor.

- Bu süreçler sonucunda birbirimize karmaşık temaları iletebileceğimiz zengin bir sisteme sahip olduk. Kirby’ye (2012) göre ötmeyi öğrenen her tür bunu yapabilir ama insanların birbirlerinin karmaşık iletişim niyetlerini anlama ve bunun gibi bir iletişimde bulunmaya yönelik motivasyonu aradaki en büyük fark oldu.

- Sonrasında ise protodile benzer bir kavram edindik ve müziksel öğeleri bir tarafa bıraktık. Bu protodil sisteminde ise önemli olan hayatta kalma ya da seçilim değil, insanların kendini ifade etmesi oldu.

- En son olarak da kültürel süreçler dili müzikten iyice ayırdı. Böylelikle, dil öğrenilebilirlik ve sözdizimsel öğeler ortaya çıktı. Sözdizimsel öğeler kurulan anlamsal bağların bir yansıması olarak ortaya çıktı.

Genel hatlarıyla müziksel protodilin tanımını böyle yapabiliriz. Fakat, bu yazıda kesinlikle bahsetmemiz gereken bir isim ve kendine ait bir protodil anlayışı var. Yine müzikten ve seslerden oldukça etkilenen bir protodil anlayışı olmasının yanı sıra kendi içerisinde sahip olduğu dinamikler de mevcut.

Şarkılar Seni Söyler

Protodil kavramının yeni oturmaya başladığı ve popülerlik kazandığı zamanlarda Dunbar (1993) dil evriminin daha çok sosyalleşme ve sosyal ihtiyaçları giderme konusu etrafında gerçekleştiğini öne sürdü. Bu noktada Dunbar (1993), primatların ne kadar sosyal canlılar olduklarını vurgularken beyin boyutunun ve primatların birbirlerini tımarlamasının topluluğun sosyal sağlığı açısından oldukça önemli olduğunu öne sürmüştür. Dil evriminin de bu bağlamda oldukça önemli olduğunu, çünkü giderek büyüyen topluluğun her bir bireyinin tımarlanması için gerekli güç ve zaman olamayacağı için insanların dili bir sosyal güvenlik aracı olarak kullandığını öne sürmüştür. Sonrasında ise Dunbar (1996) bunun dedikoduya bağlı olabileceği ve insanların kendi aralarında kurdukları küçük gruplar sayesinde topluluk içindeki yerlerini sağlamlaştırdığını söylemiştir. Peki, müziksel protodilin bu konuyla tam olarak alakası ne? Bu soru ise Dunbar (2016) tarafından cevaplanıyor.

Dunbar’a (2016) göre insanların sosyal ilişkileri devam ettirebilmesinin yolu sessel tımarlamadan (vocal grooming) geçiyor. Bu sessel tımarlamanın ilk adımı ise gülmek. Gülmek insanlarda diğer primatlarda olduğundan daha farklı bir şekilde gerçekleşiyor. İnsanların gülmesi akciğerlerde hava boşalmasına yol açan tek bir seferde gerçekleşirken, diğer primatların gülmesi daha çok nefes alıp vermeler arasında gerçekleşiyor. Gülmenin neden önemli olduğunu da açıklayan Dunbar (2016) dört adet sebep sayıyor, bunlar gülmenin oldukça sosyal bir davranış olması, istem dışı olması, dile ihtiyaç duymaması ve gülmeyi diğer primatlarla da paylaşıyor olmamız. Gülme özellikle sosyal yönden oldukça önemli çünkü sessel tımarlama gibi bir sosyal olguya yol açıyor ve bu sayede bir birey bir başka bireyi tımarlayacağına birden fazla bireyi tımarlayabiliyor.

Öte yandan, gülmek sadece bir noktaya kadar etkili bir araç. Evrimleşme sürecinin içerisinde gittikçe büyüyen toplulukların sessel tımarlanması için başka bir mekanizmaya ihtiyaç duyuyoruz. Bu da Dunbar’a (2016) göre şarkı söylemek ya da korolanmak. Bu bağlamda şarkı söylemek ile gülmek nefes kontrolü ve bölümleme gibi iki önemli özelliği paylaşıyor. Sessel üretim sırasında uzun öbeklerin sözdizimsel olarak bölümlenmesi ve bunu gerçekleştirirken nefesini kontrol edip öbeği söyleyebilmek şarkı söylemenin oldukça önemli kısımlarını oluşturuyor. Bunun üstüne, insanların akciğer ve ötümleme konusunda gelişmelerinin gerektiğini savunan Dunbar (2016) konuşmanın da bu zamanlarda ortaya çıkmış olabileceğini savunuyor.

Gülmek ve şarkı söylemek arasındaki bir diğer önemli benzerlik ise endorfini artırmasına ek olarak bireylerin kendilerini bir gruba ait hissetmesi ve sosyal bağların kuvvetlenmesini sağlamalarıdır. Dunbar (2016) sosyalleşmenin önemine vurgu yaparak çalışmasını devam ettiriyor fakat bu yazının amaçları doğrultusunda bu kadarını bilmemiz bize yeterli olacaktır.

Bu noktada Dunbar’ı (1993, 1996, 2016) müziksel protodili savunan diğer araştırmacılardan ayıran en önemli etmen ortaya konulan sosyal yapı ve topluluk algısı. Diğer araştırmacılar müziksel protodilin ortaya çıkışına daha rekabetçi bir yerden yaklaşırlarken, Dunbar’ı tam olarak farklı kılan şey insanların ve diğer primatların sosyal canlılar olmasını vurgulaması.

Ortaya Karışık

Görülebileceği üzere, insan dilinin ortaya çıkışı keskin çizgilerden oluşmuyor. Zaten bilimin en zor probleminden de ne beklenebilirdi ki? Sözcükler, jestler, şarkılar ve müzik arasında gidip gelen protodilin ortaya çıkış serüveninde değinmemiz gereken son bir protodil anlayışı kaldı, o da taklitçi protodil. Fitch’in (2017) tanımıyla taklitçi protodil daha önceki protodil modellerinin öne sürdüklerini içeren bir protodil anlayışı. Temelinde önermeci anlamdan yoksun grup ritüellerinin bulunduğu taklitçi protodil hem seslenmelerin hem müziğin hem de jestlerin dilin ortaya çıkmasında bir rol oynadığını söylüyor. Benzer şekilde, Bickerton (2007) da protodilin ortaya çıkış sürecinde insanların elinde araç olarak ne varsa kullandığı kanısında. Donald (2016) da taklitçi protodili bilimsel bir çerçeveye oturtarak insanların hem bilişsel becerilerinin hem de dil yetilerinin zaman içerisinde nasıl evrimleştiğini kültürel ve taklitçi bir bağlama oturtuyor.

Sonuç

Müziksel protodil, daha önce konuştuğumuz protodil teorilerinden daha eski olsa da hala güncelliğini korumakta. Bunun en büyük sebebi ise müzik ve dilin oldukça benzer mekanizmalar olmasından kaynaklanıyor. Gerek insanların basit müzik yeteneklerinin varlığı gerekse de müzik ile dil arasındaki yapısal benzerliklerden ötürü müzik hala dilin evrimi için önemli bir yerde bulunuyor. Pek tabii ki müzik ve dil arasında özellikle anlam açısından farklılıklar mevcut olsa da yetiler arası aktarımların yapıldığı da düşünülebilir. Bu konuda sosyalliği ön plana taşıyan Dunbar gibi isimler olsa da esas karşılaştırma noktaları genellikle aynı kalıyor.

Daha önce bahsetmediğimiz taklitçi protodil ise dil evrimi sürecinde insanların ellerinde ne varsa onu kullandığına dair bir teori. Dunbar’a benzer bir şekilde sosyalliğin ve topluluk olmanın önemine vurgu yapan Donald, bilişsel evrimin ve kültür kavramının dil evrimini nasıl etkileyebileceğini de hesaba katıyor.

Evet, protodil konusunu burada bitiriyoruz. Fakat henüz bilimin en zor probleminin en büyük tartışma konularından bir tanesini inceleyebilmiş değiliz. Şu zamana kadar dilin ortaya çıkışından genellikle adım adım evrimleşen bir şey gibi bahsettik. Önümüzdeki yazılarda sırasıyla dilin adım adım evrimleşen bir şey olduğunu savunan ve dilin aslında bir anda ortaya çıkmış bir şey olduğunu savunan araştırmacıların iddialarına bakacağız.

Referanslar

Asano, R., & Boeckx, C. (2015). Syntax in language and music: what is the right level of comparison? Frontiers in Psychology, 6. https://doi.org/10.3389/fpsyg.2015.00942

Bickerton, D. (2007). Language evolution: A brief guide for linguists. Lingua, 117(3), 510–526. https://doi.org/10.1016/j.lingua.2005.02.006

Darwin, C. (1871). The Descent of man.

Donald, M. (2016). Key cognitive preconditions for the evolution of language. Psychonomic Bulletin & Review, 24(1), 204–208. https://doi.org/10.3758/s13423-016-1102-x

Dunbar, R. (2016). Group size, vocal grooming and the origins of language. Psychonomic Bulletin & Review, 24(1), 209–212. https://doi.org/10.3758/s13423-016-1122-6

Dunbar, R. I. M. (1993). Coevolution of neocortical size, group size and language in humans. Behavioral and Brain Sciences, 16(4), 681–694. https://doi.org/10.1017/s0140525x00032325

Dunbar, R. I. M. (1996). Grooming, gossip and the evolution of language.

Fitch, W. T. (2006). The biology and evolution of music: A comparative perspective. Cognition, 100(1), 173–215. https://doi.org/10.1016/j.cognition.2005.11.009

Fitch, W. T. (2013). Musical Protolanguage: Darwin’s Theory of Language Evolution Revisited. In J. J. Bolhuis & M. Everaert (Eds.), Birdsong, Speech, and Language: Exploring the Evolution of Mind and Brain (pp. 504–519). The MIT Press.

Fitch, W. T. (2017). Empirical approaches to the study of language evolution. Psychonomic Bulletin & Review, 24(1), 3–33. https://doi.org/10.3758/s13423-017-1236-5

Jackendoff, R. (2009). Parallels and Nonparallels between Language and Music. Music Perception, 26(3), 195–204. https://doi.org/10.1525/mp.2009.26.3.195

Jespersen, O. (1922). Language, its nature, development and origin.

Kirby, S. (2012). Darwin’s musical protolanguage: an increasingly compelling picture. In P. Rebuschat, M. Rohrmeier, J. A. Hawkins, & I. Cross (Eds.), Language and Music as Cognitive Systems (pp. 96–102). Oxford University Press.

Lerdahl, F., & Jackendoff, R. (1983). An overview of hierarchical structure in music. Music Perception, 1(2), 229–252. https://doi.org/10.2307/40285257

Patel, A. D. (2003). Language, music, syntax and the brain. Nature Neuroscience, 6(7), 674–681. https://doi.org/10.1038/nn1082

Slevc, L. R. (2012). Language and music: sound, structure, and meaning. WIREs Cognitive Science, 3(4), 483–492. https://doi.org/10.1002/wcs.1186

Tallerman, M. (2007). Did our ancestors speak a holistic protolanguage? Lingua, 117(3), 579–604. https://doi.org/10.1016/j.lingua.2005.05.004

--

--

CogIST
CogIST
Editor for

We are an independent community which is formed by a group of students who love cognitive science.