Yazar: Esra Mungan
“Geştalt Kuramı ve Bilişsel Psikoloji” serisinin tüm yazılarına buradan erişebilirsiniz.
Dr. Esra Mungan Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde öğretim görevlisi. Başlıca çalışma alanını sözel bellek, müzik belleği ve müziksel biliş oluşturuyor.
Önsöz
Bilişsel bilim doğası gereği birçok alanı bir araya getirmeyi vaad eden, bunu artık klişeleşmiş olan altıgen diyagramla ifade eden bir bilim dalı. Ortaya çıkışından bu yana yaklaşık 60 sene geçmiş olan bilişsel bilimin bu farklı alanları bir araya getirmek ve böylece zihni anlama yolunda bütüncül bir perspektif sağlamak, hatırı sayılır bir yol kat etmek gibi vaadlerini yerine getirip getirmediği veyahut ne oranda yerine getirdiği şiddeti giderek artan bir tartışma konusu. Esra Mungan da özellikle kendi çalışma alanlarından –bellek, müzik bilişi- hareketle bilişsel bilimde yıllardır binlerce araştırmacının çalışmalarına rağmen yol kat edilememesine yol açan bir yanlış, hem de temel bir yanlış olduğunu sezenlerden. Geştalt Kuramı üzerine yaptığı okumalarla bu sezgileri formülize edilmiş bir fikirler bütününe dönüşen Esra hoca bunları 2020 ve 2021 boyunca Nesne dergisinde yayınlanmış üç makalesinde topluyor: “Geştalt Kuramı: Bir Nazariyenin Mazisi, Akameti ve Akıbeti,” “Geştalt Kuramı’nın Az Bilinen Çalışmaları: Bellek,” “Geştalt Kuramı’nın Problem Çözme Üzerine Çalışmaları ve Günümüzün Geştaltı.” Esra Hoca’nın Geştalt Kuramı’na eğildiği, hakkında “bilinen” pek çok yanlışı düzelttiği ve bugünün bilişsel psikolojisine ve bilişsel bilimine dair neler söylediğini ele aldığı bu makalelerini biz de altı yazılık bir yazı dizisi halinde yayınlıyoruz. Böylelikle hem bilişsel bilime dair metodolojik ve felsefi endişeler hakkındaki tartışmaların, hem de Türkiye bilişsel bilim akademisindeki üretimin görünürlüğüne katkı sağlamayı umuyoruz.
Keyifli okumalar,
CogIST
6- Bugünün Geştaltı
Bu bölümde ana başlıklar halinde Geştalt kuramının bugünün bilimsel arayışlarının neresinde yer aldığı veya alabileceğine değineceğiz.
Bilişsel Psikoloji
Geştalt kuramının doğduğu “pınar” algı alanıdır. Bu alanda, örneğin renk algısının nasıl ortaya çıktığını ve tekil, çok basit kimi şekil algısının (kenar, köşe, yatay çizgi, dikey çizgi gibi) iyi kötü beynin hangi bölgesinde gerçekleştiğini bilsek de, daha karmaşık şekillerin algısına dair bilgiler hâlâ çok eksiktir. Bu alanda hummalı bilimsel uğraşlar mevcut olsa da, bunların çoğu bulgularını “parçacıktan entegrasyon yoluyla bütüne varma” bakışı içinde ele alır. Makalelerinde Geştalt ifadesini kullananlar dahi (örneğin, Geştalt kuramının yüzüncü yılı nedeniyle kaleme alınmış Wagemans, Elder, Kubovy ve arkadaşlarının 2012 ile Wagemans, Felder, Gepshtein ve arkadaşlarının 2012 makalelerinde aktarılan güncel çalışmaların büyük çoğunluğu bu gruba girer) en fazla küçük gruplamalar ve şekil-zemin ilişkisine dair kimi dar kapsamlı beyin mekanizması ve modelleri önerir. Bu arada hepsi, kuramın fenomenal tarafını görmezden gelir veya “kesip atar”.20 Ayrıca Geştalt kuramına dair güncel veriler sunan çalışmalar ve derlemeler, kuramın algıya dair kimi önermeleriyle ilişkilidir, onun diğer zihinsel süreçlere dair önermelerine değinilmez bile. Daha önce de dediğimiz gibi, psikoloji camiası genelde, Geştalt kuramının algı alanının dışında da bilgi ve fikir ürettiğinin farkında değildir. Böylesi geniş kapsamlı bir kuramın bu kadar daraltılmış ve “miyop” bir şekilde sunulmasının nedenleri üzerine düşünmek gerekir. Belki bu, yakın zamana kadar bilimde çok baskın olan, daha dar alanlarda uzmanlaşıp o alanın dışında nelerin yapıldığını takip edememekten kaynaklanmış olabilir. Bunun nadir istisnalarından biri, Bregman’ın, işitsel sistemi eşzamanlı uyaran çoklu verilerin nasıl bir birinden ayırtedilebildiğini (“auditory stream segregation/işitsel akış ayırımı”) etraflıca inceleyen işitsel algıdaki kapsamlı ve ufuk açıcı çalışmalarıdır (Bregman, 1994). Bregman adeta Wertheimer’ın işitsel alanda eksik bıraktıklarını tamamlamıştır.
Diğer yandan bellek ve muhakeme/düşünme/karar verme alanyazınına baktığımızda Geştalt tabiriyle hemen hiç karşılaşılmaz. Çok nadiren belki giriş kısmında bahsi edilir ama kuramın içinden bir anlamlandırma ve yeni bilgi ve düşünce üretimi en azından ana akım dergilerinde karşılaşılmaz.21
Gelişimsel Psikoloji
Gelişimsel alanda Geştalt kuramının yine yalnızca görsel algıya dair önermelerinin ele alındığı çalışmalar görürüz, örneğin Spelke, Breinlinger, Jacobson ve Philips’in (1993) çalışması, Quinn, Bhatt ve Hayden’ın (2008) çalışması ve Bhatt ve Quinn (2011) makalesi. Üç makalenin de ortak yanı, Geştalt kuramını bir “doğuştancı” kuram olarak ele almasıdır. Ne yazık ki Amerikan alanyazınında kuram, Köhler’in (örneğin 1938, 1950) çok açık bir şekilde bakışlarının bu olmadığını tüm nüanslarıyla anlatmasına rağmen, “doğuştancı” ve “evrenselci” olarak yansıtıldığı için bu yanlış bilgi sorgulanmadan günümüze kadar taşınmıştır. Geştalt kuramının önerdiği gruplama ve şekil-zemin algısının sanki doğuştan tam teşekküllü olarak ve bir yukarıdan aşağı işleme mekanizmasıymış, dolayısıyla uyaranların özelliklerinden bağımsız olarak işleyen bir şeymiş gibi hareket edilir. Oysa bu yanlıştır. Belki Geştalt kuramcıların gelişimsel çalışmaları olsaydı bu yanılgı doğmazdı. Öte yandan farklı kültürlenmelerin bilişsel olarak pekâlâ farklı sonuçlar verebileceğini daha ta bir yüzyıl öncesinde Max Wertheimer‘ın kendisi tespit etmiş ve teferruatlı bir şekilde tahlil etmiştir (Wertheimer, 1912). Dolayısıyla Geştalt Kuramı’na dair Amerikan eksenli “doğuştancı” ve “evrenselci” okuması temelinde yanlıştır.
Bahsini ettiğimiz üç çalışmanın çıkarsamalarına baktığımızda, Spelke ve arkadaşları, tam teşekküllü Geştalt tipi bir bütünsel algının henüz 3 aylık bebeklerde görülmediğini, 6 ve 9 aylık bebeklerde ise hafif bir eğilim olarak gözlemlendiğini belirtir ve bu bulgularını Geştalt Kuramı’nın beklentilerine aykırı bulgular olarak sunar. Quinn ve arkadaşlarının çalışmasına baktığmızda ise 3 ve 4 aylık bebeklerin yakınlık ilkesine uygun bir algı davranışını gösterdiğini görürürüz. Öte yandan Bhatt ve Quinn’in 2011 derleme makalelerinde vardıkları sonuçta yine, Geştalt kuramcılarının “ampirist” diye adlandıracağı, parçaların dikkat mekanizmasıyla adım adım gruplanarak aşama aşama daha büyük ve bütünsel bir algı inşa ettiği çıkarsamasını görürüz. Tam yirmi beş kere “Geştalt” sözcüğünün geçtiği bu makalede de kuramın ana önermeleri ıskalanır ve ampirist bakışın içine “yedirilir”.
Geştalt Kuramı ile ilişkilendirilebilecek çok yeni bir çalışma Dillon’ın 2020 araştırmasıdır. Makalenin başlığı “Duvarsız Odalar: Küçük Çocuklar Objeleri Arka Plansız Olarak Çiziyor”dur. Bu başlık hemen Geştalt Kuramı’nın şekil-zemin önermesini akla getirir ancak makalede Gestalt kelimesi dahi geçmez. Böylece “ilginç bulgular” manzumesine bir bilgi daha eklenmiştir: Dört yaşındaki çocuklar, önlerinde bir yerleştirme gördüklerinde, geniş arka planı değil nesneleri çizer. Oysa Şekil 12’ye Geştalt Kuramı’nın gözlükleriyle baktığımızda ta 1915’te Edgar Rubin’in öne sürdüğü şekil-zemin meselesini görürüz. Kuram akamete uğramasaydı bu düzenekteki bir deneyi belki 1950’li 60’lı yıllarda görme imkânımız olabilecekken böyle bir çalışmayı ne yazıktır ki daha ancak 2020 yıllarında görürüz, ancak burada da, bulguların herhangi bir kurama yaslandırıl(a)madığını ve “acaba bu neden böyledir?” gibi açık uçlu bırakıldığını görürüz.
Nörobilim
Görsel algının nörobilimsel tarafında öyle görünüyor ki Geştalt Kuramı’na en yakın gelen kuramsal önerme Ahissar ve Hochstein’in (2004) “Tersine Hiyerarşi Kuramı (Reverse Hierarchy Theory)”dir. Bu kurama göre beyindeki görsel algı ağı evvela, daha büyük, daha bütünsel olanı algılayarak başlar. Yazarlar, makalenin sonuç kısmında tek bir cümleyle kuramlarının “neo-Geştaltiyen” bir kuram olarak görülebileceğini dile getirir. Nörobilimsel olarak baktığımızda Geştalt Kuramı’nın belki de en büyük talihsizliği ve bugüne kadar nörobilim alanında böylesi görmezliğe gelinmesinin (hatta Ahissar ve Hochstein’ın sözcüğü bir “neo” ön ekiyle tek bir yerde ve hiçbir şekilde kavramı izah etmeden kullanmalarının) en önemli nedeni, Lashley ve arkadaşlarının 1951’de, Sperry ve arkadaşlarının 1955’te Köhler’in Wallach ile birlikte geliştirdiği elektrik alan teorisini çürüttüklerini düşündüren çalışmalarıdır. Köhler bu deneylere itirazını 1965 yılındaki bir makalesiyle ayrıntılı olarak cevap verir ama artık “iş işten geçmiştir”, Geştalt kuramının beynin işleyiş mekanizmasına dair önerisi çürütülmüş gözüyle bakılır ve kuram nörobilim dünyasında uzak durulması gereken bir kurama dönüşür. Yukarıda belirttiğimiz gibi, Ahissar ve Hochstein’in Geştalt Kuramı’na bu ancak “mahcup” denebilecek değinişi de belki buna bağlanabilir.
1950’lerden sonra görsel algıya dair ağır basan nörobilimsel önermelere baktığımızda Geştalt Kuramı’nın tam zıddında bir bakış görürüz (ki bu bakış hâlâ ana akımın sahiplendiği tek bakıştır). Bu bakışa göre daha karmaşık nesnelerin algısı aşama aşama parçalarının algılanması ve sonra birbiriyle entegre edilmesi yoluyla inşa olur. Örneğin bir bebek, ilk etapta yalnızca parçaları algılar çünkü onları algılamasını sağlayabilecek birincil görme korteksinde özel uzmanlaşmış hücre grupları vardır (bkz., Hubel ve Wiesel, 1964). Ancak bu önermedeki boşluk, entegrasyonun tüm karmaşıklığı ile nasıl gerçekleştiğine dair ikna edici bir mekanizma tarifinin halen mevcut olmayışıdır.22 Irvin Rock’un verdiği bir örnekten yola çıkarak Şekil 13’ün sağındaki üçgeni ele alalım ve Rock’un değindiği noktayı biraz geliştirelim. Bir bebeğin “köşe algılayıcı hücreleri” sayesinde üçgene her baktığında o köşeleri peş peşelilik içinde algılayışı yoluyla üçgeni adım adım kavramaya başladığını düşünmek ne kadar mantıklı? Bebek o iç köşelere hep aynı sırada mı bakacaktır? Sürekli farklı sıçralamalarla baktığı takdirde anlamlı, bütünsel bir üçgen algısına nasıl varabilir? Bu sorgulamaya üstelik, çizgi algılayan hücre gruplarını henüz dahil etmedik bile. Ampirist bakışın, yani boş levhaya rastgelelilik ve peş peşelilik prensibiyle algının inşa olduğu önermesinin burada yetersiz kaldığını düşünüyorum. Yukarıdan aşağı işlemeyi dahil eden bilişsel kuramların da keza eksik kaldığını düşünüyorum çünkü örneğin görsel algıdaki “şablon teorisi (template theory)” o şablonun ilk etapta gelişimsel olarak nasıl inşa olduğuna dair pek bir şey söyleyemiyor ve bu boşluğunu yine ampirist bakışın ‘parçacıklardan bütüne’ önermesiyle doldurmaya çalışıyor.
Yine Irvin Rock’a dönelim ve bu sefer Şekil 14’e bakalım. Eğer, der Rock, yoğun öğrenilmişliğin sonucu olarak basit bir yukarıdan aşağı işleme süreci işliyorsa “B” harfinin algılanmasını beklerdik. Demin tarif ettiğimiz şablon teorisi tam da bunu öngörürdü çünkü Şekil 13’te “B” harfinin tüm parçacıkları mevcut, üstelik “B” şablonu okuma yazma kültüründe çok sık erişilen, dolayısıyla yüksek erişilirlik vasfına sahip bir şablon. Bu koşullarda onun mutlaka tetiklenmesi beklenirdi. Ancak gerçekte B harfi, şeklin içinde bulunmasına rağmen algılanmaz, dolayısıyla her şeyin bilgiye dayalı, yani yukarıdan aşağı işleme bakışıyla da açıklanamayacağı açıktır. Uyaranların kendi içinde taşıdıkları dinamikleri titizlikle ve bütünsellikleri içinde incelenmeden, onların fenomenal algı etkileri (örneğin katılımcının benzerlik derecelemeleri vb.) hesaba katılmadan ve keza tüm bunların nörobilimsel yansımaları bilinmeden şekil algısının nasıl gerçekleştiğini anlamamız için daha çok zaman geçecektir. Bu bağlamda, sistemsel nörobilim alanında, Yuste’nin 2015 makalesinde Şekil 4c’deki lineer olmayan, dinamik alan güçleri modelinin önemli, yeni bir açılım sunduğunu düşünüyorum.
Bilgisayar Bilimleri
Yapay zekâ çalışmalarının obje tanıma, görsel sahne algılayabilme, el yazısı okuma, doğal dil işleme, oyun oynama veya tıbbi teşhis koyma (dolayısıyla bir cins düşünme, karar verme ve “muhakeme yürütme”) gibi alanlarda özellikle derin öğrenme modelleriyle ve onların beslenebildiği büyük veri setlerinin yardımıyla bir çeşit “kuantum sıçraması” yaptığını görüyoruz (bkz. Fayek, Lech, Cavedon, 2017; güzel bir popüler bilim aktarımı için ise bk. https://sarkac.org/2020/10/bilgisayarlar-dusunebilir-mi-yapay-zeka-neleribasariyor/). Belki de daha iyi tanıma yapabilen modelleri diğerlerinden ayrıştıran, peş peşe olmayan, yani birbirinden “uzak” işlemcilerin arasında (diyelim renk kodlaması yapan bir işlemci ile zemin arka planında belirli bir geometrik şekli kodlayan bir işlemci arasında), hiyerarşik, yani üst düzlem bir işlemcinin veya işlemci kümesinin yönettiği kendisinden uzak işlemciler arasındaki katmanlı bir ilişkiler ağı barındırma olasılıklarıdır. 23 Gözetimsiz derin öğrenme ağları yoluyla yepyeni, gerçekçi insan yüzleri üretmeyi başaran Fleming ve Storrs’un, 2020 tarihli makalelerinde “distal causal factors (uzak nedensel faktörler)” tabirini kullandığını görüyoruz.
Bu haliyle derin öğrenmenin belki de Geştalt Kuramı’nın önermelerine en çok yaklaşan yapay zekâ sistemi olduğunu düşünebiliriz. Daha da ilginci, nasıl ki Geştalt Kuramı’nı halen basit, tek bir algoritmayla çözümlemek mümkün olamadıysa (Lydia Maniatis, özel yazışma), derin öğrenme sistemlerinin de tam olarak hangi düzlemler arasında hangi ilişki ağlarıyla kimi zaman şaşırtıcı derecede başarılı (gerçi kimi zaman da şaşırtıcı derecede başarısız24) sonuçlar verdiğini bilmiyoruz. Bu benzerliğin bile ilgi hakkettiğini düşünüyorum.
Google Akademik’te “deep learning gestalt (derin öğrenme geştalt)” araması yapıldığında tam 92.100 sonuç çıktığını görüyoruz. Örneğin dikkat çeken makaleler arasında Hörhan ve Eidenberger’in 2020 tarihli “Gestalt Descriptions for Deep Image Understanding (Derin İmge Kavrayışı İçin Geştalt Tanımlamalar)” ve keza Amanatiadis, Kaburlasos ve Kosmatopoulos’ın 2018 tarihli “Understanding Deep Convolutional Networks Through Gestalt Theory (Derin Evrişimsel Ağları Geştalt Kuramı Yoluyla Kavrama)” çalışmasını sayabiliriz. Yine de elbette unutmamalı ki, Geştalt Kuramı yalnızca duyusal sistem üzerinden algı, bellek ve düşünmeyi ele almaz. Kuram aynı zamanda fenomenal olanı da önemser ve buna bağlı olarak bireyden bireye, bebekten yetişkine, kültürden kültüre değişebilen anlamsal ilişkileri de odağına alır. Bunun derin öğrenme sistemlerindeki karşılığı, şimdilik, olsa olsa, farklı veri kümeleriyle beslenmiş sistemlerin üreteceği farklı çözümler, çıktılar şeklinde olur herhalde. Ancak burada da, gerçek anlamda bir fenomenal olandan bahsedebilir miyiz meçhul.
Sonuç
Bu makalenin başlıca amacı, Geştalt Kuramı’nın, basit birkaç ilginç görsel algı önermesi olan bir okulun çok ötesinde bir kavramsallaştırma olduğunu görünür kılmaktır. İlk makalemizde (Mungan, 2020) Geştalt Kuramı’nın algı alanındaki çalışmaları yanı sıra kuramsal önermelerini incelemiştik. İkinci (Mungan, 2021) ve bu üçüncü Geştalt makalemizde ise amacımız, neredeyse yalnızca algı, genelde de görsel algıya indirgenen bu kuramın, bilişsel psikolojinin diğer iki önemli alanı olan bellek ve düşünme alanında ürettiklerini görünür kılmak ve genişleyebildiği bu alanlarda da hipotez üretimi açısından ne kadar “doğurgan” olduğunu göstermektir.
Bu bağlamda aslında çok karmaşık ve pahalı teknolojiye hiç ihtiyaç duymadan birbirinden ilginç, sade ama bir o kadar da zekice deneylerle, algılayan, hatırlayan, düşünen, etkileşen insana hatta genel anlamda canlıya dair birçok şeyi anlamamızı mümkün kıldıklarını görebiliyoruz. Irvin Rock, Goldmeier’ın 1972 monografisi için yazdığı ön sözde psikolojinin giderek psikolojiden uzaklaştığı tespitini yapar. Görgül psikolojiye yönelik bu tespitin 1972’den bu yana büsbütün geçerlilik kazandığını görmek mümkün. Rock daha o dönem, psikolojinin giderek kendisinden uzaklaşıp daha “prestijli” alanların (örneğin bilgisayar bilimleri, hele ki günümüzde yapay zekâ ve derin öğrenme; keza nörobilimsel assosiyasyonist modellerin) etkisi altına girerek sterilleştiğinden ve o en temel soruların peşinden gitmeyi unuttuğundan bahseder. Halen cevabı olmayan çok basit bir soru sorar: Nasıl oluyor da Şekil 15b’deki gibi yan yatmış bir kare, yani bir karo, başımızı 45 derece aynı istikamette çevirdiğimizde dahi 15a’daki gibi bir kareden çok 15b’deki bir karo olarak görünmeye devam ederken, Şekil 16a’daki gibi yalnızca düşey ekseni etrafında simetrik olan bir eşkenar üçgen benzer derecede sağa yattığında (Şekil 16b) ve yine kafamızı aynı şekilde sağa doğru eğdiğimizde bu sefer 16a’daki üçgen olarak görünmeye devam eder? İşte Geştalt Kuramı’nın, bu basitlikte olup ama halen açıklanmaya muhtaç soruları görünür kılan bir kuram olduğunu düşünüyorum. Psikolojinin görevi belki de temel bir kurama dayalı olarak bunları ortaya çıkarmak ve ardından nörobilimin ve bilgisayar bilimlerinin mevcut modellerini revize etmeye zorlamaktır.
Bilimin meşhur ‘karanlık odadaki fil’ analojisini kullanacak olursak, öyle görünüyor ki psikoloji bilimi bir tıkanıklığın içinde. Sanki hangi alana daha fazla para akıyorsa filin o parçasına (diyelim kuyruğuna ve hortumuna) dair sürüyle “bulgular” elde ediliyor ve alelacele o alt alanların kuramları üretiliyor. Bu şekilde günümüzde psikolojide sanki, kendi içlerinde savaş halinde farklı farklı kuyruk, hortum, bacak ve toynak kuramları var gibi görünüyor. Daha da acısı, kuyruğun kuramcıları hortumun kuramcılarının, hortumun kuramcıları, kulağın kuramcılarının, kısaca her biri birbirinin — kendi parçalarına dair — ürettiklerinden bihaber görünüyor. Zaten nasıl haberdar olunsun ki böylesi bir bulgu enflasyonu varken. İşte Geştalt sanki tüm file dair bir kurammış gibi görünüyor. Bu fil ise, her ne kadar üç makale boyunca Geştalt Kuramı’nın yalnızca bilişe dair çalışmalarını sunmuş olsak da, aslında tüm insana dair.
Wolfgang Köhler’ın 1959 yılında Amerikan Psikoloji Derneği’nin başkanı olarak yaptığı konuşmada belirttiği gibi, kuramın algıdan başlamasının en temel nedeni algının incelemesi en rahat alan olmasından kaynaklanır. Çünkü tek gereken, algılanacak bir uyaran ve algılayan bir kişidir. Köhler, Geştalt kuramcıları olarak amaçlarının, algıdaki çalışmalar yoluyla temel ilkeleri ve dinamikleri keşfetmek ve bu ilkelerin öğrenme, bellek, düşünme ve motivasyon gibi alanlardaki karşılıklarını bulmak olduğunu ifade eder. 25 Motivasyon ve grup dinamikleri alanında ise üç önemli Geştaltçıyı, Kurt Lewin, Solomon Asch ve Fritz Heider’ı, işaret eder. Bize öyle geliyor ki bu üç ismin sosyal psikoloji alanı içinde ürettiği bilgiler de yeniden ve bu kuram çerçevesinde titiz bir “arkeolojik kazıyla” gün ışığına çıkarılmayı hak ediyor.26 Ancak kuramın kapsamının bundan da geniş olduğu, Max Wertheimer’ın hakikat (1934), etik (1935), demokrasi (1937) ve özgürlük (1940) üzerine yazdığı makaleler okunduğunda anlaşılacaktır. Bu makaleler, dört dev kavramın Geştalt Kuramı içinden yapılmış kavram analizleridir ve bugün büsbütün okunmaları elzemdir.
Geştalt Kuramı’nın bu şaşırtıcı ‘genişleme gücü’ bile bu kurama dört elle sarılıp geliştirmeyi, ama bunu yaparken de kimilerince ‘fazlalık’ olarak kabul edilen fenomenal boyutunu kırpmak yerine, onu merkeze almayı haklı kılar. Bu makalenin de, önceki Geştalt makalelerimiz gibi (Mungan, 2020, Mungan 2021), ülkemizin genç bilim insanı adaylarına ilham vermesi, psikolojinin kanımca bir nevi içinde hapsolduğu kimi kavramsal ve yöntemsel paradigmalarına karşı, yepyeni açılımlar ve olasılıkların ipuçlarını sunması en büyük umudumdur. Makaleyi Arnheim’in 1971 tarihli Sanat ve Entropi monografında alıntıladığı, kimyacı Cyril S. Smith’in fizik ve kimya alanlarının parçadan bütüne giden yaklaşımını eleştirdiği bir sözüyle bitirecek olursak, “maddenin kimyasal açıklaması, Ayasofya’yı farklı tuğla türlerinin tespitiyle açıklamaya benzer”.27
Notlar
20 Fenomenal taraflarıyla ilgilenmese de (dolayısıyla psikolojik bir bakış sunmasa da) Geştalt algısı bakımından ilginç önermeler Sayım, Westheimer ve Herzog’da (2010) ve von Gioi, Delon ve Morel’de (2012) bulunabilir.
21 Eğitim gibi uygulamalı alanyazınında Geştalt kuramı ve kavramı sıkça yer almaktadır. Ancak burada kastettiğimiz, kuramın (algı alanı içinde hapsolmamış) kapsamlı teorik yapısını ele alan ve geliştiren bilimsel üretimlerin eksikliğidir. Bildiğimiz kadarıyla yalnızca Gestalt Theory dergisi kuramsal bir alan açmaya gayret etmekte ancak onun da ana akım psikolojiye nüfuz etme gücü yetersiz gibi görünüyor
22 Bir sinir cerrahı, psikyatrist ve psikolog olan Karl Pribram’ın (1919–2015) “holonomik beyin modeli” o açıdan ilginç bir bakış açısı sunar. Ana akım nörobilim bu kuramdaki detayları sorunlu bulsa da Pribram’ın beyne elektrofizyolojik olarak bütünsel bir yerden bakması itibariyle ilgi hakettiğini düşünüyorum. Yine bu tarz her unsuruyla bütünsel bir bakışı ülkemizin belki de en önemli bilimcilerinden fizikçi ve nörofizyolog Erol Başar’da görürüz (örneğin bk. Başar, 2010).
23 Bu tarz bir yapıyı dildeki sentaksa benzetebiliriz. Örneğin bu dipnotu eklediğimiz “Belkli de daha iyi tanıma yapabilen modelleri diğerinden ayrıştıran, … katmanlı bir ilişkiler ağı barındırma olasılıklarıdır..” cümlesinde de bir hiyerarşik yapı bulunmaktadır. Cümlenin ana çatısı “daha iyi tanıma yapabilen modellerin…barındırma olasılıklarıdır” çatısı tüm diğer ögelerin hem anlamsal hem gramatik olarak nasıl yerleştirilmesi ve çekilmesi gerektiği belirler.
24 Örneğin görsel tanımada derin öğrenme sistemlerinin, bir uyarana yapılan küçük bir müdahale karşısında (bir trafik işaretinin üstüne yapıştırılmış küçük bir çıkartma, bk. https://www.nature.com/articles/d41586-019-03013-5) nasıl devasa tanıma hataları yapabildiği aslında bu sistemlerdeki büyük bir noksanlığa işaret ediyor olabilir. Bu noksanlığın Geştalt kuramının en önemli önermesi olan bütünün parçaların algısını (ve dolayısıyla parçaların bütün içindeki ağırlıklarını) belirlediği önermesinin algoritmaya dahil edilmemiş olması olabilir. Diğer bir deyişle, nasıl ki görgül psikolojinin kapsamlı kuramsal dayanaklardan yoksun halde yapacağı her türlü bilimsel üretim eksik kalıyorsa, derin öğrenme sistemleri de yalnızca aşağıdan yukarı, yani yalnızca “tüme varım” yöntemleriyle hakikate ulaşması zor hatta imkânsız olabilir.
25 Aslında Geştalt kuramı, birçok önermesini daha iyi aktarmak için müzikten bol sayıda örnek sunarken aynı kuramın, müzikle hem sentaks hem başka yönlerden benzerlikler taşıyan dili bir psikolojik obje olarak odağına almamış olması şaşırtıcıdır. Bunun belki bir nedeni, dilin kendisine içkin taşıdığı karmaşıklıktır. Belki bir diğer nedeni de, kuramın hem kurucusu hem ana taşıyıcısı olan Wertheimer, Koffka ve Köhler’ın ömürlerinin bu uğraş için yetmemiş olmasıdır. Wertheimer ve Koffka 1940’ların başında, yani dilbilim alanında henüz Chomsky’nin çığır açan sentaks önermesi ortaya çıkmadan ölmüştür. Köhler ise 1967’ye kadar yaşamış, dolayısıyla kimilerin 1959’da kimilerin 1960’larda başlattığı “bilişsel devrim”e tanıklık etmiş olsa da kalan enerjisini, Geştalt kuramının izomorfizm önermesinin ipuçlarını beynin işleyiş mekanizmalarında bulmaya yoğunlaştırmış gibidir.
26 Mungan (2020)’de de belirtildiği gibi, Geştalt terapi yaklaşımını kuranlar kuramcıları okumadan bu ekolü inşa ettiklerini şaşırtan bir rahatlıkla beyan etmiştir. Belki Geştaltçılardan Rudolf Arnheim’ın 1971 tarihli “Sanat ve Entropi” monografisi, günümüzdeki Geştalt terapinin yaslandığı kişilik kuramından daha iyi temellendirilmiş bir önerme sunabilir ve klinik psikolojiye dair yeni açılımlar getirebilir.
27 “the chemical explanation of matter is analogous to using an identification of individual brick types as an explanation of Hagia Sophia.” [Çeviri yazara aittir.]
Kaynaklar
Ahissar, M. ve Hochstein, S. (2004). The reverse hierarchy theory of visual perceptual learning. Trends in Cognitive Sciences, 8(10), 457–464.
Amanatiadis, A., Kaburlasos, V. G. ve Kosmatopoulos, E. B. (2018, October). Understanding deep convolutional networks through Gestalt theory. In IEEE International Conference on Imaging Systems and Techniques (IST), 312–317.
Arnheim, R. (1971). Entropy and art: An essay on disorder and order. Berkeley: University of California Press.
Ashby, F. G., Isen, A. M.ve Turken, A. U. (1999). A neuropsychological theory of positive affect and its influence on cognition. Psychological Review, 106(3), 529–550. DOI:10.1037/0033–295X.106.3.529
Başar, E. (2010). Brain-body-mind in the nebulous cartesian system: A holistic approach by oscillations. New York, Dordrecht, Heidelberg, London: Springer.
Bhatt, R. S.ve Quinn, P. C. (2011). How does learning impact development in infancy? The case of perceptual organization. Infancy, 16(1), 2–38.
Bregman, A. S. (1994). Auditory scene analysis: The perceptual organization of sound. Cambridge, MA: MIT press.
Dillon, M. R. (2020). Rooms without walls: Young children draw objects but not layouts. Journal of Experimental Psychology: General. Advanced online publication. DOI: 10.1037/xge0000984
Duncker, K. (1945). On problem-solving. Psychological Monographs, №270, 58(5), i-113.
Duncker, K. (1935/1966). Zur Psychologie des Produktiven Denkens. Berlin: Springer-Verlag.
Fayek, H. M., Lech, M. ve Cavedon, L. (2017). Evaluating deep learning architectures for Speech Emotion Recognition. Neural Networks, 92, 60–68.
Fleming, R. W. ve Storrs, K. R. (2019). Learning to see stuff. Current Opinion in Behavioral Sciences, 30, 100–108.
Glucksberg, S. ve Weisberg, R. W. (1966). Verbal behavior and problem solving: Some effects of labeling in a functional fixedness problem. Journal of Experimental Psychology, 71(5), 659–664.
Halpern, D. F. (2013). Thought and knowledge: An introduction to critical thinking. Psychology Press.
Hörhan, M. ve Eidenberger, H. (2020). Gestalt descriptions for deep image understanding. Pattern Analysis and Applications, 1–19.
Hubel, D. H. ve Wiesel, T. N. (1964). Effects of monocular deprivation in kittens. Naunyn-Schmiedebergs Archiv für Experimentelle Pathologie und Pharmakologie, 248(6), 492–497.
Isen, A. M., Daubman, K. A.ve Nowicki, G. P. (1987). Positive affect facilitates creative problem solving. Journal of Personality and Social Psychology, 52(6), 1122–1131. Köhler, W. (1921). Intelligenzprüfungen an Menschenaffen. Berlin: Julius Springer.
Köhler, W. (1938). The Place of Value in a World of Facts. New York: Liveright.
Köhler, W. (1950). Psychology and evolution. Acta Psychologica, 7, 288–297. DOI: 10.1016/0001- 6918(50)90020–5
Köhler, W. (1959). Gestalt psychology today. American Psychologist, 14(12), 727–734. DOI: 10.1037/h0042492
Lubarsky, S. ve Thomas, A. (2020). Thinking inside the box: Using old tools to solve new problems in virtual learning. Medical Education, 00(1–4). DOI: 10.1111/medu.14388
Mungan, E. (2020). Geştalt Kuramı: Bir “Nazariye”nin mazisi, akameti ve akıbeti. Nesne, 8(18), 585–618. DOI: 10.7816/nesne-08–18–15
Mungan, E. (2021). Geştalt kuramının az bilinen çalışmaları: Bellek, Nesne, 9(19), 147–175. DOI: 10.7816/nesne-09–19–12
Neisser, U. (1976). Cognition and reality: Principles and implications of Cognitive Psychology. New York: Freeman
Premack, D. ve Woodruff, G. (1978). Does the chimpanzee have a theory of mind? Behavioral and Brain Sciences, 1(4), 515–526. DOI:10.1017/S0140525X00076512
Quinn, P. C., Bhatt, R. S. ve Hayden, A. (2008). Young infants readily use proximity to organize visual pattern information. Acta Psychologica, 127(2), 289–298.
Rock, I. (1972). Foreward. In E. Goldmeier, Similarity in visually perceived forms. Psychological Issues, VIII, 1, Mon. 29.
Rubin, E. (1915). Visuell Wahrgenommene Figuren: Studien in Psychologischer Analyse. Kopenhagen: Gyldendalske Boghandel.
Sayim, B., Westheimer, G. ve Herzog, M. H. (2010). Gestalt factors modulate basic spatial vision. Psychological Science, 21(5), 641–644.
Schnall, S. (1999). Life as the problem: Karl Duncker’s context. From Past to Future: The Drama of Karl Duncker, 1(2), 13–28.
Simon, H. A. (1999). Karl Duncker and cognitive science. From Past to Future: The Drama of Karl Duncker, 1(2), 1–11.
Spelke, E. S., Breinlinger, K., Jacobson, K. ve Phillips, A. (1993). Gestalt relations and object perception: A developmental study. Perception, 22(12), 1483–1501. DOI: 10.1068/p221483
Von Gioi, R. G., Delon, J. ve Morel, J. M. (2012). The collaboration of grouping laws in vision. Journal of Physiology-Paris, 106(5–6), 266–283.
Wagemans, J., Elder, J. H., Kubovy, M., Palmer, S. E., Peterson, M. A., Singh, M. ve von der Heydt, R. (2012). A century of Gestalt Psychology in visual perception: I. Perceptual grouping and figure– ground organization. Psychological Bulletin, 138(6), 1172–1217. DOI: 10.1037/a0029333
Wagemans, J., Feldman, J., Gepshtein, S., Kimchi, R., Pomerantz, J. R., Van der Helm, P. A. ve Van Leeuwen, C. (2012). A century of Gestalt Psychology in visual perception: II. Conceptual and theoretical foundations. Psychological Bulletin, 138(6), 1218–1252.
Weisberg, R. ve Suls, J. M. (1973). An information-processing model of Duncker’s candle problem. Cognitive Psychology, 4(2), 255–276.
Wertheimer, M. (1912). Über das Denken der Naturvölker I. Zahlen und Zahlgebilde [On the thinking of aboriginal peoples I. Numbers and numerical structures]. Zeitschrift für Psychologie, 60, 321–378.
Wertheimer, M. (1934). On truth. Social Research, 135–146.
Wertheimer, M. (1935). Some problems in the theory of ethics. Social Research, 353–367.
Wertheimer, M. (1937/1961). On the concept of democracy. M. Henle (Ed.) Documents of Gestalt psychology içinde (s. 42–51). Berkeley: University of California Press.
Wertheimer, M. (1940/1961). A story of three days. M. Henle (Ed.) Documents of Gestalt psychology içinde (s. 52–64). Berkeley: University of California Press.
Wertheimer, M. (1945). Productive Thinking. New York: Harper.
Yuste, R. (2015). From the neuron doctrine to neural networks. Nature Reviews Neuroscience, 16(8), 487- 497.