Sosyal Medya Kullanımı Sinir Sistemimizi Nasıl Etkiliyor? — Neslihan Çalışkan

CogIST
CogIST
Published in
7 min readMar 28, 2024
Görsel Midjourney AI ile oluşturulmuştur. Prompt engineer: Elif Taştekin

Yazar: Neslihan Çalışkan

Neslihan Çalışkan University of South Florida’dan psikoloji mezunu. Öğrencilik dönemi boyunca ve sonrasında dil algısı üzerine bilişsel sinirbilim çalışmaları yapan bir laboratuvarda EEG ve göz izleme yöntemlerini kullanarak çalıştı. Bugünlerde klinik psikoloji ve klinik sinirbilime ilgi duymakta.

Günümüz dijital çağında sosyal medya, günlük yaşamımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. İster Instagram’da gezinirken, Twitter akışını yenilerken veya (eğer bendeniz gibi yeterince yaşlıysanız) Facebook gündemini kontrol ederken, sık sık ekranlarımıza yapışıyoruz ve bazen bunun farkına bile varmıyoruz. Ancak sosyal medya ile etkileşime geçtiğimizde beynimizde neler oluyor ve bu ruh halimizi nasıl etkiliyor?

Bunu anlamak için öncelikle beynin ödül mekanizmasını incelememiz gerekiyor. Ödüller beynimizin çevreyle çeşitli uyaranlar aracığılıyla bağ kurmasını ve kurulan bu bağın pekişebilmesi için önemlidir. Bahsi geçen uyaranlar kimyasal, durumsal, olaysal veya bir aktiviteye bağlı olabilir (Lewis, G. ve diğerleri, 2022). Ödülleri içinde barındıran mekanizmanın çalışabilmesi ilişkin, heterojen nörotransmitterlerin uyumlu bir şekilde salınımıyla gerçekleşir. Bu nörotransmitterlerin en meşhur olanı dopamindir. Dopamin tüketeceğimiz besinden, sosyal etkileşimlerimize kadar pek çok durumu değerlendirmemizde ve kendilerine bir ödül değeri biçmemizde belirleyici, temel bir rol oynar.

Bahsi geçen argümana dair verilebilecek en bilindik örnek pek çoğumuz tarafından bilinen bilim insanı ve psikolog B.F Skinner’ın edimsel koşullama üzerine yaptığı deneylerdir. Skinner’ın edimsel koşullama üzerine iki argümanı vardır. Bunlardan birincisi insan veya hayvan davranışının kişinin bulunduğu çevre ile ilişkin olduğu, ikincisi ise bir davranışın sonuçlarının yine aynı davranışın tekrar edilip edilmeyeceğiyle doğrudan ilişkin olduğudur. Bir davranışı yerine getirdikten sonra haz duyuyorsak, o davranışı tekrarlama olasılığımız, sonucundan haz duymadığımız bir davranışa kıyasla oldukça yüksektir. Eğer bir davranışımızın sonucu bize haz veriyorsa ve bu da aynı davranışı tekrarlama ihtimalimizi pekiştiriyorsa, buna olumlu pekiştireç diyoruz.

Skinner yaptığı deneylerde aç bıraktığı fareleri (kulağa biraz zalimce geldiğinin farkındayım) Skinner Kutusu olarak adlandırdığı mekanizmaya yerleştirir ve kutunun bir ucunda bir kaldıraç bulunmaktadır. Fareler kaldıraça çabukça çarptıklarında haznenin içinden yemek düştüğünü keşfederler ve bu davranışı tekrarlama eğiliminde oldukları gözlemleniyordu. Yani kaldıraca çarpma davranışı, yemek ödülüyle birleşince bir olumlu pekişme gerçekleşiyordu. Peki ya tam tersi? Diyelim ki, bir davranışımız sonucu bize haz vermeyen, aksine bize acı veren bir uyaran ortadan kalkıyor. Bu durumda yine gerçekleştireceğimiz davranış pekişir, buna da olumsuz pekiştireç diyoruz. Skinner olumsuz pekişmeyi göstermek amacıyla, fareleri bu sefer içinde elektrik akımı olan bir kutuya yerleştirdi. Fareler yine kısa bir süre içerisinde kaldıraca bastıklarında elektrik akımının kesildiğini fark ettiler. Bu da aynı şekilde farelerin kaldıraca basma davranışlarını pekiştirmiş oldu.

McLeod’dan (2007) uyarlanmıştır.

Sonrasında fareler üzerinde yapılan çalışmalarda ise bahsi geçen ödül mekanizmasını daha bir incelikle inceleyen çalışmaları görüyoruz. Hernandez ve Hoebel tarafından yapılan çalışmalarda açıkça farelerin beyinlerindeki dopamin miktarını, nükleuslarında salgılanan dopaminin mikrodiyalizini inceleyerek yaptıklarını görüyoruz (1988). Farelerin beyinlerindeki ekstraselüler dopamin salımındaki artışı Skinner’ın kutu deneylerine benzer bir şekilde kaldıraça bastıklarında yemek ödülünü almalarıyla, farklı olarak da beynin lateral hipotalamus adlı bölgesinde bulunan yemek-ödül mekanizmasının elektriksel uyarımıyla veya farelerin kendilerine amfetamin veya kokain verdiklerinde nukleus accumbens bölgelerindeki dopamin salınımını incelediler. Özetlemek gerekirse, her bir durumda farelerin davranışları pekişmiş ve beyinlerindeki dopamin salınımında gözle görülür bir artış gözlemlenmiştir. Çalışmanın en ilginç bulgularından biri ise amfetamin ve kokain aracılığıyla gerçekleşen dopamin artışı ile gerçekleşen davranış pekiştirme sistemi, yemek tükedildiğinde de aynı şekilde dopamin artışına sebep olmuş, bu da yemek yemenin de benzer bir şekilde bağımlılığa yol açabileceğine ve yeme bozukluklarının altında yatan sinirbilimsel etkilere dair bir yeşil ışık yakmıştır.

Belki şimdiye kadar içinizden geçirmiş olabilirsiniz, peki sosyal medya kullanımının bunlarla ne alakası var?

Sosyal medya platformlarıyla etkileşime geçtiğimizde, beynimiz sürekli olarak uyarıcı bir akışla paylaşım bombardımanına tutulur — beğeniler, yorumlar ve bildirimler. İllaki hepimiz bir kez dahi de olsa sevdiğimiz bir arkadaşımızdan gelen bir beğeni ve yorumla karşılaştığımızda kısa süreli de olsa bir mutluluk yaşamışızdır. Sosyal medya platformlarında gerçekleşen her bir etkileşim, beynimizdeki dopamin salınımını arttırır. Skinner’ın öncüsü olduğu deneyleri göz önünde bulundurduğumuzda dopamin, sürekli daha fazlasını istememizi teşvik edici bir rol oynar.

İlk bakışta, az önce bahsi geçen uyuşturucu deneylerine kıyasla sosyal medya kullanımı nispeten daha zararsız bir döngü oluşturuyor gibi görünebilir. Sonuçta, kim son gönderisindeki bir beğeni veya yorumdan zaman zaman gelen dopamin artışını sevmez ki? Ancak, sosyal medya kullanımı aşırı ve tekrarlayıcı hale geldiğinde, yani beynimiz olumlu pekiştireç yağmuruna tutulduğunda, sorunlar ortaya çıkmaya başlar ve beynimizin ödül sistemi ele geçirilir.

Skinner’ın olumlu ve olumsuz pekiştireç kavramlarından bahsederken en güzelini şimdiye sakladım: değişken aralıklı pekiştirme. Bahsi geçen spesifik pekiştirme türü en yaygın olarak kumar makinelerine olan bağımlılıkta gözlemlenir. Kumar makinesine sırf meraktan küçük miktarda bir para koyarsınız ve makinenin kolunu bir süre çekersiniz, bu davranışınıza bir süre devam edersiniz ama hiçbir şey olmaz ve canınız sıkılır. Tam makinenin başından kalkacakken hiç beklemediğiniz bir anda makineden yüksek sesler çıkar, ekran ışıl ışıl olur, sonunda paranızı ikiye hatta üçe katlamışsınızdır. Harika, değil mi?! Aslında, pek de öyle değil. Paranızı üçe katlamanın verdiği öz güvenle makinenin başından kalkmaz ve oynamaya devam edersiniz. Kolu çekmenin artık bir önemi yoktur çünkü eninde sonunda yine ödül alacağınızı beklersiniz. Makineye daha fazla para yatırırsınız, yatırdıkça daha büyük beklenti içine düşersiniz. Gün sonunda, arada gelen küçük kazançlar dışında çok para kaybetmiş olabilirsiniz. Yani, kumar makinesinin size sunmuş olduğu değişken aralıklı pekiştirme tuzağına düşmüşsünüzdür. Çünkü kumar makinesinin kolunu her çektiğinizde, daha önce olmadı ama bu sefer olacak hissine kapılmışsınızdır artık ve bu hisse yenik düşmüşsünüzdür.

Sosyal medya kullanımına da benzer bir sistem hakimdir. Size ne zaman bildirim geleceğini bilmezsiniz. Ya da tüm gün reels sekmesini aşağı kaydırırken, bu sefer ilgimi çekecek bir şey bulacağım hissinden koparamazsınız kendinizi, böylelikle ben diyeyim 100 siz deyin 1000 reels’i tek oturuşta izleyebilirsiniz. Bu yüzden bu davranışın sönmesi çok zordur. Buradaki pekişme rastgeledir. Neyin ne zaman, ne kadar zevk vereceğini bilemezsiniz. Bu sebeple hep beklenti içinde olursunuz ve telefonu bir kenara bırakmakta zorlanırsınız.

Özetle, telefonunuzu elinize aldığınızda bildirim olabilir de olmayabilir de. Ama, bir bildirim varsa, bu bilinmezliğin doğurduğu dopamin artışı çok daha fazla olur. Fakat, aynı şekilde dopaminin salınımı ne kadar çabuksa, etkisinin sönüşü de bir o kadar çabuktur. Böylelikle kısır bir döngüye girip kendimizi sürekli telefonu elimize alırken buluruz.

Macït ve diğerlerinden (2018) uyarlanmıştır.

Hou ve ekip arkadaşları (2019) tarafından üniversite öğrencilerinin sosyal medya kullanımı üzerine yapılan bir araştırma, sosyal medyanın uzun vadede öğrencilerin okul performansını ve psikolojik sağlığını olumsuz yönde etkilediğini gösteriyor. Makale insanların aidiyet duygusuna dair sahip olduğu temel ihtiyacından ve sosyal medyanın ortaya çıkmasıyla birlikte bu kişilerarası ihtiyacı nasıl dijitalleştirdiğimize dikkat çekiyor. Aynı zamanda araştırmalar, psikolojik sağlığı yerinde olmayan ve kişilik değer algısı düşük bireylerin sosyal medyayı asıl hayatlarındaki düşük kişilerarası etkileşimin yerine kendilerini iyi hissetmek amacıyla kullandıkları fakat bunun eninde sonunda kişilerin kendilerini daha kötü hissetmelerine yol açtığını gösteriyor (Zywica ve Danowski, 2008; Caplan, 2010; Hou ve diğerleri, 2019). Tüm bu bulgulara ek olarak katılımcıların çok sevdikleri influencerlar’ı, hayatlarındaki en sevdikleri arkadaşlarını ve pek de kendilerine yakın hissetmedikleri insanları sıraladıkları bir EEG çalışması gösteriyor ki sosyal medya aracılığıyla tanınan kişiler, her ne kadar yakın ve güvenilir gelse de, gerçek bir arkadaşın yerini tutamıyor. Olaya ilişkin potansiyellerin ölçüldüğü bu çalışmada, kişilerin tanıdığı isimler uyaran olarak sunulduğundan 400 milisaniye sonrasında kafatasının sağ ve sol frontal ve temporofrontal bölgelerinde bir negatif akım yoğunluğu olduğu ve bu akımın frekansının gerçek arkadaş isimleri ve sevilen influencerların isimleri sunulduğunda farklılık gösterdiği tespit ediliyor. Kısacası, her ne kadar sosyal medyada vakit geçirsek ve orada kendimize bir çevre edinsek de tam anlamıyla yüz yüze buluştuğumuz, görüştüğümüz arkadaşlarımız gibisi gerçekten yok. Yani siz siz olun, telefonu elinize almadan önce iki kere düşünün ve dışarıdaki hayatınızın tadına varmaya bakın.

Kaynakça

Brown, R. I. F. (1986). Arousal and Sensation-Seeking Components in the General Explanation of Gambling and Gambling Addictions. International Journal of the Addictions, 21(9–10), 1001–1016. doi:10.3109/10826088609077

Caplan, S. E. (2010). Theory and measurement of generalized problematic Internet use: A two-step approach. Computers in Human Behavior, 26, 1089–1097. https://doi.org/10.1016/j.chb.2010 .03.012

Das, S., & Lavoie, A. (2014, May). The effects of feedback on human behavior in social media: An inverse reinforcement learning model. In Proceedings of the 2014 international conference on Autonomous agents and multi-agent systems (pp. 653–660).

Macït, H. B., Macït, G., & Güngör, O. (2018). A research on social media addiction and dopamine driven feedback. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 5(3), 882–897.

Hernandez, L., & Hoebel, B. G. (1988). Food reward and cocaine increase extracellular dopamine in the nucleus accumbens as measured by microdialysis. Life Sciences, 42(18), 1705–1712. doi:10.1016/0024–3205(88)90036–7

Hou, Y., Xiong, D., Jiang, T., Song, L., & Wang, Q. (2019). Social media addiction: Its impact, mediation, and intervention. Cyberpsychology: Journal of psychosocial research on cyberspace, 13(1).

McLeod, S. A. (2007). B.F. Skinner: Operant conditioning. Retrieved September, 9(2009), 115–144.

Skinner, B. F. “The Behavior of Organisms: An Experimental Analysis”, 1938 New York: Appleton-Century-Crofts

Walla, P., Külzer, D., Leeb, A., Moidl, L., & Kalt, S. (2023). Brain Activities Show There Is Nothing Like a Real Friend in Contrast to Influencers and Other Celebrities. Brain Sciences, 13(5), 831.

Zywica, J., & Danowski, J. (2008). The faces of Facebookers: Investigating social enhancement and social compensation hypotheses: Predicting FacebookTM and offline popularity from sociability and self-esteem, and mapping the meanings of popularity with semantic networks. Journal of Computer-Mediated Communication, 14, 1–34. https://doi.org/10.1111/j.1083-6101.2008.01429.x

--

--

CogIST
CogIST
Editor for

We are an independent community which is formed by a group of students who love cognitive science.