Tarihten Öğrenmek: İnsan Bilişine Sentetik Yaklaşım İhtiyacı — Bernhard Hommel, Lorenza Colzato

CogIST
CogIST
Published in
11 min readSep 20, 2020

Özgün Adı: Learning from history: the need for a synthetic approach to human cognition
Çevirmen: İmge Saltık
Düzenleyen: Yunus Emre Karaman

Bernhard Hommel’in araştırmaları, insan dikkatinin ve eylem denetiminin/yetkinliğinin bilişsel, hesaplamalı, gelişimsel, sinirsel ve nörokimyasal mekanizmalarına ve bilincin bunlardaki rolüne odaklanmaktadır. Son çalışmaları aynı zamanda insan bilişinde ve bilişsel robotikte duygu, yaratıcılık ve dinin rolünü ele almaktadır.

Lorenza S. Colzato’nun araştırmaları, insanlarda bilişsel denetimin nöral ve nöromodüler temellerini anlamayı amaçlamaktadır. Araştırmaları, düşünme ve yaratıcılığın nasıl şekillendiğine odaklanıyor. Araştırmacının popüler bilimde tartışılan konuları arasında egzersiz ve yaratıcılık, kokuların güven üzerindeki etkisi ve meditasyonun yaratıcı düşünme üzerindeki etkisi yer alıyor.

Bilişsel bilimin yeni araştırma hatları geliştirmesi söz konusu olduğunda tarih kendini tekerrür eder. Deneysel olarak araştırılan ilk psikolojik fenomenlerden biri olan dikkati (attention) düşünün. William James hala “herkesin dikkatin ne olduğunu bildiğini” düşünürken, dikkatin aslında eş nitelikli bir şey olmadığını ve yine her biri çeşitli süreçler tarafından desteklenen, çok farklı alt işlevlere ayrıldığını öğrenmemiz yüz yıldan fazla zaman aldı. Genç ve gelişmekte olan bir bilimsel disiplinin fenomenlerle nasıl başa çıkılacağını öğrenmesi, bunları kullanışlı bilimsel kavramlara dönüştürmesi ve bu fenomenlerin temelindeki mekanizmaları araştırması için biraz zamana ihtiyacı olduğu çok doğal görünüyor. Yine de, daha kısa bir geçmişe sahip fenomenler üzerine yapılan araştırmalardaki benzer gelişmelerde görüldüğü gibi, bu arayıştan pek bir şey öğrenmemişiz. Yeni gelişmeler, dikkat araştırmalarını zorlaştıran ve ilerlemesini yıllarca yavaşlatan aynı sorunlu eğilimleri göstermektedir. Makalenin devamında, yeni araştırma hatlarının analitik yaklaşım diye isimlendirdiğimiz tipik gelişim şeklini dikkat örneği üzerinden açıklamaya çalışacağız. Daha sonra bu süreçte atlatılması özellikle zor görünen üç tuzağa odaklanıp, alternatif bir araştırma stratejisi sunacağız; bu da sentetik yaklaşım olacak.

Bilişsel bilimdeki araştırma hatları nasıl gelişir?

Dikkat araştırmalarının zengin tarihini kısa bir paragrafta anlamak imkansız olsa da, argümanımızla özellikle ilgili olan gelişmeler Şekil 1'de özetlenmiştir. Genelde psikolojik kavramların alan dışı kişilerin teorilerinde ve felsefesinde uzun bir geçmişi vardır. Her ikisi de iç gözleme (introspection) dayanır ve bu nedenle fenomenleri birinci şahıs bakış açısıyla açıklama eğilimindedir; örneğin William James, nesne yönelimli dikkati “Bir nesneye yönelik dikkat, o nesne zihni en yoğun biçimde ve tamamen işgal ettiğinde meydana gelen şeydir” (James, 1899/2008, s. 63) diyerek ifade eder. Bu tür kişisel düzeydeki açıklamalar bilinçli deneyimle sınırlı olduğundan, altta yatan süreçler hakkında kuramsallaştırmaya ve deneysel araştırmaya rehberlik edecek hipotezler üretmekte kullanışlı değillerdir. Dolayısıyla, daha nesnel bir sistem seviyesi (veya bir “kişisel-altı” seviye: Dennett, 1969, Ryle ve Wittgenstein’ı takiben) diline çevrilmeleri ve bu dil aracılığıyla tanımlanmaları gerekir — dikkat, bir “dikkat sistemi” veya “dikkat ağı” haline gelir.

Şekil 1: İnsan bilişine analitik ve sentetik yaklaşım. Hakim analitik yaklaşım, gerçek hayattaki bir fenomeni daha sonra alt fonksiyonların tanımlarına (S1,…. Sn) bölünecek ve temelde yatan süreçlerle eşleştirilecek (p1,… pn) bilimsel bir tanıma dönüştürmeyi içerir. Flaş işaretleri, tartıştığımız üç tuzağa işaret ediyor. Alternatif sentetik yaklaşım, farklı fenomenlerin hangi yönlerinin belirli bir süreç tarafından açıklandığını araştırmaktan oluşur. Amacı (zorunlu olarak) bütün fenomeni açıklamak değil, daha ziyade aynı süreç aracılığıyla birçok fenomenin birçok yönünü açıklamaktır.

Dikkat araştırmalarında tek bir “dikkatin” olmadığını; bunun yerine operasyonel mantıkların, işlevsel özelliklerin ve dayandıkları sinirsel kaynaklar açısından sıklıkla farklılık gösteren farklı alt işlevlerin olduğunu bulmak biraz zaman aldı — uzamsal odaklanmayı (spatially focusing), özellik entegrasyonunu (feature integration) ve uyanıklığı (vigilance) düşünün. Bu içgörü önemli ölçüde ayrışmaya yol açtı; bir alt işlev üzerinde çalışan araştırmacılar, başka bir alt işlev üzerinde çalışan araştırmacılarla neredeyse hiç konuşmuyor, birbirlerinden farklı terminoloji kullanılıyor, farklı konferansların farklı sempozyumlarında bir araya geliyor ve farklı dergilerde yayın yapıyorlar. Bu alt işlevlerle ilgili onlarca yıl süren araştırmalar, altta yatan süreçlere ilişkin anlayışımızı artırdı, böylece her alt işlev için bir dizi temel süreç tanımlanabilir hale geldi (Şekil 1’deki en alt kademeye bakın). Bu senaryoyu dikkat fenomeni için geliştirdik, ancak benzer hikayeler diğer fenomenler için de anlatılabilir: İnsan iradesi kavramı, deneyime dayalı kişisel düzeydeki tanımlamalardan sistem düzeyindeki terminolojiye aynı türden bir geçiş yaptı — irade (will), yönetsel kontrol (executive control) haline geldi (Goschke, 2003). Başlangıçta tek bir eş nitelikli sistem olarak düşünülse de, yakın dönem araştırmaları farklı süreçlere dayanan farklı alt işlevler arasındaki ayrımı gözetmeyi desteklemiştir (Miyake ve diğerleri, 2000).

Üç tuzak

Taslaktaki her adımın kendi nedenleri vardı ve bu adımlar muhtemelen genç bir bilimsel disiplin için kaçınılmazdı. Yine de, daha genç araştırma gruplarının araştırma yolunda yapılan şanssız denilebilecek seçimlerinden pek bir şey öğrendiklerine dair çok kanıt yok. Bu nedenle Şekil 1'de gösterildiği gibi, bir seviyeden diğerine üç geçişin üç tuzağına odaklanacağız.

Tuzak # 1: Kapsayıcı tanımlar arama

İnsan bilişi üzerine olan araştırmalar, genellikle fenomeni günlük yaşamdan alır: İnsanlar bazı şeylere dikkat eder ve diğerlerine ise etmez; bu, onların deneyimlerini ve davranışlarını etkiler ve bilişsel bilimlerin bunun nedenini açıklaması gerekir. Bu fenomen başlangıçta son derece bağlama bağlı ve bilimsel olarak naif olan günlük dilde tanımlanmıştır. Günlük hayatta, insanların “derse giremedim” ve “dikkatimi çekti” dediklerinde ne demek istediğini anlıyoruz; aynı zamanda nezaket eylemlerine ya da askeriyede bir görev almaya atıfta bulunmak için yine aynı cümleyi kullanmayı da tuhaf bulmuyoruz.[1] Tüm bu durumlarda aynı kelimeyi kullanmak işlevsel ortaklıkları ima edebilirken, bunun olması için önceden belirlenmiş bir neden yoktur. Bu nedenle, tüm bu farklı anlamları tek bir bilimsel tanımla yakalamaya çalışmak için bile bir neden yoktur ve dikkat örneğinin gösterdiği gibi, girişimin başarısız olması muhtemeldir. Bu bariz bir şey gibi görünebilir, fakat bu tespitin yapılması sadece dikkat araştırmalarında çok zaman almadı, genç araştırma hatlarının da aynı tuzağa düştüğü görüldü. Örneğin, yaratıcılık araştırmacıları hala “yaratıcılığı” ölçen testler ve kapsayan modeller geliştirmeyi hedefliyorlar, ki bunların başarısız olacağını düşünüyoruz.

Tuzak # 2: Alt işlevlerle süreçleri tanımlama

Bilişsel araştırmacılar, fenomenlerin/işlevlerin nasıl çalıştığını altta yatan süreçleri tanımlayarak keşfederler. Ancak ne yazık ki, buna genellikle belirli bir işlev ve ilgili süreçler kümesi arasında bire bir eşleşme varsayımı eşlik eder — bu daha sonra bir “özellik entegrasyon mekanizması (feature-integration mechanism)” veya “engelleme ağı (inhibition network)” haline gelir. Bu stratejinin bazı talihsiz sonuçları bulunmaktadır.

Bu, başka şeylerin yanı sıra, temeldeki işlemlerin belirli bir alt işleve özgü olduğunu ve diğer alt işlevler tarafından paylaşılmadığını ima eder. Ancak bu pek olası değildir; örneğin duygular ve beyin yapıları arasındaki bağlantılar üzerine yapılan yakın dönem bir meta-incelemenin (Lindquist ve diğerleri, 2012) gösterdiği üzere, bu fikir genellikle deneysel kanıtlarla tutarsızdır. Fenomenlerin alt işlevlerde farklılaşması, genellikle ilgili alt işlevlerin aynı olmadığı anlayışına dayandırılır, fakat bu ortak hiçbir şeyin olmadığı anlamına gelmez. Örneğin, beyindeki işleme sisteminin (progressing) kazanan-her-şeyi-alır (winner-take-all)[2] mantığını izlediğine dair yaygın bir kanı vardır, bu da bir temsil veya durum etkinleştirildiğinde veya seçildiğinde rakiplerinin bastırılmasına yol açtığı anlamına gelir (Bogacz, 2007). Bu mekanizma muhtemelen hedef seçiminin (target selection) önemli bir bileşeni, dikkatin önemli bir alt işlevidir; ancak aynı zamanda dikkat dağıtıcıları bastırma (distractor suppression), özellik bütünleştirme (feature integration), anıları geri çağırma (memory retrieval) veya duygu düzenleme (emotion regulation) için de önemli olabilir. Dolayısıyla, bir alt işlev için gerekli olması, bir sürecin diğer alt işlevlere de katkıda bulunmasını engellemez. Bunun ortaya çıkardığı pratik sorun, farklı alt işlevler üzerinde çalışan araştırmacıların muhtemelen bilmeden (araştırmacıların ayrımı göz önüne alındığında) aynı süreçlerle uğraşmalarıdır, bu nedenle farklı alt alanlardaki modellerin genellikle oldukça benzer bir mimarisi vardır (örneğin, hemen hemen tüm alanlarda çift yönlü işleme modelleri vardır). Dikkat değiştirme (attention-switching) ve zihin teorisi (theory of mind) üzerine yapılan çalışmalardaki karşılıklı cehalet (araştırma stratejisi göz önüne alındığında anlaşılabilir) bunun iyi bir örneğidir. Her iki alandan araştırmacılar, bir süredir kendi fenomenleri için bir anahtar sistem olarak temporo-parietal birleşimi tercih ederken, bu ortaklığı takdir etme ve açıklama çabaları ancak yakın zamanda başlamıştır (Geng ve Vossel, 2013). Aynı şekilde, erken işlev-süreç (function-to-process mapping) haritalama yaklaşımlarındaki sınırlamalarının üstesinden gelmeye yönelik son çabalar, ayna nöron sistemi (Michael, 2011) ve amigdalanın rolü hakkındaki tartışmalarda da bulunabilir.

Süreçlerin alt işlevleriyle tanımlanmasının yaratabileceği sorunlara somut bir örnek kendi araştırmamızdan geliyor. Bir yandan, ıraksak düşünme (divergent thinking) — yaratıcılığın bir bileşeni, striatal[3] dopamine dayanır ve bu nedenle dopaminerjik seviyeyi artırarak geliştirilebilir. Öte yandan, pozitif ruh hali de striatal dopamin seviyesi ile ilişkilidir. Analitik yaklaşıma göre bu, dopamini hem bir “yaratıcılık süreci” hem de bir “ruh hali süreci” haline getirecektir. Bu sadece semantik bir mesele gibi görünse de, (bizim yapmış olduğumuz gibi) dopamin düzeyini arttırmanın ıraksak düşünmeyi geliştirdiğini göstermeye çalışırken bu ikilik gündeme gelir ve hakemler bunun bir duygudurum etkisinden oluşmadığını birinin göstermesine ihtiyaç duyarlar. Korkarız ki bu problem, düşündüğümüzden daha geneldir. Fenomenlerin bağlama bağımlı günlük dilden alındığını düşünürsek, dikkat, motivasyon, irade veya duygu gibi kavramların herhangi bir süreci paylaşmadığını varsaymak için hiçbir neden yoktur. Ancak paylaşıyorlarsa, deneysel araştırmada bir kavramı diğeriyle karşılaştırmak pek mantıklı değildir. Yani, bazı deneysel etkilerin “dikkat”, “motivasyon” veya “duygusal” bir doğaya sahip olup olmadığına karar vermek mantıksal olarak imkansızdır, çünkü bu üç doğanın tam olarak örtüşmesi muhtemeldir.

Tuzak # 3: Süreçler yerine fenomenlerde uzmanlaşma

Daha önce de belirttiğimiz gibi, araştırmacılar ilgilendikleri fenomenlere (veya alt fonksiyonlara) göre ayrılırlar. Çok fazla iş ve ilgili tüm alanlarda artan bir metodolojik karmaşıklık olduğundan, ayrıca bütün bir disiplinde her şeyin tepesinde olmanın imkansızlığından böylesi bir ayrımdan kaçınmak zordur. Ancak bizim sorunlu bulduğumuz şey ayrım için kullanılan kriterdir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, fenomenleri veya alt fonksiyonları ölçüt olarak kullanmak, farkında olmadan tekerleği yeniden icat etmeye yönelik paralel girişimler ve çok benzer yapıların modellerini inşa etmek de dahil olmak üzere çeşitli sorunlar yaratır. Bundan kaçınmak, sentetik yaklaşımla sağlanabileceğini önerdiğimiz bir karşı denge ağırlığını gerekli kılar.

Sentetik yaklaşım

Analizimize göre, tartışılan üç tuzağın üstesinden gelmek şunları yapmamayı gerektirir: (a) kapsamlı tanımları ve eksiksiz modelleri araştırmak; (b) süreçleri fenomenlerle tanımlamak; ve (c) fenomenlerde uzmanlaşmak. Hakim analitik yaklaşım, tüm bunlardan kaçınmayı neredeyse imkansızlaştıracak kadar zorlaştırdığından, başka bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Braitenberg (1984), “Vehicles” (Araçlar) adlı kitabında, analitik perspektifin sahip olduğu karmaşıktan basite yaklaşımının, basitten karmaşığa bir yaklaşımla değiştirilmesini önermektedir. Bu önerisini, yapay varlıkları çözümlediği ve bu varlıkların davranışlarının naif gözlemcide uyandıracağı psikolojik fenomenleri incelemeyi değerlendirdiği genişletilmiş bir düşünce deneyi aracılığıyla sunar. Şaşırtıcı derecede basit mekanizmalar bile oldukça karmaşık görünen olayları açıklayabilir. Bu özel deneysel yaklaşımı savunmuyoruz, ancak teorik tutumu çok umut verici buluyoruz. Bu nedenle, bu tutumu, başlangıç noktası olarak fenomenlerin kendisini değil de, temel süreçleri alan alternatif bir araştırma stratejisine çevireceğiz.

Tartıştığımız gibi, temel süreçler (tanımlandıkları belirli düzey veya ölçeklerine bakılmaksızın), muhtemelen birden çok alt fonksiyona ve fenomene katkıda bulunur. Bu nedenle sentetik yaklaşım, belirli bir temel süreçle başlayabilir ve bu sürecin hangi fenomenleri açıklayabileceğini araştırabilir. Örnek olarak biz ve meslektaşlarımız, bireylerin nöral kazanan-her-şeyi-alır ilkesinin (the neural winner-takes-all principle) uygulandığı ayrıcalık derecesine göre farklılık gösterebileceği şeklindeki oldukça basit bir fikri uyguladık: bazıları tüm rakip temsiller yerine tek bir temsili kuvvetle tercih edebilirken, diğerleri tercih ettikleri temsili yalnızca ufak bir farkla öne geçirebilir. Eğer öyleyse bu, bahsi geçen sinirsel ilkeye duyarlı herhangi bir fenomenle ilgili olarak performans profillerindeki sistematik bireysel ve grup farklılıklarını tahmin edecektir. Gerçekten de dikkat kontrolü (Colzato ve diğerleri, 2010), sosyal biliş (Sellaro ve diğerleri, 2014), yaratıcı düşünme (Colzato ve diğerleri, 2015a), meditasyon (Colzato ve diğerleri, 2015b) ve dini inanç (Hommel ve diğerleri, 2011) gibi farklı fenomenlere göre gelişen bu tür farklılıklar görüldü — örneğin bireyci & şahsa has düşünmeyi öne çıkaran dini inançlar karar verme sürecinde detaylara daha fazla dikkat edilmesine, ilgisiz bilgilerin daha iyi bastırılmasına yol açmaktadır; böyle dinlerde daha az toplumsal bütünleşme görülür ve kolektif, kapsayıcı düşünceyi destekleyen dini inançlara göre bireyin daha sabırlı olması sağlanır.

Böyle bir süreç merkezli, sentetik yaklaşımın, ele alınan fenomenin kapsamlı bir modelini sağlamadığına dikkat edin (örneğin, tek bir sinirsel ilkeye atıfta bulunarak dini inancın tüm yönlerini açıklamaya çalışmak umutsuz bir girişim olacaktır). Yani açıklanacak tek bir fenomenin bile tüm varyansını hesaba katmaktan uzaktır; ancak Şekil 1'in sağ panelinde belirtildiği gibi birçok farklı fenomenin bazı varyanslarını hesaba katar. Bu yaklaşım aynı süreci farklı fenomenlerle ilişkilendirirken, aynı zamanda bir süreci belirli bir fenomenle tanımlamaktan kaçınır ve farklı fenomenler boyunca sistematik araştırmalar yapmak fenomene özgü uzmanlaşmayı önler. Ek olarak çeşitli deneysel paradigmalar ve teorik çerçevelerde uzman olmayı, ayrıca farklı geleneklere sahip farklı dergilerde yayınlar yapmayı gerektirmesi gibi zorlukları da beraberinde getirir. Yine de bilişsel bilime, tarihsel derslerimizi ciddiye alarak ve insan bilişini daha derin bir şekilde anlama yolunda hiç değilse en engelleyici sapmaları tekrarlamaktan kaçınarak iyi bir şekilde hizmet edileceğine inanıyoruz.

[1] Burada yazarlar İngilizce “attend” kelimesinin gelebildiği birden fazla anlamdan söz ediyor. Türkçe’de “dikkat etmek”, “katılmak” ve “hizmet vermek” kavramları farklı sözcük/sözcük gruplarıyla ifade edildiği için bağlam dahilinde aynı anlamı sağlayacak bir örnek sunmak mümkün değil. (E.N.)

[2] Kazanan-her-şeyi-alır (Winner-take-all): Bir katmandaki nöronların aktivasyon için birbirleriyle rekabet ettiği sinir ağlarının hesaplama modellerinde uygulanan bir hesaplama ilkesidir. Klasik formda, sadece en yüksek aktivasyona sahip nöron aktif kalır, diğer tüm nöronlar kapanır; bununla birlikte, diğer varyasyonlar birden fazla nöronun aktif olmasına izin verir, örneğin yumuşak kazanan-her-şeyi-alır (the soft winner take-all), nöronlara bir güç işlevi uygulanır. (Ç.N.)

[3] Striatum veya korpus striatum (neostriatum ve çizgili çekirdek olarak da adlandırılır), ön beynin subkortikal bazal ganglionlarında bir çekirdek, yani nöron kümesidir. Striatum, motor ve ödül sistemlerinin kritik bir bileşenidir; farklı kaynaklardan glutamaterjik ve dopaminerjik girdiler alır; ve bazal gangliyonun geri kalanına birincil girdi olarak hizmet eder. (Ç.N.)

Referanslar

Bogacz R. (2007). Optimal decision-making theories: linking neurobiology with behavior. Trends Cogn. Sci. 11, 118–125. 10.1016/j.tics.2006.12.006

Braitenberg V. (1984). Vehicles: Experiments in Synthetic Psychology. Cambridge, MA: MIT Press.

Colzato L. S., de Haan A., Hommel B. (2015a). Food for creativity: tyrosine promotes performance in a convergent-thinking task. Psychol. Res. 79, 709–714. 10.1007/s00426–014–0610–4

Colzato L. S., Hommel B., Shapiro K. (2010). Religion and the attentional blink: depth of faith predicts the depth of the blink. Front. Psychol. 1:147. 10.3389/fpsyg.2010.00147

Colzato L. S., Sellaro R., Samara I., Hommel B. (2015b). Meditation-induced cognitive-control states regulate response-conflict adaptation: evidence from trial-to-trial adjustments in the Simon task. Conscious. Cogn. 35, 110–114. 10.1016/j.concog.2015.04.012

Dennett D. (1969). Content and Consciousness. London: Routledge.

Geng J. J., Vossel S. (2013). Re-evaluating the role of TPJ in attentional control: contextual updating? Neurosci. Biobehav. Rev. 37, 2608–2620. 10.1016/j.neubiorev.2013.08.010

Goschke T. (2003). Voluntary action and cognitive control from a cognitive neuroscience perspective, in Voluntary Action: Brains, Minds, and Sociality, eds Maasen S., Prinz W., Roth G. (New York, NY: Oxford University Press; ), 49–85.

Hommel B., Colzato L. S., Scorolli C., Borghi A. M., van den Wildenberg W. P. M. (2011). Religion and action control: faith-specific modulation of the Simon effect but not stop-signal performance. Cognition 120, 177–185. 10.1016/j.cognition.2011.04.003

James W. (1899/2008). Talks to Teachers On Psychology to Students on Some of Life’s Ideals. Rockville: Arc Manor.

Lindquist K. A., Wager T. D., Kober H., Bliss-Moreau E., Barrett L. F. (2012). The brain basis of emotion: a meta-analytic review. Behav. Brain Sci. 35, 121–143. 10.1017/S0140525X11000446

Michael J. (2011). Four models of the functional contribution of mirror systems. Philos. Expl. 14, 185–194. 10.1080/13869795.2011.569747

Miyake A., Friedman N. P., Emerson M. J., Witzki A. H., Howerter A., Wager T. (2000). The unity and diversity of executive functions and their contributions to complex “frontal lobe” tasks: a latent variable analysis. Cogn. Psychol. 41, 49–100. 10.1006/cogp.1999.0734

Sellaro R., Hommel B., de Kwaadsteniet E. W., Colzato L. S. (2014). Increasing interpersonal trust through divergent thinking. Front. Psychol. 5:561. 10.3389/fpsyg.2014.00561

İleri Okuma Önerileri

Psikoloji ve psikolojik bilimlerde metot, psikoloji-nörobilim ilişkisi, işlev ve mekanizma eşleştirme problemi gibi konularda György Buzsaki’nin geçen sene yayınlanan kitabı Brain from Inside Out kitabını özellikle de ilk iki bölümünü tavsiye edebiliriz. Bunun yanı sıra, yine benzer konuları ele alan Paul Cisek’in 2019 tarihli Resynthesizing behavior through phylogenetic refinement makalesini de önerebiliriz. Cisek, bu makalede problemleri öncelikle işlemsel (computational) olark belirlemenin ve ardından bu problemlere işlemsel çözüm yollarından kimilerini beyinde ve/ya zihinde aramanın metodolojik olarak hatalı olduğunu, bunun yerine problemleri evrimsel bir perspektiften belirlememiz gerektiğini, böylece aşağıdan yukarı (bottom-up) bir yol izlememiz gerektiğini savunuyor.

Hommel ve diğ. 2019 No one knows what attention is makalesini de Cisek 2019'a paralel olarak okuyabilirsiniz. Bu makale de Cisek’in eleştirdiği yaklaşımın dikkat araştırmalarındaki negatif sonuçlarını ele alıyor ve “dikkat” terimin bilişsel psikolojide net bir karşılığı olmadığını bunun da müsebbibinin söz konusu hatalı yaklaşım olduğunu savunuyor.

--

--

CogIST
CogIST

Published in CogIST

Biz bilişsel bilimi çok seven bir grup öğrenciden müteşekkil, bağımsız bir oluşumuz.

CogIST
CogIST

Written by CogIST

We are an independent community which is formed by a group of students who love cognitive science.

No responses yet