Yeni Frenoloji? Metaforlar, Modüller ve Beyin Tarama Sözdebilimi — Michael Shermer

CogIST
CogIST
Published in
3 min readMar 20, 2022
Görsel Tasarımcı: Didar Akın

Özgün Adı: A New Phrenology? Metaphors, modules, and brain-scan pseudoscience
Çevirmen: Aysu Koç
Editör: Sinem Gençtürk

Atom, bir yıldızın yörüngesindeki gezegenler misali çekirdeğin etrafında dönüp duran elektronları ile bir güneş sistemi gibidir. Hayır, aslında öyle değildir. Ama böylesine görünmez bir şeyi zihnimizde canlandırmamıza yarayan bir yaklaşım olarak bu imge, bir metafor görevi görecektir.

Bilim metaforlarla iletilir çünkü beyinlerimiz, bilimin ancak son zamanlarda gözler önüne serdiği sezgilere aykırı dünyadan ziyade sezgisel olarak çok daha basit bir dünyayı idrak edecek şekilde evrimleşmiştir. Örneğin beynin fonksiyonel aktivitesi, bizim için neredeyse atom kadar görünmezdir, bu yüzden de metaforları kullanırız. Yüzyıllar boyunca beyin, hidrolik (su basınçlı) makinelere (18. yüzyıl), mekanik hesap makinelerine (19. yüzyıl), ve elektronik bilgisayarlara (20. yüzyıl) benzetilmiştir. Günümüzdeki popüler metaforlardan biri de görme, dil, yüz tanıma, hile tespit etme, risk alma, maneviyat ve hatta Tanrı için özelleşmiş modülleri ile beynin bir İsviçre çakısına benzediğidir.

Modülerlik metaforları, fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) adı verilen yeni bir beyin tarama teknolojisinden besleniyor. Hepimiz, beynimizin X (para, seks, Tanrı vesaire) hakkında düşünürken “yanan” bölgelerini gösteren, genelde kırmızı ile işaretlenmiş taramalarını görmüşüzdür. Bu yeni modülerlik metaforu öylesine baştan çıkarıcı ki, dinin (inanç modülleri), ahlakın (ahlak modülleri), ve ekonominin (para modülleri) evrimi üzerine yazdığım birkaç kitapta kendim de bu metafordan faydalandım. Bunula birlikte, bu metaforun suistimalini kısıtlamak üzere şüpheci bir akım da mevcut ve hatta bizzat sinirbilimciler tarafından sürdürülüyor. Örneğin, New York Times’ın 11 Kasım 2007 sayısında, Kaliforniya Üniversitesi Los Angeles’tan (UCLA) sinirbilimci Marco Lacoboni ve meslektaşları tarafından “Siyasette Beyniniz” adlı bir köşe yazısı yayımlandı. Yazarlar, kararsız seçmenlerin beyin tarama sonuçlarını paylaştılar. “Katılımcılara ‘Demokrat’, ‘Cumhuriyetçi’ ve ‘bağımsız’ kelimelerini gösterdiğimizde, beynin amigdala adı verilen bölgesinde yüksek aktivite gösterdiler, bu da kaygıya işaret ediyor.” diye belirtiyor yazarlar. “Beynin kaygı ve iğrenme ile ilişkilendirilen iki bölgesi — amigdala ve insula — özellikle erkek katılımcılar ‘Cumhuriyetçi’ kelimesini gördüklerinde aktivite gösterdi. Ama bu üç etiketin her biri, aynı zamanda beynin ödülle ilişkili bölgesinde (ventral striatum) ve ayrıca arzulama ve bağlılık hissetme ile ilişkilendirilmiş başka bölgelerinde de aktivite uyandırdı.” Öyleyse “Cumhuriyetçi” kelimesi kaygı ve iğrenmeye sebep oluyor, ama arzu ve bağlılık hislerini tetiklediği zamanlar hariç. Geri kalan çıkarımların hepsi de benzer şekilde kafa karıştırıcı.

Bilimin kendi kendini düzelten doğasına yakışan bir karşılık olarak, Lacoboni’nin UCLA’den meslektaşı Russel Poldrack ve dünyanın çeşitli yerlerinden 16 diğer sinirbilimci, üç gün sonra Times’da bir yanıt yayımladı ve şunları açıkladı: “Aynı beyin görüntüleme tekniğini kullanan bilişsel sinirbilimciler olarak biliyoruz ki, basitçe bir noktadaki beyin aktivitesine bakarak bir insanın kaygı veya bağlılık hissettiğini kesin olarak belirlemek mümkün değildir. Bunun sebebi beyin bölgelerinin tipik olarak birçok zihinsel durum ile bağlantılı olmasıdır, dolayısıyla bir beyin bölgesi ile bir zihinsel durum arasında birebir eşleştirme (mapping) yapmak mümkün değildir.” Örneğin amigdala, uyarım (arousal) ve pozitif duygular yoluyla da aktifleşir, bu yüzden bu tip taramaları yorumlamanın anahtarı, beynin durumları arasında karşılaştırma yapmaya olanak veren itinalı deney tasarımlarıdır.

FMRI’ın sinirsel aktiviteyi değil de kan akışındaki değişimi ölçtüğünü, renklerin kan akışı farkını görmek için sonradan eklendiğini ve o görsellerin tek bir kişinin değil de deneydeki birçok katılımcının beyninin istatistiksel olarak bir araya getirilmesinden oluştuğunu bilmek, bu şüpheleri daha da çoğaltıyor. “Sinirbilimcilerin bazı iddiaları kulağa astroloji gibi geliyor.” dedi Poldrack bana bir röportajda. “Sorun bilimin kendisi değil, sorun bilimden birazcık alıp onun çok ötesine gitmek.” Mesela, nedensel çıkarımları tersine çevirme problemi: insanların beyinde bir aktivite görmesi ve sonra burası X’in olduğu yerdir sonucuna varması. Eğer sizi bir korku durumuna sokarsam, taramada amigdalanızın yanacağını gösterebiliriz, ancak bu amigdala her yandığında korkuyor olduğunuz anlamına gelmez. Beynin her bölgesi, birçok farklı durumda yanar. Açıkçası bize hangi bölgenin aktivitesinin ne kadar seçici olduğunu söyleyecek bir veriye sahip değiliz.”

Kaliforniya Üniversitesi, San Diego’dan (UCSD) zihin felsefecisi Patricia S. Churchland bana küstah bir şüphecilikle şöyle dedi: “Zihinsel modüller tamamen saçmalık. Yalnızca merkezi bir işlemciye bilgi gönderen birbirinden izole modüller yok. Özelleşen bölgeler var, evet, ve belki ağlar da, ama bunlar her zaman tek bir göreve adanmış değiller.” Zihinsel modül metaforlarındansa, gelin sinir ağları (neural networks) tabirini kullanalım.

Beyin alakasız parçalardan oluşan bir yığın değil elbette, dolayısıyla psikolojik konseptlerle ilişkili sinir ağları bulmaya çalışmak değerli bir arayış, tabii frenolojinin baştan çıkarıcı çağrılarına yenik düşmediğimiz sürece.

--

--

CogIST
CogIST
Editor for

We are an independent community which is formed by a group of students who love cognitive science.