Ahmet Mithat Efendi ve Bir Osmanlıcılık Beyannamesi

Consensus
Consensus
Published in
6 min readFeb 21, 2021

R. Serhat Aslan yazdı

Abdülaziz döneminde, bilhassa Mithat Paşa’nın hamiliği sayesinde yayın dünyasında ön plana çıkmaya başlayan Ahmet Mithat Efendi’nin hayatı ve eserleri birçok açıdan incelemeye ve üzerinde durulmaya değerdir. Osmanlıcılık fikri ile özdeş isimlerden biri olan Ahmet Mithat aynı zamanda Medeniyetçilik, İslamcılık ve Türkçülük akımlarından da beri değildir. Bunların yanı sıra onun Batıcılığı çağdaşlarından belli ölçüde farklı olarak kendi kültürünü es geçen ve körü körüne bir batıcılık olmamıştır. Aksine onun yolu, makul bir gelenekçilik dairesinde kalıp Batının “bir tenkit süzgecinden geçirilmiş” makul değerleriyle adapte olmak gayesinde olan “ölçülü” bir Batıcılıktır.

Yüzü aşkın eser kaleme almış olan Ahmet Mithat’ın bilhassa Üss-i İnkilab adlı eseri Tanzimat’ın ilanından Abdülhamid’in ilk yıllarına dek olan evreyi anlamak için ayrı bir öneme sahiptir. Yazar tarafından Sultan Abdülhamid’in ricası üzerine yazılmış olan bu eserin maksadı içerdiği Tanzimat sonrası dönemin haleti ruhiyesini anlatmak ve temel endişelerini yansıtmaktır. Bu kitabında Ahmet Mithat, II. Mahmut’tan itibaren gelen padişahları saygı ile anmış, (Abdülaziz’i nispeten göz ardı ederek) bu sultanların icraatlarını anlatmış ve bu süreçte Tanzimat ve Islahat fermanı bünyesinde gerçekleşmiş reformları değerlendirmiştir.

Ahmet Mithat için Tanzimat ve Islahat fermanı bünyesinde yapılan reformlar, devletin dört bir yanında yer yer patlak veren isyanların bastırılması ve düzlüğe çıkılması ile ancak mümkün olmuştur. Reşit Paşa gibi büyük siyasi dehalar devlet yönetiminde görevlendirilmiş, onlar eliyle nice düzenlemeler yapılmış ve İmparatorluğunun hangi milliyet ve kavmiyete mensup olursa olsun tüm uluslarını tekrardan Osmanlı’nın kuruluş temeli olan Osmanlılık sancağı altında toplamak için çabalar sarf edilmiştir. Ve Tanzimat’ın ilanından, “Hz. Ömer adaleti ile hükmeden” Abdülhamid’in tahta geçişine kadarki süre zarfında yapılan bu kanunlara uyulması mesabesinde birçok faydalar görülmüştür.

Üss-i İnkılabın ilk bölümü bugün dahi sıcaklığını koruyan Osmanlı’nın kuruluşu tartışmaları üzerine bir takım fikirler içerir. Ahmet Mithat yaşadıkları dönemin şartlarını göz önüne alarak kuruluş evresini değerlendirdiğinde Osmanlıcılığının daha ilk yıllardan beri mevcut olduğu tezini ortaya atar ve bunu örneklerle somutlaştırmak ister. Bu meyanda Devlet-i Aliyye her şeyden önce bir siyasi kardeşlik topluluğudur. Ona göre Osmanlı Devleti’ni ortaya çıkaran temel güdü ne İslamlıktır ne de Türklük. Ahmet Mithat kuruluş aşamasından itibaren Osmanlı’nın bildiğimiz ve önceden gördüğümüz örneklerin dışında bir nosyonu olduğunu ve ne bir Türk devleti ne de bir İslam devleti olmadığını belirtir.

Yazara göre Osmanlı Devleti bir İslam Devleti olarak kurulmamıştır. Zira her ne kadar tarihte kurulmuş birçok İslam devleti tebaası içinde bulunan G. Müslimlere şeriatın umdeleri ışığında adil şekilde davranmış ve onları bir emanet olarak görmüşse de bu devletlerden hiç biri Osmanlılar gibi kendi gayrimüslim tebaalarıyla mecz olamamıştır. Osmanlılar eski İslam devletlerine benzer şekilde Müslüman olmayan ahaliye adaletle davranmış ve ama bunun da ötesine geçerek onlarla birleşik bir vücut oluşturmuştur. Osmanlıların kuruluş evresinde tipik bir İslam Devlet olmamasının yanı sıra yine bu devlet bir Türk Devleti olarak da kurulmuş değildir. Zira Osmanlılardan evvel kurulmuş olan Türk devletleri kendi adet ve örflerini koruyucu politikalar gütmüş, kendilerini yabancılar ile hemhal etmemiştir. Ne başka ahaliler ile karışmış ne de başka halkları kendi bünyelerinde barındırmışlardır. Oysa Osmanlı örneği böyle değildir. Daha ilk yıllardan itibaren nice Türk olmayan bey Osmanlı sancağı altında kendine yer bulabilmiştir. Bu sebeple Osmanlıların Türklüğü için söylenecek şey şudur. Türklük Osmanlılara bir şecaat ve güzel ahlak katmış ve devletlerini güzel kılmıştır, devlet kimliğinde ancak böyle bir rol oynamıştır.

Osmanlı Devleti böylece eski tarihlerde eşi benzeri görülmemiş bir oluşumu meydana getirmiştir. Yazarın net ifadesi ile “Osmanlılık; Oğuz Karahan neslinden, Gazi Ertuğrul Beyoğlu Osman Gazi Hazretlerinin kendisine ve ondan sonra bu şanlı hanedanın en büyük ve olgun varisi olarak bilfiil hükümdar bulunan şevketli padişaha tabi olmayı, siyasi, asli mensupluk bilmekten ibarettir.[1] Böyle bir mensubiyete sahip olması hususunda bir ferdin ne dinine ne de kavmiyetine bakılır. İşte Osmanlılığın asıl mahiyeti bu farklı dinden ve kavimden insanları aynı potada eritmek ve onları bir siyasi kardeşlik şemsiyesinin altında toplamaktır. Kuruluş evresi dâhil olmak üzere Devlet-i Aliyye’nin tarihinde görülen bu anlayıştır ve dolaysıyla Ahmet Mithat için yaşadığı dönemde de olması gereken budur.

Dönemin Avrupa bakışlı tarih yazımı ve o dönemin güncel ithamları Ahmet Mithat Efendi nezdinde geçersiz ve değersizdir. Zira ona göre Osmanlıların bu yüksek medeniyeti oluşturdukları tarihlerde henüz Avrupalı devletler böyle bir birlikte yaşama tecrübesinden hayli uzaktır. Ve onların iddiaları tarihi gerçeklerle de uyuşmamaktadır. Osmanlının bir siyasi kardeşlik topluluğu olması bir gerçek olmasaydı daha imparatorluğun ilk yıllarında Evrenos Bey, Mihail Bey gibi isimler Osmanlı saflarında yer alır mıydı sorusu Ahmet Mithat için kritiktir. Sadece bir Türk Devleti olsa Timur musibetinin yol açtığı savaşta bazı Türkler, Osmanlı cephesini terk ederken Rumeli Hristiyanlarının canlarını feda edercesine savaşa devam etmeleri de hakeza Osmanlılığın o tarihte en mümtaz örneğidir.

Ahmet Mithat’ın çağdaşları nezdinde eleştirilere maruz kalması ve tam manasıyla benimsenmemesinin en önemli sebebi onun Abdülhamid ile olan münasebetidir. Ahmet Mithat çağdaşları gibi bir rejim değişikliği düşüncesine sahip değildir ve tıpkı Abdülhamid gibi eğitim ve kültür alanlarında gelişimi önceler. Benzer şekilde Abdülhamit döneminde azınlıklara verilen haklar yüceltilerek övülür.[2] Hemen her konuda belirttiği fikirlerinin Abdülhamit’e paralellik arz etmesi dönemin diğer yazarlarınca sert şekilde eleştirilir. Hatta Osmanlıcılığın bir diğer ismi sayılabilecek olan Namık Kemal bu eleştirilerin dozajını artırarak Ahmet Mithat’ı dönek, oportünist ve demagog olmakla suçlar. Özellikle Üss-i İnkılap’ın Abdülhamid’in isteği doğrultusunda yazılmış olması bu kitabın bir Abdülhamid’in “vaziyetini sağlamlaştırma”[3] aracı olarak algılanmasına da sebep olur. Bunun yanı sıra Ahmet Mithat için eserleri aracılığıyla Abdülhamid dönemi devlet politikalarını resmi olmayan bir kanalla yansıtmıştır demek yanlış olmayacaktır. Nitekim, Tanpınar’ın da belirttiği üzere Üss-i İnkılab’ın ilk bölümü Abdülhamid’in de tensibini kazanmış ve bu tensip yoluyla Osmanlılık cereyanının onaylanmış bir beyannamesi olmuştur.[4]

Abdülhamit ile ilişkisine örnek olarak; Ahmet Mithat her ne kadar Abdülhamid öncesi reformlardan övgüyle bahsedip bunların gerekliliğinden bahsetmişse de o aslan payını daima Abdülhamid’e ayırır. Kendi ifadesiyle “Abdülhamid Han’ın hikmet dolu Hattı Hümayunlarında açıklandığı gibi bunlar (geçmiş reformlar) bir anayasaya dayanmadıklarından, mahiyetleri keyfi idarenin birkaç sayfalık yazılarından ibaret sayılır.[5] Buna ilave olarak Ahmet Mithat, Sultan Abdülhamid’in Kanun-i Esasi’yi yayınlayıp Meşruti idareye geçişini onun hürriyetperver oluşuna bağlar ve bir lütuf olarak sunar. Hürriyet ve eşitlik nimetini tesis için Padişah tarafından bahşedilen bu Anayasa artık Osmanlı’nın yeni bir inkılap evresine girmesinin de yolunu açmıştır.

Üss-i İnkılabın bu giriş bölümü denildiği üzere bir Osmanlılık beyannamesi olarak görülebilir. Bunun yanı sıra Ahmet Mithat’ın isimlerini zikrederek reform dönemi Padişahlarını anması da onun bu süreci olumladığını gösterir. Henüz II. Mahmut döneminde devlet böylesi reformlara girişmiş ama her yerden patlak veren problemler karşısında bu istenildiği gibi ilerleyememiştir. Sultan Mahmut devleti kurtarmak için “himmet kolunu sıvamış” ve bu meyan da nice yeniliğe imza atmıştır. Akabinde Sultan Abdülmecit tahta geçip babası II. Mahmut’un hedeflerini gerçekleştirmeye devam etmiş ve ıslahat fermanları ve hattı hümayunlar bu padişaha nasip olmuştur. Koca devletin bünyesindeki kavimleri tekrr birleştirme çabasını göstermiş ve siyasi ve adli bir eşitlik tesis etmiştir. Devletin bu iki padişah evresinde aldığı yolun Kırım Savaşında temin ettiği asker sayısından bariz şekilde anlaşılacağını söyleyen Ahmet Mithat bunun Osmanlıların ıslahat politikalarındaki başarıları olarak gösterir. Bu iki padişahı ve Abdülhamit’i övgüyle anmasına rağmen Ahmet Mithat Efendi Sultan Aziz’den o kadar da bahsetmez, onun icraatlarına diğerleri gibi yer ayırmaz.

Özet olarak Ahmet Mithat Efendi Üss-i İnkılap adlı bu eserinin mukaddimesinde kendi fikir dünyasını özetlemiş, Osmanlılık akımının tarihsel köklerine işaret etmiş, Osmanlının kuruluş evresindeki pek çok örneği kendi tezini ispatlamak için kullanmıştır. Akabinde bu anlatısını yaşadığı dönemin Osmanlılık politikasına yönelik ihtiyacına bağlamış ve bu minvalde II. Mahmut’tan Abdülhamid’e kadar ki geçen sürede yapılan reformları övgüyle anmıştır. Bu evrede Osmanlılık ruhu tekrardan canlandırılmaya çalışılmış ve kuruluş ayarlarına dönüş gözlemlenmiştir. Ve fakat bu reformlar her ne kadar gerekli ve işe yarar olsalar da gerçek anlamını ancak Sultan Abdülhamit’in Anayasa ilanı ile bulmuştur. Ahmet Mithat’a göre “hürriyetperver Abdülhamit Han” meşruti sisteme geçerek tüm bu reformların temelini güçlendirmiş, anayasal güvenceye almış ve yeni bir inkılap evresinin penceresini açmıştır.

Kaynakça

[1] Ahmet Mithat Efendi, Üss-i İnkılâp, Selis Yayınları, 2004, 31.

[2] Muharrem Dayanç, Ahmet Mithat Efendi ve Üss-i İnkılap Üzerine, Turkish Studies, Vol. 7/1, Winter 2012, 842.

[3] Mustafa Nihat Özön, Son Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Maarif Matbaası, İstanbul 1941, 310’dan aktaran Dayanç, 841.

[4] Üss-i İnkılap Üzerine, 842.

[5] Üss-i İnkılâp, 48.

Yazar hakkında:

R. Serhat Aslan, Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümünde okuyor.

--

--

Consensus
Consensus

Hukuk, politika, tarih ve sanat gibi alanlarda; bugün ve yarın değer taşıyan konular özgün yazılar ve çevirilerle ele alan fikir penceresi / Fikrini Güçlendir.