Amerika’da Göçmen, Kadın ve Müslüman Olmak

Consensus
Consensus
Published in
5 min readSep 29, 2020

Ensar Avcı sordu Siddrah Alhindi cevapladı

Siddrah Alhindi

Kendini Consensus okuyucularına tanıtır mısın?

Tüm Consensus okuyucularına merhaba. Adım Siddrah Alhindi. New York’ta yaşayan Müslüman, Suriyeli/Amerikalı bir kadınım. Baruch College’de gazetecilik okuyorum. Şu an lisans eğitimimin ikinci senesindeyim.

Suriye ve Amerika arasında mekik dokuyan bir hayatın var bildiğimiz kadarıyla. Hikayenden biraz bahseder misin?

Benim hikayem Brooklyn/New York’ta iki Suriyeli mültecinin çocuğu olarak doğmam ile başlıyor. Annem ve babam Suriye’de doğup büyüdüler fakat vatanlarındaki koşullardan daha iyi hayat şartlarına erişmek için Amerika’ya geldiler. Ben ise iki dünyanın da tadına bakacak kadar şanslıydım. Yaklaşık 4 yaşındayken annemle babam ayrıldı ve Suriye’ye orada yaşamak için geri döndük. Yazları Amerika’ya ziyarete giderdim ancak 4. sınıfı bitirdikten sonraki yaz Amerika’ya geldim ve o zamandan beri Suriye’ye hiç geri dönmedim. Bu ani ve kalıcı Amerika’ya dönme kararı, Suriye’de meydana gelen ve geri dönmemi çok tehlikeli hale getiren savaştan kaynaklanıyordu. Bu ayrılık halen daha sona ermiş değil ve ailemin vatanına en son adım atmamın üzerinden neredeyse on yıl geçti.

Çalkantılı olmayan hayatlara sahip insanların genelde belirgin bir ev ve vatan tanımı oluyor. Fakat ailevi durumları, çevresel faktörler ve ekonomik durumlar sebebiyle hikayeleri sana benzeyen bazı insanlar için bu tanımın oldukça değişken olduğunu söyleyebiliriz. Ancak her zaman bir ev vardır. Evini özlüyor musun, bu durum Amerikada’ki yaşamını etkiliyor mu?

Amerika’da doğup büyümüş olmama rağmen ona duygusal olarak bağlanıp “vatanım” diyebileceğimi düşünmüyorum. Seyahat ederken buradaki evimi ve arkadaşlarımı özlüyorum ancak bu toprağın kendisi her zaman benim için “yabancı” kalmaya devam edecek. Vatan ise ebeveynlerim, aile büyüklerimin ve akrabalarımın ait olduğu topraklarla ilgilidir. Benim için ise vatan; atalarımın yaşadığı, çocuklarını yetiştirdiği ve erken çocukluğumu geçirdiğim yer olan “Suriye”. Memleketimi çok özlüyorum ve neredeyse hiç hatırlamıyorum. Yıllardır görmediğim ailemi özlüyorum ve savaş başladığında şehit düşen Suriye’yi özlüyorum.

Kendini Suriye’ye ait hissettiğini ve o toprakları vatan olarak gördüğünü söyledin. Ancak doğduğun ve hayatının çoğunu geçirdiğin yer de Amerika ve aynı zamanda bir Amerikan vatandaşısın. Bu noktada kendini Amerikan olarak tanımlamayı tercih ediyor musun?

Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan Black Lives Matter hareketi, silah yasası olayları yahut şu anki başkan ve destekçilerinin iktidara gelmesi gibi son zamanlardaki sorunlar ve sosyal meseleler, Amerikalı olmakla gurur duymayı her geçen gün daha da zorlaştırıyor benim için. Evet, bir Amerikan vatandaşı olarak sahip olduğum ayrıcalığın farkındayım fakat bazı durumlarda bu ayrıcalığın abartıldığını hissediyorum. Kendimi sadece nereden geldiğimi tarif etmek için Suriyeli/Amerikalı olarak tanımlayabilirim. Ama milliyetçi bir gururla kendimi “Amerikalı” olarak tanımlamıyorum.

Amerikan vatandaşlığının getirdiği ayrıcalıklara değindin. Fakat bu gün dünya büyük bir değişimin eşiğinde. Bu durumda Birleşik Devletleri eski zamanlarda insanların hayran oldukları fırsatlar ülkesi olarak görüyor musun?

Birleşik Devletler her zaman “özgürlükler ülkesi”, “fırsatlar ülkesi”, “hayallerin gerçekleştiği ülke” olarak biliniyordu. Özellikle “Amerikan Rüyası” dediğimiz yaygın kullanım bu durumu ifade eder. Fakat bu ideoloji yıkılmış gibi görünüyor çünkü buradaki insanlar rüyaların gerçekleştiğini hissetmiyor. Birleşik devletler dünyadaki bir süper güç olmasına rağmen, kendine ait birçok sosyal ve politik sorunlara sahip. Üçüncü dünya ülkeleriyle kıyaslanamaz tabi ancak en iyi ülke de değil. Diğer Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında eğitim sistemleri, sağlık hizmetleri gibi pek çok açıdan geride kalıyoruz. Daha iyi bir yaşam için çalışmak amacıyla buraya göç eden insanlar hala durmaksızın çalışıyor ve hayatlarının kalanında da bu döngü içerisinde sıkışıp kalacaklar. Gelir dengesizliğinde, sosyal sınıflarda ve fırsat eşitliğindeki tüm yozlaşmalar; filmlerde gördüğümüz ve şarkılarda duyduğumuz bu “rüya” dan çok daha fazla ağır basıyor. İronik bir şekilde Covid-19, Amerika’nın ne kadar rezil hale geldiğini gösteren sadece küçük bir örnek. Mevcut sorunlar nedeniyle önceden herkesin can attığı Amerikan vatandaşlığından korkulmaya ve sınırların ötesine geçilmeye başlandı.

Toplumda ismimizin önünde pek çok sıfat taşıyoruz: kadın, Müslüman, mülteci, göçmen vb. Bu, sosyolojik bir yasa olarak toplumun doğası ve farklılığı. Ancak her taşıdığımız sıfat çeşitli avantajlar ve dezavantajlar barındırıyor. Bu durumu göz önünde bulundurarak ABD’de göçmen, Müslüman ve kadın olmak ne anlama geliyor?

Amerika Birleşik Devletleri’nde Müslüman Kadın olmanın hem avantajları hem de dezavantajları var. Dezavantajlar, o kadar sık karşılaşmadığım İslamafobi ve kadın düşmanlığı olabilir. Amerika’da maaşlarda cinsiyetler arası kadın aleyhine bir uçurum var ki bu büyük bir sorun. Bazı Müslüman kadınlar, dinlerinin açık bir göstergesi olan başörtüleri nedeniyle ırkçı deneyimler yaşayabiliyor. Neyse ki bu konuda aşırı bir olay tecrübe etmedim. Amerika’da hem kadın hem de Müslüman olmamın avantajı, okurken, çalışırken ve başarıya ulaştığımda inanç ve cinsiyetime karşı kalıp yargıları kırabilmek. Bana sağlanan fırsatları ABD’deki ve dışındaki diğer kadın ve Müslümanlara yardım etmek için kullanabilecek olamam da ayrı bir imkan.

Irkçı bir cinayetin ardından geçtiğimiz haftalarda yükselen sivil protestoların ve ortaya çıkan kavga zemininin sonunun ne olacağını düşünüyorsun?

Black Lives Matter hareketi dünya çapında gözlemlendi ve çok fazla dikkat çekti. Yine de yapılan her şeye rağmen yeterli görünmüyor. Hiçbir şey değişmedi. Sistem hala çürük durumda ve Amerikan toprakları kurulduğundan beri de bu böyle. Kölelik üzerine kurulmuşlardı ve bugüne kadar bu kurumdan yana olan kişilerin bulunması şaşırtıcı değil. Irkçılığa karşı kavga çok önemliydi çünkü siyahlar yeterince acı çekti, yeterince şiddet ve baskı gördüler. Şimdi sesleri duyulmalı. Bu kavganın bir süre daha devam edeceğini düşünüyorum ve bunu sonuna kadar destekliyorum. Elde edilecek sonuca değmesi ve seslerinin duyulması için dua ediyorum.

Sence gelecekte ırkçılık konusunda Amerikan halkının kaderi nasıl yazılacak? Bir gün bu sorunlar bitecek mi yoksa ayrımcılık artacak ve her geçen gün sorunları artan ekonomi ile ülke bölünecek mi?

Irkçılık, Amerika Birleşik Devletleri’nde hala izlerini sürdüren bir hastalık. İnsanlık dışı, adaletsiz ve tamamen kabul edilemez. Sistemimizin tamamı ırkçılık ve köleliğin temelleri üzerine inşa edilmiş. Kölelik kaldırılalı uzun yıllar oluyor ancak artık gerçek bir kölelik yaşanmasa da miras bıraktığı sorunlar dikkatle incelenmeli. Cezaevi sistemi, polis sistemi, barınma sistemi, eğitim sistemi ve bir bütün olarak tüm Amerikan sistemi içinde ırkçı zihniyet kendine yer buluyor. Her zaman orada olacak. Bu durumu; Konfederasyonu, Trump’ı, All Lives Metter sloganını destekleyen semboller ve bayraklardan görüyoruz. Bu sistemin devam edeceğini farklı renkten insanları çevreleyen kırmızı çizgiler ve ırkçı iftiralar aracılığıyla görüyoruz. Gözaltı kamplarından ve yüksek duvarlardan görüyoruz. Amerikan topraklarının; kölelerin, nefret suçu mağdurlarının ve yasadışı göçmenlerin kanı ve gözyaşlarıyla ıslandığını görüyoruz. Irkçılık benzin gibidir ve sistemi yıkmak için tek gereken onu yakıp yok edecek geniş bir isyan çıkartmaktır.

Bu değerli söyleşi için çok teşekkürler.

Teşekkürler

Konuşan hakkında:

Siddrah Alhindi, Baruch College Macaulay Onur programında ve Gazetecilik bölümünde okuyor.

Söyleşen hakkında:

Eyüp Ensar Avcı, İstanbul Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal bilimler Lisesinden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Hukuk bölümünde okuyor.

--

--

Consensus
Consensus

Hukuk, politika, tarih ve sanat gibi alanlarda; bugün ve yarın değer taşıyan konular özgün yazılar ve çevirilerle ele alan fikir penceresi / Fikrini Güçlendir.