Filistin Sorununu Çözmek İçin Sömürgeciliğe Bir Son Vermemiz Gerek

Consensus
Consensus
Published in
5 min readAug 25, 2020

Wesam Ahmad yazdı, Mehmet Akif Çırlan çevirdi

Uluslararası yasal rejim sömürgeciliğin sonlandırılmasına yardım etmeyi amaçlıyordu fakat Filistin’de uğradığı başarısızlık kendi varlığını tehdit ediyor.

İsrail askerleri, 2 Mart 2020'de İsrail işgali altındaki Batı Şeria’da Nablus yakınlarındaki Beita kasabasında İsrail yerleşimlerine karşı düzenlenen protesto sırasında Filistinlilerin toplanmasını izliyor

Küresel pandemi, ekonomik resesyon ve yükselen ırkçı gerilim ortasında İsrail’in işgal edilmiş Filistin bölgelerini resmen ilhak etme tehdidi, halihazırda devam eden bir başka uluslararası krizi ortaya koyuyor. Zira bu şoke edici hareketle İsrail hükümeti, uluslararası ilişkilerin kurallara dayalı sistemini parçalara ayırmakla tehdit ediyor.

Bugünkü uluslararası rejim 20. yüzyılın ilk yarısında sadece devletler arası ilişkileri düzenlemek için değil, ayrıca dünya genelinde self-determinasyonu sağlamak amacındaki eylemlere yardımcı olmak ve sömürgeciliğin sonlandırılmasına nezaret etmek için kuruldu.

İsrail’in gerçekleşmesi planlanan Filistin topraklarını ilhakı ve buna yönelik küresel hareketsizlik, yasal rejimin sömürgeciliğin sonlandırılmasına yardımcı olmadaki başarısızlığını kanıtlıyor. Bu bakımdan kendi varoluş nedenini sorgulamaya açıyor.

Filistinli bir kadın Batı Şeria’da bir İsrailli sınır polisi ile tartışıyor.

Güçlü İçin Kanun Yok

Uluslararası diplomatik çevrelerde ilhak ile ilgili anlatılanların çoğu caydırıcılığı merkeze alıyor veya caydırıcılıkla ilişkilendiriliyor. İlhakın mantıkla açıklanan somut tehdidi hareketin tekrar değerlendirmesine yol açıyor. Yine de bu anlatı, caydırıcılığın işe yaramamasından dolayı İsrail’in Filistin’in başka bir bölgesini işgal edeceği noktaya ulaştığımızı açıklamakta yeterli değil. İşgalin sonuçlarına dair tehditler birbiri ardına gelen İsrail hükümetlerini sadece yenilik yapmak için zorluyor.

Aslında İsrail hükümeti, uluslararası camia tarafından kurallara uyan egemen bir devletmiş ve sömürgeci bir güç değilmiş gibi muamele gördüğü için Filistin topraklarında uyguladığı çeşitli sömürge süreçleri boyunca geniş çaptaki bir dokunulmazlığın keyfini çıkarttı. İsrail’in Avrupa Birliği Horizon 2020 programına katılımı ise bu durumun bir örneğini teşkil ediyor.

İsrail tabii ki de yayılmacı hırslara sahip olma noktasında yalnız değil. Tarih açgözlü sömürgeci devletlerin örnekleri ve onların sömürgeci pratiklerini ilerletmek için kullandıkları araçlar, yöntemler ve gerekçelerle dolu. Vakaların çoğunda bu devletler özkısıtlama gösteremedi ve dışarıdan bir gücün (çoğunlukla baskılanmış kolonyal öznenin özgürlüğü uğruna) bu amaçları zorlamasını ve hizaya getirmesini gerekli kıldı. İşte bu nedenledir ki uluslararası hukuk yayılmacılığı sınırlandırması beklenen hükümler içerir. Lakin bu hükümlerin var olmasıyla birlikte uygulayıcı mekanizmaları zayıftır. Bu da sadece güçlü aktörleri hükümleri manipüle etme ve delme noktasında cesaretlendirir.

İşgalin 1967’deki ilk günlerinden beri İsrailli yetkililere, sivil yerleşim amacıyla mülkiyete el konmasının teorik olarak sömürgeci pratikleri yasaklayan uluslararası insani hukukun ihlali olarak değerlendirileceği salık verildi.

Fakat yine, Filistin topraklarındaki Yahudi yerleşimlerinin nihai gelişimi ve genişlemesi için bir gerekçe bulmaları gerektiğinde, silahlı çatışma hukukundaki “savaş gereğince zorunlu kalındığında” mülke el konulmasına izin veren hükümlerden yararlanmaya karar verdiler.

İsrail Yüksek Mahkemesi 1979’da Elon Moreh davasında Filistin özel mülküne el koyma aleyhinde karar verdiğinde, İsrail politikası kamu arazilerine devlet arazisi olarak muamele etmek ve yerleşim girişimini işgal altındaki topraklarda kamu ve özel toprak ayrımı aracılığıyla genişletmek için Osmanlı dönemi kanunu benimsedi.

İster yerleşimcilere işgal altındaki bölgedeki sivil nüfus olarak muamele edilerek olsun ister doğal kaynakların sömürülmesinin İsrail Sivil Yönetimine telif ödemeleri yoluyla gerekçelendirmesi ve Filistinlilere iş imkanları aracılığıyla olsun;İsrail yargı sistemi, işgal altındaki bölgede sivil nüfusun çıkarı için yapılacak değişimlere onay veren silahlı yatışma hukukunun bir başka prensibinden faydalanarak İsrail’in daha geniş sömürgeci girişimine yasal kılıf sağladı.

1851'de Alman hiciv dergisi Fliegende Blätter’de Yahudi borsası spekülatörlerinin karikatürü.

Sömürgecilik Ekonomisi

İsrail 72 yıllık sömürgeci tarihi boyunca sömürgecilik sanatını geliştirmeye ve sömürgeciliğin en iyi ticari pratiği olarak mülahaza edilebilecek uygulamalar ortaya koymaya devam etti.

İsrail’in sömürgecilik projesi üstünlük, sömürü ve yetkilendirme gibi ortak birçok sömürgeci karaktere sahip olmakla beraber ayırt edici bir özellik olan çok uluslu kurumsal yapıyı ve desteğini de bünyesinde barındırıyor.

İsrail küreselleşmeyi ve serbest piyasa ekonomisini kendi sömürgeci girişimine dahil ederek karı artırmak amacıyla krizi sürdürmeye devam ettireceği bir ekonomik teşvik yapısı meydana getirdi. İsrail, devlet politikasını özel yatırımla birleştirerek hem devlet hem de çok uluslu kurumsal aktörleri kendi sömürgeci girişimden faydalanmaları için bölgeye davet etti.

Örnek vermek gerekirse, dünyanın en büyük inşaat malzemesi şirketlerinden biri olan Germany’s Heidelberg Cement, İsrail tarafından Batı Şeria’da yasadışı bir şekilde ele geçirilen Filistin topraklarındaki kaynakların çıkarılmasından kar etmekle ve yasadışı İsrailli yerleşimlerine inşaat malzemesi satışıyla suçlanıyor.

Böylece kurumsal değerlendirmeler- direkt ve dolaylı ekonomik yararlar- hükümetlerin İsrail’in sömürgeci projesinin hızını kesecek politik adımlar atma cesaretini kırdı. Dolayısıyla da hem devletler hem de çok uluslu kurumsal aktörler düzene katkıda bulundu.

Bu teşvik yapısı, İsrail’in sömürgeci girişimine uluslararası camianın iki yüzlü tepkisini açıklamada yardımcı oluyor: İsrail’in kınanması, uluslararası yasal hükümlerin uygulanması için ısrar ve aynı zamanda bu durumu durduracak herhangi ciddi bir adım atmamak.

Problem şu ki on yıllardır süregelen dokunulmazlık birçok İsrailli yetkiliyi artık uluslararası kuralları esnetmeye ve yavaşça de facto bir ilhaka ihtiyaç olmadığına inandırdı. Trump yönetiminin desteğiyle birlikte artık yasal olarak Filistin topraklarını elde etmek istiyorlar.

Bu durum uluslararası camianın uluslararası yasal sistem ile onun İsrail’in ihlalleri üzerine sergilediği eylemsizlik arasında kurduğu hassas dengeyi altüst ediyor zira artık bu tutumun zararı yararlarını (ekonomik olanlar dahil) aşıyor.

Peki ya İsrail uluslararası yasal sistemden muaf tutulursa, Avrupa Birliği Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi gibi meselelerde kendi duruşunu savunmak için uluslararası hukuku nasıl harekete geçirecek?

Filistin ile İsrail’i ayıran bir sınır duvarında devrim grafitisi

Sömürgeciliğe Son Verme Zamanı

Sömürgeciliğin Sonlandırılması İçin Üçüncü On Yıl’ın son senesi olan 2020 ile birlikte artık uluslararası camianın, İsrail’in halihazırdaki ilhak hareketlerinin sömürgecilikten ayrı ele alınamayacağını anlaması gerek.

Her ne kadar uluslararası hukukun sömürgeci eylemlere bir son vermesi beklense de bu noktada işini henüz hakkıyla tamamlamadığı açık. Filistin’in sömürülmesi devam ettiği sürece sömürgecilik gerçek anlamıyla asla ortadan kaldırılamaz.

Eğer uluslararası camia hukukun üstünlüğü ilkesini uluslararası ilişkiler alanında kurtarmak istiyorsa net adımlar atmalı. Uluslararası camianın resmi ilhak tehdidine cevabı sadece İsrail’e tehditleri doğrultusunda hareket etmesini önlemek için yaptırım tehdidinde bulunarak kritik noktadan uzak durmasını denemek olamaz. Bu basitçe İsrail’e eski de facto ilhak stratejisine geri dönmesine izin verecektir.

1 Temmuz umut kırıcı bir şekilde gelip geçmiş olabilir lakin İsrail dünyaya gerçek amaçlarını gösterdi ve bu amaçlar göz yummaya mahal vermiyor.

Sonuç olarak, uluslararası camia İsrail’in ilhak tehdidine yol açan temel nedenleri İsrail’i devam eden sömürgeciliği için sorumlu tutarak ve hemen somut adımlar atarak işaret etmeli.

İsrail’in yayılmacı amaçlarına karşı çıkacak bir güç olmadığı sürece Filistin’in sömürgeleştirilmesi devam edecek. Uluslararası ilişkilerin hukuka dayalı ruhu ve işlevi korunacaksa bahsedilen güç “kanunun gücü” olmalı.

Yazının aslı AlJazeera haber sitesinden alınmıştır. Bu yazı kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Consensus’un editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Çevirmen hakkında:

Mehmet Akif Çırlan, Koç Üniversitesi Ekonomi bölümünde okuyor.

--

--

Consensus
Consensus

Hukuk, politika, tarih ve sanat gibi alanlarda; bugün ve yarın değer taşıyan konular özgün yazılar ve çevirilerle ele alan fikir penceresi / Fikrini Güçlendir.