İran’ın Sıcak Denizleri I: Bağdat

Consensus
Consensus
Published in
6 min readDec 25, 2020

Asyahan Kardeş yazdı

Bu yazı dizisi İran’ın Ortadoğu ülkelerinde yürüttüğü Şii Hilali projesini Bağdat, Şam, Beyrut ve San’a başkentleri hattında; politik, askeri ve toplumsal alanlarda inceleyen 4 yazılık serinin ilk yazısıdır.

Eski Irak Başbakanı Haydar el-İbadi ve İran Başkanı Ruhani

Diplomatik krizler ve sansasyonel olaylarla uluslararası medyanın gündeminden düşmeyen İran, yeniden bir nükleer silah kriziyle karşı karşıya geliyor. Sonuncusu olmayacağını bildiğimiz bu güncel krizin asıl sebebi İran, ABD ve İsrail’in bölgede yaşadığı hakimiyet çatışması. Bu ülkelerden İran, bölgenin hakimiyetini sağlamak için yumuşak güç araçlarını mobilize ediyor. Çeşitli stratejik bölgelerde farklı politikalar izleyerek şemsiyesini bölgenin üstünde genişletiyor. Yumuşak gücün yeterli olmadığı yer ve olaylarda da yerel milis gruplarıyla işbirliği içersine girerek dolaylı yoldan Irak’ın içişlerine dahil oluyor. Uluslararası hesaplaşmaların görüldüğü Ortadoğu’da İran, hakimiyet hedefi doğrultusunda Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’da çalışmalarını yoğunlaştırıyor. Bu yazıda İran’ın Bağdat’taki etkileri, çalışmaları ve bunların sonuçlarını mercek altına alacağız.

Azınlıkların politik dışlanmaya maruz kalması her zaman daha büyük sorunları beraberinde getiriyor. Ortadoğu’da dışlanan azınlık gruplar ise kendilerine destek bulmakta zorlanmıyor. Irak’ta 1940–1950 yıllarında politik dışlanmadan bıkan Şii gençler bugün İranla sıkı ilişkileri olan Dava Partisi’ni kurdu. Bu partinin milis bağlantıları çeşitli zamanlarda Saddam’ı hedef aldı. Bu süreçte İran, Bedir Örgütü gibi ekiplerin kurulmasında ve eğitiminde büyük rol oynadı. Saddam’ın düşüşünden sonra ise siyasi olarak Dava ve İran İslam Devrimi Yüksek Konseyi’ne; fiili olarak da bu grupların milis uzantılarına ve daha birçok milis grubuna silah desteği ve finansal destek sağladı. Bu desteklerin hedefleri arasında İran’ın bütünlüğünü ve güvenliğini korumak, Irak’ın tehdit oluşturmasını engellemek, içişlerinde söz sahibi olmak ve ABD’nin etkisini zayıflatmak bulunuyor. 2003’te Irak Şii hareketi liderlerinden Ayatollah Sistani, ABD güçlerinin çekilmesinden sonra iktidar Sünnilere bırakılırsa bir daha Şiilerin hiçbir zaman başa gelemeyeceği konusunda uyarılarda bulundu. Bu uyarılar ve artan destek sonucu Şii hareketi konumunu sağlamlaştırdı. Birleşik Irak İttifakı(Irak Ulusal İttifakı) seçimleri kazandı. Şii başbakan İbrahim el Caferi ve “40 yıl sonra İran’ı ilk defa ziyaret eden cumhurbaşkanı” ünvanlı lider Celal Talabani başa geçti. Celal Talabani’nin İran ziyareti, İran’ın bölgedeki rolü açısından büyük önem arz ediyordu. Bu ziyarette İran, Irak’ın içişlerinin kendisini yakından ilgilendirdiğini açıkça belirtirken Talabani iki ülkenin işbirliğinin sınırının olmadığını vurguladı. Eski iki düşman, buzları eritmiş neredeyse dost olmuştu. Irak’a ekonomik destek sağlandı ve İran-Irak arasında demiryolu projeleri dahi gündeme geldi. İran’ın bölgedeki etkinliği artıyordu.

Milis Grupları, Şii Partiler ve İran

Haşdi Şabiler, 2015 yılında Irak hükümeti tarafından başbakanlığa bağlı resmi bir devlet organı olarak tanındı. 40 farklı milis grubunun oluşturduğu çatı örgüt Haşdi Şabiler; İran’ın desteğinin ve nüfuzunun Irak için tek çıkış yolu olduğuna inanan gruplar ve İran devlet modelinin Irak’a adapte edilmesi gerektiğini düşünen gruplar olmak üzere ikiye ayrılıyor. Birinci grubu milis faaliyetlerinde yer alan topluluklar oluştururken ikinci grup daha çok siyasi faaliyetlerde rol alıyor ve Irak’ın İran’ın piyonu olması fikrine mesafesini koruyor. Haşdi Şabi milis liderlerinin çoğunluğu İran’da zaman geçirmiş ve eğitim almış kişiler. Irak hükümeti Haşdi Şabileri tanımasından beri, milis gruplarının bir kısmının maaşlarını ödüyor, İran’dan satın alınan silahlarla silahlandırıyor. Bu örgütlerden KSS (Kataib Seyyid el-Şüheda) İran tarafından desteklendiklerini daha önce açıklamıştır. Ali Humeyni’nin “Bedir Örgütü İran’ın geleceğinde önemli bir rol oynayacaktır” sözü ise İran’ın izlediği politikaların Irak’ın bugününü hala şekillendirdiğinin kanıtıdır. Çünkü Haşdi Şabi Örgütü’nün yönetiminde bulunan kişilerin çoğu Bedir Örgütü’ne dolayısıyla İran’a bağlıdır. İran’dan eğitim, para ve silah yardımı alan bu milis grupları bölgede İran’ın çıkarlarını da korumaktadır. Kürt devletinin kurulmasını tehdit olarak gören İran yönetiminin Peşmerge’ye destek verdiği ve Anbar, Kerbela ve Suriye sınırına milis gruplarını konuşlandırdığı biliniyor.

Ayrıca, İran sadece Haşdi Şabilerle değil, Irak Ordusuyla da yakından ilgileniyor. Polis kuvvetlerinin İran’a olan sempatisi Haşdi Şabilerin devlet kaynaklarına ve istihbarat bilgilerine ulaşmasını kolaylaştırıyor. Böylece İran, ABD-Irak arasındaki etkileşimi de yakından gözlemliyor. Ayrıca, milis gruplarının politik arenada da bir mücadelesi bulunmakta. İkiye ayırdığımız milis kuvvetlerinin bir kısmı siyasette rol oynuyor. Irak’ın yönetimde “İran modelini” uygulaması gerektiğini düşünen bu gruplar, İran’ın doğrudan etkisini reddediyormuş gibi gözükse de finansal desteğin adresi, bu bağımsızlık düşüncelerinin parti politikasına dönüşmesini engelliyor.

Bir başka açıdan, Irak sadece İran için değil ABD için de önemli bir jeopolitik bölge. İran güdümünde bir Irak, İran’ın kendi çıkarlarını korumak için bölgeyi destabilize edebileceği manasına geliyor. Bu destabilizasyon yani siyasi istikrarsızlaştırma, İran’ın Irak siyasetinde ve militer yapısındaki müdahaleleri sonucu ortaya çıkabilir. Bu şekilde bölgenin destabilizasyonunu güç olarak elinde bulundurması ABD’yi tehdit ediyor ve İran’ın Irak yönetimine ve askeri güçlerine müdahalesi ABD yönetimini öfkelendiriyor. Bu öfke sonucu İranlı komutan Kasım Süleymani ve İran’a yakınlığıyla bilinen Haşdi Şabi direktör yardımcısı Ebu Mehdi El Mühendis öldürüldü. Başkan Trump’ın bu olaydan sonra twitter hesabında paylaştığı Amerikan bayrağı da mesajı netleştirdi.

Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra iki ülkenin de (ABD ve İran) Irak’taki nüfuzuna karşı çıkan Mukteda Es-Sadr 2003’te ABD güçlerine karşı savaşmış Mehdi Ordusu’nun tekrar kurulacağını bildirdi. ABD, İran etkisini yok etmeye çalışırken aynı zamanda anti-Amerikanizmi de körüklüyor ve günün sonunda bu yine İran’ın Irak’taki konumunu güçlendiriyor çünkü İran jeopolitik konumundan dolayı daha hızlı manevra alabiliyor ve ABD güçlerinin Irak’ta olduğu dönemi kolayca Iraklılara hatırlatıyor.

Irak Başbakanı Kazımi ve Amerikan Başkanı Trump

Fakat İran, 9 Nisan 2020 tarihinde görevi teslim alan başbakan Kazımi’nin İran ve Amerika Birleşik Devletleriyle ilişkilerde denge politikası izlemeye çalışmasından hoşnut değil. Yakın zamana kadar İranla yapılan ortak basın toplantılarının ABD’li yetkililerle yapılması İran’ı endişelendiriyor. İran tarafından yapılan açıklamalarda Irak’ın koruyucu meleğinin İran olduğu vurgulanıyor. İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’nün Irak’ın çöküşünü engellediği belirtilirken Asr İran sitesi “İran olmasaydı şimdilerde başbakan olarak Bağdat’ta Mustafa El Kazımi ismi değil, DAEŞ lideri Ebu Bekir el-Bağdadi ülkeyi yönetiyor olurdu” açıklamasında bulundu. El Kazımi ise denge politikası izlemekte kararlı. Parlementodan ABD askerlerinin sınır dışı etme kararı çıksa da El-Kazımi bu kararı uygulamaya geçirmedi. Ancak El-Kazımi ABD’ye yaptığı ziyaretten önce Tahran’ı ziyaret ederek 20 milyar dolarlık ticaret planladı. Bu durum ise su ve elektrik ihtiyacını gideren İran’a karşı henüz karşıt bir tavır takınmadığının göstergesi.

İran’ın Irak Politikaları ve Irak Halkı

İran’ın müdahaleleri ve Irak’ın militer yapısını kontrol etmesi Irak halkını rahatsız ediyor. İran’ın Irak’ta halkın sempatisini kazanmak için hayır dernekleri ve hac düzenleyen organizasyonların da içinde bulunduğu 18 farklı bürosu mevcut. Bunlarla beraber İran Irak’taki Şii medreselerini(Hawza) dahi kontrol altında tutmak istiyor. İran’ın etkileri sadece dernek ve eğitim alanlarında değil. Irak medya kuruluşlarından bazıları İran tarafından yönlendiriliyor. İran’a yakın medya kuruluşlarında yoğun bir şekilde DAEŞ’in ABD güdümlü bir örgüt olduğu propagandası yapılmış, Şii milis ofislerine yapılan saldırılar ise ABD ile ilişkilendirmişti. Ancak bütün bu çalışmalar Irak halkının- İran’ın Irak’taki varlığından kaynaklanan- son zamanlardaki rahatsızlığını gideremedi. Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ardından Bağdat sokaklarında yapılan kutlamalar bu rahatsızlığın bir göstergesidir.

Kasım Süleymani’nin Öldürülmesinden Sonra Bağdat Sokaklarında Yapılan Kutlamalar

2019 yılında başlayan İran müdahaleleri karşıtı protestolarda Şii gençler, kurucuları Şiiler olan bu “post-Saddam” sistemine karşı çıktı. Ekonomik kalkınma, işsizliğin azalması ve benzeri hedeflerle Şii topluluğunun desteğini alan bu sistem, çatırdıyor. Anketlere göre Şii kesimin sadece %15’i ülkenin yönetiminin doğru yolda olduğunu, %35’ten daha azı ise onarılabileceğine inanıyor. Irak, İran için vazgeçilebilir değil bu yüzden protestolar sert bir şekilde bastırılıyor ve Irak halkının Amerika karşıtlığı körükleniyor. Daha önce de belirttiğimiz gibi ABD’nin direkt olarak karıştığı her olay ve ABD askerlerinin hala Irak’ta olması İran’ın Irak’taki varlığını güçlendiriyor. Anti-Amerikancılık, anti-İrancılıktan daha çok taban buluyor ve İran bu fırsatı değerlendirip halkın sempatisini kazanamasa da varlığını kabul ettirmeye çalışıyor.

Sonuç olarak, İran Irak’ta hakimiyet kurabilmek için geçmişten beri uğraşıyor. Milis gruplarıyla olan işbirliği dünyaya İranla savaşa girmenin İran ve bölgedeki çok sayıda milis grubuyla savaşmak demek olduğu mesajını veriyor. İran’ın şu anda Irakla ilgili başlıca gündemleri ise Başbakan Kazımi ve ABD arasındaki ilişkiler, İran’ın çalışmaları sonucu bölünmüş ideolojik grupların tekrar birlik olması ve Irak halkının İran’a olan tepkisinin anti-Amerikanizmle dengelenmeye çalışılması olarak sıralanabilir. Irak’ta “kahraman olmak” ve Şii tabanını geri kazanmak için verilen mücadelelerden Irak’ın İran için her zaman önemli olacağı ve şemsiyesi altında tutabilmek için sürekli uğraşacağı çıkarılabilir.

Yazar hakkında:

Asyahan Kardeş, Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesinden mezun oldu. Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde okuyor.

--

--

Consensus
Consensus

Hukuk, politika, tarih ve sanat gibi alanlarda; bugün ve yarın değer taşıyan konular özgün yazılar ve çevirilerle ele alan fikir penceresi / Fikrini Güçlendir.