KKTC Seçimleri ve Doğu Akdeniz’deki Dengeler

Consensus
Consensus
Published in
5 min readOct 27, 2020

M. Sıddık İnce yazdı

Kuzey Kıbrıs’ta belki de KKTC tarihinin en önemli cumhurbaşkanlığı seçimi 18 Ekim 2020 tarihinde sonuçlandı. Ulusal Birlik Partisi lideri ve Başbakan Ersin Tatar seçim yarışını ikinci turda yüzde 52 oyla diğer aday Mustafa Akıncı’nın önünde tamamladı. Herkesin aklındaki soru ise bundan sonra adanın ve Kıbrıs Türk Halkı’nın geleceğinin ne olacağı. Özellikle son dönemde Doğu Akdeniz’de yaşanan enerji gerilimi açısından bakıldığında KKTC’nin geleceği Türkiye’nin Akdeniz’deki politikaları açısından da son derece önem arz etmektedir. Peki, Kıbrıs’taki sorunun çözümü mümkün mü? Tarihsel arka plan neyi göstermekte? Ada için federasyon mu yoksa iki devletli çözüm mü ufukta? Bu seçimden sonra KKTC ve Türkiye ilişkileri nasıl şekillenecek?

Tarihsel Arkaplan

Kıbrıs Sorunu’nun başlangıcı 1950’li yıllara dayanmaktadır. Kıbrıslı Rumlar “Enosis” planıyla adanın Yunanistan’a ilhakını istiyorlardı. Daha sonraları, Birleşik Krallık tarafından Türkiye ve Yunanistan, 1955 yılında Londra’ya davet edilmişti. Yunanistan adanın bağımsız olmasını, Türkiye ise mevcut statünün korunmasını ancak Birleşik Krallık adadan çekilecekse adanın Türkiye’ye bağlanmasını istiyordu. Adanın Türkiye’ye bağlanması fikrine “Taksim” adı verilmekteydi. Sonuçta Türkiye’nin esas isteği gerçekleşmedi ve ada Türkiye, İngiltere ve Yunanistan garantörlüğünde tek devlet halinde 16 Ağustos 1960 tarihinde bağımsızlığını kazandı. Makarios’un Enosis yanlısı politikaları, Kanlı Noel ve akabinde yaşanan adadaki Türk nüfusunu yok etme çabaları, Türkiye’yi adaya müdahaleye zorlamış, sonunda 1974 yılında gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekatı ile ada ikiye bölünmüş; Türkiye, Uluslararası Hukuk çerçevesinde garantörlük haklarını kullanarak adadaki Türklerin güvenliğini sağlamış ve çatışma ortamını sonlandırmıştır.

8 Haziran 1958 günü İstanbul Beyazıt Meydanı’nda yapılan Kıbrıs Mitingi

Kuzey Kıbrıs Siyasetinin Dünü ve Bugünü

15 Kasım 1983 yılında KKTC’nin bağımsızlığına ulaştığı günden 2005 yılına kadar cumhurbaşkanlığı görevini Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı Rauf Denktaş yürütmüştü. UBP’yi adadaki Türk askerinin varlığının ve Türkiye’nin garantörlük statüsünün devamını isteyen ulusalcı çizgideki parti olarak tanımlayabiliriz. Özellikle, Türkiye ve Avrupa Birliği’nin arzusuna rağmen 2004 yılındaki referandumda Rauf Denktaş ve UBP adanın birleşmesine karşı çıkmaktaydı. Türkiye’nin o dönemki AB yanlısı ve liberal politikaları, KKTC’deki muhalefetin de Annan Planı’na desteği ile Kıbrıs Türkleri referanduma yüzde 65 oranında evet dedi ancak Rum tarafı birleşmeyi yüzde 75 ile reddetti. 2005 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçiminde ise ilk kez UBP adayı olmayan bir isim KKTC Cumhurbaşkanı olma başarısını göstermiştir. 2015 yılında ise Mustafa Akıncı bağımsız olarak seçimi kazanmıştı. Mustafa Akıncı’nın Lefkoşa Belediye Başkanlığı’nı yürütürken ve birçok kez cumhurbaşkanlığına aday olurken partisi Toplumcu Kurtuluş Partisi’ydi. 2007 yılında ise parti bir birleşme sonucu Toplumcu Demokrasi Partisi adını almıştır. Cumhuriyetçi Türk Partisi ise muhalefet cephesinin en güçlü partisi olarak öne çıkmaktadır. TDP ve CTP, Birleşik Kıbrıs fikrinin savunucusu olan iki parti olarak gözükmektedir. Geçen seçimde TDP aday göstermeyerek bağımsız aday Mustafa Akıncı’yı desteklemiş, CTP ise ikinci turda Mustafa Akıncı’ya olan desteğini belirtmişti. Rauf Denktaş’ın oğlu olan Serdar Denktaş liderliğindeki Demokratik Parti, Yeniden Doğuş Partisi ve UBP ise birlikte ulusalcı kanatı oluşturmaktalar. Bu kanada Halkın Partisi’ni de eklemek mümkündür. Son seçimde Halkın Partisi hariç ulusalcı çizgideki partiler ikinci turda Ersin Tatar’ı destekleme yönünde karar alırken Halkın Partisi tabanını yönlendirmeyeceğini açıkladı.

Rauf Denktaş

Seçim, Taraflar ve Politikalar

Tarafların söylemleri ve son seçimin değerlendirmesine gelirsek, bu seçimin bir nevi referandum havasında geçtiğini söylemek mümkün. Ada’nın birleşmesini, bir federasyonun kurulmasını ve bu şekilde Avrupa Birliği’ne girilmesini isteyen Kıbrıslı Türkler, Mustafa Akıncı etrafında toplandı. Çoğunluğu federasyona karşı olan ve iki devletli çözümden yana olan seçmen ise Ersin Tatar’ı destekledi. Bu ayrımı Rum tarafı ile işbirliğinde olunmasını isteyenler ve Türkiye ile birlikte olunmasını isteyenler olarak da yapmamız mümkün. Kıbrıslı Türklerin tercihini belirleyen temel etkenler ekonomi ve güvenlik arasında ince bir hat üzerinde gidiyor. Güney Kıbrıs’ın AB üyesi olması ve ekonomik refahının bir hayli yüksek olması bir kısım Kıbrıslı Türkler’i yaşam standardı açısından düşünüldüğünde Güney ile birleşme fikrine itiyor. İdeolojik olarak da sosyal demokrat ve liberal görüşteki insanların bu fikirde olduğu anlaşılıyor. Son dönemde Türkiye’nin yaşadığı ekonomik sıkıntıların artması, Türk Lirası’nın değer kaybetmesi de bu görüşteki insanlar için önemli bir referans kaynağı olarak göze çarpıyor. Diğer taraftan, adadaki çözüm müzakerelerinde her fırsatta Rum tarafının adadaki Türk askeri varlığının sonlandırılması isteği, federasyon kurulduktan sonra Türkiye’nin garantörlüğünün sona ermesi talebi müzakereleri tıkamakta, ve bu talepler güvenlik açısından düşünüldüğünde Kıbrıslı Türklerin önemli bir kısmını, kuzeyde ayrı bir devlet olarak kalmaları, Türkiye ile dirsek temasıyla sorunun çözümü noktasına sevk ediyor. Hatta bir referandum ile Türkiye’ye ilhak seçeneğinin de bir çözüm sağlanamazsa Kıbrıs Türk Halkı’nın gündeminde olmasını savunanlar da mevcut. İdeolojik olarak ulusalcı, kemalist ve milliyetçi çizgideki insanların Türkiye ile birlikte yürüme isteği göze çarpmakta.

Türkiye Açısından Son Seçim ve KKTC’nin Geleceği

Türkiye seçimde açık bir şekilde Ersin Tatar’ı destekledi. Özellikle Maraş’ın açılmasıyla Türkiye, KKTC Halkına, adaya ekonomik anlamda ekstra katkılar yapacağının sinyalini verdi. KKTC, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki menfaatleri için kritik bir konumda yer almakta. Özellikle adanın birleşmesi bu aşamada Türkiye’nin istemediği bir durum. Mevcut seçimi Ersin Tatar’ın kazanmasıyla birlikte Türkiye’nin uyumlu çalışabileceği bir KKTC yönetimi işbaşına gelmiş oldu. Bu aşamadan sonra Kuzey Kıbrıs’ın müzakerelerde adadaki Türk askeri varlığının ve Türkiye’nin garantörlüğünün devamı yönünde tavizsiz davranacağı gayet açıktır. Güvenlik açısından Rumların bu koşulları kabul etmesi kaydıyla bir birleşmenin gerçekleşmesi mümkün olabilir. Ancak bu uzak ihtimal olarak gözükmekte. KKTC’nin uluslararası alanda tanınması yani iki devletli çözüm noktasında tarafların anlaşması ya da çözüm sağlanamazsa KKTC’nin resmi olarak Türkiye’ye ilhakının gerçekleşmesi, Türkiye ve KKTC’nin Doğu Akdeniz’deki menfaatlerini korumak açısından kabul edilebilir senaryolar. Ancak Kuzey Kıbrıs tanınmadığı için olası bir ilhak senaryosu hukuki anlamda Türkiye’nin menfaatlerine pozitif bir etki yapmayacaktır. Kırım’ın Rusya’ya ilhakının tanınmadığı gibi Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye bağlanması, uluslararası kamuoyu tarafından tanınmayacaktır.

KKTC cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın başbakanlığı dönemindeki Türkiye ziyaretinden bir kare

Peki Çözüm Mümkün Mü?

Rumların ada üzerindeki hakimiyet iddiası bitmiş değil. Rumlar daha fazla toprak ve Türkiye’nin askeri ve siyasi anlamda adayla bağının koparılması arzusundalar. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın mevcut hükümetle de birlikte bu şartları Türk tarafının kabul etmesi mümkün görünmemektedir. Ayrıca, Türk tarafının da Türkiye ile gerek Doğu Akdeniz gerekse Maraş gibi meselelerde birlikte olması, ekonomik açıdan Kıbrıslı Türkler için ikinci bir kapı açmakta ve bu durum, kısa vadede adada çözümün olmayacağını göstermektedir. Kısacası, Doğu Akdeniz’deki Türkiye-Yunanistan gerilimi çerçevesinde adadaki siyasetin şekilleneceği beklenilebilir. Gerilimin yüksek olduğu şu aşamada tarafların Kıbrıs üzerinde bir anlaşmaya varması uzak ihtimal. Kıbrıslı Türkler için en uygun ve makul senaryo mevcut durumun uluslararası alanda resmiyet kazanmasıdır. KKTC tanınır, adanın bölündüğü “de jure” olarak sonuca bağlanırsa, Kıbrıs Türk Halkı AB’ye girme veya Türkiye’ye bağlanma yahut da bu şekilde devam etme noktasında kararını kendi demokratik iradesiyle verebilir.

Yazar hakkında

Mehmet Sıddık İnce, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde okuyor ve Ekonomi bölümü çift anadal programına devam ediyor.

--

--

Consensus
Consensus

Hukuk, politika, tarih ve sanat gibi alanlarda; bugün ve yarın değer taşıyan konular özgün yazılar ve çevirilerle ele alan fikir penceresi / Fikrini Güçlendir.