Koronavirüs Ahlaki Evreni Nasıl Altüst Ediyor?

Consensus
Consensus
Published in
9 min readJun 19, 2020

John Authers yazdı, M. Zahit Mete çevirdi

Pandemi, önemli felsefi soruları imtihandan geçiriyor.

Koronavirüsün doğurduğu pandemi bir imtihan. Sağlık kapasitemizi ve siyasi iradeyi sorgulayan bir imtihan. Dayanıklılığımız, sabrımız ve inançlı kimseler için imani bir imtihan. İnsanların seçtikleri fikirlerin gücüyle ahlaki yargılar oluşturmalarına, kişisel ve sosyal davranışlara rehberlik etmelerine yardımcı olman farklı bir inanç imtihanı ayrıca.

Salgın herkesi insan varlığı gibi evvelden beri birçok farklı şekilde filozoflarca cevaplanmış derin sorular ile yüzleşmeye zorluyor. Bu tüm insanların nerede durduğuna dair bir imtihan.

Doğru nedir, yanlış nedir? Bireyler toplumdan ne umabilirler ve toplum bireylerden hangi beklentilerde bulunabilir? Başkaları benim için fedakarlık yapmalı mı veya ben toplum için fedakarlıklarda bulunmalı mıyım? Bu durum yalnızca ölümcül bir hastalıkla savaşmak için ekonomik sınırlar çizmek mı?

Amerika’nın Teksas eyaleti yardımcı valisi 70 yaşın üzerindeki bireylerin ekonomik faaliyeti durdurarak ‘ülkeyi feda etmemeleri’ gerektiğini, bunun yerine kendilerini feda etmeye hazır olmaları gerektiğini düşünüyor. Florida eyaletinde bahar tatili sırasında partileyen 22 yaşındaki bir genç, sosyal medyada ilginç yorumu sebebiyle sansasyon yarattı: “Virüs kaparsam kapayım, olan bana olacak.” Bilinçli ya da değil, her iki şahıs da kendilerini bambaşka ahlaki geleneklere yerleştiriyorlar.

Çeşitli sosyal adalet felsefeleri, modern dünyada yaygın bir aidiyet hissi iddiasında bulundu. Bunlar siyasi parti etiketleriyle düzgün bir biçimde uyuşmuyor ve çoğu insan birden fazla şeye sempati duyuyor. İşte size, karşıt doğru ve yanlış kavramlarını çürüten önde gelen fikir sistemleri için bir kılavuz. Her biri test ediliyor. Siz imtihana girerken hangisini seçersiniz?

John Bordley Rawls

Rawlsçılar

Birçok Batılı bilmeden Rawlsçı’dır. 50 sene evvel, Harvardlı filozof John Rawls eğer seçimin zengin, fakir veya arada bir yerde olup olmayacağı konusunda “cehalet perdesi” olarak adlandırdığı şeyin arkasında seçim yapılması gerekirse, insanların toplumlarını nasıl inşa edebileceğini bulmaya çalıştı. Daha beter bir duruma gelme riskiyle karşı karşıya kalan Rawls, insanların tam bir eşitlik talep etmeyeceğini, ancak modern bir refah devletinin tuzaklarından emin olmaları gerektiğini belirtti. Temel ihtiyaçların teminatı ve kendini geliştirme fırsatı, sosyal ve siyasi adalet temelini oluşturur ve insanlara kendilerini gösterme imkanı sunar.

Rawls’ın 1971 yılında yayımladığı büyüleyici “Bir Adalet Teorisi (A Theory of Justice)” adlı kitabı şu anda modern merkez-sol karma ekonomiler için en açık ahlaki ve fikri gerekçelendirme olarak kabul ediliyor. Fakat bu fikrin kökleri daha derinde. Rawls, mütedeyyin birisi değildi, fakat felsefesi esasen Eski Ahit peygamberleri ve İsa tarafından verilen ’bize davranılmasını istediğimiz gibi davranmalıyız’ altın kuralıyla aynı doğrultudadır. Bazı mütedeyyin liderler Rawls’ın yaptığı gibi, koronavirüs tarafından sunulan korkunç ikilemlere, en hassas grupların gözetilmesini sosyal eylem kriteri olarak belirleyerek yaklaştılar.

New York Times’taki yazısında “Umarım ülkemizin Covid-19 ile yaşadığı problemlerden edindiğimiz tecrübeler yiyecek hakkında veya mikropların yayılmasından kaçınmak hususunda değildir.” diyen Güney Baptist Konvansiyonu’nda Etik ve Dini Özgürlükler Komisyonu başkanı olan Russell Moore, “Aramızdaki en hassas grupları nasıl tedavi ettiğimiz ile alakalı. Salgın, insan yaşamının kutsallığından gözlerimizi uzaklaştırmak için uygun zamanı değil” diye devam etti.

Papa Francis de boş haldeki St. Peter Meydanı’nda dua ederken virüsten en çok etkilenenlerin acısını paylaştı. “Fark ettik ki hepimiz aynı gemideyiz ve yolumuzu kaybetmiş durumdayız, fakat aynı zamanda önemli ve ihtiyaç duyulan şey, hepimizin bir diğerinin iyiliğini düşünmesidir.” dedi.

Belki de dini tınısı sebebiyle, Batı dünyasındaki otoriteler tarafından tercih edilen Rawls ‘ın fikirleri, pandemiye yaklaşımda rehber oldu. Toplumlar harekete geçiyor ve hükümetler en zayıfların ölümünü ve acısını en aza indirmek için klostrofobik sokağa çıkma yasaklarını zorunlu kılmak için fazladan yetki alıyorlar.

Mütedeyyin olmayanlar dahi ‘cehalet perdesi’ mantığını kabul etmeye meyyaller. Eğer bir kişi terk edilmek istemiyorsa, hükümetlerin ondan vazgeçme hakkı yoktur. Herkesi, özellikle de en zayıfları korumak için ellerinden geleni yapmalılar.

John Stuart Mill

Utilitaryanlar

Diğer felsefeler salgın ile başa çıkacak çok farklı yollar ürettiler. 19.yüzyıl İngiliz filozofu John Stuart Mill ile ilişkilendirilen Utilitaryanizm özelinde yöneticiler, tüm insanların mutluluğuna ya da “faydasına” yönlendirilmeli ve “en büyük sayı için en büyük iyiyi” güvence altına almayı hedeflemelidir.

Viktorya Britanya’sında, bu radikal bir öğretiydi ve ilk Uilitaryenler tutkulu liberal reformistlerdi. Fakat Utilitaryen hesaplar yeni bir ihtimale yol açtı: Salgın gibi durumlarda, bazı insanlar daha büyük faydalar için haklı olarak kurban edilebilir. Bu argümanın sonraki aşaması da karmaşayı en aza indirmek için toplumun zayiatı kabullenmesine yardımcı olur.

Anlaşılan Utiliter düşünce insanlar nezdinde hala kabul edilemez görünüyor. Geçtiğimiz günlerde, The Sunday Times gazetesi, Boris Johnson’ın başdanışmanı olan Dominic Cummings’in özel toplantılarda, ülke çapında “sürü bağışıklığı kurmak, ekonomiyi korumak ve bu nedenle yeterli sayıda insanın hasta olabilmesi için bazı emeklilerin ölmesine göz yumma mecburiyeti politikasını savunduğunu” bildirdi. Bu, büyük çaplı itirazlara neden oldu ve Downing Street tarafından derhal ve şiddetli bir itirazla karşılandı. Gelenekleri hiçe sayan Cummings dahi, bu kadar acımasız Utiliter fikirlere bağlı olmayı reddetti.

Mill’in kendisi bile parayı, insan hayatının önüne geçirmeyi savunmazdı, fakat Utiliter hesap para ile hayatı dengelemek anlamına gelmez. Ekonomik bir durgunluk daha kısa yaşamlara ve yaygın sefalete yol açabilirse, her bir insanı pandemiden kurtarmak için daha az çaba sarf etmek artık daha büyük bir mutluluğa yol açabilir.

Birleşik Krallık’ta, Bristol Üniversitesi’ndeki bir akademisyen tarafından yayımlanan bir makalede, nükleer enerji endüstrisindeki güvenlik önlemlerinin maliyet etkinliğini hesaplamak için geliştirilen matematiksel teknikleri kullanarak, virüsün farklı yönleriyle insan hayatı kurtarmanın olası tasarrufları hesaplandı ve bu araştırma, aşının bulunmasıyla sonlanacak bir 12 aylık sokağa çıkma yasağının en iyi seçenek olacağını gösterdi. Fakat bunun, ancak gayri safi yurtiçi hasıladaki azalmanın %6.4 veya daha düşük bir seviyede tutulabilmesi halinde hayat kurtarabileceği konusunda uyardı.

BBC’de yayınlanan bu makale, iktisatçılar tarafından çok sert eleştirilere maruz kaldı ve bazı araştırmalar ekonomik durgunlukların zannedilenin aksine yaşam sürelerini uzattığını ileri sürmekte. Birçok insan bu tür bir eylemi katı bulur, ancak bunu reddetmek zordur.

Hükümetler ve sigortacılar politika belirlerken gerçekten de insan hayatına kavramsal bir fiyat biçiyorlar. Bu eylem planı uzun vadede daha fazla acıya sebep oluyorsa da her bir hastaya azami dikkat gösterilmeli mi? Yahut Başkan Donald Trump’ın da dediği gibi: “Tedaviyi, problemin kendisinden daha kötü yapamayız.”

Ahlaki sorunları Utilitaryen bir mercekten görmek ve sonra bu gibi tatsız sonuçları bulmak ve onları altın kuralla çatıştıkları için reddetmek sezgiseldir. Eğer sokağa çıkma yasağı süreci aylarca sürerse, Utilitaryen fikirler tekrar gün yüzüne çıkabilir.

Ayn Rand

Liberteryanlar

Amerikan düşüncesinde Libertaryan düşüncenin tarihi uzun ve önemli bir yer tutuyor. Kökeni en azından aydınlanma filozofu John Locke’a ve kurucu babalara kadar gider, modern tecessümünde ise fikirlerini romanlar ve denemelerde özetleyen yazar Ayn Rand’dan esinlenmiştir. Rand’a göre insanlar “kendileri için yaşamak” hakkına sahiptirler, ve bireyin mutluluğu “başkası veya başkaları tarafından saptanamaz.”

En meşhur Liberteryan düşünce deneyi, Rawls’a karşı bir hamle olarak, bir diğer Harvardlı profesör Robert Nozick tarafından yürütüldü. Ne tür bir politik devletin inşa edilebileceğini tahayyül etti ve eğer herkes sosyal yapıları olmayan ütopik bir manzaraya düşürülürse vatandaşların kişisel özgürlüklerinin ne kadarını teslim edeceğini araştırdı. Roman yazarı William Golding “The Lord of The Flies” isimli kitabında buna bir cevap verdi. Golding’in romanında okul çocuklarının yaşadığı şiddete düşüşten kaçınmak için, Nozick “Anarşi, Devlet ve Ütopya”da insanların kendini savunma ve bireysel hakların korunmasına adanmış çok sınırlı bir devlet kuracaklarını düşündü -ama daha fazlası değil.

Batı’nın koronavirüs tepkisi devlet güçlerini büyük ölçüde genişletti ve bireysel hakları çok az tartışmayla sınırladı. Bugüne kadar var olan popülasyonlar Rand ve Nozick’in asla kabul etmemeleri gerektiğini savundukları özelleştirmelere razı oldu.

Fakat durun biraz. Sokağa çıkma yasaklarına karşı Liberteryan fikirlerde, hakları ihlal ettikleri gerekçesiyle itirazlar oldu. Siyasetçilere karşı bu zorlu önlemlerin gerekliliğini kanıtlamaması gerekçesiyle eleştiriler belirdi. Koronavirüs öncesi Birleşik Devletler, aşı karşıtı aktivizm faaliyetleri sonucunda Liberteryan düşüncenin ebeveynlerin çocuklarını aşı yaptırmama tercihlerini devletin diğer ebeveynlerin çocuklarını aşısız çocuklarla aynı ortamda bulundurmamak hakkını savunmasının üstünde görmesinin sonucu olarak kızamık salgını ile boğuştu. Panik anında yapılan alışverişler ve medikal ürünleri istifleme durumu da gösteriyor ki birçok insan Rand’ın self-determinasyon (kendi kaderini tayin hakkı) fikrini destekliyor ve evvela kendini düşünüyor. Bu tarz fikirler birkaç hafta süren karantina süreci sonrası daha cazip hale gelebilir ve yayılabilir.

Dünya genelinde halka açık mekanlarda Liberteryanlar hükümet ile bir anlaşmazlık içerisindeler. Sosyal medya da genellikle lüks sosyal ortamlarda, büyük sosyal toplantıların görüntüleri ile dolu. Florida’da çekilen bir videoda 22 yaşındaki gencin de dediği gibi “Virüs kaparsam kapayım.” “Günün sonunda, parti yapmama engel olmasına izin vermeyeceğim.” Oklahoma valisi dahi, hınca hınç dolu bir restoranda olduğunu tweet atma ihtiyacı duydu.

Liberteryanlar yalnızca siyasi haklardan bahsetmezler. Kriz ortaya çıkmaya başlayınca, Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği, sivil özgürlüklerden bulaşıcı bir hastalıkla mücadelede “bazen” feragat etmek gerektiğini, ancak bunun “yalnızca bilimsel olarak kanıtlanmış” durumlarda mümkün olduğunu açıkladı. “Kanıtlar gösteriyor ki, seyahat kısıtlamaları ve karantina çözüm değil.” dedi.

Parklarda yürüyebilme hakkı bir kızışma noktası gibi duruyor. New York valisi Andrew Cuomo, parklarda toplanan Liberter sempatilerini ifade eden -durumu böyle görseler de görmeseler de- kalabalıkları görünce öfkelendi. “Bu çok küstahca.” dedi Cuomo. “Bu kendini yok eden bir davranış. Diğer insanlara karşı saygısızlık. Tam da şu an durmak zorunda!” dedi. New Yorklular ise parkları açık tutmak için örgütleniyorlar.

Bu koşullar altında bireysel seçimler ahlaki önem kazanır. Misalen toplum, Kentucky senatörü Rand Paul’ün davranışını nihayetinde nasıl değerlendirecek? ABD’de kimilerince en önde gelen Liberteryan olan Paul, koronavirüs testi pozitif çıkan biriyle temas ettiği söylendiği halde bir hafta boyunca sosyalleşmeye devam etti. Herhangi bir hastalık belirtisi yoktu. Senatonun birçok yaşlı üyesi olduğunu hatırlayın. Geçen haftasonu, Senato’nun spor salonundaki antrenmanı sonrası, kendisinin de koronavirüs testinin pozitif çıktığı anlaşıldı.

Michael Sandel

Komüniteryanlar

Yine bir başka yaklaşım da, herkesin kimliğini daha geniş bir topluluktan aldığı fikrine dayanmaktadır. Bireysel haklar önemlidir, ancak topluluk normlarından daha fazla değil. Bu kavramlar Yunanlara kadar gider, fakat modern zamanlarda bu felsefe daha geniş manasıyla sosyolog Amitai Etzioni ve filozof Michael Sandel ile ilişkilendirilir. Sandel’ın “Liberyalizm ve Adaletin Sınırları” kitabı Rawls’a karşı bir başka itirazdır. Burada yazar, adaletin boşlukta veya cehalet perdesinin ardında belirlenemeyeceğini; toplumda kök salması gerektiğini savunur. Ortak yararı temel alan bir adalet teorisi belirler.

Geçtiğimiz haftalarda New York Times’tan Thomas Friedman’a konuşan Sandel, “Ortak yarar toplumda birlikte nasıl yaşadığımızla ilgili. Üzerine birlikte çalıştığımız etik idealler, paylaştığımız faydalar ve yükler, birbirimiz için yaptığımız fedakarlıklarla ilgili. Bu birbirimizden öğrendiğimiz iyi ve nezih yaşam sürme dersleri ile ilgili.”

Virüs tam olarak buraya saldırdı ve herkesi toplum içinde yaşamaktan mahrum kıldı. Komüniteryan fikirler de kendini göstermeye başladı. Avrupa genelinde, sokağa çıkma yasağı sürecinde insanlar ulusal sağlık hizmetlerini alkışlamak için pencere ve balkonlara çıktılar. Bunlar toplumun temel taşı olarak görülüyor. Britanyalılar için bir gurur meselesi olan 2012 Londra Olimpiyatları açılış töreninde organizatörler Ulusal Sağlık Servisi’ni tekerlekli hastane yataklarında dans eden hemşirelerle kutladılar. Modern refah devleti seviyesine ulaşmış birçok ülke için, halk sağlığı hizmeti işçilerinin kutlanması ve desteklenmesi bir toplum görevi olarak görülüyor.

Bu, tıbbi bakımın genişlemesinin son derece tartışmalı bir mesele olduğu Amerika ile kritik bir ayrım noktasıdır. İleri Araştırmalar Enstitüsü’nden Profesör Michael Walzer gibi Komüniteryanlar, herhangi bir tıbbi hizmet sisteminin “doktor loncalarının kısıtlanmasını” gerektirdiğini savunuyorlar. Koronavirüs bu tartışmayı baş meseleye çekmeye çalışıyor.

Komüniteryanizm aynı zamanda çoğu toplumsal muhafazakar düşüncenin de altında yatan unsurdur. Aşırı muhafazakar Cumhuriyetçi Teksas Valisi Dan Patrick, Fox News’a ülkenin geri kalanının yaşlılar için kendini feda etmemesi gerektiğini söylediğinde, Utiliter değil Komüniter bir argümanda bulunuyordu.

63 yaşındaki Patrick, ev sahibi Tucker Carlson’a “Kimse bana ulaşıp ‘Yaşlı bir vatandaş olarak, tüm Amerika’nın, çocuklarımız ve torunlarımız için, sevdiği Amerika’yı korumak karşılığında hayatta kalma şansınız var mı?’ diye sormadı. Ve eğer bu bir takassa, ben varım.” dedi.

Bu anlatıda yaşlıların ülkelerinde bir yoksunluğa sebep olmamaları ve torunları için hayatlarını feda etmeleri vatanseverlik görevidir. Bu tarz bir komüniter etik ABD içinde her zaman gündeme gelmiştir (Alexis de Tocqueville okuduğunuz takdirde şahit olabilirsiniz) ve bu durum sosyal medyada da bir yankı oluşturdu.

Çin ocak ayında Wuhan’da ortaya çıkan koronavirüs sonrası yeni bir Komüniteryanizm tarzı uygulamaya başladı. Bu şehirdeki insanlara toplum ve hükümet yararı için kendilerini evlere kapatmaları ve zorla karantina altında kalmaları emredildi, Komünist Parti’yle özdeşleştirilen bir şekilde. Xi Jinping idaresi altında Parti, uzun zamandır itaat etmenin hiyerarşik ve otoriter fakat cömert bir devlete uygun olduğu Konfüçyüsçü düşünceyi rehabilite etti. Sosyal dayanışma kavramının güçlü kalmaya devam etmesi, Çin ve diğer Asya ülkelerinin sorunla uğraştığı olağanüstü bu durumda ortaya çıktı.

Bugün Hepimiz Rawlsçıyız

Şimdilik Batı’da benimsenen akım Rawlsçı akım. Siyasetçiler kendilerine de uygulanmasını istedikleri gibi insanları korumakla yükümlü oldukları varsayımıyla hareket ederken halk da başkaları uğruna kendilerini tecrit etmeleri gerektiğine karar vererek altın kuralı uyguluyor. Şu an hepimiz Rawlsçıyız.

Daha ne kadar böyle kalacağız? Diğer tüm adalet teorilerinin bir cazibesi var ve altın kuralı takip etme azmimizi test edebilirler. Fakat Rawls ve altın kuralın kazanacağından şüphe duyuyorum. Bunun nedeni kısmen -Batı’da gerilemesine rağmen- dinin onu bilincimize doğuştan sıkı sıkıya bağlamasıdır. Ve salgın kötüleşip hastalığı herkes için daha küçük toplumsal çevreler içine taşıdıkça, komşunuzu kendiniz gibi sevme fikrinin çok daha güçlü bir hale geldiğini görebiliriz.

Yazının aslı Bloomberg sitesinden alınmıştır. Bu yazı kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Consensus’un editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Çeviren hakkında

Mehmet Zahid Mete. İstanbul Üsküdar Lisesinden mezun oldu. İbn Haldun Üniversitesi felsefe bölümünde okuyor.

--

--

Consensus
Consensus

Hukuk, politika, tarih ve sanat gibi alanlarda; bugün ve yarın değer taşıyan konular özgün yazılar ve çevirilerle ele alan fikir penceresi / Fikrini Güçlendir.