Masa Başında İmza, Masa Başında Pişmanlık

Consensus
Consensus
Published in
6 min readSep 8, 2020

Emirhan Havan yazdı

Milyonlarca kişi sizi izlerken devletiniz adına geleceğe daha emin gözlerle bakmak için imzanızı atıyorsunuz. Ülkeniz ile diğer imzacı devlet arasında sıkı bağlar kurulacak ve mevcut olanlar da güçlenecek, bundan da eminsiniz. Ama o da ne, ortak basın toplantısı esnasında diğer tarafın devlet başkanı imza attığınız metinde bulunduğunu asla bilmediğiniz bir maddede mutabık olunmasından ne kadar mutlu olduğunu söylüyor. Başınızdan aşağı kaynar sular dökülüyor, anlaşmanın sayfalarını hızlıca karıştırıyorsunuz ama nafile. Attığınız imza en sonda size sırıtmaya başlamış bile. Çaresizlikle sağınızdaki danışmanlarınıza bakıyorsunuz ama artık her şey için çok geç. Daha doğrusu çok geç mi?

Bu hikayeleştirilmiş an birkaç gün önce medyada mizah konusu olan Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic’in başına geldi, daha doğrusu başına gelmiş olduğu yorumları yapılıyor. Bu yorumlar da basın toplantısını hiç olmadığı kadar komik yapıyor. Şuradan izleyebileceğiniz videoda ABD başkanı Trump, Sırbistan Cumhurbaşkanını büyükelçiliklerini Tel Aviv’den Kudüs’e taşınma kararına imza atmış olduğu için kutluyor, bunun üzerine Sırbistan Cumhurbaşkanı yukarıda betimlediğimiz davranışları sergiliyor. Burada şunu söylemek gerekir ki aslında fark etmeden okumadığı bir metne Cumhurbaşkanı’nın imza atması pek rast gelinecek bir şey değildir. Danışmanlar ordusu tarafından yoğun bir sunum bombardımanına tutulmadan Cumhurbaşkanı’nın anlaşmayı “İmzalayıverelim canım nedir ki?” diyerek imzalaması pek muhtemel sayılmaz. Ki bu anlaşma maddesi Sırbistan’ı önemli bir uluslararası uyuşmazlık (daha doğrusu dayatma) olan Kudüs’ün hukuki statüsü hakkında sert biçimde hiza almaya itecek. Bu durumu Sırbistan’ın bırakın İslam dünyasına, Avrupalı diğer ülkelere dahi açıklaması çok kolay olmayacaktır. Türkiye de kısa sürede olaya karşı tepkisini ortaya koydu. Bununla beraber eski Yugoslav ülkelerinde Kosova’nın ABD tarafından NATO eliyle Mart 1999’dan Haziran 1999’a kadar bombalanmasından beri (tamamen şahsi fikrim olmakla beraber) müspet ya da menfi biçimde Sırbistan’ın ABD etkisi altında kaldığını söylemek mümkün.

Şu fotoğrafta da ABD’nin durumun farkında olduğu ve Sırbistan heyetine gösterdiği “misafirperverliğin” de o ölçüde olduğunu görebilirsiniz. Bu oturuş düzenine Rusya Dışişleri Sözcüsü Maria Zakharova da tepki göstermiş ve esprili bir dille böyle bir oturuş düzenine ancak “Temel İçgüdü” filmindeki sorgu sahnesinde gibi oturarak cevap verilebileceğini söyledi. Ancak Sırbistan’ın ABD’in “yoğun etkisinde” kalmış olması olasılığının da hiç azımsanamayacak bir ihtimal olduğunu söyleyelim. Peki ya gerçekten imza sehven atılmışsa, bu durumda bu anlaşmanın akıbeti ne olacaktır?

Rusya Dışişleri Sözcüsü Maria Zakharova’nın facebook hesabından olaya karşı gösterdiği tepki.

İki taraflı hukuki ilişkilerde irade sakatlığı sorunu daha çok iki özel kişi arasında yapılan hukuki işlemlerde gündeme gelmektedir. Ancak uluslararası anlaşmalarda bu duruma pek rastlanmaz zira anlaşmanın tarafları zaten profesyonelliğin ve mesleki titizliğin en üst düzeyde olduğu devlet temsilcileri vasıtası ile temsil edilmektedirler. Bu kadar yüksek perdeden yapılan görüşmelerde anlaşmaya bağlanmış hususların “dikkatten kaçmış” olduğunu iddia da hiç olmazsa komik olacaktır. Ancak istisnai de olsa şayet yanılma yanılan tarafın hatasından kaynaklanmıyorsa ya da yanılma olasılığı izleniminin yanılan taraf bakımından bulunmaması halinde yanılma ileri sürülebilir. Bazı şartlara bağlanmış olmakla birlikte taraflar yanılmış olduklarını ya da aldatıldıklarını iddia ederek sözleşme ile bağlı olmaktan kurtulabilmektedirler. Bu hususlar Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesinde sayılmıştır.

Bir tarafın hatası nedeni ile anlaşmanın geçersizliğinin ileri sürülmesi VAHS madde 48 uyarınca olmaktadır:

Madde 48- Hata

1. Bir Devletin bir andlaşmadaki bir hataya andlaşma ile bağlanma rızasını geçersiz kılan bir gerekçe olarak başvurabilmesi için hatanın andlaşma yapıldığı zaman o Devletçe varlığı farkedilen ve andlaşma ile bağlanma rızasının esaslı bir temelini teşkil eden bir olay ve durumla ilgili olması gerekir.

2. Söz konusu Devlet kendi davranışı ile hataya katkıda bulunduysa veya şartlar o Devleti muhtemel bir hatadan haberdar edecek şekilde ise, 1. paragraf hükümleri uygulanmaz.

3. Bir andlaşmanın sadece kaleme alınışı ile ilgili olan bir hata onun geçerliliğini etkilemez; o zaman 79. madde uygulanır.

Yukarıda da söylemiş olduğumuz gibi yanılma/hata hali yanılan tarafın kendi dikkatsizliğinden kaynaklanıyorsa yanılma hükümlerine gidilemez. Şayet diğer taraf yanıltma faaliyeti içine girmişse zaten burada yanılma değil aldatma vardır dolayısı ile VAHS madde 49 uygulanacaktır. Örneğin Préah Vihear Tapınağı davasında Uluslararası Adalet Divanı Kamboçyalıların Fransız yetkililerin hazırladıkları haritaları yeterince incelemeden kabul ettikten sonra, bu haritalarda sınırın yanlış çizilmiş olduğundan bahisle iradelerinde hataya düştüklerini iddia edemeyeceklerini dolayısı ile de haritaları kabul etmiş sayılacaklarını söylemiştir.

Bununla birlikte tekrar altını çizmek gerekir ki bu vakalar çok fazla karşımıza çıkmazlar. Temsilcinin rüşvetle satın alınması ya da kandırılması da iradeyi sakatlayan etmenler olarak söz konusu olabilir ancak bunlarında uluslararası mahkemelere yansımalarını neredeyse hiç görmeyiz. Aslında bakarsanız zaten hiçbir ülke böyle bir dikkatsizliği yapmış olduğunu (sahiden yapmış olsa bile) itiraf ederek kendini uluslararası arenada rezil etmek istemez. Kaldı ki bu hatayı yapan kişilerin kendi ülkelerinde bir de seçimlerde boy gösterme ihtimalleri vardır. Seçim zamanı geldiğinde dişlerini bileyen muhalefetin böyle bir hatayı hükümete karşı nasıl kullanabileceğini varın siz düşünün. Dolayısı ile yanılma ya da aldatma nedeni ile anlaşmaların iptalinin talebi örneklerine az rastlanır.

Hitler Çekoslavakya’da

Bununla beraber iradenin korkutma ile sakatlanması durumu ise karşımıza hala çıkabilir. Belki de uluslararası kamu hukukunda en geçer akçe irade sakatlanması her ne kadar bu olayda söz konusu olmasa da korkutma (ikrah) halidir. Özellikle savaş hallerinde zayıf tarafı hızlı bir biçimde sulh masasında da yenmek için ikrah benzeri yollara başvurulmaktadır. Bunun da en popüler örneği Hitler’in 15.3.1939 yılında Çekoslovakya’nın işgaline izin veren anlaşmanın Çekoslovakya Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanına baskı uygulandığı gerekçesi ile geçersiz olduğu iddiasıdır.

Olay ile bağlantısı olmasa da bu bahis altında en azından bahsetmekte fayda gördüğüm bir husus da devlet üzerinde hukuka aykırı (genellikle askeri) baskı ile anlaşmaya zorlama da geçerli bir iradeyi sakatlayıcı nedendir.

İrade sakatlıklarına maruz kalmasına rağmen sözleşme ile yine de bağlı kalmak isteyen ülkelerin ise sözleşmeye sonradan vereceği rıza ile geçerli olarak ayakta tutması ise pek tabi mümkündür.

Son olarak belki de ilk söylememiz gereken şeyi söyleyelim; anlaşmaların devlet temsilcilerince imzalanması anlaşmaların doğrudan uygulanabilir olduğu anlamına gelmemektedir. Uluslararası anlaşmalarda genellikle bir imza aşması daha sonra da onay aşaması vardır. İmzaların atılması sadece bazı hükümlerin derhal uygulanması demek olacakken bu hükümler anlaşmanın esasına ilişkin olmamaktadır. Anlaşmanın esasına ilişkin hükümlerle birlikte bağlayıcılık kazanması ise devletlerin iç hukuklarında belirledikleri yollar ile anlaşmayı onaylamaları ile mümkün olmaktadır. Onaylama mercii meclis olabileceği gibi devlet başkanı ya da her ikisini de kaynaştıran hibrit bir sistemce belirlenmiş de olabilir. Hangi yolu seçecekleri hususunda devletler özgür bırakılmışlardır. Ayrıca yetkili tarafından imzalanmış olan bir anlaşmanın iç hukuk mekanizmaları uyarınca onaylanmamaları konusunda da devletler hukuken özgürdür. Bunun elbette siyasi sonuçları olacaktır ancak hukuken onaylama merciine yüklenen bir onaylama ya da onaylamama halinde gerekçe gösterme yükümlülüğü bulunmamaktadır.

Sırbistan Cumhurbaşkanının o an aklından ne geçiyordu bilemiyoruz, belki gerçekten yanıldı, belki yanıltıldı, belki de kameralara yansıyan görüntü komik bir tesadüften ibaretti. Ancak şu bir gerçek ki uluslararası kamu hukukunun diplomatik ve siyasi ilişkilerden bağımsız düşünülmesi mümkün değildir. ABD ile Sırbistan arasındaki ilişkilerin tarihi ve şu an ki hali bambaşka bir yazının konusu olabilir ama yine de böyle bir geçersizlik iddiasının Sırbistan tarafından geleceğini pek düşünmüyorum. Zaten bu yazı aslında viral olmuş bir videonun dahi arkasından hukuki bir gerçeklik çıkartılabileceğini size göstermek için yazıldı. Uluslararası hukuk ve siyaset ne gösterir bilinmez ama Sırbistan Cumhurbaşkanı’nın bundan sonra anlaşmaları danışmanlarına okutmak yerine bizzat okuyacağı ya da kamera karşında daha dikkatli davranacağı kesin.

Kudüs meselesine gelirsek de o kısma bilerek fazla değinmedim çünkü oradaki hukuksuzluğun giderilmesi Sırbistan’ın sözleşmeden çekilmesi ile değil bütün işgalci güçlerin Kudüs’ten çekilmesi ile son bulacak.

Kaynakça

Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk, Turhan Kitabevi, Ankara, 2017

Antonio Cassase, International Law, Oxford University Press

http://www.mfa.gov.tr/no_-197_-sirbistan-in-israil-deki-buyukelciligini-kudus-e-tasima-karari-hk.tr.mfa

https://www.en24news.com/2020/09/the-deplorable-state-of-serbian-president-vucic-before-trump-brought-ecevit-to-mind-here-is-the-order-the-usa-wants.html

https://www.haberler.com/temel-icgudu-paylasimi-rusya-ile-sirbistan-13577195-haberi/

Yazar hakkında

Muhammed Emirhan Havan, Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesinden mezun oldu. Galatasaray Üniversitesi Hukuk bölümünde okuyor.

--

--

Consensus
Consensus

Hukuk, politika, tarih ve sanat gibi alanlarda; bugün ve yarın değer taşıyan konular özgün yazılar ve çevirilerle ele alan fikir penceresi / Fikrini Güçlendir.