M. Emre Turan yazdı
Playstation 2
1999 yılının mart ayında Sony yeni oyun konsolu Playstation 2'nin (PS2) yılbaşında çıkacağını duyurdu. Oyun severler ayaktaydı. Oyun konsollarının birbirleri arasında kapıştığı bu yıllarda Sony’nin piyasa getireceği yenilikler merakla bekleniyordu. Ancak konumuz bu değil.
Konumuz ve sorumuz şu: Devletler ne zaman devlet olur? Hobbes’un ve daha nice düşünürün üzerinde kafa patlattığı bir soru bu. Gelgelelim ki tezlerini veriyle doğrulama imkanından mahrumuz. Sierra’nın makalesi bunu veri sorununu bir nebze çözmeye çalışıyor işte. Nasıl çözdüğünü anlatmaya başlamadan önce PS2'ye dönelim.
PS2 duyurulduğunda ayağa kalkan başka bir kesim daha vardı. Topraklarında koltan ve altın çıkan uluslar. Ayağa kalktılar çünkü PS2'nin üretim sürecinde bu iki maden kullanılacaktı. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde ise işler biraz karışmaya başladı. PS2'nin yılbaşında piyasaya sürülememesi de Kongo’nun doğusundaki çıkar çatışmalarını şekillendirmeye başladı.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti (DKC)
Kongoda devlet, 1990'lardan beri ülkenin doğusunda gücünü kaybetmeye başlamıştı. Burada farklı silahlı örgütler peyda olmuştu. Her grup kendi yönettiği bölgelerden vergi topluyor, arada başka örgütlerle çatışıyor, geçinip gidiyorlardı. 1998'de ise RCD isimli bir örgüt darbe teşebbüsünde bulununca İkinci Kongo Savaşı başlamış oldu. Bu savaşın bölgede yaratmış olduğu düzensizlik, 2003'te Sun-City Antlaşması’nın imzalanmasıyla vuku buldu. Yani bizim makalemizi ilgilendiren, özellikle 2000–2003 arası, dönemde Kongo devleti ülkenin doğusunda mevcudiyet gösteremiyordu. 2003 yılında imzalanan bu anlaşma ile birlikte FARDC adında (darbeci gruplarında içinde bulunduğu) resmi bir ordu kuruldu. Anlayacağınız ülkede, devletin varlığından söz etmek biraz zordu.
Devletin varlık gösteremediği bu alanlarda silahlı güçler ortaya çıkmıştı. Kabaca dört gruba ayırabilirdiniz bunları: Köy milisleri, yerel-bögesel milisler, yabancı unsurların desteklediği milisler ve DKC ordusu mensuplarından oluşan gruplar. Her biri ülkenin doğusunda faaliyet gösteriyorlardı. 1994, Mart ayında PS2'nin duyurulmasıyla beraber bu gruplar, adı geçen iki madenin bulunduğu bölgeleri kontrol etmek amacıyla birbiriyle çatışmaya başladılar. Bu çatışmaların sonucu veya sürecin kendisi bizim tartışmamızın konusu değil. Şimdi sorumuzu tekrar soralım:
Devlet ne zaman devlet olur?
Bir silahlı örgütün devlet haline gelebilmesi için belirli işlevleri yerine getirmesi gerekir. Bunlardan bazılarını zikredersek eğer; şiddet tekelini elinde bulundurma, vergilendirme ve unsurlarını himaye etme/koruma diyebiliriz. (Tilly, 1985) Makele bağlamında ve bu işlevleri hatırda tutarak düşünürsek eğer bir silahlı örgütün devlet haline gelirken izlediği kademeleri şu şekilde birbirinden ayırabiliriz:
Birinci adım, silahlı örgütün ilk ortaya çıkmaya başladığı zamanlara tekabül eder. Yapılması gereken ilk şey kontrol etmeye çalıştığı bölge içerisinde şiddet tekelini elinde bulundurmak ve bölgeye dışarıdan gelebilecek saldırıları engelleyecek gücü haiz olmaktır. Bunu sağlayamazsa eğer yok olup gidecektir.
İkinci adım, silahlı grubun himaye/koruma işlevinin yerine getirilmesini içeren aşama. Kontrol ettiğiniz unsurları başkalarından (kendinizden değil) koruyamadığınız takdirde, yok olursunuz. Acemoğlu ve Robinson’un bize gösterdiği gibi bir devletin, işlevlerini nasıl yerine getirdiği halkın refahıyla doğrudan ve buna bağlı olarak da ekonomik büyümeyle dolaylı olarak ilişkilidir. Daha çok vergi alabilmek için halkın refahının artmasını istersiniz. Yoksa bir fakirden bütün malını alsanız dahi zenginin kırkta bir malından fazlası etmez.
Son adım, devletin devlet olmaya başladığı adımdır. Silahlı grup artık kurmuş olduğu vergi ve yönetim sistemlerini derinleştirmeye başlar. Daha karmaşık bir yapıya bürünür. Makalenin sağa sola sapmaması için devletin devlet olarak görülebileceği adım olarak bu adımı baz alacağız.
Peki bütün bunların PS2 ile bağlantısı ne? Adım adım bağlantıyı kuralım:
- Doğu Kongo’da devlet yok. Silahlı gruplar var.
- PS2'nin duyurulmasından sonra koltan ve altın madenlerinin değer artıyor. Bu sebeple de silahlı gruplar bu bölgeleri ele geçirmek istiyor. Haliyle çatışmalar oluyor.
- Bir şekilde bu bölgeler pay ediliyor. Bundan sonra silahlı grupların cevaplamak zorunda olduğu soru geliri nasıl sağlayacakları. Hangi vergilendirme yolunu kullanmaları gerekiyor ki en fazla geliri elde edebilsinler. Çünkü amaç bu yani. Kar etmek.
- Koltan ve altın arasındaki temel fark, bu bölgeleri ellerinde bulunduran silahlı grupların vergilendirme faaliyetlerini doğrudan etkiliyor. Şimdi buna değinelim.
Altın ve Koltan
Bu iki maden arasındaki temel fark şu: Az miktarda olsa dahi altın, para ederken koltan etmiyor. Koltanı kömür gibi düşünebilirsiniz. Yüksek hacimli iş yaptığınızda iyi kâr ediyorsunuz ancak iki kilo koltanın kimseye bir faydası yok. Bu sebeple madenciler, çıkardıkları altını eşkıyalardan gizleyip karaborsada yüksek fiyatla satarlarsa eğer fazladan gelir elde etmiş oluyorlar. Bunu yapmak için gerekli teşvik mevcut. Ancak koltanda bu yok.
Hal böyle olunca koltan madenlerini kontrol eden gruplar koltan üretiminin kendisini vergilendiriyorlar. “10 kilo çıkardın demek, 10 lira vergi ver bakalım.” Ancak altın madenlerini işleten gruplar bunu yapmaya kalktığında işler biraz sarpa sarıyor. Çünkü cebinde 5 gram altın olan madenciden alman gereken 50 lira vergiyi/haracı alamıyorsun. Tam da bu yüzden çalışma izinleri çıkarıp bunları satıyorlar. Madene giriş çıkışları kontrol ediyor, madenlerin bağlı bulunduğu köylerde de tüketim vergisi nevinden vergiler çıkarmaya başlıyorlar. Kelle başı vergilendirme usulüne girecekseniz eğer hane halkı sayısını bilmeniz gerekir. Her iki vergilendirme tarzında da kimden ne kadar ne zaman aldığınızı not etmeniz gerekir ki işler karışmasın.
Kısacası: Eğer vergilendirme yapacaksanız, haraç kesecekseniz, kimden ne aldığınızı bilmeniz gerekir. Bu da sadece silahlı grup olarak yapamayacağınız bir şeydir. Halka da aranızı bir nebze de olsa iyi tutmanız gerekir. Aksi takdirde isyan edebilirler veya başka bir grupla iş birliği içine girebilirler.
Sonuç
Verilerden yola çıkarak ortaya konulan sonuçlar yukarıda anlatılan hikayeyi doğrular nitelikte. 1999 Martından sonra koltan fiyatları artsa dahi PS2'nin başarısız olması sebebiyle altın fiyatları daha da yükseldi. Altının kolay gizlenen bir maden olması sebebiyle eşkıyalar karmaşık verilendirme ve yönetim sistemleri kurmak zorunda kaldı. Halk tarafından olumlu gözle bakılan yerel milisler ve ordu mensupları bu süreçte daha başarılı oldular. Çünkü bunlara duyulan güven daha fazlaydı: Biri uzaktan da olsa tanıdığınız bir gruptu, öteki ise ortalarda görünmese dahi resmi devletin uzantısı. Halkın desteğini alamayan yabancı gruplar ise bu gruplara nazaran daha başarısız oldular.
Yerel milislerin veya ordu mensuplarının tahakküm kurduğu topraklarda yaşayan insanların refahı da diğer bölgelere kıyasla daha çok arttı. Çünkü bu bölgelerde, silahlı grupların koyduğu yasalar ve düzenlemeler mevcuttu. Hırsızlık, tecavüz gibi faaliyetler bu iki silahlı gücün bulunduğu yerlerde suç sayılıyordu. Bitirmeden önce size bu gruplardan birine büyüklüğünü göstermek adına göz atalım:
Nduma Defense of Congo-Renouvele (NDC-R)
2008'de kurulan bu grubun, Eylül 2017'de, 2377 silahlı üyesi vardı. Toplamda 108 köyü kontrol ediyor 38,480 yetişkinden vergi topluyordu. Envanterinde 1180 mızrak, 1198 pala, 14 tabanca, 40 el bombası, 14 makinalı tüfek, 24 RPG, 7 havan topu, 2028 AK47, ve 66 uydu telefonu bulunduruyordu.
Vergi toplamak için bakanlık benzeri bir kurum kurmuşlardı. Aylık olarak vergi topluyorlardı. Vergilendirme köy bazlıydı. Her köyden vergi alınıyordu, bireyden değil. Ancak her köyün vergilendirmesi ayrı ayrı yapılıyor, bu süreçte köy muhtarlarıyla görüşülüyordu. Belçikanın kolonilerinde kullanmış olduğu vergilendirme şekline benziyordu bu sistem. Bu bakanlık çalışma izinlerini düzenliyor, haftalık olarak üretim, gelir, ulaşım vergilerini topluyordu.
Tüccarları vergilendirebilmek amacıyla gözlüyorlardı. Sırf bu iş için faaliyet gösteren bir istihbarat kurumları dahi vardı. Bu kurum ayrıca “devlet tekelinde” bulunan sigara ve alkolün satışını da denetliyordu.
Bütün bu “bakanlıklardan” ayrı olarak, idari pozisyonlarda görev yapanları gözlemleyen başka bir bakanlık dahi mevcuttu.
Toplum içerisinde düzeni sağlamak için oluşturdukları yasal bir sistem bile vardı. Halka ilişkiler ofisi harıl harıl çalışıyordu. Kendilerine ait bayrakları ve milli marşları dahi vardı.
Bu yazı Raul Sanchez de la Sierra’nın, “On The Origins of The State: Stationary Bandits and Taxation in Eastern Congo” adlı ekonometri makalesinin bir özeti mahiyetindedir.
Yazar Hakkında
Muhammed Emre Turan, Boğaziçi Üniversitesi İktisat bölümünden mezun oldu, Sabancı Üniversitesi İktisat bölümünde yüksek lisans yapıyor.