Tüketim Alışkanlıkları Sinemayı Nasıl Etkiler?

Consensus
Consensus
Published in
6 min readJul 20, 2020

Emirhan Havan yazdı

Los Angeles’ta, gece vakti kaldırımda beklerken önünüzde bir Chevy Impala duruyor. İçine atlıyorsunuz direksiyonda ağzında kürdan olan bir adam, akrep desenli bir ceketi ve deri eldivenleri ile (NewRetro ya da Synthwave) Kavinsky tarzında birinin şarkılarını dinliyor. Size sadece kısa cevaplar veriyor çünkü kafasında sürekli içinde olduğu suç dünyasında aslında masum olduğuna dair bir inanç, daha doğrusu hesaplaşma var. Ama bir yandan aslında karakteri de bir akrep kadar vahşi. Gelin görün ki arka koltukta kocası hapiste, erken yaşta anne olmuş çok hoş bir hanım var. O da sürücümüze aşık olup olmadığını anlamaya çalışıyor. Anne olmak, kadın olmak, aşık olmak ve hayatın olanca sorumluluklarından birini seçmek zorunda ama hangisini. Siz de ön koltukta bu iki insanın yarattığı atmosferde iç çekişmelerin arasında gidip geliyorsunuz.

Tamam bu kasvetli mi geldi; bir de şöyle yapalım. Bu sefer yazın ortasında gün ışığındasınız ama yine kaldırımda araba bekliyorsunuz. Önünüzde bir Lexus LFA duruyor. Direksiyonda aşırı kaslı bir adam var, arabada Danza Kuduro çalıyor. Arabayı aşırı hızlı kullanıyor. Arka koltukta ise aşırı güzel bir kız mini şortu ile şarkıya eşlik ediyor. Neden mi? Çünkü az önce çok büyük bir soygun yaptılar.

Bu iki sahne aslında yazıya başlama şekillerimizden bizi biraz uzaklaştırdı. Ama aslında yazının başı ve sonu bu iki sahnenin içinde gizli. Sinema sevenler ikisini de anladılar. İlk mizansen 2011 yılında Nicolas Winding Refn tarafından çekilmiş olan, başrolünde Ryan Gosling’in oynadığı Drive filminden kurgulanmıştı. İkinci mizansen ise 2001 yılından beri 8 tane filmi çekilen hatta -korona nedeni ile belki sarkabilir- planlanana göre 2021 yılında 9.filmi çıkacak olan, koskocaman bir sinema franchise’ı Hızlı ve Öfkeli filmindendi.

Bu iki örnek bahsedeceklerimizin güzel bir karşılaştırılması çünkü iki filmin de temelinde aksiyon, araba sürmek ve usta sürücüler var. Bununla beraber iki film birbirine taban tabana zıt. Bunun tüketim alışkanlıklarımız ile ne alakası var derseniz öncelikle iki filmi anlayalım derim.

Sürücü (Drive) filminde ana karakter çok iyi bir sürüş kabiliyetine sahip olmakla beraber bu yeteneğini geceleri suç işlenmesine yardım ederek kullanmaktadır. Bunu para için mi yapar, aslında burasını pek bilemiyoruz ama lüks bir yaşantısının olmadığını, paranın lafını çok da etmediğini kesinlikle biliyoruz. Zaten gündüzleri de bir garajda çıraklık yapar ya da filmlerde dublör olarak çalışır. Ama bunlar filmin aksesuarıdır. Çünkü filmin asıl konusu sürücünün taşındığı apartmanda bir kadınla tanışması ve kadının oğlu ile olan ilişkisine ilgi duyması ile başlar. Onlar kendisine göre çok iyi ve saftırlar. Sürücü de kendisi ile bir iç çekişmeye sürüklenir. Acaba kendisi de onlar gibi iyi biri midir, yoksa kötü biri midir? Bu soruları kendisine hatta etrafına dahi (“Bütün dolandırıcılar kötü müdür?”) sorar. Çünkü o bir taraftan akrep doğasına sahip karanlık ve sosyopat biridir. Diğer taraftan ise kendi hayatını yeni tanıştığı bir aile için riske edecek ve mafyayı karşısına alacak kadar da kahraman ve cesurdur. Film ise size sürücünün akrep yani karanlık doğası ile iyi niyetinin nasıl bir araya gelebileceğini, gerçekten kahramanlığın neler olabileceğini göstermeye çalışır. Bu sırada ise sürücünün etrafındaki insanlar ölmeye, öldürülmeye başlanmıştır bile. Sürücünün kendi hayatı ise git gide daha fazla karanlığa gömülmektedir, belki de sahiden kahramanlar olanların başka çaresi yoktur. Filmin müziğinin “A Real Hero” (Gerçek Bir Kahraman) olması boşuna değildir. Bu filmi daha sonra belki daha uzun uzadıya inceleriz ama şimdilik burada bırakalım ve konumuzdan daha fazla sapmayalım.

Hızlı ve Öfkeli serisinde de çok iyi şoförler vardır. Arabayla 200–300 km hız yaparlar, afaki aletlerle yarışırlar, anormal akrobatik hareketler yaparlar. Bunların hiç birini yukarıdaki driver yapmaz. (Ryan Gosling’e driver diyelim, sürücüler karışmasın). O da iyidir ama daha mütevazi olduğu da bir gerçektir. Hızlı ve Öfkeli’deki bütün bu tantana ne içindir? Bir soygun, ama sıradan bir soygun değil, anormal büyük paranın çalınması söz konusu olacaktır.

İki film birbirinden ne yönü ile ayrılıyor derseniz; aslında yazının başlığına gelmiş oluruz: Bizim sinemadan beklediklerimizle. Eğer izleyici hızlı, kafa yormayan, “tüketilebilir” bir film istiyorsa Hızlı ve Öfkeli ideal bir tercih olacaktır. Çünkü film derin bir analiz gerektirmez, diyaloglar yorucu değildir, kamera hareketleri aksiyonu provoke etmeye yarar, hikayeyi ayrıca derinleştirmez. Ama eğer izleyici Drive’ı izlerse (bakmakla izlemenin farklı olduğu konusunda mutabık olduğumuzu düşünüyorum), ona kalacak olan şey biraz daha anlam yüklü olacaktır.

Hemen şunu belirtmek isterim ki, kimse işten yorgun argın çıkmış birine, gel bir de bizim şu anlam yüklü filmlerimizden izle diyemez. Aslında bu kıravıtanı gevşetmiş adamın TV başına geçince rahat bir şey izlemeyi tercih etmesinden daha doğal bir şey olamaz. Başka bir örnek olarak ailecek beraber sinemaya gitmiş bir aileyi düşünelim. Mcdonald’s’da oyuncakları verilen, her yerde reklamı çıkan, herkesin izlediği, hali hazırda 7 tane de çekilmiş olan bir filme mi girerler, yoksa adı sanı duyulmamış karanlık temalı bir filme mi? Tabi ki mantıklı tercih Hızlı ve Öfkeli olacaktır. Ama ben yine de bu iki film türü arasındaki uçurumun haddinden fazla derinleştiğini bunun da toplumun tüketim alışkanlıklarının git gide daha da vahşileşmiş olmasına bağlıyorum. Bu tüketimi körükleyen ya da onun sonucu olan (yumurta tavuk sorusu gibi) bir sinema alışkanlığı. Son yıllarda sinemaları domine ediyor, bu da sinemanın zayıflamasına neden oluyor. Aslında hayatımızın her alanında bahsedilen duruma örnek gösterebiliriz; AVM’lerin esnafları batırması, franchise fast foodçular yüzüden gastronomik değerlerin geri adım atması ya da fil dişi kulelere çekilmesine benziyor bu durum.

A Real Hero şarkısının Drive filmi editli klibinden bir sahne

Mesela filmin müziklerine bakalım isterseniz. Hızlı ve Öfkeli 5’in en meşhur müziği Danza Kuduro YouTube’ta 1.1 milyar (9 yılda) dinlenmiş, üstelik filmden bir sahnenin arkasında çalan versiyonunun 96 milyonu var. Peki Drive’ın müziği “A Real Hero”ya bakalım, sanatçının kendi hesabından 54 milyon kere (9 yılda) dinlenmiş. Film editli halinin ise sadece 6 milyon dinlenmesi var. Nightcall için durum biraz daha iyi onun resmi hesaptan 202 milyon, film editi ile 4.5 milyon dinlenmesi var. Ancak onun için bile sayılar çok geride, aynı zamandan Hızlı ve Öfkeli’den 8 tane film olduğunu da unutmamak gerek.

Bu anlattığımız tipik bir McDonald’s ve restoran karşılaştırması aslında. İkisinin arasındaki rekabet, ve McDonald’s’ın kazanma şekli ile Hızlı ve Öfkelinin kazanma şekli aslında birbirinin neredeyse aynı. Başka bir ifade ile aynı durumun (yani tüketim kültürünün) iki farklı yansıması.

Bunun başka örnekleri de var tabi ki. Mesela Avengers, Justice League gibi süper kahraman franchise’ları da son yılların modası oldu bile. Peki bunlarda ne oluyor; bir sürü kahraman bir araya geliyor, aşırı büyük (bu sıfatları bilerek böyle kullanıyorum) bir düşmanı yeniyorlar. Bu kahramanları bir araya getiren fikir ne? Aslında böyle bir fikir yok, amaç 2.5 saate olabildiğince fazla kahraman sıkıştırmak ve hepsini paketleyip seyirciye vermek. Belki de seyirci artık 2.5 saat boyunca aynı kahramanı izlemekten sıkılıyordur. Onun yerine olabildiğince fazla kahramanı kısa sürede “tüketmek” istiyordur. Kaldı ki birden fazla süper kahramanın olması konusuzluk anlamına gelmez. Örneğin X-Men filmlerinde de bir sürü süper kahraman vardır, ama bunlarla insanlar arasında fikri bir çatışma olduğu gibi, mutantlar arasında da bir çatışma vardır. Kahramanlar karakter özelliklerine göre bir yere dahil olurlar ya da olmazlar ama sonuçta bir tercih yaparlar. Bu tercihi izlerken de izleyici ırkçılık, sosyal linç gibi bir çok sosyal sorun ile de bir yerde yüzleşmiş olur.

Toparlamak gerekirse, sinema için her iki film türünün yani hem tüketilebilir filmlerin, hem de tekrar tekrar izlenebilecek anlam yüklü filmlerin gerekli olduğunu düşünüyorum. Fakat sorun şu ki git gide daha fazla tüketim odaklı yaşadıkça sinema ürünleri arasındaki denge tamamen bozuldu. Bu iyi filmler çıkmıyor demek değil elbette. Hatta 2010 sonrası gayet popüler olmuş bir çok anlam yüklü film de sayabilirim size. Ancak sinemanın da git giderek daha fazla tüketim malzemesi haline gelmesinden çekinmiyor değilim. Yapımcıların kazandıkları paralar arasındaki uçurumlar bu endişemi destekler nitelikte. Hızlı ve Öfkeli Hobbs ve Shaw gişede 759,056,953 $, Drive ise 76,976,666$ kazandı. Hızlı ve öfkeli serisindeki film sayısını da hesaba katmak gerek.

Yazar hakkında

Muhammed Emirhan Havan, Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesinden mezun oldu. Galatasaray Üniversitesi Hukuk bölümünde okuyor.

--

--

Consensus
Consensus

Hukuk, politika, tarih ve sanat gibi alanlarda; bugün ve yarın değer taşıyan konular özgün yazılar ve çevirilerle ele alan fikir penceresi / Fikrini Güçlendir.