Türk Solunun Devrimci İkonu: Şeyh Bedreddin

Consensus
Consensus
Published in
9 min readSep 2, 2020

Aslı Esra Erdoğan yazdı

Başlarken

Şeyh Bedreddin Türkiye’de tarih yazıcılığının ve toplumcu edebiyatın ortak ilgisine muhatap olmuş, üzerinde fazlaca spekülasyon üretilen figürlerinden biri. Kanonik adıyla 15. yüzyılın ilk çeyreğinde Balkanlar ve Batı Anadolu’da gerçekleşmiş Şeyh Bedreddin isyanı; Bedreddin’in doğrudan dahli olmamasına rağmen onunla ilintilendiren veya Bedreddin’in başından beri bu isyanları tasarladığı üzerine yoğunlaşıp onu elebaşı ilan eden iki çeşit tarihsel iddia şeklinde karşımıza çıkar. Batı kamuoyu tarafından yeterince tanınmayan, ancak Türkiye’de elli yıldan uzun bir süredir güncelliğini koruyan, popüler-akademik (düşünsel tembellik ürünü olan bu ayrımı kullanmak zorunda kaldığım için okurdan özür diliyorum) yayıncılığın üzerinde ciddi verimlilik ürettiği, hatta belki bu sebeple meseleyi çözümsüz bıraktığı böylesi tarihsel bir vakıa ve figür üzerine yeni şeyler söylemek mümkün mü, ya da söylenecek yeni bir şey ile mevcut tartışmaların, çatışmaların üzerine yükselmek mümkün mü?

Nazım Hikmet Ran

Otantik tarihi görüntü sunma iddiası taşıyan bir metnin böyle bir vaadi olabilir; ancak ikinci hatta üçüncü el literatür taramasına dayanan, burada yazıya tanınan dar alandan dolayı sıkıştırılmaya ve belki bir miktar indirgemeye yazgılı böyle bir metnin şimdiye kadar Bedreddin hakkında açılan her polemiğe cevap üretmesi, bu polemikleri aşması mümkün görünmüyor. Bununla birlikte Bedreddin İsyanı özelinde toplumsal hareketleri anlamanın önünde engel teşkil ettiğini düşündüğüm paradigmaları ve bunları besleyen faktörleri görünür kılabilmenin, eleştirebilmenin bu yazının hedeflediği bir şey olduğunu söylemekte bir sakınca görmüyorum. Bedreddin’in şahsında toplanan isyan hareketinin Osmanlı’da “köylü sosyalizmi” başlığı altında Türkiye’de solun tarihsel derinlik arayışlarına elverişli bir malzeme olarak görülmesi, buna bağlı olarak Nâzım’ın Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı’ın uyandırdığı yankı sebebiyle Bedreddin’in proto-sosyalist devrimci bir ikona dönüşmesi ve bu ikonun sürekli farklı kanallar yoluyla yeniden üretime tabi tutulması bu yazının temel problematiğini meydana getiriyor. Toplumcu sanatın kategorileri bağlamında, Nâzım’ın şiiri bu tarihsel figürün dönüşümünde çok büyük bir katkıya sahip olduğu için yazının merkezine Nâzım yerleşiyor diyebiliriz. Devrimci imajı pekiştiren bir başka faktör olarak heterodoks dini grupların ilkel komünist enternasyonel kurulmasına ön ayak olduğu yolundaki iddiaları yine birtakım arkeolojik bulgular çerçevesinde ele almaya değer buldum. Ayrıca isyanın ve Bedreddin’in ideolojik saptırmaya uğratılarak devrimci, sosyalist bir imaj kazanmasını eleştiren tarihçilerin görüşleri devrimci, eşitlikçi, halkçı isyan tasavvurlarına karşı argüman olarak sunulacaktır. Burada bana ayrılan yerin kısıtlı olmasından dolayı, isyanı bir zaman çizelgesi hâlinde sunmayacağım. Çizgisel bir anlatıya ihtiyaç duyan okur kaynakçada bulunan eserlere başvurabilir.

Nâzım ve Destan

Şeyh Bedreddin isyanı elbette Osmanlı kaynaklarının da gündeminde olmuştur, Şeyh Bedreddin hakkında bir monografi kaleme alan ilahiyat profesörü Şerefeddin Yaltkaya bu meseleyi cumhuriyet dönemine taşısa da, Şeyh Bedreddin’in popülerleşmesini sağlayan eser Nâzım’ın ilk tutukluluk döneminde, Bursa Cezaevi’nde yazdığı, ancak 1936’da yayınlatma fırsatına kavuştuğu çağdaş epope şeklinde tanımlayabileceğimiz Simavne Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin Destanı’dır. Bu eser Türk soluna Osmanlı tarihinden devşirilmiş devrimci kahraman bağışladı ve köken arayışına bir cevap niteliğine büründü. Ayriyeten “solun tarihsel ilgi sıralamasında” Bedreddin’in, Pir Sultan Abdal’dan bile önce geldiğini söylemek mümkündür. Bedreddin adına bir destan kaleme almasıyla Nâzım, bizzat kendisi de Türk solunun ikonlarından biri olduğu için Bedreddin’in Türkiye’de bir devrimci ikona dönüşmesinin önünü açmıştır.

Hem bir edebî eserin tarihsel bir figürün dönüşümündeki etkisi hem de kendinden sonra Bedreddin odaklı bir edebî anlatı silsilesi kurma bakımından Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı’nın Türk edebiyatında çok özel bir yer işgal ettiğini söyleyebiliriz. Bu metinden sonra “Türk edebiyatında Bedreddin anlatıları” başlığı altında bir seçki oluşturmaya yetecek kadar çok metin üretilmiştir. Hilmi Yavuz’un Bedreddin Üzerine Şiirler’i, Orhan Asena’nın Simavnalı Şeyh Bedreddin’i bu eserlerden bazılarıdır. Bunlara dayanarak devrimci Bedreddin imajının kurulumunda ve dolaşıma girmesinde ciddi bir rol oynadığından, eserin yazıldığı tarihsel bağlama, bağlandığı toplumcu edebiyat geleneğine ve bu geleneğin bazı kategorilerine açılmak gerektiğini düşünüyorum.

Toplumcu Edebiyat, Devrimci Romantizm ve Bedreddin

Epik anlatının, dünya görüşünün bütüncül bir şekilde aktarılmasında araç olarak kullanılması, eserin yazıldığı yıllarda yaygın bir yönelimdir. Gökalp’le başlayan destan ve efsanelerin yeniden yorumlanmasına dayanan anlatı çeşitliliğinde temel motivasyonun milliyetçilik olduğu söylenebilir. Halk gerçeğini çatışmadan uzak “türdeş bir bütün” sayan milliyetçi folklore karşın, sınıfsız toplum idealiyle (yine türdeş bir bütün varsayımına dayanarak) örtüşen sosyalist folklor/mitoloji kurma girişimi olarak da nitelenebilir Nâzım’ın Bedreddin Destanı. İster (milliyetçi bir folklorün hizmetine sunulacağı) ulus ister sosyalizm inşasının güdümünde olsun; türdeş, sınıfsız bir bütün varsayımına dayandıkları için, Fischer’in romantizm yorumu çerçevesinde “yitirilmiş bir birliği, kişilikle toplum arasındaki birliği” tesis etmeye ayarlı olduklarından her iki tutumu da romantik olarak niteleyebiliriz.

Benjamin’e referansla, tarihsel maddeci geçmişe baktığında “ezilen bir geçmiş adına sürdürülen kavga açısından devrimci bir fırsat” görür ve o geçmişten bazı görüntüleri koparıp alır. Şeyh Bedreddin isyanı da geçmişten koparılıp alınan böyle bir görüntüdür. Kendisinden sonra açığa çıkmış koşullar onu tarihsel bir olguya, bir monada çevirmiştir. Söz konusu isyanda devrimci bir fırsat yakalanması, Şeyh Bedreddin Destanı’nın epik anlatı formu içerisinde toplumcu edebiyatın alt kategorilerinden devrimci romantizmle ve onun doğal uzantısı olan “toplumunu bir kendiliğindenlik içerisinde örgütleme yetisine sahip” olumlu tip/kahramanla yakın temas kurmasını sağlamıştır.

Toplumcu edebiyatı devrimci romantik bir bakış açısıyla olumlu-önder kahramanlar inşa etmeye yönlendiren başlıca motivasyon iyimser gelecek idealidir. Gelecek geçmişte çekilenlerin kefareti olarak tanımlandığında önder kahramanlar kitleleri, neredeyse mitolojik bir karakter kazanmış biçimde, karizmalarıyla devrim yoluna kanalize ederler. Sovyet estetikçilerin fetişleştirdiği bir yaratma kavramına (yaratıcı düşünce, yaratıcı eylem gibi…) bağlanır bu tutum. Devrime inanan ama kitlelere, işçilere, köylülere inanmayan ihtilalci bir tutum olarak değerlendirebiliriz bunu. Bedreddin ve Bedreddin’le beraber şeyhin müridleri olan Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal de Nâzım’ın destanında andığımızı devrimci romantik, önder kahraman şablonuyla örtüşür biçimde kurulmuş karakterlerdir. Aragon’un 1964’te Nâzım’ın ölüm yıldönümü dolayısıyla yaptığı konuşmada belirttiği üzere, Nâzım’ın, toplumcu sanatın gerçekçilikten çok coşumcu kanalından konuşarak yerine getirdiği bir önder kahraman kurulumudur bu. Coşumculuğun eseri ajitasyon yüklü propaganda üretmeye daha teşne bir hâle getirdiği düşünülmektedir. Bunun devrimci sosyalist bir ikon olarak Bedreddin’in, Türkiye’de özellikle sol kamuoyunun hafızasında kemikleşmesine sebep olduğu söylenebilir.

Mazdek, Bedreddin, Lenin

Heterodoks Dini Gruplar/Yorumlar ve Komünist Enternasyonal

Şeyh Bedreddin isyanının Osmanlı’da proto-Marksist bir devrim olduğu yönündeki iddialar “Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler arasında fark gözetmeyen, bunların mensup olduğu dinlerin birbirlerine üstünlüğünün söz konusu olmadığını” ileri süren ve “eşler hariç” her türlü mal ve servetin ortaklaşa kullanımını prensip kabul eden “eşitlikçi ve paylaşımcı” bir ideolojiyi dile getiren propagandaya dayandırılır. Bu propaganda, Bizanslı tarihçi Dukas’nın kroniğinde Şeyh Bedreddin’in müridi Börklüce Mustafa’nın, Karaburun’daki isyanı örgütlemek için kullandığı bir vaaz/propaganda şeklinde yer alır. Nâzım’ın Bedreddin Destanı’nda yer alan “yarin yanağından gayrı her şeyde her yerde hep beraber!” şeklinde akıllara kazınmış mısranın da kaynağı yine Dukas kroniğindeki Börklüce Mustafa’ya atfedilen ifadedir.

Enteresandır ki Bedreddin’in böyle bir vaaza zemin hazırlayacak bir şeyler söylediğine dair her hangi bir tarihsel kanıt olmamasına rağmen; müridi üzerinden şeyhe eşitlikçi, devrimci, paylaşımcı bir ideoloji nispet edilir. Bu vaazın farklı dinden insanları dahi bir araya getirdiği ve böylelikle Batı Anadolu ve Balkanlar’ın doğusunu kapsayan bir komünist enternasyonel kurulduğu iddia edilir. Buna ek olarak bu eşitlikçi/paylaşımcı anlayışa; Şeyh Bedreddin’in özellikle Vâridat eserine dayandırılan batınîliğin, materyalisliğin ve heterodoksluğun isyanın böyle bir karakter kazanmasına ön ayak olduğu ileri sürülür. Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’in etrafına toplanan heterodoks dini yapılardan gelen (Kalenderîler) isyanın katılımcıları olduğu doğru bir değerlendirmedir. Ne var ki Saygın Salgırlı’nın tespitleri ışığında, isyanın sosyal tabanını oluşturan insanların grup ve sınıf bilinçlerinden önce, düşmana göre tanımlanmış bir “negatif bilince” sahip oldukları ve bu bilinç uyarınca harekete geçtikleri düşünülmektedir. Bu negatif bilinç yoksulluk koşullarında, kendilerini bu duruma düşüren otoritelere göre kendini tanımlar ve isyan hareketi böyle bir motivasyonla patlak verir.

Şeyh Bedreddin isyanını proto-Marksist bir hareket olarak niteleyeceksek şunu sormamız gerektiğini düşünüyorum: Resmi ideolojiyle çatışan heterodoks dini grupların özel mülkiyeti reddeden yeni bir düzen kurmaya yeltenmesi neye rağmen olmuştur? Böyle bir soruya verilecek cevapta ortodoks din anlayışlarının biraz karşı-devrimci bir pozisyonda kalmaya zorlanacağını düşünüyorum. Buradan yola çıkarak son dönem Osmanlı düşünce dünyası içerisinde yer bulan, cumhuriyete de biraz kılık değiştirmiş şekliyle miras bırakılmış ulema karşıtlığı bağlamında heterodoks gruplar ve devrimcilik ilişkisini düşünmemiz anlamlı olabilir.

Osmanlının son döneminde, Akif’in de dile getirdiği, gerilikten ve çürümeden ulemayı ve onların taşıyıcısı oldukları zamanla uyum kabiliyeti bakımından yetersiz din anlayışını hedef alan bir yaklaşımının benzerini cumhuriyet döneminde Yeşil Gece ve Vurun Kahpeye romanlarında cisimleşen din istismarcısı hoca, derviş, şeyh şablonunda görebiliyoruz. Şeyh Bedreddin, isyan suçuyla asılmasından sonra bile fıkıh kitaplarının okutulduğu bir âlim olarak ve esasen Vâridat’taki ayrıksı dini görüşlerine dayandırılarak bahsedilen çürümeden sorumlu ulema imajının bir alternatifi şeklinde sunulmaktadır. Nâzım’ın, cumhuriyet döneminde Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış bir ilahiyat profesörü, Şerefeddin Yaltkaya’nın yazdığı Şeyh Bedreddin monografisine karşı yükselen bir tepkiyle Bedreddin Destanı’nı kaleme aldığını unutmayalım. İhsan Eliaçık ve grubunun bugün Şeyh Bedreddin’i yine aynı ulema karşıtı retoriğe yaslanarak sahiplenmesini güncel bir örnek olarak ilginize sunuyorum.

Anti-kapitalist söylemleri ile ön plana çıkan ilahiyatçı İhsan Eliaçık Şeyh Bedreddinin kabrini ziyaret ediyor

Halkçı Bir İsyan mı?

Yazının ele aldığı temel problemin isyana yapılan proto-Marksist devrimci hareket yakıştırması olduğunu farklı şekillerde yineledim. Bu yakıştırmadan solun devrimci ikonu olarak Bedreddin algısının türediğini de daha önce belirttim. Bu yakıştırmalara karşıt argüman beyan eden tarihçilerin görüşlerine yer vermenin bir zorunluluk ve aynı zamanda ele aldığım tarihsel meseleye boyut kazandıracağını düşünüyorum.

Anadolu’da meydana gelmiş toplumsal hareketlere yoğunlaşan sosyal tarihçilerden Mustafa Akdağ, Bedreddin isyanının “avam dışı” unsurlarla kurduğu bağa dikkat çeker. Halil İnalcık da isyana katılanlar arasında Hrıstiyan ve Müslüman köylüler yanında, medrese talebelerini, Musa zamanında Bedreddin’in tımar sahibi yaptığı, ancak Çelebi Mehmet zamanında tımarlarından olan tımarlı sipahileri, uçlarda merkeziyetçi devlet politikasından doğrudan etkilenen akıncı gazileri de anar. İsyanın toplumsal tabanı dikkate alındığında Bedreddin’in eşitlikçi düzenden yana biri olmadığını ifade edenlerden biri de M.Ali Kılıçbay’dır. Kılıçbay, toprak sahibi bir gazi ailesine mensup, Selçuklu hanedanıyla nesep bağı iddiasında olan bir soylu olarak Bedreddin’in halkı değil, feodalleri temsil ettiğini söyler.

Bütün bunların yanında Bedreddin elbette Musa Çelebi’nin Anadolu’daki merkezkaç kuvvetinin temsilcisi, onun kazaskeridir. Dolayısıyla bu tarihçilerin görüşlerine dayanarak Bedreddin’in saltanat düzeninin karşısında olduğuna ve köylü sosyalizmi türevi bir düzen getirmek istediğine dair çıkarımda bulunmak gerçek dışı olacaktır. Bedreddin’in kazaskerliğini yaptığı Musa Çelebi şayet kardeşi Mehmet tarafından öldürülmemiş ve fetret devrinden galip olarak çıkmış olsaydı Bedreddin yine de asi olur muydu? Ahmet Yaşar Ocak dile getiriyor bu soruyu ve Bedreddin’in son tahlilde bir rejim değişikliğinden yana ve saltanat aleyhtarı olamadığını öne sürüyor. Ayrıca kendisine nispet edilen eşitlikçi düzen söyleminin olsa olsa kendini mehdi zannetmesiyle ilintili olabileceği ihtimali üzerinde duruyor. Ocak, mehdici, mesiyanik hareketlerin tarih boyunca eşitlikçi ve paylaşımcı bir ideolojiyi propaganda aracı olarak kullandıklarına da değiniyor.

Gölpınarlı da, Bedreddin’in Timur istilasının yarattığı sosyal çöküş döneminde sahibü’z-zaman ve sahibü’z-zuhûr olan mehdinin bizzat kendisi olduğuna inandığını ve bu sebeple isyan ettiğini düşünmektedir. Ancak, Bedreddin’in batınî olduğunu, şeriatı hafife aldığını ve bu yolla devrimci, bugünden geçmişe tuttuğumuz projeksiyonla söyleyebileceğimiz şekilde ilerici olduğunu ise kabul etmemektedir. Gölpınarlı, Bedreddin’in ehl-i sünnet çizgisinden ayrılmadığını; şeriati iptal değil, ihyâ etmeyi amaçladığını savunmaktadır.

Sonuç Yerine

Bu yazının otantik bir tarihi manzara sunmayacağını daha başta ifade etmiştim, son tahlilde eleştirimin toplumsal hareketleri incelerken içine düştüğümüz kahraman üretme zaafına yönelmesi gerektiğini söylüyorum. Bedreddin isyanı gibi hareketlerin belli bir kahraman eksenli ele alınması sosyal tarihçiliği; askerlerin, siyasetçilerin etrafında büyük anlatılar kuran siyasi tarihlerin açmazlarına düşürüyor. Tek bir kişinin, bir vaazın veya kitabın Şeyh Bedreddin isyanı olarak anılan hareketin yayıldığı geniş coğrafya düşünüldüğünde, isyanın sosyal tabanını bir araya getirmek için oldukça zayıf bir gerekçe olacağı açıktır. Bu minvalde Saygın Salgırlı’nın isyanı “1416 isyanı” olarak revize eden, bağlamı yeniden kuran bakışını fazlasıyla ufuk açıcı bulduğumu belirtmeliyim. İsyan sebebi olarak Timur istilası sonrası yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal krizin bağlamını yeniden kurmak isyanı tek bir kişinin güdümünden kurtaracaktır.

Son olarak geçmişe, ele aldığımız toplumsal hareketin özelinde, ezen-ezilen dikotomisinin yanında isyanın yöneteni ve yönetileni arasındaki ilişki bakımından da yaklaşma gereğini vurgulamak istiyorum. Bedreddin’i sosyal bir buhran yüzünden çoktan başlamış olan toplumsal hareketin parçası olarak mı ele alacağız, yoksa Bedreddin’i isyanın mimarı olarak mı göreceğiz? Birinci seçenek kült inşa etmekten daha devrimci bir tutum değil mi?

Kaynakça

Abdülbaki Gölpınarlı, Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin, İstanbul: Eti Yayınevi, 1966.

Ahmet Oktay, Toplumcu Gerçekçiliğin Kaynakları, İstanbul: B/F/S Yayınları,1986.

Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler (15.-17. Yüzyıllar). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998.

Baki Yaşa Altınok, Şeyh Bedreddin ve Varidât, Ankara: Sistem Ofset Yayıncılık, 2013.

Ernst Fischer, Sanatın Gerekliliği, çev. Cevat Çapan, Ankara: İmge Kitabevi, 1990.

Hasan Aksakal, Türk Politik Kültüründe Romantizm, İstanbul: İletişim Yayınları, 2019.

Michel Balivet, Şeyh Bedreddin Tasavvuf ve İsyan, çev. Ela Güntekin, İstanbul:Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2016.

Nazım Hikmet. Benerci Kendini Niçin Öldürdü. İstanbul: Adam Yayınları, 1998.

Saygın Sayırlı, “The Rebellion of 1416: Recontextualizing an Ottoman Social Movement”, Journal of the Economic and Social History of the Orient Sayı:55 (2012).

Tayfun Atay, “Çözümlenememiş Bir Tarih Sorunu: Şeyh Bedreddin”, Sosyal Bilimleri Yeniden Düşünmek, haz. Defter ve Toplum ve Bilim Ortak Çalışma Grubu, İstanbul: Metis Yayınları, 2001.

Vâlâ Nurettin, Bu Dünyadan Nazım Geçti, İstanbul: İlke Basım Yayım, 1995

Walter Benjamin, Pasajlar, çev. Ahmet Cemal, İstanbul:Yaypı Kredi Yayınları, 2019.

Yazar hakkında:

Aslı Esra Erdoğan, İstanbul Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesinden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi Edebiyat ve Tarih bölümünde okuyor.

--

--

Consensus
Consensus

Hukuk, politika, tarih ve sanat gibi alanlarda; bugün ve yarın değer taşıyan konular özgün yazılar ve çevirilerle ele alan fikir penceresi / Fikrini Güçlendir.