Veri Hukukunun Görülmeyen Yüzü

Consensus
Consensus
Published in
7 min readNov 26, 2020

Emirhan Havan yazdı

Bir süpermarkete girdiğinizi ve alışveriş yaptığınızı düşünün. Kasaya geldiğinizde elinizi cebinize götürüp para vermek yerine doğum tarihinizi, mesleğinizi ve haftalık nabız ortalamanızı söyleyip ödeme yapmanız mümkün olabilir mi? Geçen haftalarda yayınlanan “Adınız Kaç Dolar Edebilir?” başlıklı önceki yazımızda bu durumun verinin ekonomik değeri ile mümkün olduğunu ama aynı zamanda bireyin bu sistemin içinde ne kadar küçük kaldığını söyleyerek çok da mümkün olmadığını anlattık. Dürüst olmak gerekirse o yazı bu yazının girişi olacaktı ancak o kadar çok uzadı ki onu ayrı bir yazı olarak kurgulamayı daha doğru buldum. Yine de sonuç olarak bu yazı ile önceki yazı bir bütün olarak yorumlanmalı.

Önceki yazıda bireyin veri ekonomisindeki yerinden ve kocaman veri sağlayıcıları (ve alıcıları) karşısındaki çaresizliğinden bahsettik. Günümüzde de verinin ne kadar kıymetli olduğu yavaş yavaş anlaşılmaktadır. Ülkemizde de Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ile bir düzenleme yapılmıştır. Ancak bu kanun ve dünyadaki diğer benzerleri veri ekonomisinden ziyade özel hayatın gizliliği ve kişilik haklarının manevi değerinin korunmasını amaçlamaktadır. Keza KVK Kanunumuzun birinci maddesi söylemiş olduğum hususlara vurgu yapmaktadır:

“Amaç MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı, kişisel verilerin işlenmesinde başta özel hayatın gizliliği olmak üzere kişilerin temel hak ve özgürlüklerini korumak ve kişisel verileri işleyen gerçek ve tüzel kişilerin yükümlülükleri ile uyacakları usul ve esasları düzenlemektir.”

Görüldüğü gibi bu madde de önceki yazıda bahsettiğimiz verinin ekonomik yönü hakkında hiçbir atıf bulunmamaktadır. Bunun nedeni ise hukukumuzda halihazırda mevcut bulunan kurumların veri gibi bir kavramın ekonomik boyutunu ifade edebilecek durumda olmamasıdır. Hukukumuz (ki hukukumuzdan kastım sadece Türk hukuku değil geniş anlamda Kıta Avrupası Hukukudur) kişilik haklarını ekonomize edilebilecek bir şeyden ziyade korunması gereken bir şey olarak görmektedir. Medeni kanunun 24 vd. maddeleri okunduğunda kişilik haklarına yaklaşımın nasıl olduğu daha iyi anlaşılır. Bu yaklaşım klasik anlamda her ne kadar doğru olsa da kişilik haklarının veri kısmına geçtiğimizde hiç değilse çok naif kalmaktadır. Çünkü yeni dünyada insanların durmaksızın veri toplayıcılarına veri sağlaması kaçınılmazdır. Kullandığımız bütün uygulamalarda az ya da çok bize ait bir şeyler bulunmaktadır ve bunlar elbette piyasada bir şekilde kullanılmaktadır. Dolayısı ile hukukun şu an ki kişilik, mülkiyet hatta satım sözleşmeleri gibi kurumları güncel duruma cevap vermekten uzaktır.

Özel hukukun en temel kavramı “mülkiyettir”. Mülkiyet Roma Hukukundan beri gelen bir “malı” kullanma, ondan yararlanma ve yok etme haklarını kapsayan, kişiye eşya üzerinde en geniş yetkileri veren ayni bir haktır. Peki eşya nedir dediğimizde yine klasik bir konsept ile karşı karşıya kalırız. Eşya hukuku bakımından eşya ise cismani, kendi başına varlığı olan ve üzerinde “hakimiyet” kurulabilen şeylerdir.[1] Bu tanım benzeri başka tanımlar da yapılabilse de temel olarak eşya dediğimiz kavram somut cisimleri ifade eder. Bununla birlikte bugün para ödediğimiz çoğu şey aslında bu tanıma girmemektedir. Bir mobil uygulama, fikri mülkiyet hakkı, patent hakkı klasik anlamda eşya sayılmayacaktır. Klasik düşünce burada genişlemiş ve fikri hakların özel bir hak olduğunu (sui generis) kabul etmekle birlikte bu hakların Anayasamızda mülkiyeti kapsamında korunacağı savunulmaktadır.[2]

Bu anlamda mülkiyet kavramının daha geniş anlamıyla kullanılmaya başlandığını söylemek mümkündür. Fikri hakların yanında örneği ticari ortaklarda pay sahibi olmak da mülkiyet kapsamında değerlendirilmektedir. Ancak buradaki mülkiyet de “equity” yani geniş anlamı ile hak sahibi olmak anlamında kullanılmaktadır.[3]

Elektronik cihazlarda kullandığımız uygulamalar bakımından yine bir eşyanın alınıp satılmasında ziyade, kişisel kullanıma özgülenmiş bir lisans hakkının devrinin var olduğunu söylemek mümkündür.

Görüldüğü gibi hukuk her konu bazında mülkiyet hakkının sınırları ile oynayarak bir çözüm bulabilmiştir. Ancak yine de mülkiyetin klasik liberal ve kişisel tanımından da vaz geçmemiştir. Zaten de bu alanlardaki ürünler her ne kadar klasik anlamda eşya olmasalar da piyasa içinde tüketici ve üretici tanımlarını kökten değiştirecek kadar da yeni ekonomik gerçekler sunmazlar. Örneğin bir elbiseyi satmak ile bir uygulamanın kullanımını devretmek bakımından tüketici için çoğu zaman ekonomik gerçeklik değişmez. İkisinde de klasik anlamda ücret ödenip mal ya da hizmet alınmaktadır. Farklılıklar her ikisinin de kendine has özelliklerinden doğan uyuşmazlıklar çıkar ki bunlar da kanunlar ve sözleşmelerde özel olarak düzenlenmiştir.

İş bireyin verisi söz konusu olduğunda ise bu kavramlar bile çok ilkel kalacaktır. Çünkü öncelikler veri yukarıda sayılanlara nazaran çok daha farklı bir doğaya sahiptir, dolayısı ile klasik anlamda bireysel mülkiyetle açıklanamayabilirler. Örneğin ben bir veri şirketine annemin oğlu olduğum bilgisini satmayı reddetsem ama annem benim onun oğlu olduğum bilgisini o şirkete satsa bu durumda şirket aynı bilgiyi bir şekilde satın almış olur. O zaman burada benim mülkiyet hakkım ihlal edilmiş olur mu? Çünkü burada klasik anlamda bir eşya olmadığı gibi bir fikri mülkiyet hakkı da yoktur. Annemde ve bende iki veri vardır. Ancak bunlar birbirine dönüştürebilir olduğu için birimiz verimizi sattığımızda diğerinin verisi de kendiliğinden satılmış olmaktadır.

Diğer bir mesele önceki yazıda da belirtmiş olduğumuz gibi kişilerin verilerinin tek tek bir anlamı olmamasıdır. Yani mesela sizin tek başınıza dakikada kaç kere nefes aldığınız çok önemli olmayabilir ancak oturduğunuz mahallenin verileri işlenmiş biçimde elde edilirse bu artık satıma (ya da gelecekte ismini koyacağımız yeni bir sözleşme tipine) konu olabilecektir. Üstelik verinin küçüklüğüne bir de veri alanında çalışan şirketlerin büyüklüğü de eklenmektedir. Piyasada hem tekel alıcı hem de tekel satıcı olan bir güç karşısında fiilen taraflar arasında bir eşitlik bulunduğunu iddia etmek yerinde olmayacaktır. Kaldı ki zaten veriler ham halde de bir işe yaramazlar, bunların satılacak kişi için işlenmesi de sürecin hayati bir parçasıdır. Çünkü işlenmemiş haldeki veri teknik anlamda pek de işe yaramaz.

O zaman hem büyük bir ekonomik değer üretimine katkıda bulunarak, daha verimli, senkronize, karlı bir ekonomik sistemi ve data havuzunu oluşturan bireyler bu katma değerden nasıl yararlanacaklardır. Yukarıda da bahsetmiş olduğumuz gibi klasik anlamda mülkiyet kavramını kişisel veriler için düşünmek bireyin menfaatlerini kurtarmamaktadır. Ben tüketim tercihi verilerime, sağlık verilerime, ya da oy verdiğim partilere ilişkin verilere tek başıma sahip olsam dahi bunun benim açımdan çok bir yararı olmayacaktır çünkü benim tek başıma bu veriyi işlemem mümkün değildir. Kaldı ki zaten verilerimi alacak kişiler de muhtemelen veri depolama ve işleme şirketlerinden başkaları olmayacaktır ki onlar karşısında aciz durumumuzu önceki yazımızda yeterince açıkladık.

Bu konuda Kaliforniya Valisi Gavin Newsom büyük veri şirketlerine mali yükümlülükler getirmeyi gündeme taşımıştı[4] ancak bunun ne kadar kalıcı bir çözüm olacağı tartışılır. Çünkü özellikle vergi gibi konularda “Big Tech” firmaların zaten denetimi çok zordur çünkü bu şirketlerin faaliyetleri hatta fiili çalışma merkezleri dahi klasik hukuk tanımları ile tanımlanamamaktadır. Benzer bir durum burada da geçerlidir, firmaların faaliyetlerini kendilerine bu yükü yüklemeyen yerlere taşıması suretiyle denetimden kaçabilecekleri de ihtimal dâhilindedir. Bu da hükümetler ile bu şirketler arasında bir sürtüşmeye neden olacak. Kaldı ki bu sürtüşmeler şimdiden boy göstermeye başlamıştır.[5] [6]

Bunların yerine bana şu aşamada daha doğru gelen seçenek yeni bir mülkiyet benzeri hukuki kurum yaratmaktır. İnsanların verileri üzerindeki hakları kolektif biçimde kullanmaları onların ellerini hem şirketlere karşı güçlendirecek hem de kendi ellerinde gerçekten ekonomik değer taşıyabilecek bir ürünün olmasını sağlayacaktır. Economist’in de kendilerinden bahsettiği RadicalXChange adlı bir oluşum[7] bugün bu fikri en azından fiiliyatta sürdürmektedir. Aslında bu kurumun ortaya çıkışı teknolojinin çoğulculuk ve demokrasiye tehdit arz ettiği yönündedir. Veri Özgürlük Tasarısı[8] adını verdikleri bir teklifler bireylerin bilgilerinin büyük bir sistem tarafından nasıl kullanıldığını ve pastadan verileri kullanılan bireylerin neredeyse hiç pay alamadığını savunan oluşum kolektif hareketin altını çizmektedir. Bu hareketi de bir miktar sendikacılık ile bağdaştıran yapı, nasıl ki büyük fabrikalar karşısında örgütlü işçiler kapitalizmin temeli olan “iş gücünü” kullanırlarsa, kitlelerinde aynı işçiler gibi “verilerini” kullanarak hak elde edebileceğini düşünüyor. Bunu da “Veri Koalisyonları” olarak adlandırmaktalar.

ABD’de öteden beri topluluk davalarının var olduğunu söyleyebiliriz. Ülkemizde uygulaması olmayan bu davaları usul açısından çok teknik terime boğmadan anlatalım. Topluluk davalarında geniş kitleler davacı konumuna yerleşerek dava açarlar. Özellikle tüketici hukukunda görülen bu davalarda amaç kamuyu ilgilendiren davalarda belli menfaat gruplarının ortak çıkarını korumaktır. Dava bu topluluk adına açılır ve sonucunda da karardan temsil edilen topluluk istifade eder.[9] Bu dava şeklinin veriler hakkındaki davalarda uygulanması düşünülebilir.

Bu bilgiler ışığında bana da en makul gelen seçenek veri ekonomisinde birey menfaatinin koruması için bireysel mülkiyetten ziyade çoğunluğun mülkiyetini önceleyen ve gerek maddi hukukta gerek de usul hukukunda ilgili yeni yaklaşımların benimsenmesidir. Zira günümüzde artık Dünya’nın yeni temel ekonomik gereci veri olacak gibi gözükmektedir ve bu alanın birkaç veri şirketinin tekeline bırakılması düşünülemez. Tekliflerimiz ne olursa olsun gerçek şudur ki şu an hukuk dili geldiğimiz noktayı ifade etmekten çok uzak. O zaman yapılması gereken bu dili geliştirmek ve Roma Hukukundan getirdiğimiz bazı hukuki kavramların içeriğini bireylerin menfaatlerini dahi iyi korumalarını sağlayacak biçimde geliştirmektir.

Kaynakça

[1] Lale sirmen Eşya Hukuku, Oliver Kalin Der Sachbegriff im schweizerischen ZGB, Zürich 2002, s. 41

[2] Anayasa Mahkemesi E. 2015/33 K. 2015/50 T. 27.5.2015

[3] https://en.wikipedia.org/wiki/Equity_(finance)

[4] https://www.bloomberg.com/news/articles/2019-02-12/california-governor-proposes-digital-dividend-targeting-big-tech

[5] https://edition.cnn.com/2020/10/05/tech/tiktok-what-next-intl-hnk/index.html

[6] Economist 22nd şubat 2020

[7] https://www.radicalxchange.org/

[8] https://www.radicalxchange.org/files/DFA.pdf

[9] Pekcanıtez/Atalay/Özekes Medeni Usul Hukuku Ders kitabı sayfa 229–230

Yazar hakkında

Muhammed Emirhan Havan, Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesinden mezun oldu. Galatasaray Üniversitesi Hukuk bölümünde okuyor.

--

--

Consensus
Consensus

Hukuk, politika, tarih ve sanat gibi alanlarda; bugün ve yarın değer taşıyan konular özgün yazılar ve çevirilerle ele alan fikir penceresi / Fikrini Güçlendir.