Yası Değil “Yas Sürecini” Anlamak

Zeynep Bengisu Cetin
Deneyim Ağı
Published in
5 min readFeb 24, 2023

Doğal bir süreç olan yas tutma dönemindeki bir bireyin yasta olduğunu anlamak kolay olabilir ama geçirdiği süreci anlamak o kadar da kolay değildir…Yas sürecindeki kişinin etrafı tarafından anlaşılmasını kolaylaştırarak yakınların desteğini verimli hale getirmek için oluşturduğumuz doğru bilinen yanlışlar

Yas sürecindeki bireylerin yakınlarının desteğinin faydaları ve önemi çoğu toplum tarafından bilinmektedir. Özellikle bizim toplumumuzda yas sürecinde bir araya gelmenin ve destek olmanın anlamı oldukça fazladır. Bu süreç için çeşitli ritüellerle beraber, derin ve anlamlı gelenek ve görenekler toplumumuzda oldukça yaygındır. Ancak bazı noktalarda bu süreci anlayamadığımız zaman yası deneyimleyen bireylere karşı; destekleyici olmaya çalışırken kışkırtıcı, öfkelendiren ya da üzücü olabiliriz. Hassas davranılması gereken yas sürecindeki kişilere sık sık yapılan yanlış müdaheleler küçük gibi görünebilir ama kişileri derinden etkileyebilir. Hatta zaman zaman yanlış müdahelelerin yas sürecini zorlaştırdığını söyleyebiliriz…

Yasın tüm olası süreçlerini toplumdaki bireylerin bilmesi, ve yas sürecindeki bireylere nasıl davranılmasının daha sağlıklı olduğunun öğrenilmesi bu sürecin tüm akışkanlığı ve doğallıyla ilerlemesini kolaylaştıracaktır.

“Anlayamayız Anlamaya Çalışabiliriz.”

Yas sürecindeki bireylerdeki öfke duygusunu en çok uyandıran cümlelerden birisi de “Seni anlıyorum.”dur. Anlayamayız… Biz babamızı, annemizi, evladımızı ya da başka bir yakınımızı kaybetmedik… Kaybettiysek bile her yas kişiye özel ve biriciktir. “Ben de …mı kaybetmiştim. Seni anlıyorum.” demeniz belki de iyi niyetle “Buradayım. Yalnız değilsin.”i ifade ediyor sizin için. Ancak yas sürecindeki bir insanda bunun dahi öfkeye sebep olma olasılığı çok yüksektir. Unutmayın aslında o kişinin temelde anlaşılmaya ya da anlatmaya ihtiyacı yoktur. Çoğunlukla duygularını özgürce ifade etmeye ihtiyacı var. İhtiyacı çoğunlukla acısını içinden geldiği gibi yaşayabilecek, her halinin kabul gördüğü bir ortam…Hangi duygusu ortaya çıkarsa çıksın yargılanmadan bunu yaşamaya ihtiyacı var. Bu yüzden burada kullanabileceğimiz cümle:

“Seni anlıyorum.” yerine “Seni anlamam mümkün değil. Ben hiç …. mı kaybetmedim / Ben de ….mı kaybetmiş olsam da şu anki hislerin sana ve senin deneyimlerine özel ancak anlamaya çalışıyorum. Senin için zor olduğunu görebiliyorum. Bunun farkındayım ve yanındayım.”

Kültürel farklılıklar da yas sürecini etkilemektedir. Dini ritüeller, yakınlarla bir arada ağıt yakmak vb. aktiviteler yas süreci için mühim ve faydalıdır. . Ancak örneğin Türkçe’de yanlış kullanılan bir yas sözcüğümüz var ve çoğu yas sürecindeki kişiye can acıtıcı gelmektedir: “Başın sağolsun.”. Anadolu Türkçesi’nde başın sağalsın olan kelimenin gerçek anlamı “yaran iyileşsin” demektir. “Baş” yara “sağalmak” ise iyileşmek anlamına gelmektedir. Ancak günümüzde dönüşerek “başın sağolsun.” denildiğinde yas sürecindeki kişiler sanki “Ölen öldü ama sizler sağ olun.” gibi algılayabiliyorlar. Bu sık kulanılan söylem çoğu yas sürecindeki kişinin canını yakan bir söylemdir. Her ne kadar kültürel anlamda kalıplaşmış ve deyim olarak dilimize yerleşmiş olsa da oluşabilecek kötü etkisi nedeniyle kullanmayı tercih etmemek belki de daha iyi olacaktır bile diyebiliriz…

“Yas Sürecinin Temel İhtiyacı Duyguları Olduğu Gibi Özgürce Yaşamak”

Yas sürecindeyken duyguları özgürce yaşamak en yüksek orandaki ihtiyaçtır diyebiliriz. Hayatımızda bizim için anlamlı düzeyde değeri olan bir olgunun birden ortadan kaybolduğunu düşünün, elbette bunun bir boşluğu olacak ve bunun için üzülerek üzüntümüzü belirtmemiz normaldir. Ayrıca duyguların kontrol edilemez olduklarını hatırlamakta ve hatırlatma fayda var. Özellikle duyguların yoğun ve karmaşık şekillerde ortaya çıktığı olaylardan birisi olan yas sürecinde sağlıklı kalabilmek adına duyguları bastırmamak elzemdir. Dolayısıyla “Üzülme”, “Bak böyle ağlayarak kendini yıpratıyorsun…” “Yaşasaydı senin ağladığını görmek istemezdi.” gibi söylemler yas sürecini yaşayanların duygularını gizlemesine sebep olarak kişilerin yasını sağlıklı bir şekilde yaşamasına engel olacaktır.

Herkesin yası kendine ve yasını tuttuğu kişiye, hatta aralarındaki ilişkiye özgüdür. Kimisi avazı çıktığı kadar bağırarak ağlar, kimisi sessizce köşeye çekilir, kimisi de daha güçlü bir tavır sergileyebilir. Bu kişilerin etkilenmediği üzülmediği anlamına gelmez. Yas süreci yaklaşık 6 ay ile 1 yıl arasında sürmektedir. Bu süreçte kişilerde birçok farklı duygu ve davranış değişimleri gerçekleşir.

Zaman geçse de kişiye duyulan özlem ve sevginin de asla körelmeyeceğini unutmamak gerekir… Özellikle özel günlerde mutlaka hüzünlü ruh hali beklenmektedir, bu durum normal ve olağandır.

Yas sürecini daha iyi anlamamız için yas sürecinin 5 farklı bölümünden bahsetmekte fayda var.

Yas ile ilgili çalışmalar yapan Kübler-Ross’un teorisine göre yasın 5 farklı evresi var (2010). Ross’a göre bu evreler sırasıyla ilerlemektedir. Ancak güncel çalışmalarla insanların bu evreleri farklı sıralarda ve eklenen başka evrelerle beraber de (suçluluk ve utanç gibi) yaşayabilecekleri gözlemlenmiştir. Ek olarak her bireyin her evreyi yaşaması artık beklenmemektedir. Ancak 5 evrenin 5'i de ortalamada yas sürecinde yaşanan evrelerdir ve yas yaşayanları anlamak için bunları bilmekte fayda vardır.

İnkar Evresi: Durumu kabullenememe, “Bu benim başıma gelmiş olamaz.” “Gerçek olamaz.” “Ölmüş olamaz.” gibi düşünceleri içeren ölümü reddetme evresine inkar evresi adı verilir.

Öfke Evresi: “Bunlar neden benim başıma geldi.” “Bunun sorumlusu X kişi.” kendini ya da başkalarını suçlayarak öfkelenme, ölen kişiye gittiği için öfke duyma evresidir.

Pazarlık Evresi: Öfkeden sonra sakinleşme evresidir. Bir kayıptan sonra, hayatın eski haline dönmesini istemek çok doğaldır. “Keşke zamanda geri dönebilseydik” veya “Ya bu hiç olmasaydı?” ile başlayan düşünceler bir kaybın acısını hissetmemeye çalışmanın yolları haline gelir. Özetle geçmişte kalarak, incinmenin bir kısmından geçici olarak kaçınma evresidir.

Depresyon: Pazarlık geçmişe odaklanırken, depresyon tamamen şimdiki zamanla alakalıdır. Keder eskisinden daha derin hissedilebilir. Ölümün kalıcılığı algılandıktan sonra depresif düşünceler sonsuza kadar sürecekmiş gibi gelebilir. Ve tipik olarak yaşamda depresyon düzeltilecek bir rahatsızlık olarak görülse de, bir kayıptan sonra iyileşmenin ayrılmaz ve doğal bir parçasıdır.

Kabullenme: Gerçeklikten hiç hoşlanmayabiliriz ama kabul ettiğimiz ve birlikte yaşamayı öğrendiğimiz gerçekliktir ölüm. Kabullenmek ilerlemek değildir, yas tutma sürecinin bitiş noktası da değildir. Yeni bağlantılar ve ilişkiler kurmak, kendi ihtiyaçlarımızı dinlemek veya sadece yeniden yaşamak olarak görülebilir. (Ama bu evrenin acı ve hüzün süreciyle gelen yas belirtilerinden sonra gerçekleşmesinin sağlıklı olduğunu bilmek gerekir.)

“Yas sadece sevilen birinin ya da bir canlının ölümünden kaynaklanmaz yurdun, ulusun uğradığı bir felaketten duyulan derin acıya da yas denir.”

Önemli not: Bilmeliyizki yurdumuzun uğradığı 11 ili etkileyen depremler hepimizi yasa sürükleyebilecek niteliktedir. Çünkü yas sadece sevilen ve bağ kurulan kişileri ya da canlıları kaybetmekten kaynaklanmaz. Ulusun uğradığı felaketten de kaynaklanabilir. Üstelik bu süreçte evlerini kaybeden kişilerin evlerinin yasını tuttuğunu gözlemleyebiliriz. Ev kişinin aidiyetiyle doğrudan bağlantılı olduğu için böyle bir kayıp da yas sürecine neden olabilmektedir. Dolayısıyla depremde birini kaybederek, evinizi kaybederek ya da bunlardan hiçbiri olmadan ulusun uğradığı felakete yönelik acı hissiyle yas sürecini deneyimlemeniz söz konusu olabilir. Yaşadığımız ulusal felaket doğrultusunda yukarıdaki yas süreci tepkilerinin bazılarını ya da hepsini göstermeniz olağan ve normaldir. Özellikle “hayatta kalan suçluluğu” yaşamanın yaygın olarak görülmesi (kendi imkanlarının varlığına karşı suçlu hissetmek örn. duş alırken bile kendini suçlu hissetmek, evi olduğu için kendini suçlu hissetmek vb. ) oldukça olağan ve beklendiktir.

Psikolog Z. Bengisu Çetin

Kaynakça

Kübler-Ross E. Ölüm ve Ölmek Üzerine [Çeviren Büyükkal B]. İstanbul: April Yayınevi; 2010.

--

--