Hedef Kitlenizi Nasıl Tanımlıyorsunuz?
Tasarım odaklı düşünme bir yanıyla insanlarla kurumları, yani markaları bir araya getirmeyi hedefleyen, birbirlerini daha iyi tanıyıp anlamalarını sağlayan bir yöntemdir. Deneyim yaşatmak için olmazsa olmaz olan şey ortak hikayeler ya da değerlerin sunulmasıdır diyebiliriz. Dolayısıyla kime hitap edeceğinizi tanımlamak hayati önem taşır. Öncelikle konuşulması gereken şey hedef kitledir!
Kiminle bağlantı kurmaya çalışıyorsunuz? Kimi çekmek istiyorsunuz?
Peki biz vaat ediyoruz? Ne sunuyoruz?
Marka olarak gerçekten samimi yaklaşımla sunduğumuz değerler ve sağladığımız faydalar nelerdir?
Peki şimdi tekrar hedef kitle tanımına gelelim. Hedef kitlenizi İster misafir diye tanımlayın, isterseniz tüketici ya da müşteri diye hitap edin bunun gerçekten bir önemi yok. Yani bu kavramların altına gerçek ve samimi bir değer sunamadıktan sonra sıfatların gerçekten de bir şey ifade etmediğini düşünüyorum.
Önemli olan hedef kitlemizin kim olduğunu duygusal ve düşünsel anlamda net bir şekilde tanımlayabilmek ve samimi olarak onlarla iletişim içinde olmanızdır.
Tabi bu samimiyet sosyal medya hesaplarındaki içeriklerimizin sonuna bir gülücük işareti koyarak olacak bir şey değil. Verdiğiniz hizmetin realitesi, yani insanlara yaşattığınız deneyim de aynı oranda doğru ve samimi olmalı.
Markanızın hikayesine dahil olmasını istediğiniz kitleyi tanımlarken işinize ve amaçlarınıza odaklanın. Araştırmaların yüz yıllık klişelerine takılmayın, tabi ki o araştırmalar da belirli bir değer taşıyor ve mutlaka yapılması gerekir, ama tüketicilerin ne olduğunu ve neye benzediğini terimlerle anlaşılması zor bir hale getirmeyin.
Tasarım odaklı düşünme bir ekip işi olduğu için kurum içinde her departmanı mutlaka hedef kitle tanımlamalarının da içine dahil edin. Tabi tüm ekibin bu motivasyonda ve heyecanda olması gerektiğini de unutmamak gerekir.
Teknolojinin tüketici-marka ilişkisine en büyük etkisi etkileşim ve temas alanlarını arttırmak oldu. Artık iletişimde, hedef kitleye dokunma noktasında tek bir medya ve mecradan bahsetmek imkansız. Bu farklı bir konu ancak genel olarak bu durum bir anlamda iyi, bir anlamda da dezavantajları da içinde barındırmakta…
Şimdi asıl konuya gelelim tasarım odaklı düşünme sisteminde hedef kitleyi nasıl tespit ediyoruz? O klasik araştırma yöntemlerindeki hedef kitle tanımlarını unutalım. Neden mi? Biraz önce teknolojinin erişim noktalarını arttırdığından bahsetmiştik. Ve bu artan erişim noktaları ile iletişimin farklı kanallara yayılması ile insan davranışlarını ve alışkanlıklarını değiştirdiği için diyebiliriz.
O yüzden artık o keskin ve genelleyici hedef kitle tanımlarından bir anlamda vazgeçmek gerekebilir. Çünkü artık insan davranışlarını klasik sınırlara göre sınıflamak gerçekten çok zor.
Bu yüzden artık hedef kitlemizi tanımlarken sadece onun kişisel özellikleri üzerinden değil, bizim de sunduğumuz rasyonel ve duygusal faydaları göz önünde bulundurarak, insanları deneyim anında gözlemleyerek , davranışları bu duruma göre ön görmek daha mantıklı geliyor. İnsanların elindeki mobil iletişim özgürlüğü sayesinde, nerede yaşadığından ziyade, hangi ortak değerler ve duygular için örgütlenebileceğini tahmin etmek bize daha tutarlı içerik üretme imkanı sunacaktır.
Deneyim alanlarını markanın tüketicilerin hayatında faydalı ve belirli bir amaca hizmet eden bir aracı olarak düşünürsek markanız için çok faydalı olacaktır.
Bazı markalar bir hikayeyle duygusal bağ kurma alanında çok başarılı, bazılarıysa sundukları ürünlerle harika bir deneyimi müşterilerine yaşatıyor.
İşte tasarım odaklı düşünme konusunda en majör noktalarından birisi bu iki olguyu birleştirmek. Sadece marka hikayesi yeterli değil, gerçekten o hikayenin altını dolduracak bir deneyim sunmuyorsanız ilerleyen günlerde işiniz oldukça zor demektir.
Özetle günümüzde hedef kitlemizi deneyim alanlarında gözlemleyip, örgütleyici bir fikir etrafında toplamak pazarlamanın en etkili silahıdır. Ve tasarım odaklı düşünmek bunu gerektirir…