Kitabın orjinal ismi olan Dispossessed’in Folio Soceity özel baskısından bir illüstrasyon. Kaynak: https://www.david-lupton.com/folio-society-the-dispossessed

Mülksüzler — Kitap Özeti

--

Ursula K. Le Guin’in okuduğum ilk kitabı; bir bilim adamının yarattığı teoriyi faydalı olması için tüm insanlığa açma sürecinin öyküsü. Kapitalist, komünist, sosyalist sistemlerin merkezde olduğu, anarşik düzenin bir nevi ütopik ideal sistem olarak incelendiği, bilim ve teknolojinin insanlık için nasıl bir çıkış imkanı sunduğuna dair bir hikaye. Benim için önemi şu: Bu kitaptan sonra Ursula Le Guin’in tüm kitaplarını, yazıldıkları sıra ile okumaya karar vermiştim. Yıllar süren ama fazlasıyla değen bir çaba oldu.

Mülksüzler (orjinal ismi: Dispossessed, yayın yılı 1974) Anarres ve Urras isimli iki hayali gezegende geçiyor. Shevek anarşist (herhangi bir otoritenin hakim olmadığı) bir gezegen olan ve kendilerine Odo’cu diyen halkın yaşadığı Anarres isimli gezegende yaşayan bir bilim insanı. ‘Zaman‘ üzerinde bir teorisi var ve bunu geliştirmek üzere çalışıyor. Ama dahiyane denebilecek kadar büyük potansiyel taşıyan teorisi kendi gezegeninde pek ilgi görmüyor; Anarres’liler Shevek’in teorsinin hayata geçmesinin, kendi kurdukları düzene pek bir faydasını göremezken düşman gördükleri Urras’ın işine yarayacağını düşünüyorlar.

Aslında Urras’ın bir uydusu olan Shevek’in gezegeni Anarres’de herşey ortak, kişisel mülkiyet diye bir kavram yok. Topluluk, sosyal sorumluluk ve paylaşım üzerine kurulu bir kültürün hakim olduğu, doğal kaynakları kıt, fiziksel koşulları zorlu, yoksul bir gezegen.

Shevek’in atalarının 200 yıl önce göç ederek terk ettiği Urras ise tam tersi: Doğal kaynakları zengin, kalabalık, farklı ideolojilerle yönetilen devletleri var. Anarres’li olmasına ve temel değerlerine bağlı olmasına rağmen Shevek bireysel özgürlüğüne önem veren bir karakter olarak Urras’a da kendini yakın hissediyor; Anarres’in anarşist yapısını benimsiyor ama oradaki rejimin özgürlüğünü kısıtladığını da düşünüyor.

Hikaye bu çelişkiler içindeki Shevek’in Urras’a gelmesi ile başlıyor. Ataları 200 yıl önce Urras’ta yaşamış olan Shevek, hem ideolojik hem de pratik anlamda birbirinden ayrılan Anarres ile Urras halklarını tekrar birbirine yakınlaştırmayı hayal ediyor. Urras’a geldiğinde A-Io adlı kapitalist ülkeye yerleşip burada bir üniversitede ders vermeye başlıyor. Bu ülkedeki düzenin eşitlikten uzak ama zengin hayatına şaşıran Shevek, bu ortamı kendi gezegeni Anarres’deki kurak ve yoksul ortamla karşılaştırmadan edemiyor. Shevek’i yakından izleyen A-Io’lu bilim adamları, onun teorisi ve üreteceği teknolojiyle ışık hızından daha yüksek bir hızla seyahat edebileceklerini, bunu da Urras’ta düşman olarak gördükleri Komünist ülke Thu’ya karşı bir silah olarak kullanabileceklerini hatta sahip olacakları yeni teknolojik üstünlükle başka gezegenleri de ele geçirebileceklerini düşünüyor. Zaman geçtikçe Shevek buradaki diğer hocaların kendi fikirlerini çalmak amacıyla hareket ettiklerini, teorisini bitirmesini sabırsızlıkla beklediklerini fark ediyor.

Önceleri Urras’ta rahat ve mutlu olan ama zamanla bu gizli niyeti fark eden Shevek için zor ve karmaşık günler başlıyor. Sarhoş olduğu bir gece katıldığı ortamda bir kadına tecavüz etmeye teşebbüs eden bilim insanı hem kendinden hem de kendini içinde bulduğu Urras’ın yozlaşmış ortamından utanıyor. Bu ortamda yıllardır üzerinde çalıştığı zamanla ilgili teorisini bitiriyor, ders verdiği üniversiteden kaçıyor ve Urras’ın yoksul kesiminde yaşayan anarşist bir topluluğa rast geliyor. Onu ve ideallerini anlayan bu grubun yardımıyla çalışmasını basılı hale getiren Shevek radikal bir karar alarak teorisini büyük bir gösteride sahneye çıkıp herkese açık açık anlatıyor.

Shevek’in açıkladıklarıyla büyük bir gösteri haline dönüşen bu buluşmaya müdahele eden Urras devlet güçleri kalabalığı dağıtıyor ve Shevek de Terra isimli gezegenin konsolosluğuna sığınıyor (kitapla ilgili okuduğum bir çok yorumda Terra’nın bizim dünyamızı temsil ettiği belirtilmiş, ben de bu görüşe katılıyorum).

Shevek’e yardımcı olmaya karar veren Terra büyükelçisi onun teorisini tüm gezegenlerin ve ülkelerin duyacağı şekilde yayınlıyor. Amaç bu teknolojiye hiç bir gezegenin tek başına sahip olmaması ve bu bilginin ortak kullanılması sayesinde kimsenin diğerine büyük bir hakimiyet sağlayamaması. Teorisi tüm evrene yayılan ve herkesin ortaklaşa sahiplendiği bir kavrama dönüşen Shevek geri kabul edilip edilmeyeceğine emin olamadan vatanı Anarres’e dönmeye karar veriyor ve bir uzay gemisi ile yola çıkıyor.

Kitabın sonunda Shevek gezegenine dönüyor ama toplumsal açıdan kabul görüp görmediği net olarak ifade edilmiyor. Sonu izleyiciye bırakılan filmler gibi Mülksüzler’in finali de hayal ve tahmin edilmek üzere okuyucuya bırakılıyor.

Yorum

Bu kısa özet ile biraz ‘spoiler’ verdim, ama aslında sadece hikayenin ana temasına odaklandığım bu özette Shevek dışında herhangi bir karakter ve birçok olaydan bahsetmedim. Bunun nedeni, bu ölçüde bilginin kitabın okunabilirliğini azaltmıyor olduğunu düşünmem.

Mülksüzler çok sayıda güçlü karakterin içinde rol aldığı karmaşık olaylar dizilerinden ve bu karakterlerin temsil ettiği evrensel değerlerden bahsediyor. Kitabı okurken bilimden siyasete, felsefeden kültüre kadar geniş bir alanı kapsayan çok sayıda kavramla karşılaşıyorsunuz. Bu anlamda Mülksüzleri bilim kurgu olarak sınıflamak verdiği mesaja haksızlık olur; bana sorsalar konusu evren olan felsefi bir roman derdim. Yazar Ursula Le Guin’in kendisi de benzer hissetmiş olmalı ki bu kitabı için çetrefilli ütopya tarifini kullanmış.

Bu kavram üzerinde biraz durmak istiyorum: Ne demek “çetrefilli ütopya”?

Birkaç örnek vererek anlatmaya çalışayım: Shevek’in Urras’ta ilk geldiği ülke A-Io tam bir kapitalist ekonomi. Büyük şirketler, varlıklı bir kesim, okullar, üniversiteler, alış veriş merkezleri. Rakibi olan Thu ise tam tersi, sosyalist yapıya sahip bir komşu ülke. Thu halkından olan bir akademisyen Shevek’le temas kurarak ders verdiği üniversite yöneticilerinin aslında onun teorisini çalmaya niyetlendiğini ona söyleyen ilk kişi oluyor. Shevek A-Io’dan ilk defa bu sayede kuşkulanıyor .

Sosyalist Thu devletinin kullandığı söyleme bakarsak kendilerini Anarşist Anarres’e (kapitalist A-Io’ya oranla) daha yakın bir ortam olarak resmediyor ama Shevek aynı fikirde değil; özgürlüğün olmadığı totaliter/sosyalist rejimi anarşik düzene yakın bulmuyor. Buradan yola çıkarak anlıyoruz ki bu roman bağlamında anarşizm, komünizm ve kapitalizm’e rakip değil onlardan daha üst seviye bir kavram olarak tanımlanıyor.

Romanın bir çok noktasında bireyin öne çıktığını ve içinde olduğu sistemin birey üzerine etkilerinin tariflendiğini gözlüyoruz: Merkezi bir otoritenin olmadığı anarşik gezegende yaşayan halk özgür ama zorlu, pek mutlu olmayan bir hayat sürüyor. Urras’taki kapitalist ülke A-Io doğal kaynakları zengin, varlıklı bir kesimi olan olan ama gelir dağılımında eşitliğin olmadığı, fırsatçı bir devlet yapısının resmedildiği bir ülke; Shevek’in teorisini alıp bunu silah olarak kullanma fikri, A-Io’nun bir ülke olarak yaklaşımını simgeliyor. Thu ise eşitlikçi yapısına rağmen sert bir merkezi otoritenin hakim olduğu, halkın özgür olmadığı bir ortam.

Dolayısıyla ‘Anarşi’ bir kavram olarak kapitalist ve sosyalist düzenlerden ayrılıyor, onların daha anlamlı bir toplumsal düzen olarak tarifleniyor.

Şunu belirtmem lazım: Anarşinin benimsendiği Anarres’in neden zor koşullara sahip bir ortam olduğunu anlamak kolay değil; düşünebildiğim en makul açıklama anarşinin devrimcilik sonrası bir olgu olduğu, devrim kavramının yaşanmasından sonra zorlu bir dönemi getirdiğinin vurgulanması olabilir. Aslında Anarşi kavramının ne bağlamda kullanıldığını da netleştirmekte fayda var. Özellikle biz Türkler’in kullandığı anlamda sürekli protesto yapan, sağı solu bombalayan, saldırgan bir ideoloji olarak değil, bireysel özgürlük, dayanışma ve işbirliği üzerine kurulu, ortak bir yaşam sürmeye çalışan bireylerin yaşattığı bir düzen. Ursula Le Guin Anarşi için “politik teorilerin en ilginci” diyor.

Politik teorilere eleştiri

Mülksüzler politik asçıdan hemen her ideolojiyi eleştiren bir kitap; aslında hiçbirini övmeyen bir anlatı desek daha doğru bir tarif olur. Kitaptaki söylem eleştirel olmaktan uzak; tam tersi artısı ve eksisiyle bir gözlem yapar havasında. Önce iyimser yaklaşılıyor sonra eleştirel. Birkaç örnek vereyim: Kapitalist düzenin hakim olduğu A-Io ilk bakışta görkemli bir düzen olarak görünüyor, ta ki eşitliğin sağlanamadığı, tüketimin pompalandığı ortamda oluşan uzun vadeli sorunları görene kadar. Sosyalist yapısıyla Thu eşit ve adaletli bir düzen gibi görünüyor, ta ki baskıcı rejimin halk üzerinde yarattığı etkileri (örn: basın dahil her tür mekanizmanın devletin kontrolünde olması ve sürekli hale gelmiş propoganda) görene kadar. Anarres’de ise herşey ortak ama hayat bir o kadar zorlu; tüm ihtiyaçları ortak gidermeye çalıştıkları, tüm sorunları beraber çözmek için sistemler kurdukları için bireylerin hayatları çoğu zaman istedikleri gibi yaşanmıyor (örn: Shevek uzak bir yerde görevli olduğu için eşinden yıllar boyu ayrı kalıyor). Durum böyle olunca Anarres’in en akılda kalıcı gerçeği özgür, eşit, kollektif bir hayat tarzı değil kıtlık ve kuraklık oluyor.

Romandaki anlatının güçlü ve zaman zaman karşımıza çıkan bir “devrim” söylemi var. Direkt bir anlatımla olmasa da devrimci bakış açısında sahip olduğunu bize sürekli hissettiren Le Guin bu kavram hakkında da (tabir yerindeyse) devrimsel bir perspektife sahip: Ona göre devrim hiç bitmeyen bir süreç. Olup bittikten sonra “herşey değişti ve yoluna girdi artık, tamam devrimi de yaptık” demiyor yazar; devrimi hiç bitmeyen döngüsel bir süreç olarak tarif ediyor. Açık olarak ifade edilmese de bana göre Shevek’in teorisinin zamanla ilgili olması, bir yönüyle devrimle ilişkilendirilebilecek bir kavram olmasından geliyor.

Devrim yapılmaz, olunur” diyor yazar; “Devrim yapamazsınız; devrim’in kendisi olabilirsiniz ancak. Ruhunuzda ya vardır ya da yoktur

İşte Ursula Le Guin’in kitabını tarif ederken kullandığı tabirin ipuçları tam burada. Nereye gitse tam istediğini bulamayan Shevek örneği ile yazar bize soruyor: Kapitalizm şöyle kötü, sosyalizm zaten çöktü, komünizm hepten öcü diyoruz iyi hoş da, bunları atıp yerine ne koyacağız? Bu olağanüstü romanı bitirirken, pek yüksek sesle olmasa da kulağınıza şunu fısıldıyor yazar: En ideali anarşiydi, ama o da fazla çetrefilli çıktı.

Sevgi ve Saygılarımla
Yalçın Arsan — Nisan 2021

Not: Yazının başında kitabın özel basımlarından biri olan “Folio Soceity” baskısından bir görsel kullandım. Aşağıya da aynı baskıdan farklı görseller paylaşıyorum. Kaynak: İllüstratör David Lupton web sitesi

--

--

Yalcin Arsan
Çağdaş, Özgün, Yaratıcı ve Türkçe

Fikir üreticisi. Görüş paylaşımcısı. Hoşgörü destekçisi. Bireysel sürdürülebilirlik arayışçısı. Teknoloji | Spor | Müzik. https://www.twitter.com/yalcinarsan