Nasıl Mutlu Oluruz?

Bu hayatta en çok aradığımız şey aslında mutluluktur. Kimimiz para, mal, makam, şanı şöhreti ararız. Kimimiz de sevgili, arkadaş, sosyal çevre ararız. Aslında hepsinin arkasındaki fikir mutlu olmaktır. Bu amaçlara erişince mutlu olacağımızı zannederiz ancak mesele o kadar da basit değildir. Öyle olsaydı yukarda saydıklarımı elde etmiş birçok insanı mutlu görebilirdik. Ama öyle değildir işin özü.

Mutluluk ekmek gibidir. Tazeliğini kaybetmeye meyillidir. Bayatlar ve eski tadını alamazsınız. Bu yönüyle mutluluk sonsuz bir mücadeledir. Hayatın eskiticiliğine, tek düzeliğine karşı. Hayatına renk katma çabasıdır mutluluk. Bir iş, mecburiyet kabilinden değil sevdiğin, kendini iyi hissettiğin için bir şeyler yapmaktır. Peki genel bir yol haritası var mıdır mutlu olmanın? Elbette ki vardır.

Charles Darwin diyor ki “ Hayatımı yeniden yaşayabilseydim kendim için haftada en az bir kere şiir okuma yada müzik dinleme kuralı koyardım. Bu tür zevklerin kaybı mutluluk kaybıdır.”

Şiir, müzik bizim duygularımıza hitap eder. Böylece duygu ve hislerimiz provoke olur. İnsan başta olmak üzere tüm canlı cansız varlıklara karşı merhamet, sevgi, iyilik beslemeye başlarız. Manevi yanımız güçlenir. Hayatı, sadece maddi yönüyle görme darboğazından kurtuluruz. Güçlünün kazandığı zayıfın ezildiği bir orman kanunu ile yaşamanın insana uygun olmadığını hepimiz bilir ve eleştiririz. Merhametin, affetmenin insanda ve toplumda yaptığı iyileşme malumdur. Bireye topluma mutluluk ve huzur getirdiği bir gerçektir. Reis bey filmindeki bir sahneyi aşağıya bırakıyorum.

Mutluluğun diğer bir destekçisi bizden daha zor durumda insanların halini düşünmek ve empati göstermektir. John Stuart Mill hayatının bir döneminde amaçsızlık ve hayattan tat alamama bataklığına düşmüştür. Sonrasında okuduğu bir kitapta trajik ve kederli bir olaya şahit olarak tekrar hayata bağlanıp şu sözleri söylemiştir “ Güneş ışığında ve gökyüzünde, kitaplarda, sohbetlerde, kamusal konularda neşeli olmaya yetecek kadar zevk olabileceğini anladım”. İnsanoğlu fıtri ve yaradılış özelliği olarak her duruma şarta alışabilen bir canlıdır. Bunun iyi yanı karşılaştığı olumsuz durumlarda (yakınlarının ölümü, hastalığı vs.) kendini teselli edebilmesidir. Alışma özelliğinin kötü yanı ise elde ettiği kıymetleri, kazanımları ve başarıları da normalleştirmesidir. Halbuki bu nimetler insan için çok büyük bir mutluluk kaynağıdır. İnsanın güneşli bir havada yürürken, sahilde huzur içinde tertemiz havayı içine çekebilmesindeki zenginlik duyumsayabilen birisi için eşşizdir.

Mutluluğun bir diğer saç ayağı bir amaç uğruna çalışmaktır. Tolstoy mutluluğu “ yaşam boyu düzenli çalışmada ve başkalarının mutluluğunu amaçlamakta yattığını” söylemiştir. Gene Tolstoy “ Yaşamın amacını var olan her şeyin gelişimi için bilinçli gayret göstermek” olduğunu belirtmiştir. Ulvi ve kıymetli bir amaç uğruna çalışan insan, kendine ve başkalarına değer verebilen insandır. Yaşama, bulunduğu ortama, topluma güzellik, fayda sağlayan insan hem iç aleminde hem de çevresinde mutlu olabilmiş insandır. Üretmek insanı mutlu kılar. Ortaya bir ürün koyabilmek, onu kendi emeğin, çaban ve alın terinle yapıp ve insanlığın kullanımına faydasına sunmak müthiş bir lezzettir. Bu lezzeti tadan bilen insanlar yaşadıkları mutluluğu eminim şu anda anımsamışlardır. Ünlü Eğitimci Jules Payot “ Kendini üretmek üretimin en nihai şeklidir” diyerek üretimin sadece mal veya hizmet üretmek olmadığını insanın kendini eğitmesinin en üstün üretme şekli olduğunu ifade etmiştir.

Son olarak mutluluğun bir diğer parçası olarak inancı gösterebilirim. İnsanoğlu var olduğundan bu yana bir yaratıcıya inanmaya ihtiyaç duymuştur. Dünyanın bir yaratıcısı, düzenleyicisi ve denetleyicisi olduğu düşüncesi insanda rahatlamaya, güvene ve neticesinde ise mutluluğa neden olmuştur. Böyle bakınca inanç duygusunun insanda fıtri ve tabi bir his olduğu düşünülebilir. Her ne kadar dinlerin yaradılış öğretilerine karşı çıksa da Charles Darwin “ İlk nedenin insanınkine benzer akıllı bir zihne sahip olduğunu düşünmek zorunda hissediyorum ve bu yüzden de teist olarak nitelenmeyi hak ediyorum” demiştir. Görüldüğü gibi insanoğlu kendisini yaratan ve ona, donanımlı yaşam alanı sunan bir üstün varlık arayışını ne olursa olsun kaybetmiyor. Çünkü dünyanın karmaşasını, gizemini, olayların olma nedenini anlamaya çalışıyor. Bu durumda yüce bir yaratıcıya kendini teslim ederek mutlu oluyor. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri gibi “Hak şerleri hayr erler/ Zan etme ki gayr eyler / Arif anı seyr eyler/ Mevla görelim neyler/ Neylerse güzel eyler” diyerek yaratıcının, her şeyi insanın iyiliğin ve mutluluğu için yaptığını kabul eder. Özetle inanmak, insanı hayatının bilinmeyenlere karşı koruyan bir güçtür.

--

--